İKİ ORTAKLI LİMİTED ŞİRKETTE ORTAKLARIN AYNI YÖNDE OY KULLANMAMASI DURUMUNDA ALINAN KARAR YOK HÜKMÜNDE OLACAKTIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Eyl
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/11-63
Karar No       : 2023/722

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                          : 26.11.2020
SAYISI                          : 2020/595 E., 2020/789 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.06.2020 tarihli ve 2019/3224 Esas,
                                         2020/2963 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki asıl davada ortaklıktan çıkma yahut limited şirketin feshi, karşı davada limited şirket ortaklığından çıkarma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın reddine, karşı davanın ise kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı-karşı davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

ASIL DAVA

I. DAVA

Davacı vekili; davalının iki ortaklı bir şirket olduğunu, müvekkilinin % 15 oranında hissesinin bulunduğunu, diğer ortak dava dışı Fikret K. ile şirketi birlikte yöneterek müvekkilini müdür olarak tayin edeceği hususunda anlaşıldığını, ancak müvekkilince vekil tayin edilen dava dışı Şinasi E.’ın diğer hâkim ortak ile işbirliği içerisinde müvekkilinin müdürlük yetkilerini elinden aldığını, diğer ortağın müvekkili hakkında aşağılayıcı, hakaret ve tehdit içeren beyanlarda bulunduğunu, şirketin yönetilemediğini, müvekkilinin davalı şirket hakkında bilgi alma hakkının engellendiğini, şirket kayıtlarının gizlendiğini, davalı şirket malvarlığının diğer ortağa aktarıldığını, üçüncü kişilere pay devrinin esas sözleşme ile sınırlandırıldığını, ortaklık ilişkisinin devamının çekilmez hâle geldiğini ileri sürerek müvekkilinin haklı nedenle davalı şirket ortaklığından çıkmasına, bu kapsamda ayrılma akçesinin olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 1000,00 TL’nin faiziyle tahsiline, bu taleplerin reddi hâlinde davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacı ile diğer ortak arasında adi yazılı ortaklık sözleşmesine binaen müvekkili şirketin kurulduğunu, müvekkilinin kuruluş aşamasında davacının giderlere katılmadığını, sonrasında davacının ortaklık barışını bozan türde fiillere girişip ortaklıktan ayrılmak isteğini belirttikten sonra şirkete gelmediğini, 19.03.2014 tarihinde K. Endüstriyel Mutfak Ür. San. ve Tic. Ltd. Şti.’yi kurduğunu, unvanın M. Endüstriyel Mutfak Ür. San. ve Tic. Ltd. Şti. olarak değiştiğini, bu şirketin müvekkili ile aynı alanda faaliyet gösterdiğini, diğer ortağın adını kullanarak satış yapıldığını, davacı fiillerinin diğer ortak ile arasındaki sözleşmeye ve iyiniyet kaidelerine aykırı olduğunu, şirket sermayesinin dörtte birinden davacıya düşen kısmın diğer ortak tarafından kuruluşta ödendiğini, vekilin vekâletnamedeki yetkiler dahilinde işlem yaptığını, davacının bu durumdan haberdar olduğunu, davacının müvekkilini borç altına soktuğunu, müvekkili şirketin faaliyetine devam ettiğini, davacının bilgi alma ve inceleme hakkının engellenmediğini, malvarlığının diğer ortağa aktarıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacının şirkete sermaye yatırmamış olması sebebiyle ayrılma akçesi talep edemeyeceğini, müvekkili şirketin feshini gerektiren bir durum bulunmadığını belirterek asıl davanın reddini savunmuştur.

KARŞI DAVA

III. DAVA

Davacı vekili; asıl davadaki savunmalarına ek olarak davalının şirket içerisinde huzursuzluk çıkarıp diğer ortak hakkında asılsız ithamlarda bulunduğunu, yeni şirket kurarak rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, bu şirket vasıtasıyla haksız rekabet içeren faaliyetlerde bulunduğunu, tüm bu davranışlar sebebiyle davalının şirket ortaklığından çıkarılması için haklı sebeplerin oluştuğunu ileri sürerek davalının müvekkili şirket ortaklığından bedelsiz olarak çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

IV. CEVAP

Davalı vekili; asıl davadaki iddialarına ek olarak müvekkilinin ayrılma akçesine hak kazandığını, ortaklarının birbirine güvenin kalmadığını, pay devrinin engellendiğini, bu durumda müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek karşı davanın reddini savunmuştur.

V. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 22.03.2018 tarihli ve 2015/273 Esas, 2018/295 Karar sayılı kararıyla; davalı-karşı davacı şirketin iki ortaklı olup ortaklar arasında 05.12.2013 tarihli sözleşmenin akdedildiğini, sözleşmenin 12 nci maddesi gereğince davacı-karşı davalının belirli alanda ve aylık 25.000 TL bakımından tek imza ile ödeme yapma hususunda müdür olarak tayin edilecek şekilde esas sözleşmesinin hazırlandığı, ancak 13.01.2014 tarihli ticaret sicil gazetesinde esas sözleşmenin değiştirilerek davacı-karşı davalının müdürlük yetkilerinin kaldırıldığı, düzeltme beyanında bulunan kimsenin her iki ortağın da vekili olan dava dışı Şinasi E. olduğu, anılan vekile talimat verilip verilmediğine dair iddia ve savunmalar hakkında yazılı delil sunulmadığı, davacı-karşı davalının iddialarına rağmen dava dışı Şinasi E.’ı düzeltme işleminin yapıldığı tarihten yaklaşık bir yıl sonra 09.03.2015 tarihinde azlettiği, davalı-karşı davacı şirketin kuruluşu sırasında vekil tayin ettiği ve hakkında vekâlet görevini kötüye kullanma iddiasıyla ilgili herhangi bir işlem yapmadığı kişinin yaptığı işlemlere katlanmak durumunda olduğundan ortaklar arasındaki sözleşmeye aykırı şekilde davacı-karşı davalının müdür tayin edilmemesinin davalı-karşı davacı şirketin feshi yahut davacı-karşı davalının ortaklıktan çıkarılması hususunda haklı sebep teşkil etmeyeceği, aşağılanma, kötü yönetim, bilgi alma ve inceleme hakkının engellenmesi ve şirket malvarlığının diğer ortak hesaplarına aktarılmasına dair iddiaların ispatlanamadığı, öte yandan ortaklar arasında huzursuzluğun mevcut olduğu, davacı-karşı davalının ortaklıktan çıkma isteğini diğer ortağa bildirmekle beraber payını satmak istediği kişiye, pay devrine dair sözleşme yahut sözleşme örneğine veya payı almak isteyen kişinin bu husustaki beyanına dair bilgileri davalı-karşı davacı şirkete bildirmediği, bur tür bir girişime dair dosyaya bir delilin sunulmadığı, bu sebeple pay devrinin sınırlanmasına dair iddianın ortaklıktan çıkma için haklı sebep teşkil etmediği, davacı-karşı davalının, davalı-karşı davacı şirketin kuruluşundan kısa bir süre sonra aynı alanda faaliyet yapan dava dışı bir şirketi kurup anılan şirketin münferit imza yetkisine sahip müdürü olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 613 üncü maddesinde belirtilen bağlılık yükümlülüğüne aykırı davrandığı, davalı-karşı davacı şirketin diğer ortağının kusurunun ispat edilemediği, davacı-karşı davalı ortağın kusurlu olması sebebiyle davalı-karşı davacı şirketin feshini talep edemeyeceği gibi haklı sebeple ortaklıktan çıkmasına izin verilmesini isteyemeyeceği, karşı dava bakımından 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesi gereği eksik dava şartı olan genel kurul kararının yargılama sırasında dosyaya sunulduğu, davacı-karşı davalı hakkında esas sözleşmede rekabet yasağının öngörülmediği, ortaklar arasındaki pay sahipleri sözleşmesinden kaynaklı diğer ortak tarafından ileri sürülebilecek taleplerin bu davanın konusu olmadığı, ancak davacı-karşı davalının şirket karşısında bağlılık yükümlülüğü altında olduğu, ayrıca yeni kurup unvanını sonradan değiştirdiği dava dışı şirkette diğer ortağın soyadından yola çıkılarak diğer ortağa ait şirketler ile davalı-karşı davacı şirket unvanına benzer bir unvan kullanarak dürüstlük kuralına aykırı davrandığı, dava dışı ve eski unvanı K. Endüstriyel Mutfak Ltd. Şti.’nin tek ortağının davacı-karşı davalı olduğu, ayrıca davacı-karşı davalının davalı-karşı davacı şirkette ortak olarak kalmasının sakıncalı olduğu, tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde şirkette huzursuzluk olduğu, güven ortamının kalmadığı ve taraflar arasında bu ilişkiyi devam ettirmenin çekilmez bir hâl aldığı, davacı-karşı davalının karşı dava kapsamında ortaklıktan çıkarılma koşullarının oluştuğu, davalı-karşı davacı şirketin borca batık olduğu tespit edildiğinden davacı-karşı davalı yararına ayrılma akçesi hükmedilmesine yer olmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile davacı-karşı davalının davalı-karşı davacı şirket ortaklığından haklı sebeple çıkarılmasına, anılan şirket borca batık olduğundan davacı-karşı davalı lehine ayrılma akçesi takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 17.04.2019 tarihli ve 2018/656 Esas, 2019/561 Karar sayılı kararıyla; davalı-karşı davacı şirketin 2015 yılında zarar etmesinin diğer ortağın şirket malvarlığını şahsi malvarlığına aktardığına dair ispata yeterli olmadığı, davacı-karşı davalının fiilen ayrıldıktan sonra aynı alanda faaliyette bulunmak üzere yeni şirket kurarak ortaklar arasındaki güven ilişkisini sarstığı, davalı-karşı davacının müşteri potansiyeli ve ticari işletme fonundan yararlanarak haksız rekabette bulunduğu, bu durumun ortaklıktan çıkarmaya dair haklı sebep oluşturduğu, ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve esas bakımından kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davacı-karşı davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

VII. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “… 1- Asıl dava, TTK'nın 638/2 maddesi gereğince açılan limited şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payının tahsiline, bu talebin kabul edilmemesi halinde şirketin haklı nedenle feshi istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçeyle asıl davadaki istemlerin reddine karar verilmiş, davacı karşı davalı vekilinin asıl davaya yönelik istinaf istemleri de Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir. Davacı taraf, haklı sebep olarak şirket ana sözleşmesinden talimatı olmaksızın kendisinin müdürlüğüne ilişkin maddenin tescil esnasında beyan verilmek suretiyle değiştirildiğini ve diğer ortak tarafından çalışanların yanında kendisine hakaretler edildiğini ileri sürmüş ve ispatı için tanık beyanlarına dayanmıştır. Mahkemece dinlenen tanık beyanlarından şirketin iki ortağının geçinemediği ve dava dışı ortak tarafından davacı ortağa hakaret edildiği, ortaklığın çekilmez bir halde olduğu anlaşılmaktadır. Davacı ve diğer ortak arasında imzalanan “şirket ortaklık sözleşmesi” başlıklı sözleşmede davacının kurulacak şirkette müdür olacağının kararlaştırıldığı, davalı şirketin ticaret sicili kayıtlardan da davacının, davalı şirketin ana sözleşmesiyle müdür olarak atandığı, tescil esnasında ortakların vekilince verilen beyan üzerine ana sözleşme değiştirilerek davacının müdürlüğüne ilişkin kısmın çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlardan, davacının davalı şirketin kuruluşundan itibaren diğer ortakla birlikte müdür olacağı inancıyla davalının kurucu ortağı olduğu, buna karşın davacının rızası dışında, müdürlüğüne dayanak ana sözleşme düzenlemesinin değiştirilmesi ile davacının kurucu ortak olma yönündeki iradesinin temel gerekçesinin ortadan kalktığı, şirketin kuruluşundan itibaren ortaklar arasında çekişme olduğu, tanık beyanlarından bu çekişmenin dava dışı ortağın hakaretlerine dek vardığının anlaşılması karşısında asıl davada davacının çıkma talebinin haklı nedenlere dayandığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında asıl davada çıkma talebinin kabulü ile çıkma payı bakımından bir karar verilmesi gerekmekte iken yazılı gerekçe ile asıl davanın reddine karar verilmesi ve bu karara vaki istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi doğru değildir.

2- Asıl davacı karşı davalı vekilinin karşı davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; karşı dava, karşı davacı limited şirketin ortağının haklı sebeple şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, karşı davanın kabulü ile karşı davalının çıkarılmasına, şirketin ekonomik durumu nedeniyle çıkma payı takdirine yer olmadığına karar verilmiş, davacı - karşı davalının karşı davaya yönelik istinaf istemleri Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir. Ancak, haklı sebeple ortağın ortaklıktan çıkarma için limited şirket tarafından mahkemeye başvurulmadan önce limited şirket genel kurulunda TTK 621/1-h maddesi uyarınca ve nitelikli çoğunluk tarafından bu kapsamda bir kararın alınması dava şartıdır. Karşı davacı tarafça bu yönde alınan genel kurul kararı dosya kapsamına sunulmuş ise de, kararın incelenmesinde genel kurula sadece diğer ortağın katıldığı ve onun olumlu oyu ile karar alındığı gözlenmektedir. TTK’nın 621. maddesi uyarınca şirket ortağının şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması konusundaki genel kurul kararlarının temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabileceği öngörülmüş olup 2 ortaklı limited şirketlerde ortaklardan sadece birinin iştiraki ile toplanan genel kurulda kanunda aranan nitelikte çoğunluğun sağlanamayacak olması karşısında mezkur karar yok hükmündedir. Bu nedenle işbu davada dava şartı olan nitelikli çoğunluk tarafından alınan ortaklıktan çıkarmaya ilişkin genel kurul kararı bulunmadığı gözetilerek karşı davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen ile önceki gerekçeye ilaveten; davacı-karşı davalının vekiline talimat vermediği, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı ve eski vekilin diğer ortakla davacı-karşı davalı aleyhine hareket ettiğine dair iddiaların ispatlanamadığı, dava dışı diğer ortağın hakaret ettiğine dair iddialar bakımından ise tek tanık beyanının ispata yeterli olmayıp bu beyanın diğer tanık beyanları ile de doğrulanmadığı, kötü yönetim, bilgi alma ve inceleme hakkının engellenmesi ve diğer şirket malvarlığını kendisine aktardığına dair iddiaların objektif delillerle ispatlanamadığı, davacı-karşı davalının şirket içindeki olumsuz durumda asli kusurlu olduğu, 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesi kapsamında aranan nisabın ortak sayısına göre değil toplantıda temsil edilen paylara ve şirket sermayesine bakılarak belirlendiği, bu kapsamda sadece % 85 oranında paya sahip diğer ortağın katılımıyla alınan genel kurul kararı ile 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesinde belirtilen çifte nisap sağlanarak eksik dava şartının ikmal edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir

VIII. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı-karşı davalı vekili; şirketin diğer ortağının kusurunun araştırılmadığını, azledilen dava dışı vekilin diğer ortağın şirketlerinde muhasebe işlerini yaptığını, müvekkilinin talimatı dışında temsil yetkisini kaldırdığını, bu talimatın diğer ortak tarafından verildiğini, ortaklar arasındaki anlaşmada vaat edilen müdürlüğün verilmediğini, bu anlaşmaya aykırılığın ortaklar arasındaki huzur ve güveni sarstığını, bu durumda kusurun diğer ortakta olduğunu, müvekkilinin ortaklığın geleceği için ilk aşamada dava yoluna başvurmadığını, vekilin azledildiği tarihin müvekkilinin kusurlu olduğunu göstermediğini, diğer ortak tarafından çoğunluk gücünün kötüye kullanıldığını, karşı dava bakımından ise alınan genel kurul kararının yok hükmünde olduğunu, müvekkilinin baskı ve ağır hakaretlere maruz kaldığını, haklı sebeple çıkmanın koşullarının gerçekleştiğini, bilgi alma hakkının engellendiğini, diğer ortağın şirket hesaplarından şahsi hesabına para aktarma iddiasının araştırılmadığını belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1- 6102 sayılı Kanun'un 638/2 nci maddesi kapsamında açılan asıl davada, davacı-karşı davalının şirket ortaklığından çıkma talebinin dayanağı olarak ileri sürülen iddiaların ispatlanıp ispatlanamadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı-karşı davalının şirket ortaklığından haklı sebeple çıkma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği,

2- Davacı-karşı davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin olarak davalı-karşı davacı şirket tarafından sadece diğer ortağın katılımıyla alınan 12.03.2018 tarihli genel kurul kararının, 6102 sayılı Kanun'un 621/1-h maddesinde belirtilen nitelikli çoğunluğu haiz bir karar olup olmadığı, bu suretle eksik dava şartının ikmal edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre karşı davanın dava şartı yokluğundan usulden reddinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

6102 sayılı Kanun'un 638, 640, 641, 618, 620 ve 621 inci maddeleri

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114 ve 115 inci maddeleri

2. Değerlendirme

a. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. Limited şirketlerde ortakların ortaklıktan doğan şahsi ve mali hakları söz konusudur. Ortakların pay hakkı, şirket kârına katılma hakkı gibi mali haklarının yanı sıra, oy kullanma hakkı, ortaklığı yönetim ve idare hakkı gibi şahsi hakları mevcuttur. Limited şirketlerde ortağın şahsi haklarından biri de 6102 sayılı Kanun'un 638 inci maddesinde düzenlenen, ortağın ortaklıktan çıkma hakkıdır. Çıkma hakkı, ortağın özgür iradesi ile ortaklıktan çıkma istemini içerir. Çıkma hakkını kullanarak ortaklıktan ayrılan ortağın, ortaklığa ait bütün hak ve mükellefiyetleri sona ererek şirketle arasındaki bütün ilişkisi kesilmiş olacaktır.

3. Limited şirketlerde ortakların tek yanlı iradeleriyle şirketten ayrılmaları kural olarak mümkün değildir. Bunun için ortağın çıkma iradesinin bir hukuki temele dayanması gereklidir. Bu temel 6102 sayılı Kanun'un 638 inci maddesi gereğince ya esas sözleşmesel ya da kanuni olabilir. Başka bir deyişle bu temel, ya şirket sözleşmesinin ortağa şirketten tek yanlı irade ile çıkma hakkı veren bir hükmü ya da kanunun ortaklara belirli koşullarda çıkma hakkı tanıyan düzenlemesidir.

4. 6102 sayılı Kanun'un 638/1 inci maddesi “Şirket sözleşmesi, ortaklara şirketten çıkma hakkını tanıyabilir, bu hakkın kullanılmasını belirli şartlara bağlayabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre, limited şirket sözleşmesi ile ortaklara şirketten çıkma hakkının tanınması veya bu hakkın kullanılmasının belirli şartlara bağlanması mümkündür. Ayrıca bu hakkın kullanılması için sözleşme özgürlüğü kapsamı içinde bazı şartların varlığı da gerekli kılınabilir.

5. Limited şirkette ortaklara şirketten çıkma hakkı tanıyan bir diğer durum ise 6102 sayılı Kanun'un 638/2 nci maddesinde yer alan “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabilir. Mahkeme istem üzerine, dava süresince, davacının ortaklıktan doğan hak ve borçlarından bazılarının veya tümünün dondurulmasına veya davacı ortağın durumunun teminat altına alınması amacıyla diğer önlemlere karar verebilir.” şeklindeki düzenlemedir. Buna göre ortak, haklı bir sebebin varlığı hâlinde, diğer ortakların rıza ve muvafakatlerine lüzum olmaksızın şirketten çıkmasına müsaade edilmesini mahkemeden talep edebilmekte ve mahkeme kararı ile şirketten çıkabilmektedir. Böylece ortaklar, esas sözleşmede şirketten çıkma hususu düzenlenmiş olsun ya da olmasın şirketten çıkmalarını haklı gösterecek bir sebebin varlığı hâlinde her zaman bu hakkı kullanabileceklerdir.

6. Kanun'da çıkma davası açılabilmesi için mevcut olması gereken haklı sebeplerin ne olduğu örnekseme yoluyla dahi olsa sayılmamıştır. Haklı sebepler somut olayın niteliğine göre belirlenecek olup bu sebepler şahsi yahut maddi nitelikte olabilir. Önemli arz eden husus, haklı sebeplerden dolayı ortaklık ilişkisinin çıkma isteyen ortak yönünden çekilmez hâle gelmiş olmasıdır. Zira hiç bir ortaktan haklı nedenlerle çekilmez hâle gelen bir ortaklık ilişkisini devam ettirmesi beklenemez (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2015, s. 561). Aksi hâlde, ortak, onu ortak olmaya yönelten şartlar ortadan kalktığında şirkette kalmaya mahkum edildikten başka, şirketten ayrılmasını gerektiren sebepler doğduğu hâllerde de şirketten ayrılamaz duruma düşürülür (madde gerekçesi).

7. Haklı sebep şirketin yönetimine, ticari faaliyetlere, şirketin ekonomik durumuna, ortağın diğer ortaklarla kişisel ilişkilerine ilişkin olabilir. Ayrıca haklı sebep ortağın kendisi yanında şirket tüzel kişiliğinden yahut diğer ortaklardan da kaynaklanmış olabilir. Ancak burada önemle belirtilmelidir ki; çıkma davası açan ortağın haklı sebeplerin oluşumuna bilerek ve isteyerek yahut ihmal suretiyle katkı sağlamış olması durumunda bu sebeplere dayalı çıkma davası açması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesine aykırılık teşkil eder. Burada önemli olan husus; ortaklık ilişkisinin ve şirket sözleşmesinin dürüstlük kuralına göre devam edebilmesinin çıkma isteyen ortak bakımından imkânsız hâle gelmesidir (Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt II, Ankara, 2014, s. 2247; Mustafa Yasan, Şirketler Hukuku Şerhi, Editör Kemal Şenocak, Cilt IV, Ankara, 2022, s. 4958, 4959; Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, Bursa, 2013, s.765).

8. Limited şirket ortağı tarafından açılan haklı sebebe dayalı çıkma davası ileriye etkili hüküm ifade eden bozucu yenilik doğuran bir dava olup, bu davada çıkmayı gerçekleştiren irade mahkeme kararıdır. Mahkemenin çıkmaya ilişkin kararı şirketle ortak arasındaki hukuki ilişkiyi sona erdirir ve sonuçlarını dava tarihinden değil kararın kesinleştiği tarihte doğurur. Hemen belirtilmelidir ki, ortak tarafından açılan haklı sebebe dayalı çıkma davasında davacının ortaklık sıfatının kararın kesinleştiği tarihe kadar devam etmesi gerekmektedir. Zira haklı sebebe dayalı çıkma davasında verilen çıkma kararı, sonuçlarını kararın kesinleştiği tarih itibariyle doğuracağından davacının bu tarihte ortak olması gerekmektedir.

9. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı-karşı davalı ile dava dışı diğer ortak arasında imzalanan 05.12.2013 tarihli ve "Şirket (Ortaklık) Sözleşmesi" başlıklı sözleşme sonrasında 26.12.2013 tarihli esas sözleşme ile davalı-karşı davacı şirketin kurulduğu, davacı-karşı davalının şirket sermayesinin % 15'i oranında 1200 adet paya sahip olduğu, davalı-karşı davacı şirketin kuruluşunda davacı-karşı davalının müdür olarak tayin edildiği, şirketi temsil ve ilzam yetkisinin bulunduğu, davacı-karşı davalının temsil yetkisinin şirketi münferit imza ile borçlanma ve şirketi taahhüt altına sokma yetkilerini içermediği, aylık 25.000,00 TL limitle sınırlı olmak üzere münferit imza ile ödeme yapma yetkisinin bulunduğu, öte yandan davalı-karşı davacı şirketin kuruluşu sırasında her iki ortağın vekili olan dava dışı Şinasi E. vasıtasıyla Ticaret Sicil Müdürlüğüne verilen 31.12.2013 tarihli düzeltme beyannamesi ile şirket idaresi hakkında değişikliklerin yapıldığı, bu değişiklik ile davacının müdürlük yetkisinin kaldırıldığı, diğer ortak Fikret K.'nın tek başına şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.

10. Davacı-karşı davalı ile diğer ortak arasında imzalanan 05.12.2013 tarihli adi yazılı sözleşmedeki 7 nci maddede davacı-karşı davalının şirket müdürü olacağı kararlaştırılmış olup davacı-karşı davalının müdür olarak hangi alanlarda şirkete katkı sağlayacağı maddenin devamında açıkça düzenlenmiştir. Nitekim davalı-karşı davacı şirketin ana sözleşmesinin ilk hâli de ortaklar arasındaki 05.12.2013 tarihli sözleşme hükümlerine paralel olarak hazırlanmış olmasına rağmen davacının müdürlük yetkileri, yukarıda bahis geçen dava dışı vekil vasıtasıyla verilen düzeltme beyanıyla kaldırılmıştır.

11. Davacının davalı-karşı davacı şirketin kuruluşundan itibaren diğer ortakla birlikte müdür olacağı inancıyla şirketin kurucu ortağı olduğu, buna karşın davacı-karşı davalının rızası dışında, müdürlüğüne dayanak ana sözleşme düzenlemesinin değiştirilmesi ile davacı-karşı davalının kurucu ortak olma yönündeki iradesinin temel gerekçesinin ortadan kalktığı, bunun yanında mahkemece dinlenen tanık beyanlarından şirketin her iki ortağının da geçinemediği, davalı-karşı davacı şirketin kuruluşundan itibaren ortaklar arasında çekişme olduğu, dava dışı diğer ortak tarafından davacı-karşı davalıya hakaret edildiği, bu anlamda davacı-karşı davalı yönünden davalı-karşı davacı şirketteki ortaklık ilişkisinin çekilmez hâle geldiği belirlenmiştir.

12. Bu itibarla davacının asıl davada ileri sürdüğü çıkma talebinin haklı nedenlere dayandığının belirlenmesi ve bu haklı nedenlerin ispat edilmiş olması karşısında davacı-karşı davalının şirket ortaklığından haklı sebeple çıkma koşullarının gerçekleştiğinden çıkma talebinin kabulü ile çıkma payı bakımından yapılacak değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

13. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık bakımından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

b. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden

15. 6102 sayılı Kanun'un 640 ıncı maddesi; "(1) Şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebilir.

(2) Çıkarma kararına karşı ortak, kararın noter aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabilir.

(3) Şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararıyla haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılması hâli saklıdır." hükmü haiz olup birinci ve ikinci fıkraları ortağın şirket sözleşmesine dayalı olarak çıkarılmasına ilişkin iken üçüncü fıkra ise ortağın mahkeme kararıyla çıkarılmasına ilişkindir. Her iki durumda da ortak, kendi iradesi dışında ortaklıktan çıkarılır.

16. Ortağın haklı sebeplere dayalı olarak çıkarılması için açılacak dava öncesinde şirket tarafından öncelikle şirket genel kurulunda bu yönde karar alınması gerekmekte olup bu husus 6102 sayılı Kanun'un 621/1-h maddesinde emredici şekilde düzenlenmiştir. Bu nitelikteki bir karar kanun koyucu tarafından önemli kararlar arasında sayılmış olup kararın alınabilmesi için Kanun'un 621 inci maddesinde ağırlaştırılmış nisaplar öngörülmüştür.

17. Buna göre haklı sebeplerle çıkarma davası açılması için şirket genel kurulunda geçerli bir karar alınabilmesi, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunmasına bağlıdır. Bu yeter sayı koşulu sağlanmayan genel kurul kararları yok hükmünde olup böyle bir karara dayalı olarak açılan çıkarma davasının da dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilir. Zira bu vasıftaki şirket genel kurul kararı, 6100 sayılı Kanun'un 114/2 nci maddesi anlamında çıkarma davası için aranan özel dava şartı niteliğindedir. Bu sebeple mahkemece yargılanmanın her aşamasında resen gözetilecek hususlardan biridir.

18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; haklı sebeplerle şirket ortaklığından çıkarma talepli olarak açılan karşı davanın açıldığı tarihte 6102 sayılı Kanun'un 621/1-h maddesi gereğince davalı-karşı davacı şirket nezdinde alınmış genel kurul kararının dosyaya sunulmadığı, bu eksikliğin tamamlanması için davalı-karşı davacı şirkete verilen süre sonunda anılan tarafça 12.03.2018 tarihli olağanüstü genel kurul kararının sunulduğu, çıkarma davası için gerekli olan kararın sadece dava dışı diğer ortağın katılımıyla alındığı, yapılan toplantıya davacı-karşı davalının katılmamış olduğu anlaşılmaktadır.

19. Dosyanın incelenmesinde davacı-karşı davalının şirket sermayesinin % 15'ine denk gelen ve her biri 25,00 TL itibari değerinde 1200 paya sahip olup diğer ortak dava dışı Fikret K.'nın ise sermayenin % 85'ine denk gelen ve her biri 25,00 TL itibari değerinde 6800 paya sahiptir. Dosyaya sunulan 12.03.2018 tarihli genel kurul kararında ise davacı-karşı davalının ortaklıktan çıkarılması için alınan kararın sadece diğer ortak dava dışı Fikret K.'nın olumlu oyuyla alınmıştır.

20. 6102 sayılı Kanun'un 620 nci maddesinde olağan genel kurul kararlarının toplantıda temsil edilen oyların salt çoğunluğu ile alınacağı düzenlenmiş iken 621 inci maddesinde ise önemli kararların ise temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınacağı düzenlenmiştir. 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesinde önemli kararların alınması sırasında "temsil edilen" ibaresi kullanılmış olup 620 nci maddeden farklı olarak "toplantıda temsil edilen" ibaresi bilinçli olarak kullanılmamıştır.

21. Bu çerçevede limited şirketi, ortak sayısının 20'den az olduğu durumda şahıs şirketi özelliklerine yaklaşacak olması nazara alındığında iki ortaklı limited şirkette her iki ortağın da aynı yönde oy kullanmaması durumunda önemli kararlardan sayılan ortağın haklı sebeple ortaklıktan çıkarılması için genel kurul kararı bakımından öngörülen ağırlaştırılmış nisabın oluşması mümkün değildir. Bu sebeple tek ortak ile diğer ortak aleyhine alınan bu nitelikteki bir karar yok hükmünde olacaktır.

22. Bu itibarla davalı-karşı davacı tarafından her ne kadar 12.03.2018 tarihli genel kurul kararı dosyaya sunulmuş ise de; 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesi uyarınca şirket ortağının şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması konusundaki genel kurul kararlarının temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabileceği öngörülmüş olup iki ortaklı davalı-karşı davacı şirket ortaklardan sadece birinin iştiraki ile toplanan genel kurulda kanunda aranan nitelikte çoğunluğun sağlanamayacak olması karşısında, davalı-karşı davacı şirket tarafından dosyaya sunulan genel kurul kararı yok hükmünde olduğundan, işbu davada eksik olan özel dava şartının ikmal edildiği söylenemez. Bu sebeple karşı davanın 6100 sayılı Kanun'un 115/2 nci maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmelidir.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı-karşı davacı tarafından dosyaya sunulan 12.03.2018 tarihli genel kurul toplantısının usule aykırı olarak yapılmış olması durumunda da yok hükmünde olduğu, bu kapsamda anılan genel kurul toplantısının yapılma sürecinde davacı-karşı davalıya toplantı davetinin usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığının belirlenmesi gerektiği, usulüne uygun çağrı yapılmayan genel kurul toplantısında alınan kararların da yok hükmünde olduğu, bu durumda ise karşı davanın yine dava şartı yokluğundan usulden reddinin gerektiği, bu sebeple (2) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ile 6102 sayılı Kanun'un 618 inci maddesi gereğince kural olarak limited şirketlerde ortakların oy hakkının esas sermaye paylarının itibarî değerine göre belirleneceği, davalı-karşı davacı şirketin esas sözleşmesinde buna aykırı bir düzenlemenin bulunmadığı, 6102 sayılı Kanun'un 621 inci maddesinde belirtilen nisap için toplantıda temsil olunan oyların en az üçte ikisinin karara olumlu oy vermiş olması ve bu oylar en azından oy hakkı bulunan sermayenin tamamının salt çoğunluğunu temsil etmesi gerektiği, bu anlamda oy hakkı bulunan sermayenin tamamının salt çoğunluğunun da toplantıda hazır bulunması gerektiği, davalı-karşı davacı şirket nezdinde davacının 1200 paya, diğer ortağın ise 6800 paya sahip olduğu, dolayısıyla sermayenin % 85'i oranında 6800 paya sahip ortağın katılımı ve olumlu oyuyla alınan 12.03.2018 tarihli genel kurul kararının Kanun'un 621 inci maddesinde belirtilen nisaba uygun olup geçerli bir karar olduğu, bu hâliyle eksik dava şartının yargılama sırasında ikmal edildiği, bu sebeple (2) numaralı uyuşmazlık bakımından direnme kararının uygun bulunarak işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

24. Hâl böyle olunca (2) numaralı uyuşmazlık bakımından da Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IX. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA oy birliğiyle,

(2) numaralı uyuşmazlık yönünden davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA oy çokluğuyla,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.07.2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Karşı dava, limited şirket ortağının haklı nedenle şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkindir.

Davanın hukuki dayanağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 640/3 üncü maddesi olup buna göre haklı sebeplerin varlığı durumunda şirketin talebi üzerine mahkeme kararıyla ortağın çıkarılması mümkündür. Öte yandan haklı sebeple açılacak çıkarma davası için şirket genel kurulunun 6102 sayılı Kanun’un 621/1-h maddesi gereğince bu hususta karar alması gerekir. Bu koşul, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 114/2 nci maddesi gereği özel dava şartı niteliğini haiz olduğundan çıkarmaya ilişkin genel kurul kararı mevcut olmadan açılan davanın 6100 sayılı Kanun’un 115/2 nci maddesi gereğince usulden reddine karar verilmesi gerekir.

6102 sayılı Kanun’un 618/1 inci maddesine göre limited şirkette ortakların oy hakkı esas sermaye paylarının itibarî değerine göre hesaplanır. Şirket sözleşmesinde daha yüksek bir tutar öngörülmemişse her yirmi beş Türk Lirası bir oy hakkı verir. Hükmün devamında bu hususla alakalı cevaz verilen değişikliklerin esas sözleşmeyle öngörülebileceği düzenlenmiş olmakla birlikte böyle bir düzenlemenin esas sözleşmede bulunmaması durumunda her ortak, genel kurulda sahip olduğu esas sermaye paylarının itibarî değerine göre oy hakkını haizdir. Bu kapsamda alınacak kararlarda gerekli olan nisaplar 6102 sayılı Kanun’un 618 inci maddesi ile esas sözleşme hükümleri bir arada değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.

Çıkarma davasının açılması için gerekli olan genel kurul kararı ise ancak 6102 sayılı Kanun’un 621 inci maddesinde öngörülen nitelikteki nisapla alınabilen bir kararlardır. Anılan hükme göre çıkarma davası açılabilmesi için gerekli olan genel kurul kararı, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabilir.

Bu çerçevede öncelikle 6102 sayılı Kanun’un 621 inci maddesinde düzenlenen kararların alınabilmesi için toplantıda temsil edilen oyların en az üçte ikisinin karara olumlu oy vermiş olması ve bu oyların en azından oy hakkı mevcut esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunu temsil etmesi gerekir. Bu kapsamda maddede toplantı yeter sayısı belirtilmemiş ise de; toplantıda temsil edilip karara olumlu oy veren oyların en az üçte ikisinin aynı zamanda oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunu oluşturması gerektiğine dair zorunluluk nedeniyle esas sermayenin tamamının salt çoğunluğu aynı zamanda toplantı yeter sayısını da oluşturmaktadır. Bu sebeple toplantı öncesinde, oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun toplantıda hazır bulunup bulunmadığı önem arz ettiğinden bu sayı aynı zamanda hükümde aranan toplantı nisabı niteliğindedir. Dolayısıyla 6102 sayılı Kanun’un 621/1-h maddesi gereğince ancak belirtilen nisaplarda alınacak bir genel kurul kararı neticesinde bir ortağın haklı sebepler dolayısıyla şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması için aranan dava şartı ikame edilmiş olur (Hülya Coştan, Limited Şirkette Genel Kurul Nisapları, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2015, Sayı 2015/1, s. 67, Yaşar Bozkurt, Şirketler Hukuku Şerhi, Editör Kemal Şenocak, Cilt IV, Ankara 2022, s. 4548, 4549).

Belirtilen tüm bu koşullar iki ortaklı limited şirketler için de geçerli olup bu manada iki ortaklı limited şirketler bakımından Kanun’da herhangi bir istisna da öngörülmemiştir. Bu sebeple 6102 sayılı Kanun’un 621 inci maddesindeki nisapların hesabında gözetilecek oyların ortak sayısından ziyade yine aynı Kanun’un 618 inci maddesi ile şirketin esas sözleşmesi hükümleri nazara alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla aksine esas sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde payların itibari değerine göre oy hakkı bulunan bir tek ortağın, temsil edilen oyların en az üçte ikisini ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunduran nitelikte bir oy hakkına sahip olduğu durumlarda, 6210 sayılı Kanun’un 621 inci maddesi anlamında önemli karar niteliğindeki kararları tek başına alabilmesi mümkündür.

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı-karşı davalı şirket sermayesinin % 15'ine denk gelen ve her biri 25,00 TL itibari değerinde 1200 paya sahip olup diğer ortak dava dışı Fikret K.'nın ise sermayenin % 85'ine denk gelen ve her biri 25,00 TL itibari değerinde 6800 paya sahiptir. Dosyaya sunulan 12.03.2018 tarihli genel kurul kararında ise davacı-karşı davalının ortaklıktan çıkarılması için alınan kararın sadece diğer ortak dava dışı Fikret K.'nın olumlu oyuyla alındığı anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda davalı-karşı davacı şirketin sermayesi 8000 pay olup oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğu 4001 paydır. Bu anlamda dava dışı diğer ortak ise 6800 paya sahiptir. Davalı-karşı davacı şirketin dosyaya sunulan 12.03.2018 tarihli genel kurul toplantısında bu ortağın 6800 payı ile verdiği olumlu oy ile davacı-karşı davalının şirketten çıkarılması hususunda karar alınmıştır. Anılan kararın oy birliği ile alınmış olması nazara alındığında olumlu oy oranının toplantıda temsil edilen oyların en az üçte ikisini de geçtiği anlaşılmaktadır. Ayrıca ortakların oy hakkına dair şirket esas sözleşmesinde kanuni düzenlemeden ayrık bir hüküm de yer almamaktadır.

Bu itibarla 6102 sayılı Kanun’un 621/1-h maddesi gereğince karşı davanın açılabilmesi için 12.03.2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan karar, Kanun’da öngörülen ağırlaştırılmış nisaplara uygun olarak alınmış olması nedeniyle geçerli olup bu kararın yargılama sırasında dosyaya sunulmuş olması nedeniyle eksik dava şartı ikmal edilmiştir. Dolayısıyla davalı-karşı davcı şirketin 12.03.2018 tarihli kararının yok hükmünde olup karşı davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği söylenemez.

Tüm bu nedenlerle, (2) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme kararının uygun bulunarak esasa ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği kanaatiyle direnme kararının Özel Daire kararında belirtilen nedenlerle bozulmasına dair değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 17’si BOZMA, 7’si DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA, 1’i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.