İKİNCİ DİLEKÇENİN İLKİNDE ATIF YAPILAN, ISLAHA GÖRE DÜZENLENMİŞ DAVA DİLEKÇESİ OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 Ara
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/3-1078
Karar No       : 2023/986

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 07.03.2022
SAYISI                          : 2021/935 E., 2022/300 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 07.10.2021 tarihli ve 2020/11612 Esas
                                         ve 2021/9705 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteminin reddine oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi   

4. Davacı vekili; dava dilekçesinde müvekkillerinin davalı Belediyeden taşınmaz satın almasına ilişkin ihalenin idare mahkemesi kararıyla iptal edilmesi üzerine davalı Belediyenin müvekkilleri aleyhine tapu iptali davası açarak kazandığını, taşınmazların mülkiyeti bu şekilde elinden alınan müvekkillerinin rayiç bedeller, tapu harcı, güçlendirme projesi, taşınmazların bakım, tamir, tadilat ve boyası için yapılan masraflar, tahliye davaları ve mahkeme harçları ile vekâlet ücreti için ödenen bedeller kadar zarara uğradığını, davalı Belediyenin bu zarardan sorumlu olduğunu ileri sürmüş, sonrasında proje bedeli, tamirat gibi alacak kalemleri hakkındaki davayı atiye bırakmış, 26.07.2013 havale tarihli dilekçesi ile de dava dilekçesindeki talebini terditli hâle getirerek taşınmazların rayiç değerlerine ilişkin talep yerinde görülmediği takdirde denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet ilkesi doğrultusunda davacıların taşınmazlar için ödediği paranın rayici üzerinden hesaplanacak tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, taşınmazların rayiç bedellerinin tespiti sonrası 09.06.2014 tarihli dilekçelerle “dava miktarını” ıslah ederek talebini 15.000.000,00 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili, usule ilişkin itirazların yanında esas yönünden de alacak iddiasının yerine olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.01.2016 tarihli, 2013/312 Esas, 2016/7 Karar sayılı birinci kararı ile; taşınmazların ihale ile davacılara satıldığı, başlangıçta geçerli şekilde kurulmuş bu sözleşme ilişkisinin idare mahkemesinin ihaleyi iptal etmesiyle ifa edilemez hâle geldiği, davalının bu nedenle taşınmazın rayiç değerinden sorumlu olduğu gerekçesiyle, ıslah ile birlikte davanın kabulüne (her bir davacı için ayrı ayrı miktarlar belirtilmek ve faiz yönünden dava/ıslah tarihleri esas alınmak suretiyle) toplam 15.000.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmiştir.

7. Karara karşı her iki taraf vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 19.10.2017 tarihli, 2016/29027 Esas, 2017/9705 Karar sayılı birinci bozma kararıyla; rayiç değerin hesabında dava tarihinin değil, ifanın imkânsız hâle geldiği tarihin esas alınması, ayrıca taşınmazların davalı lehine tesciline dair kararların kesinleştiği tarihteki rayiç değerleri tespit edilip davalının bir kısım satış bedelini icra takipleri nedeniyle iade ettiği yönündeki savunması üzerine durulması ve varsa iade edilen bu tutarların tazminattan mahsup edilerek neticesine göre bir karar verilmesi gerektiği yönündeki gerekçeyle tarafların sair itirazları incelenmeksizin hüküm bozulmuştur.

8. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece 13.06.2019 tarihli, 2018/1 Esas, 2019/277 Karar sayılı ikinci karar ile; taşınmazların davalı Belediye adına tescil edildiği davaların kesinleşme tarihi itibarıyla rayiç değerinin 21.258.641,50 TL olduğu, bu bedelden icra kanalıyla ödenen 5.720.377,76 TL nin mahsup edilmesi gerektiği, neticeten davacıların zararının 15.538.263,74 TL olduğu gerekçesiyle taleple bağlı kalındığı belirtilerek davanın kabulüne, toplam 15.000.000,00 TL nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

9. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde her iki taraf vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli, 2019/4718 Esas, 2020/5098 Karar sayılı kararıyla; birinci bentte davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verdikten sonra, ikinci bentte, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığının bulunduğu, bu nedenle kendini vekil ile temsil eden her bir davacı için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken davalı aleyhine tek vekâlet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu ancak bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği gerekçesiyle hüküm vekâlet ücreti yönünden davacılar lehine düzeltilerek oy çokluğu ile onanmıştır.

10. Onama kararına karşı davalı vekili tarafından karar düzeltme talebinde bulunulması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 07.10.2021 tarihli ve 2020/11612 Esas, 2021/9705 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Davacılar eldeki dava ile, davalı belediye tarafından yapılan ihale neticesinde 5.656.282 TL ödeyerek 91 bağımsız bölümden oluşan belediye iş hanını satın aldıklarını, ihale kararının Mahkeme tarafından iptal edilmesi üzerine, davalının ihale konusu taşınmaza ilişkin açtığı tapu iptal tescil davalarının kabul ile sonuçlanarak kesinleştiğini ileri sürerek, taşınmazın tapu iptal ve tescil davalarının kesinleştiği tarih itibariyle rayiç değeri ile taşınmaz için yapılan tapu harcı, güçlendirme projesi, bakım, tamir, tadilat boya masraflarının davalıdan tahsilini talep etmişler, 11.10.2013 tarihli celsede güçlendirme bedeli, proje bedeli, tamirat ve tadilat bedeli istemine ilişkin taleplerini atiyeye bıraktıklarını beyan etmişlerdir. Mahkemece, bozma ilamı göz önünde bulundurularak inşaat mühendisi bilirkişisinden alınan 15.03.2019 tarihli raporda, bağımsız bölümlerin tapu iptal ve tescil davalarının kesinleşme tarihleri esas alındığında toplam bedelinin 21.258.641,50 TL olarak tespit edildiği, mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan raporda mahsup edilmesi gereken miktar olarak belirlenen 5.720.377,76 TL’nin, bağımsız bölümlerin bedelinden mahsup edildikten sonra davacıların 15.538.263,74 TL zararlarının olduğunun anlaşıldığı, ancak taleple bağlı kalınarak 15.000.000,00 TL üzerinden karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 26. maddesi hükmüne göre; hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başkasına karar veremez. Öğreti ve uygulamada, taleple bağlılık olarak adlandırılan bu kural; sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturan her bir alacak kaleminin dayanağını oluşturan vakıalar yönünden de uygulanır.

Somut olayda; davacılar vekili tarafından ibraz edilen 09.06.2014 tarihli, konusu ıslah talebi olarak belirtilen dilekçede, dava miktarı 15.000.000 TL’ye yükseltilerek, 15.000.000 TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davacıların hisseleri oranında tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir. Her ne kadar davacılar vekili, aynı havale tarihli ıslah dilekçesini açıklayan bir dilekçe daha ibraz ederek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle talepte bulunduklarını beyan etmiş ise de anılan dilekçe, ıslah dilekçesinden ayrı olarak havale edilmesi sebebiyle ıslah dilekçesinin eki olarak kabul edilmemiştir. Buna göre davacıların, ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadan ve davalı tarafından yapılan ödemeler mahsup etmeksizin dava değerini yükselttiğinin ve taleplerini 15.000.000 TL ile sınırladığının kabulü gerekmektedir.

O halde mahkemece, açıklanan hususlar gözetilmeksizin, davalı tarafça yapılan ödemenin davacıların ıslah dilekçesi ile belirledikleri ve sınırlandırdıkları talepleri yerine, bilirkişilerce hesaplanan taşınmazın rayiç değerinden mahsup edilerek, davacıların talebi aşılmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Hükmün bu nedenle bozulması gerekirken zuhulen onandığı anlaşılmakla davalının karar düzeltme talebinin kabulü ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin (Kapatılan) 24.06.2020 tarih ve 2019/4718 Esas, 2020/5098 Karar sayılı ilamının kaldırılarak mahkeme kararının davalı yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacıların üçüncü bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

3- Bozma nedenine göre davalının karar düzeltme nedenleri ile davacıların vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle davalı tarafın karar düzeltme talebinin kabulü ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararının davalı yararına bozulmasına karar vermiştir.

Direnme Kararı

11. Mahkemenin 07.03.2022 tarihli ve 2021/935 Esas, 2022/300 Karar sayılı kararı ile; bozma kararında bahsi geçen ıslaha ilişkin biri hâkim havaleli diğeri yazı işleri müdürü havaleli iki dilekçenin de aynı gün verildiği, havale edildiği ve aynı gün taratılarak UYAP sistemine kaydedildiği, hâkim havaleli olan dilekçede açıkça “ıslaha göre düzenlenen dava dilekçemiz ektedir” denilmekle yazı işleri müdürünce havale edilmiş diğer evraka atıfta bulunulduğu, hâkim havaleli dilekçenin aslında içeriğinde atıf yapılan diğer dilekçenin bir üst yazı ya da başka bir anlatımla yalnızca ıslah edilen dava değeri yönünden bir özet mahiyeti taşıdığı, asıl dilekçede açıkça fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu belirtildiği gibi, talebin yalnızca 15.000.000,00 TL ile sınırlandırıldığı yönünde hiçbir beyanın bulunmadığı, bu nedenle bozma kararında ayrı havale edildiklerinden bahisle davacıların ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadıkları yönündeki kabulünün dosya kapsamına uygun olmadığı, bunun yanı sıra eldeki davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak bir kısmi dava olarak açıldığı, kısmi davalarda mahkemelerin varsa mahsup ve gibi ödemeler düşüldükten sonra gerçek alacak/tazminat miktarını tespit edip taleple bağlı hüküm kurması gerektiği, bakiye tutar için açıkça feragat edilmediği müddetçe ek dava açılmasının mümkün olduğu, hâl böyle olunca davacılarca yukarıda değinilen şekilde talebin 15.000.000,00 TL ile sınırlandırıldığından ve fazlaya ilişkin talep saklı tutulmadığından mahsubun bu bedel üzerinden yapılması gerektiği yönündeki görüşe de iştirak edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

12. Direnme kararı süresi içinde her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar vekilinin davayı ıslah amacıyla verdiğini belirttiği aynı tarihli, ayrı ayrı havale edilmiş dilekçe içerikleri dikkate alındığında, dava değeri ıslah edilirken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığının ve bu sebeple ıslahla belirtilen miktar üzerinden talebin sınırlandırıldığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “ıslah” ile ilgili düzenlemelere değinmekte fayda vardır.

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176 ve devamı [1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) md. 83 ve devamı] maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176 ncı maddede taraflardan her birinin, yargılama usulüyle ilgili yapmış olduğu usul işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı davada tarafların yalnızca bir kez ıslah yoluna başvurabileceği; 177/1 inci maddesinde ise, ıslahın tahkikata tâbi olan davalarda tahkikatın bitimine (sona ermesine) kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

16. Bilindiği üzere ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Türk Hukuk Lûgatında da; “İddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan ıslah, taraflardan her birinin, davada yapmış oldukları usul işlemlerini bir defaya özgü olmak üzere, kısmen ya da tamamen değiştirmesi ya da düzeltmesi” şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 515).

17. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/(15)6-984 Esas, 2021/1182 Karar sayılı kararı).

18. Islah davanın tamamen ıslahı ve kısmen ıslahı olmak üzere ikiye ayrılır. Zira HMK’nın 176 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir” şeklindeki hüküm ile bu husus düzenlenmiştir. Dava dilekçesinin verilmesi dâhil, tüm usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğuran ıslaha “davanın tamamen ıslahı” buna karşılık tarafın, teşmil edeceği noktadan itibaren usûl işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğuran ıslaha ise “kısmen ıslah” denir. Davacı taraf, iddiasını yani dava sebepleriyle talep sonucunu değiştirmek istiyorsa, yapacağı ıslah davanın tamamen ıslahı olacaktır. Buna karşılık iddianın yani dava sebepleriyle talep sonucunun değiştirilmesi değil de, genişletilmesi isteniyorsa, müracaat edilebilecek olan ıslah türü, davanın kısmen ıslahıdır.

19. Davanın tamamen ıslahının ne şekilde yapılacağı HMK’nın 180 inci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi hâlde, ıslah hakkı kullanılmış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir”.

20. Somut olayda davacılar vekili, müvekkillerinin davalı Belediyeden satın aldıkları taşınmazlarla ilgili ihalenin mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle zarara uğradıklarını iddia etmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuklarını belirterek kısmi dava şeklinde tazminat talebinde bulunmuştur.

21. Yargılama sırasında bilirkişi raporu alınmasını müteakip davacı vekili 09.06.2014 tarihli iki dilekçe vermiş ve davayı talep sonucu bakımından ıslah ettiğini bildirmiştir.

22. Söz konusu dilekçelerden ilki tek sayfadan ibaret olan, hâkim havalesi taşıyan dilekçedir. Bu belgede dilekçe konusu “Islah talebi” olarak açıklanmış, ıslah nedenleriyle ilgili açıklama kısmında ise dava miktarının 15.000.000,00 TL’ye yükseltildiği belirtilmiş, devamında “Islaha göre düzenlenen dava dilekçemiz ekte sunulmuştur” denilmiştir. Bu belgede fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğuna dair bir kayıt bulunmamakla birlikte bir ıslaha göre HMK’nın 180 inci maddesi çerçevesinde düzenlenen bir dava dilekçesine atıfta bulunulduğu açıktır.

23. Nitekim aynı tarihli ve fakat bu kez yazı işleri müdürü havalesi taşıyan “Islah sonucu düzenlenen dilekçe” açıklamasını taşıyan ve daha ayrıntılı kaleme alınmış olan dilekçede; dava değeri 15.000.000,00 TL’ye yükseltilmiş, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu da açıkça belirtilmiştir.

24. Hâl böyle olunca, ikinci dilekçenin ilkinde atıf yapılan, ıslaha göre düzenlenmiş dava dilekçesi olduğunun kabulü gerekir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. Yine görüşmelerde, HMK’nın 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılmasının talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyeceği, somut olayda kısmi dava olarak talepte bulunulan dava dilekçesinde açıkça fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunun ifade edildiği, ıslahın ise dava dilekçesindeki açıklamalar çerçevesinde talep sonucunu arttırmaktan ibaret olduğu ve açıkça fazlaya dair haklardan feragat edilmediğinden bu dilekçede tekrar fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğunun belirtilmiş olmasının gerekmediği, uyuşmazlığa konu ikinci dilekçe olmasa dahi Mahkemenin vardığı sonucun bu sebeple yerinde olduğu, bu değişik gerekçe ve nedenlerle direnme uygun bulunarak dosyanın sair yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, incelemenin Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlıkla sınırlı olduğu değerlendirilerek Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

26. Bu nedenle Mahkemenin iki dilekçenin bir bütün olarak ele alınması ve ıslah talebinin buna göre değerlendirilmesi gerektiği yönündeki direnme gerekçesi dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

27. Ne var ki, bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olup taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

18.10.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 6’sı DEĞİŞİK GEREKÇE İLE DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.