İNANÇLI İŞLEME DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASINDA ZAMANAŞIMI SÖZLEŞME GEREĞİ TAŞINMAZIN İADE EDİLECEĞİ ÜMİDİNİN BİTTİĞİ ANDA BAŞLAR

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


14 Nis
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/1725
KARAR NO    : 2022/6474

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ           : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                     : 19/06/2020
NUMARASI             : 2019/1150 - 2020/575
DAVACILAR           : M.A.S. vd.
DAVALI                   : F.S.
İLK DERECE
MAHKEMESİ          :
Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 13/06/2019
NUMARASI             : 2015/101 - 2019/219

Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 10/03/2015 tarihinde verilen dilekçeyle mirasta denkleştirme ıslahen inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 13/06/2019 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından talep edilmiştir. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kabulüne, kararın kaldırılmasına, davanın reddine dair verilen kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili diğer taraftan katılma yoluyla davalı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 01/11/2022 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. O.E. ve Av. T.S. ile karşı taraftan davalı vekili Av. C.Ç. ve Av. A.D. geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Açık duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR

I. DAVA

1. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacılar Mehmet Ali S., Hakkı Hami S. ile Bekir S.’nın kök muris Mustafa B. S. kızı Ayşe S. çocukları; diğer davacılar Fatma Ş., Raife Ş., Neriman Ö. ve Ummuhan Ş.’in de kök murisin oğlu Yaşar B. S. çocukları; davalının ise kök muris Mustafa'nın oğlu olan 12/04/2013 tarihinde vefat eden Ramazan B. S.'ın evlatlığı ve tek mirasçısı olduğunu, kök muris Mustafa'nın sağlığında bir çok taşınmazını davalının murisi Ramazan'a iadeye tabi olarak bağış yoluyla temlik ettiğini, bunlardan 503 ada 189 ve 200 parsel sayılı taşınmazların imar, tevhid-ifrazdan sonra 5659 ada 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazları oluşturduğunu, davalı murisi Ramazan'ın bu parsellere ilişkin düzenlediği arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yapılan "H.Ç. Sitesi" olarak bilinen inşaattan arsa sahibi muris Ramazan'dan davalıya bağımsız bölümler intikal ettiğini; 788 (eski 503) ada 124 parsel sayılı taşınmazın imar, tevhid-ifrazdan sonra 5613 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazları oluşturduğunu, davalı murisi Ramazan'ın bu parsellere ilişkin düzenlediği arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca "P. Konutları" olarak bilinen inşattan arsa sahibi muris Ramazan'dan davalıya bağımsız bölümler intikal ettiğini; kök murisin sağlığında, davalının murisi Ramazan’a miras hissesine karşılık bağışlanan dava konusu 5659 ada 16 ve 17 ile 5613 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarda arsa sahibi sıfatıyla Ramazan’a verilen bağımsız bölümlerin miras payları oranında davacılara iade edilmesi gerektiğini, davalı murisi Ramazan'ın, dava konusu taşınmazlardaki davacıların miras paylarına isabet edecek bağımsız bölümleri davacılara iade edeceğini ölümüne kadar söylemiş olmasına rağmen, iadenin gerçekleşmediğini; davalının, tüm bağımsız bölümleri Ramazan'ın evlatlığı ve mirasçısı sıfatıyla kendi adına tescil ettirerek davacıların miras paylarını iade etmeye yanaşmadığını, oysa mirasta iade borcunu davacı mirasçılara karşı yerine getirme yükümlülüğü olduğunu belirterek bağış yoluyla temlik edilen 5659 ada 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazlar ile 5613 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarda davacılara iade edilmesi gereken bağımsız bölümlerin ve payların tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline; aynen iade mümkün olmadığı takdirde davacılara miras paylarına karşılık ödenmesi gereken bedelin tespiti ile şimdilik 50.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp miras payları oranında davacılara verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacılar vekili 24/04/2018 tarihli ıslah dilekçesinde; kök muris Mustafa'nın çocuklarının, murisin ilk eşi Hamma'nın ölümünden sonra evlendiği ikinci eş Leyla'nın 1/4 miras hakkına (veya 1/2 intifa hakkına) sahip olmasını kabullenmediklerinden, aile içinde yapılan görüşmeler sonucu ikinci eş Leyla ile varılan anlaşmaya göre Leyla'nın, o gün itibariyle muris üzerinde bulunan malların 1/9 payını alarak kalan 8/9 payın da muris ve çocuklarının olacağını ve murisin ölümü halinde Leyla'nın, murisin mirasından başka bir hak talep etmeyeceğinin kararlaştırıldığını, davalı murisi Ramazan'a güven duyularak taşınmazların iadesi konusunda inanıldığından, ileride kardeşlere eşit olarak dağıtılmak üzere muris ve çocuklarına kalacak payların Ramazan üzerine geçirilmesi konusunda mutabık kalındığını, arazilerin birçoğunun hisseli olması nedeniyle üçüncü kişilerin önalım hakkını kullanılmasını engellemek amacıyla gerek Leyla'ya yapılacak temliklerin gerekse inançlı işlem ile davalı murisi Ramazan'a yapılacak temliklerin bağış olarak gerçekleştirilmesinin daha doğru olacağı sonucuna varıldığını, varılan anlaşma uyarınca kök muris Mustafa'nın, hibe yetkisini içeren Antalya 1. Noterliğinin 31/03/1973 tarih 7885 sayılı vekaletnamesini Leyla'ya, yine aynı tarih 7886 yevmiye sayılı hibe yetkisini içeren vekaletnameyi de Ramazan'a verdiğini, vekaletnamelerin aynı anda yapılması ve içeriklerinin tamamen aynı olmasının anlamlı olduğunu, bu vekaletnameler uyarınca 07/04/1973 ve 12/04/1973 tarihlerinde, Ramazan'ın Leyla'ya verilmesi kararlaştırılan hisseleri bağış suretiyle, yine Leyla'nın Ramazan'a verilmesi kararlaştırılan hisseleri davalı murisi Ramazan'a bağış yoluyla devrettiğini; kök muris Mustafa'nın 04/01/1979 tarihinde ölümü üzerine mirasçıların bir araya gelerek babalarının sağlığında ileride tüm çocuklarına miras payları oranında iade edilmek üzere davalının murisi Ramazan'a temlik edilen taşınmazların idaresi, yönetilmesi ve yapılması gereken işlemleri bölüşerek taşınmazların onun tarafından işletilmeye ve yönetilmeye devam edilmesine bütün kardeşlerin rıza göstermesi ve bu konuda vekaletname ile taahhütname vermeleri, buna karşılık taşınmazların taksim edilmeden Ramazan'ın emaneten üzerinde bulunması nedeniyle diğer kardeşlerin haklarının güvence altına alınması için Ramazan'ın kardeşlerine karşı taahhütte bulunması konusunda karşılıklı olarak yaptıkları anlaşma çerçevesinde Ramazan'ın bağış yoluyla temlik aldığı ve gerçekte kardeş Mehmet hariç diğer kardeşlerine ait olan taşınmazları 1/6'şar oranında kardeşlerine vereceğine dair Antalya 1. Noterliği 02/04/1979 tarih 13007 yevmiye sayılı beyan ve taahhütnameyi düzenlediğini, buna karşılık kardeş Mehmet dışındaki kardeşlerin de aynı Noterliğin aynı gün ve 13008 yevmiye sayılı vekaletname ve taahhütnameyi verdiklerini, belgelere göre davalı murisi Ramazan'ın ölünceye kadar davacıların haklarını vereceğini söylediğini, binalar ve siteler yapıldıkça haklarına karşılık zaman zaman daireler verdiğini, davalı murisi Ramazan’ın davacıların haklarını vereceğini ölünceye kadar söylemiş, davacılar da ümitle beklemiş olmasına rağmen 5659 ada 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazlar üzerinde inşa edilen H.Ç. Sitesi ve 5613 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlar üzerinde inşa edilen P. Sitesinden davacıların hakları verilmeden Ramazan'ın öldüğünü; Ramazan'ın ölümü üzerine mirasçısı davalıya taşınmazların devri için keşide edilen ihtarnameye davalının olumsuz cevap verdiğini ve davacıların mahkeme kararı olmadan hakları olan daire tapularını alma ümitlerinin kalmadığını, kök muris Mustafa'ya ait taşınmazlar bağış gösterilmek suretiyle davalının murisi Ramazan'a tapuda temlik edilmiş ise de, bağış işleminin gerisinde olan işlemin (iradenin) inançlı işlem olduğunu, aralarındaki mutabakat çerçevesinde inanılan Ramazan ve inanan kardeşlerinin bu anlaşmalarını resmi senede bağladıklarını, Ramazan'ın kardeşlerinden aldığı vekaletname ve talimat ile taşınmazlarla ilgili her türlü tasarrufa yetkili olarak birçok işlemler yaptığını, satılan taşınmazların bedellerini kardeşlerine paylaştırdığını, yükleniciler ile sözleşmeler yaptığını, siteler yapıldıkça kardeşlerine hisselerine karşılık daireler verdiğini, ancak dava konusu edilen 5613 ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazlarda yapılan sitedeki ve 5659 ada 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazlarda yapılan sitedeki dairelerde davacıların hisse ve haklarını vermeden öldüğünü; mirasta iade davası olarak açılan davayı inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davası olarak ıslah ettiklerini belirterek 5613 ada 11 parsel B Blok 16 numaralı bağımsız bölümdeki davalı adına kayıtlı 1/6 payın iptali ile Ayşe S. mirasçıları olan davacılar adına 1/18'er oranında tescilini; diğer davacılar murisi Yaşar'a ait olması gereken 1/6 paydan Yaşar'ın davacı olmayan mirasçısı Abdurrahman'ın 1/5 payı düşüldükten sonra kalan davalı adına kayıtlı 4/30 hissenin iptali ile Yaşar mirasçıları olan davacılar adına 1/30'ar oranında tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili dava dilekçesine ve ıslah dilekçesine cevap dilekçelerinde; öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, kök muris Mustafa'nın sağlığında çocukları arasında mirasını paylaştırdığını, kök murisin oğlu Ramazan'ın kendisine daha yakın, daha çalışkan olması ve onu daha çok sevmesi nedeniyle daha fazla ve iadeye tabi olmamak üzere bir kısım taşınmazı Ramazan'ın mülkiyetinde olması amacıyla nihai olarak kayıtsız ve şartsız bağışladığını, davacı tarafın taşınmazların miras payına mahsuben bağışlandığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, bağışlamanın iadeye tabi olarak yapıldığının ispat yükünün davacı tarafa düştüğünü, kazandırmanın iadeye tabi olup olmadığının ancak murisin iradesine göre belirlenebileceğini, muris Ramazan’ın duygusal davranarak kardeşlerine bir kısım taşınmazlar verdiğini, davacı tarafın dayandığı taahhütnamenin tek taraflı olduğunu, bu belgenin kök muristen intikal eden miras haklarının iadesi ile ilgisi olmadığını, Ramazan’ın kardeşlerinin tutumu nedeniyle 1989 yılında taahhütten vazgeçtiğini, davacı tarafın iddialarının gerçeği yansıtmadığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 07/04/1973 tarihinde tapuda yapılan bağış işleminin arka planındaki iradenin ve 02/04/1979 tarih 13007 yevmiye numaralı ve aynı tarih 13008 yevmiye numaralı noterde düzenlenen belgelere göre Ramazan’a yapılan temlikin inançlı işlem olduğu, davacıların davalının murisi Ramazan 'ın ölüm tarihi itibariyle davacıların tapuda ferağ umudunu yitirdikleri, 10 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle dolmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI

1. İstinaf Yoluna Başvuran

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davalı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.

2. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı tarafın kök muris Mustafa ile oğlu olan davalı murisi Ramazan arasında inanç sözleşmesi olduğunu iddia ettiğini ancak sözleşmelerin nispiliği ilkesine göre, adı geçenler arasındaki taşınmazların diğer çocuklara paylaştırma iradesini taşır inanç sözleşmesi iddiasını ispata elverişli yazılı delil veya delil başlangıcı niteliğinde belge ibraz edemediği, davaya dayanak olarak gösterilen 02.04.1979 tarih 13007 yevmiye sayılı beyan ve taahhüdün, aynı tarih ve devam eden 13008 yevmiye sayılı vekalet ve taahhütnamenin içeriğinden Ramazan'ın, kök muris ile aralarında inançlı işlem olduğunu kabul ettiği anlamının çıkmadığı, bu belgelerin aralarında adi ortaklık kurulmasına yönelik olarak değerlendirilebileceği, delil başlangıcı olarak kabul edilemeyeceği, kök murisin, Ramazan'a hibesinden önce 16.03.1973 tarihinde ve birbirini takip eden işlemler ile hibe ve taaahhütlere konu taşınmazlarından sırasıyla 788 (eski 503) ada 124 parsel sayılı taşınmazda dava dışı Mehmet'e 10.000/56.700 hisse, bir kısım davacılar murisi Ayşe'ye 503 ada 83 parsel sayılı taşınmazda 154.987/288.410 hissesinden 30.000 hisse, 503 ada 189 parsel sayılı taşınmazda 96.509/219.292 hissesinden 7000 hisse, dava dışı Kaplan'a 789 ada 179 parsel sayılı taşınmazda 67.824/154.030 hissesinden 50.000 hissesini hibe ettiği de göz önünde bulundurulduğunda kök murisin, Ramazan'a hibesinin arkasında, diğer çocuklarına paylaştırma (inançlı işlem) iradesi olduğu yönündeki İlk Derece Mahkemesinin kabulünün, aynı şekildeki işlemler ile taşınmazlarını tüm çocuklarına temlik etmesinde bir engel bulunmadığı, buna ilişkin dosyaya yansıyan bilgi bulunmadığı da dikkate alındığında hayatın olağan akışına uygun düşmediği sonucuna varıldığı, inançlı işlemin tarafı olduğu ileri sürülen Ramazan'ın, davadan önce ölmesi nedeniyle yemin delilinin kullanılması olanağının da kalmadığı, inanç ilişkinin varlığının 05.02.1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesinin doğru bulunmadığı gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b-2. maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Eden

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili ve katılma yoluyla davalı vekili temyiz talebinde bulunmuştur.

B. Temyiz Nedenleri

1. Davacılar vekili temyiz dilekçesinde, yargılama aşamasındaki beyanlarını tekrarla, davanın ispatlandığını, gerekçenin hatalı ve yetersiz olduğunu, 31.03.1973 tarihli belgenin dikkate alınması gerektiğini, aslının ibraz edilememesinin önemi olmadığını, 02.04.1979 tarih 13007 ve 13008 yevmiye numaralı belgelerin inanç ilişkisini ispatladığını, davalı murisi Ramazan’ın 503 ada 220 parsel sayılı taşınmaza yönelik yüklenici ile yapmak istediği arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi için taşınmazda pay sahibi olduğundan kardeşlerinden 16.12.1985 tarihli taahhütname alındığını, bunun üzerine Ramazan’ın yüklenici ile arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlediğini ve kardeşlerine bağımsız bölümler verdiğini, Ramazan vekilinin 1989/668 E sayılı dosyada bulunan cevap dilekçesindeki beyanlarının ikrar niteliğinde olduğunu, inanç ilişkisinin tanık beyanları ile de kanıtlandığını, murisin çocuklarına zaman zaman yer verdiğini ancak bunların Ramazan’a verilenin yüzde onundan az olduğunu, Ramazan’ın taahhütnameler uyarınca yükümlülüklerini belirli oranda yerine getirdiğini beyan ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde, yargılama sırasındaki davanın zamanaşımına uğradığına yönelik savunmasını tekrarla, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini beyan ederek hükmün bu nedenle bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, mirasta denkleştirme ıslahen inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

2.1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi gereği hâkim, bir davada sadece tarafların ileri sürdüğü maddi vakıalar ve talep sonuçları ile bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki nitelendirmeleriyle sınırlı olmaksızın, kanunları resen uygulayarak iddia ve savunmadaki talepleri karara bağlamakla yükümlüdür. Tabi olacakları kurallar ile etki ve sonuçlarının belirlenmesi yönünden, taraflarca dile getirilen taleplerin hukuki nitelendirmesi büyük önem arz etmektedir.

2.2. Bu doğrultuda uyuşmazlığın çözümü için öncelikle inançlı işlemin ispatının ve inanç sözleşmesine dayanan davalarda zamanaşımının kısaca açıklanmasında yarar vardır.

2.3. Bilindiği üzere Türk Hukukunda inançlı işlemleri doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Ancak uygulama ve öğretide, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 26. ( 818 s. BK md.19.) maddesinde yer alan "sözleşme özgürlüğü" ilkesi kapsamında inançlı sözleşmelerin düzenlenebileceği ve geçerliliği kabul edilmektedir.

2.4. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

2.5. İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye "inanan" adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de "inanılan" denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise "inanç konusu şey" olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.

2.6. İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi bulunduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.

2.7. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

2.8. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.

2.9. İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler.

2.10. İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.

2.11. Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar yada şekle bağlı akitlerde, inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi hâlinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.

2.12. Uygulamada mesele 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.

2.13. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.

2.14. Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira Borçlar Kanununun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarını ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmî senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Kanununun 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

2.15. İspat kuralları açısından bakıldığında ise inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen tarafın 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 190/1. maddesi uyarınca iddiasını ispat etmesi gerektiği kuşkusuzdur.

2.16. İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir (Özkaya, E.; İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 8. Baskı, sayfa 31 vd.).

2.17. Diğer taraftan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.07.2010 tarih ve 2010/14-394 E., 2010/395 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, inanç sözleşmesinin yazılı olması koşulu bir geçerlilik şartı olmayıp ispat şartıdır. İnançlı işlemin yazılı delilini inanç sözleşmesi oluşturmaktadır. Kazandırıcı işlem resmî şekilde yapılsa dahi inanç sözleşmesinin resmî şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterlidir. Nitekim bu husus yukarıda etraflıca açıklandığı üzere 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da belirtilmiştir.

2.18. Öteki deyişle, tapulu taşınmazın inançlı işlemle temlikinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılması gerekli ve yeterli olup yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararının gereğidir.

2.19. Uygulamada, açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa bile yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, inanç sözleşmesinin "tanık" dahil her türlü delil ile kanıtlanabileceği kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulu, 28.12.2005 tarih ve 2005/14-677 E., 2005/774 K).

2.20. Öte yandan, inanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi (818 s. BK md.125.) gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir. Türk Borçlar Kanununun 149. maddesi (BK md.128) gereğince de zamanaşımı alacağın istenebilir hale geldiği, başka bir deyişle iddiada bulunanın ferağ umudunu yitirdiği tarihten itibaren işlemeye başlar

3. Değerlendirme

3.1. Dosya içeriği, açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler kapsamında davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

3.1.1. Davacı tarafın özellikle ıslah dilekçesinde dile getirdiği taleplerinden, dava konusu 5613 ada 11 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı B blok 16 numaralı bağımsız bölüm (geldisi 503 ada 124 parsel) hakkında inanılan davalı murisi Ramazan ile inanan kardeşleri davacılar arasında inanç sözleşmesi bulunduğu iddiasına dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Davacılar bu iddialarının ispatı için de Antalya 1. Noteri 02.04.1979 tarih 13007 yevmiye numaralı “düzenleme beyan ve taahhüt” başlıklı belgeyi dosyaya sunmuştur.

3.1.2. Dayanılan belge incelendiğinde; davalı murisi Ramazan'ın, babaları Mustafa S.’a ait iken Leyla S.'a verdiği vekaletname ve yetki ile bağış yolu ile kendisine intikal eden Antalya ili, Merkez ilçesi, Demircikara Mahallesi 503 ada 83, 124,181, 186, 189; 787 ada 202; 788 ada 220; 789 ada 179 ve 200 parsel sayılı taşınmazlar ile Haşimişcan Mahallesi 34 ada 126 ve 157 parsel sayılı taşınmazlardaki hisselerinin 1/6'sının Ayşe Sak’a, 1/6’sının Semahat Kurt’a, 1/6’sının Yaşar S.’a, 1/6’sının Hüseyin S.’a ve 1/6’sının Kaplan S.'a ait olduğunu, kardeşlerinden Mehmet S.'ın hakkını daha önce aldığından bu ve diğer gayrimenkuller üzerinde hiçbir hakkı bulunmadığını, onun dışındaki diğer beş kardeşleri dilediğinde bu yerlerin belirttiği hisseler nispetinde tapularını vermeyi ve bugüne kadar taşınmazlar üzerinde yaptığı tasarruflar için hisseleri nispetinde hesap vermeyi; bu işlemler yapılmadan ölümü halinde bu kardeşlerinin (kanuni miras hakları hariç) belirttiği taşınmazlarda, belirttiği nispette hak sahibi olduklarını ve bu gayrimenkullerdeki bu hisselerin mülkiyetinin kendilerine ait olduğunu beyan ve tahahhüt ettiği görülmektedir.

3.1.3. İnançlı işleme ilişkin yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda söz konusu belgenin açıklanan içeriği yorumlandığında, belgenin tüm unsurları ile bir inanç sözleşmesi niteliğinde bulunduğu açıktır. Bu durumda, davacıların inanç sözleşmesini Antalya 1. Noteri 02.04.1979 tarih 13007 yevmiye numaralı “düzenleme beyan ve taahhüt” başlıklı belge ile kanıtlamış oldukları kabul edilmelidir. Bölge Adliye Mahkemesince, yanılgılı değerlendirmeyle inanç ilişkisinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.

3.2. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yukarıda da işaret edildiği gibi, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil davalarında zamanaşımı, davacı tarafın inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın kendisine iade edileceği ümidinin bittiği anda başlar. Eldeki davada, dosya kapsamı itibariyle taraflar arasında inanç sözleşmesinin yerine getirilmeyeceğine dair bir niza doğmadığından davacıların taşınmazların inanç sözleşmesi gereğince kendilerine iade edileceği ümidinin bittiği an, davacılar tarafından keşide edilerek külli halefiyet ilkesi gereği Ramazan mirasçısı davalıya tebliğ edilen 11.12.2014 tarih 37555 yevmiye numaralı ihtarnameye davalının verdiği 19.12.2014 tarih 39760 yevmiye numaralı cevabın davacılara tebliğ edildiği tarihtir. Başka bir ifadeyle bu tarih, zamanaşımının başlangıç tarihidir. Bu durumda dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolduğundan söz edilemez. Bu nedenle, davalı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

VI. KARAR

1. Gerekçe bölümünde yer alan; (3.2.) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. (3.1.) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371. maddesi gereğince Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA,

3. Peşin alınan harcın yatırana iadesine,

4. Yargıtay duruşma vekalet ücreti 8.400,00 TL’nin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,

5. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE 01.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan          Üye             Üye                 Üye                Üye
H. ONAT        S. TÜRE      S. ARSLAN    M. AKGÜN     N. APAYDIN