İSTANBUL MERKEZLİ TAŞIMA ŞİRKETİ YENİ KÖPRÜNÜN AÇILABİLECEĞİNİ ÖNGÖREBİLİR ANCAK BAZI ARAÇLARA BU KÖPRÜDEN GEÇME MECBURİYETİ GETİRİLECEĞİNİ ÖNGÖREMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/11-972
Karar No       : 2023/67

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 07.07.2021
SAYISI                          : 2021/790 E., 2021/1104 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.02.2021 tarihli ve 2020/1968 Esas,
                                         2021/1443 Karar sayılı BOZMA  kararı

Taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 29.04.2016 tarihli ve 2016/121627 ihale kayıt numaralı taşıma sözleşmesi imzaladığını, ihale dokümanları hazırlanırken taşıma işini yapacak olan araçların Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden geçeceğinin öngörüldüğünü, ne var ki 19.08.2016 tarihli ve 2016/5-1 sayılı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) kararı gereğince taşıma işini yapacak araçların Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçme mecburiyetinin getirildiğini, davalının Edirne Kapı, Cebeci ve Kartal-Cevizli’deki işletmeleri arasında yapılacak taşıma işinin köprü geçiş güzergahındaki mecburi düzenleme nedeniyle maliyetinin hem ödenen geçiş ücreti ve hem de mesafe maliyeti olarak arttığını, bu sebeple sözleşmenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 138 inci maddesine göre uyarlanması mecburiyetinin hasıl olduğunu ileri sürerek taraflar arasındaki sözleşmenin 14.2 maddesine "malın teslimi için Yavuz Sultan Selim Köprüsünün zorunlu olarak kullanılması sonucu oluşan otoban ve köprü geçiş ücretleri yüklenicinin tanzim edeceği yansıtma faturası ile belgelenmesi şartıyla, idare tarafından ödenecektir. Aynı şekilde Yavuz Sultan Selim Köprüsünün zorunlu olarak kullanılması sonucu artan güzergah dolayısı ile kilometre başına KDV hariç 95 kuruş, yüklenicinin tanzim edeceği yansıtma faturası ile belgelenmesi şartıyla, idare tarafından ödenecektir." hükmünün eklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; sözleşmeye bağlılığın esas olduğunu, tacir olan davacının basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, sözleşmedeki çıkar dengesinin katlanılamayacak derece davacı aleyhine bozulmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 22.05.2018 tarihli ve 2017/141 Esas, 2018/561 Karar sayılı kararı ile; İstanbul Boğazına üçüncü köprü olarak Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşa edilip hizmete açıldığı, 19.08.2016 tarihli ve 2016/5-1 sayılı UKOME kararı gereğince birinci sınıf araçlar haricindeki diğer araçların bu köprüden geçişlerinin mecburi hâle getirildiği, bu düzenlemenin hem daha uzun mesafe ve hem de geçiş ücretleri nedeniyle maliyetleri artırdığı, ihale dokümanları hazırlanırken ön görülmesi gereken bu hususun öngörülmediğinin anlaşıldığı, bu durumun ticari hayatın akışı içerisinde davacı yanın ifa güçlüğüne girmesine sebep olacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile sözleşmenin 14.2 maddesine davacının talep ettiği hususun eklenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 16.01.2020 tarihli ve 2018/2282 Esas, 2020/47 Karar sayılı kararı ile; davacının yüklenici olduğu sözleşmenin 29.04.2016 tarihinde imzalandığı, köprünün ise 26.08.2016 tarihinde trafiğe açıldığı, tacir olan davacının basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek zorunda olduğu, sözleşmenin imzalandığı sırada sözleşmenin 14.2 maddesi ile taşıma hizmetinin ücretlendirilmesi konusunda gerekli araştırmaları yaparak her türlü tedbiri almakla yükümlü bulunduğu, köprü trafiğe açıldığında bir kısım araçların zorunlu olarak köprüyü kullanacağının kamuoyu tarafından bilindiği, bu sebeple koşulları oluşmayan talebin reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.02.2021 tarihli ve 2020/1968 Esas, 2021/1443 Karar sayılı kararı ile;

"... Dava, 6098 sayılı TBK’nın 138. maddesi gereğince açılmış uyarlama davasıdır. Bölge Adliye Mahkemesince, sözleşmenin yapılması sırasında öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenemeyen olağan üstü bir durumun sonradan ortaya çıktığının ve işlem temelinin çökmüş olduğunun kabul edilemeyeceği, uyarlama koşulları bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın reddine karar verilmiştir. Sözleşmenin imzalandığı sırada Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün yakın bir zamanda açılabileceği öngörülebilecek bir husus olmakla birlikte, köprü açıldıktan sonra idare tarafından bir kısım araçlara yeni köprüden geçme mecburiyeti getirileceğini, açılan yeni köprü ve otoyol fiyatlarının ne olacağı hususlarını davacının önceden bilmesi beklenemez. Bu nedenle ilke olarak dava konusu olayda sözleşmenin yapılması sırasında öngörülemeyen olağanüstü bir durumun sonradan ortaya çıktığının ve buna bağlı olarak TBK'nın 138. maddesinde öngörülen uyarlamanın ilk koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek, uyarlamanın diğer koşullarının mevcut olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği halde, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na dayalı olarak çıkartılan ve 15.06.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliği’nin 18/1-d maddesinde UKOME’nin karayolu taşımacılığına ait mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları ile bu taşıtların teknik özelliklerini tespit etmek, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek, bunlara izin ve çalışma ruhsatı vermekle görevli ve yetkili olduğunun düzenlendiği, İstanbul dahilinde taşıma işi yapan davacının yeni köprünün faaliyete geçtiği zaman ticari araçların yeni köprüye sevk edileceği hakkında bilgi sahibi olduğu, zira yapılan her yeni köprünün İstanbul trafiğini rahatlatmak için yapıldığının aksi düşünülemeyeceği gibi kamuoyuna köprünün açılacağı tarihin aylar evvelinden ilan edildiği, güzergahı düzenlemeye yetkili bulunan UKOME’nin ticari araçları yeni köprüye sevk etmesi hakkındaki kararın "öngörülemeyen veya öngörülmesi beklenmeyen hâl" olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, UKOME kararının sözleşme tarihinden sonra olduğunu, müvekkilinin UKOME kararını öngörmesinin mümkün olmadığını, yeni köprünün açılmasından ve UKOME kararından sonra artan maliyetlerin çekilmez bir hâl aldığını ve sözleşmenin 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesi gereğince uyarlama şartlarının oluştuğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki taşıma sözleşmesinin imzalanmasından sonra 19.08.2016 tarihli ve 2016/5-1 sayılı UKOME kararı gereğince taşıma işini yapacak araçların Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçme mecburiyetinin getirilmesi karşısında, davacının sözleşme yapılırken bu hususu öngörmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesi gereğince sözleşmenin uyarlanması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır."

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “sözleşmenin uyarlanması” kavramının açıklanmasında fayda vardır.

2. Sözleşme özgürlüğü ilkesi uyarınca taraflar sözleşmenin içeriğini diledikleri gibi belirleyebilirler. Serbestçe belirlenen sözleşme hükümlerinin taraflar arasında edim ve karşı edime ilişkin bir denge unsurunu barındırması gerekir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi beraberinde tamamlayıcısı olan ahde vefa ilkesini (pacta sund servanda) getirmektedir. Bu ilke gereğince hukuki güvenliği sağlamak amacıyla taraflarca belirlenmiş sözleşme hükümlerine tarafların bağlı kalması beklenir.

3. Öte yandan, bazen sözleşmenin kurulduğu sıradaki şartlar ilerleyen zamanlarda öyle değişir ki artık borçludan edimini ifa etmesini beklemek, sözleşme adaletine ve dolayısıyla dürüstlük kuralına aykırılık teşkil eder. Bu durumda, bir yanda her ne olursa olsun sözleşmeye sadık kalmayı gerektiren ahde vefa ilkesi yer alırken diğer yanda ise değişen şartlar neticesinde taraf edimleri arasındaki denge unsurunun kaybolması söz konusudur. Birbirine aykırı görünen bu iki durum ancak sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması yoluyla bağdaştırılabilir. Dolayısıyla sözleşmenin uyarlanması ve sözleşmeye güven ilkeleri birbirini bertaraf eden ilkeler değildir. Zira tarafların değişen şartlar karşısında yerine getirmek durumunda kaldıkları yükümlülük, sözleşmeye güvenerek planladıkları ve üstlendikleri yükümlülükten önemli ölçüde farklılık arz ettiğinden burada sözleşmeye güven ilkesi de anlamını yitirmektedir.

4. Sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması, imkânsızlık söz konusu olmadığı müddetçe geçerliliğini sürdüren sözleşme ilişkisinin, imkânsızlık boyutuna ulaşmadan önce hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda (borçludan borcun ifasının dürüstlük kuralına göre beklenemeyeceği) da sona erebileceği veya değişikliğe uğrayabileceği esasına dayanmaktadır. Sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartların sözleşmenin uyarlanması sonucunu doğurabilmesi için işlem temeline ilişkin hususların esaslı surette farklılaşması gerekmektedir. Sözleşmenin temelini oluşturan unsurlar, sonradan ortaya çıkan esaslı değişiklikler nedeniyle taraflardan biri için artık katlanılamaz şekilde bozulmuşsa yahut ortadan kalkmışsa bu durumda işlem temelinin çökmesinden bahsedilir.

5. Hemen belirtilmelidir ki taraflarca belirlenen sözleşme hükümlerinde sonradan değişen şartlara yönelik bir uyarlama hükmü varsa yahut kanunda özel olarak o sözleşmenin uyarlanması düzenlenmişse bu hâlde yapılacak uyarlama gerçek anlamda bir uyarlama değildir. Ancak gerek sözleşmede gerek kanunda uyarlamaya ilişkin bir düzenleme bulunmuyorsa bu durumda değişen şartların sözleşmeye etki edip edemeyeceği, etki edecekse hangi şartların sözleşmenin uyarlanması sonucunu doğuracağı hususları gerçek anlamda sözleşmenin uyarlanmasını ifade etmektedir.

6. 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı Kanun) döneminde sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin genel nitelikli bir hüküm bulunmamakla birlikte özel borç ilişkilerini düzenleyen bazı hükümlerinde “ahde vefa” ilkesinden ayrılarak sözleşmenin uyarlanması imkânı söz konusuydu. Örneğin 818 sayılı Kanun'un 365 inci maddesi gereğince götürü ücret kararlaştırılan eser sözleşmesinde hâl ve şartlarda sonradan ortaya çıkan önemli değişiklikler hâlinde yüklenici mahkemeden sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasını veya gerekli olması hâlinde sözleşmenin feshini talep edebiliyordu. Bu dönemde sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin genel nitelikli bir hüküm olmadığından dolayı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesine dayanılarak değişen şartlar söz konusu olursa sözleşmenin uyarlanması yoluna gidilebileceği öğreti ve uygulamada kabul edilmişti. 6098 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesiyle sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması "aşırı ifa güçlüğü" açısından yasal bir dayanağa kavuşmuştur.

7. Sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması ile ilgili doğrudan hüküm 6098 sayılı Kanun'un "Aşırı ifa güçlüğü" başlığı altındaki 138 inci maddesi ile getirilmiştir. Bu madde 6098 sayılı Kanun'un Üçüncü Bölümü olan “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi Zamanaşımı” üst başlığı altında yer almaktadır. 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesi gereğince aşırı ifa güçlüğünde sözleşmenin uyarlanmasının istenmesi için bir takım şartların birlikte bulunması gerekmektedir.

8. Bu kapsamda sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması için öncelikle sözleşmenin kurulduğu andaki şartların önemli ölçüde değişmiş olması, bu değişen şartların taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum oluşturması ve bu durumun oluşmasının da borçludan kaynaklanmamış olması gerekmektedir. Bu olağanüstü durum sebebiyle sözleşmenin yapıldığı sıradaki olguların borçlu aleyhine değişmesi ve bu değişimin dürüstlük kurallarına göre borçludan ifanın beklenememesi kadar esaslı bir değişim olması gerekir. Ayrıca sözleşmenin uyarlanması için borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı güçlüğü hâlini saklı tutarak ifa etmiş olması gerekmektedir. Sözleşmenin uyarlanması için gereken tüm bu şartların bir arada bulunması zorunludur. Başka bir deyişle 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesinde belirtilen bu şartlardan bir tanesi dahi bulunmazsa sözleşmenin uyarlanması söz konusu olmayacaktır.

9. Somut olay itibariyle sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin şartlardan; sözleşmenin değişen şartlarının taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum oluşturmasının üzerinde durulması gerekir. Sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartlar, sözleşmenin kuruluşu safhasında mevcut olmayan ve o zamanki gerçeklerle bağdaşmayan, ancak sözleşmenin ifası sırasında ortaya çıkmış olan ve sözleşme bakımından belirli bir önemi haiz bulunan olaylardır. Değişen şartların öncelikle sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkması gerekir. Sözleşmenin kurulmasından önce var olan ancak taraflarca bilinmeyen veya yanlış tasavvur edilen şartlar sözleşmenin uyarlanmasına değil irade sakatlıklarına yol açar. Ayrıca sonradan ortaya çıkan olağanüstü durum toplumun tamamını yahut belirli bir kısmını etkilemiş olmalıdır. Sadece birkaç borçluyu etkileyen olaylar sözleşmenin uyarlanması için yeterli değildir.

10. Sözleşmenin kurulmasında sonra ortaya çıkan ve sözleşmenin uyarlanmasını gerektiren şartların taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum olması gerekir. Bu kapsamda öngörülemezlik, sözleşmenin uyarlanmasında en temel ve kilit noktayı oluşturmaktadır. Öngörülemezlik, genel olarak kişinin iş hayatının olağan akışında göz önüne almakla yükümlü olmadığı durumları ifade eder. Taraflar sözleşme ilişkisini kurarken, sözleşmenin kuruluşundan sonra ortaya çıkan durumları öngörebiliyorlarsa bu durumda sözleşmenin uyarlanması söz konusu olmaz. Bu hâlde tarafların değişen şartlara ilişkin her türlü riski üstlenmiş olduğu kabul edilir ve sözleşme hükümleri değişen şartlarda da uygulama bulur.

11. Değişen şartların öngörülemezliği tespit edilirken objektif bir değerlendirme yapılmalıdır. Başka bir deyişle objektif olarak öngörülmesi gereken bir durum tarafların basiretsizliği sebebiyle göz önüne alınmamışsa bu durumda öngörülemezlikten değil öngörülebilir bir durumdan bahsedilmelidir. Ayrıca öngörülemezliğin tespitini yapılırken yalnızca değişen şartların ortaya çıkma ihtimali göz önüne alınmamalı, değişen şartlar öngörülebilir olsa da bu durumun kapsamı, şekli ve sonuçları tahmin edilemez bir nitelik taşımalıdır. Başka bir deyişle taraflar sözleşmenin kurulmasından sonra değişen şartları öngörmüş olsalar da bu durumun sonuçları açısından bir öngörülemezlik söz konusuysa bu hâlde diğer şartların varlığı hâlinde öngörülemeyen hususlar için uyarlama talep edilebilmelidir. Bu durumda öngörülemezliğin hukuki sonuç doğurabilmesi için öngörülemeyen durumun, öngörülebilir durumdan esaslı surette sapmış olması gerekir.

12. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki "2016 Yılı Ekmek Çeşitleri ile Ham Madde ve Diğer Malzemelerin İşletmeler Arasında Taşınması Hizmeti Alımına Ait Sözleşme"nin 29.04.2016 tarihinde imzalandığı, sözleşme süresinin on iki ay olarak kararlaştırıldığı, davacının sözleşme gereğince fiilen 06.05.2016 tarihinden itibaren hizmet vermeye başladığı, sözleşmenin taşıma işini yapacak araçların Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nden geçeceği öngörülerek yapıldığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin imzalanmasından sonra 26.08.2016 tarihinde Yavuz Sultan Selim Köprüsü trafiğe açılmış, köprü trafiğe açılmadan önce 19.08.2016 tarihli ve 2016/5-1 sayılı UKOME kararı gereğince davacının da kapsamda olduğu taşıma işini yapacak araçların Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçme mecburiyeti getirilmiştir.

13. Davacı şirketin 10.07.2002 tarihinde İstanbul merkezli olarak kurulduğu ve ağırlıklı olarak taşımacılık sektöründe faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla uzun zamandır İstanbul'da taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren bir şirketin sözleşmenin imzalandığı sırada Yavuz Sultan Selim Köprüsünün yakın bir zamanda açılabileceği hususunu öngörmesi gerekmektedir. Ancak davacının Yavuz Sultan Selim Köprüsünün yakın bir zamanda açılabileceğini öngörmesi, köprü açıldıktan sonra UKOME tarafından bir kısım araçlara yeni köprüden geçme mecburiyeti getirileceğini, açılan yeni köprü ve otoyol fiyatlarının ne olacağı hususlarını da öngörebileceği anlamına gelmez. Yukarıda da belirtildiği üzere burada öngörülebilen bir hususun sonuçları açısından bir öngörülemezlik söz konusu olup öngörülemezlik öngörülebilen durumdan esaslı surette farklılık arz etmektedir.

14. Bu itibarla somut olayda sözleşmenin yapılması sırasında öngörülemeyen olağanüstü bir durumun sonradan ortaya çıktığı ve buna bağlı olarak 6098 sayılı Kanun'un 138 inci maddesinde öngörülen uyarlamanın ilk koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek uyarlamanın diğer koşullarının mevcut olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, İstanbul ili dahilinde taşıma faaliyetinde bulunan davacı şirketin Yavuz Sultan Selim Köprüsünün faaliyete geçebileceği ve köprünün faaliyete geçtiği zaman UKOME tarafından ticari araçların yeni köprüye sevk edileceği, dolayısıyla geçiş ücretlerinin değişeceği ve mesafenin uzayacağı hususlarını öngörülebilecek bir durumda olduğu, zira yapılan her yeni köprünün İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla yapıldığı ve kamuoyuna köprünün açılacağı tarihin aylar evvelinden ilan edildiği gözetildiğinde köprünün açılması ve UKOME’nin ticari araçların yeni köprüye sevk etmesinin "öngörülemeyen veya öngörülmesi beklenmeyen hâl" olarak kabulünün mümkün olmadığı, sözleşmenin uyarlanması için gereken bu şartın oluşmaması nedeniyle uyarlamanın söz konusu olamayacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen davanın reddine dair direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve hükmün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

16. Hâl böyle olunca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

15.02.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y "

Dava, aşırı ifa güçlüğü iddiasına dayalı olarak 6098 sayılı TBK’nın 138 inci maddesi gereğince taşıma sözleşmesinin yeni koşullara uyarlanması istemine ilişkindir. 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce mevzuatımızda sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, TMK’nın 2 nci maddesinden hareketle taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi hâlinde değişen bu koşullar karşısında sözleşmenin uyarlanması, sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak "işlem temelinin çökmesi" hâlinde öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi. 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte sözleşmenin uyarlanması, 6098 sayılı TBK’nın 138 inci maddesi ile artık yasal bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.

Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen işlem temelinin çökmesine ilişkindir. Gerçekten de sözleşmenin temelini teşkil eden, kendisi üzerine anlaşmanın dayandığı ve karşılıklı edimlerin tayin olunduğu edim ve karşı edim arasındaki dengenin taraflardan biri için artık çekilmez, katlanılamaz biçimde bozulduğu hâllerde, işlem temelinin çökmesi söz konusu olacaktır. Dolayısıyla işlem temelinin çökmesinden bahsedilebilmesi için her şeyden önce sonradan meydana gelen değişikliklerin önceden teşhis ve tahmin edilememiş olması gerekir.

Sözleşme hukukunda "sözleşmeye bağlılık" ilkesi esas olup, sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak 6098 sayılı TBK’nın 138 inci maddesinde belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple meydana gelmesi, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Ancak bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi hâlinde borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.

Somut olayda; davacı şirket ihale sözleşmesi imzalanması aşamasında araçların Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden geçeceği varsayılarak hesapların yapıldığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra Yavuz Sultan Selim Köprüsünün faaliyete geçmesi nedeniyle UKOME kararıyla bu köprünün kullanılmaya başlandığını, köprünün kullanılmaya başlanması ile birlikte maliyetlerin 10-12 kat arttığını, köprü için ödenen ücretlerin fahiş düzeye ulaştığını, ayrıca daha kısa mesafe ile yerine getirebilecek taşıma hizmetinin daha fazla mesafe gidilerek daha fazla benzin sarf edilerek yerine getirmek durumunda kalındığını ileri sürerek sözleşmenin aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin uyarlanmasını talep etmektedir. Davacının yüklenici olduğu sözleşmenin 29.04.2016 tarihinde imzalandığı, 06.05.2016 tarihinden itibaren ise davacının hizmet vermeye başladığı ve sözleşmenin süresinin on iki ay olduğu anlaşılmaktadır. Yavuz Sultan Selim Köprüsü 26.08.2016 tarihinde trafiğe açılmış, UKOME kararı ise köprü trafiğe açılmadan önce 19.08.2016 tarihinde alınmıştır.

Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 6 ncı maddesinde; sözleşme bedelinin her bir iş kaleminin miktarı ile bu iş kalemleri için yüklenici (davacı) tarafından teklif edilen birim fiyatların çarpımı sonucu toplam 778.478,00 TL olarak belirtildiği, anılan sözleşmenin 7 nci maddesinde ise bu bedele akaryakıt, yol ve köprü geçiş ücretleri, personel giderleri, vergi, resim, harç vs. giderlerin dahil olduğu, KDV’nin ise hariç olduğu hüküm altına alınmıştır. Yine taraflar arasındaki sözleşmenin 10 uncu maddesinde; işin yapılacağı yerin idarenin Edirnekapı, Cebeci ve Cevizli işletmeleri arası olduğu belirtilmiş; sözleşmenin 14.1 inci maddesinde; yüklenicinin sözleşmenin tamamen ifasına kadar vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerde artışa gidilmesi veya yeni malî yükümlülüklerin ihdası gibi nedenlerle fiyat farkı verilmesi talebinde bulunamayacağı, 14.2 nci maddesinde asgari ücretteki artış ile akaryakıtta meydana gelecek fiyat artışlarının belirlenen oranda dikkate alınacağı, 14.3 üncü maddesinde ise bu hususlar haricinde fiyat farkı talep edilemeyeceği düzenlenmiştir.

4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 10 uncu maddesinde; doğal afetlerin, kanuni grevin, genel salgın hastalıkların, kısmî veya genel seferberlik ilanının ve gerektiğinde Kurum tarafından belirlenecek benzeri diğer hâllerin mücbir sebep sayılabileceği, bu durumların mücbir sebep olarak kabul edilebilmesi için; yükleniciden kaynaklanan bir kusurdan ileri gelmemiş olmasının, taahhüdün yerine getirilmesine engel nitelikte olmasının, yüklenicinin bu engeli ortadan kaldırmaya gücünün yetmemiş bulunmasının, mücbir sebebin meydana geldiği tarihi izleyen yirmi gün içinde yüklenicinin idareye yazılı olarak bildirimde bulunmasının ve yetkili merciler tarafından belgelendirilmesinin zorunlu olduğu düzenlenmiştir.

Davacı şirketin 10.07.2002 tarihinde İstanbul merkezli olarak kurulduğu ve ağırlıklı olarak taşımacılık sektöründe faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 18/2 nci maddesi gereğince tacir, her türlü ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek zorundadır. Yavuz Sultan Selim Köprüsünün İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla yapıldığı, kamuoyunun bilgisinde olan bir husus olup köprü trafiğe açıldığında bir kısım araçların zorunlu olarak köprüyü kullanacağı da kamuoyunun bilgisindedir. Öte yandan 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na dayalı olarak çıkartılan Büyükşehir Belediyeleri Koordinasyon Merkezleri Yönetmeliğinin 18 inci maddesi gereğince UKOME; karayolu taşımacılığına ait mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere, trafik düzeni ve güvenliği yönünden belediye sınırları içinde ticari amaçla çalıştırılacak yolcu ve yük taşıtları ile motorsuz taşıtların çalışma şekil ve şartları ile bu taşıtların teknik özelliklerini tespit etmek, çalıştırılabileceği yerler ile güzergâhlarını tespit etmek ve sayılarını belirlemek, bunlara izin ve çalışma ruhsatı vermekle görevli ve yetkilidir. Dolayısıyla davacının ticaret şirketi olduğu ve 6102 sayılı TTK’nın 18/2 nci maddesi gereğince basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğünün bulunduğu dikkate alındığında, sözleşmenin imzalandığı sırada Yavuz Sultan Selim Köprüsünün açılabileceğini ve ticari araçların bu köprüden geçişine dair UKOME kararı alınabileceğini öngörerek sözleşmenin 14.2 nci maddesi ile taşıma hizmetinin ücretlendirilmesi konusunda gerekli araştırmaları yaparak her türlü tedbiri almakla yükümlüdür.

Bu itibarla İstanbul ili dahilinde taşıma faaliyetinde bulunan davacı şirketin, Yavuz Sultan Selim Köprüsünün faaliyete geçebileceği ve köprünün faaliyete geçtiği zaman UKOME tarafından ticari araçların yeni köprüye sevk edileceği, dolayısıyla geçiş ücretlerinin değişeceği ve mesafenin uzayacağı hususları öngörülebilecek bir durumdur. Kaldı ki mesafenin uzaması her zaman masrafı artırıcı bir etki de yapmayabilir. Dolayısıyla yapılan her yeni köprünün İstanbul trafiğini rahatlatmak için yapıldığının aksi düşünülemeyeceği gibi kamuoyuna köprünün açılacağı tarihin aylar evvelinden ilan edildiği de gözetildiğinde köprünün açılmasının ve güzergahı düzenlemeye yetkili bulunan UKOME’nin ticari araçların yeni köprüye sevk etmesinin "öngörülemeyen veya öngörülmesi beklenmeyen hal" olarak kabulü mümkün değildir. Bu sebeple sözleşmenin yapılması sırasında öngörülmeyen ve öngörülmesi beklenemeyen olağanüstü bir durumun sonradan ortaya çıktığı ve işlem temelinin çökmüş olduğu kabul edilemez.

Öte yandan taraflar arasındaki sözleşmenin 29.04.2016 tarihinde imzalandığı, davacı şirketin Yavuz Sultan Selim Köprüsünü 26.08.2016 tarihinden itibaren UKOME kararı gereğince kullanmaya başladığı, eldeki davanın ise 14.02.2017 tarihinde açıldığı, davanın açıldığı tarihe kadar davacı şirketin davalı idareye hiçbir başvurusu olmadığı gibi 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’nun 10 uncu maddesinde belirtilen yirmi gün içerisinde de idareye başvurusunun bulunmadığı ve ayrıca ihtirazi kayıt ileri sürmeden faaliyetine devam ettiği gözetildiğinde davacı şirketin sözleşmenin sona ermesine yakın eldeki davayı açması, TMK’nın 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine dair direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.

Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si BOZMA, 3’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.