İSTİNAF İNCELEMESİ NETİCESİNDE HMK 353/1-b HÜKMÜ GEREĞİ KARAR VERİLMİŞSE YARGITAY GÖREVE İLİŞKİN BOZMA TESİS EDEBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


20 Eki
2021

Yazdır

TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/1140
KARAR NO    : 2021/2100

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ              : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
TARİHİ                        : 14/02/2019
NUMARASI                : 2017/2245 - 2019/196
İLK DERECE
MAHKEMESİ              :
Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 07/12/2016
NUMARASI                : 2015/39 - 2016/199
DAVACI                      : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Av. C.Ç.
DAVALILAR               : 1-T.A. 2- Y.K.

Taraflar arasındaki 6183 sayılı Yasa’ya dayalı tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı reddine dair verilen hüküm, süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiş, istinaf isteminin reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından bu kararın temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalı Tahsin A. hakkında kuruma olan prim borçları nedeni ile 6183 sayılı Yasa gereğince hakkında takip yapıldığını, takibin semeresiz kaldığını, dava konusu taşınmazlarını mal kaçırma amacı ile davalı kızı Yeliz’e devrettiğini belirterek, tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Mahkemece, davanın 6183 sayılı Yasa’nın 26. maddesinde belirtilen 5 yıllık sürede açılmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstinaf mahkemesi de, İlk Derece Mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığı gerekçesi ile davacı tarafça yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş, anılan karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 6183 sayılı Yasa’nın 24 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.

5510 sayılı Yasa'nın 88. maddesinin 16. fıkrasında "Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır.." aynı maddenin 19. fıkrasında da "Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil ve Usulü Hakkındaki Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı birimin bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir." denilmektedir. (506 sayılı Yasa'nın 80/7) Anılan Yasa'nın 101. maddesinde de aynı yönde bir düzenleme ile "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulamasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür." hükmü yer almaktadır. (506 sayılı Yasa'nın 134. maddesi)

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, davacının borcu prim alacaklarına ilişkin olup takip 6183 sayılı Yasa gereğince yapıldığı anlaşılmıştır. Dava ilk olarak Bursa İş Mahkemesinde açılmış iş mahkemesi 11.12.2014 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve karar temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiştir. HMK’nın 23/2. maddesi gereğince bu karar Bursa Asliye Hukuk Mahkemesini bağlamayacaktır.

Bu durumda, uyuşmazlığa genel mahkemelerde bakılamayacağından ve görev konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece bu husus görevi nedeniyle resen gözönünde tutularak, dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile dosyanın Bursa İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmeksizin, temyize konu yerel mahkeme kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, HMK 373/1. maddesi gereğince istinaf mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın kararı veren Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Mahkemesi 9. Hukuk Dairesine gönderilmesine 01/06/2021 gününde Üye B.Aydın ve Üye Y.Yılmaz'ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan             Üye           Üye                    Üye            Üye
A.Ş.Sertkaya    B.Aydın    K.Özerdoğan    Y.Yılmaz     Ö.F.Aydıner
                          (Muhalif)                             (Muhalif)

KARŞI OY GEREKÇESİ

1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353. maddesinin 1. fıkrası (a) bendinde kamu düzenine ilişkin olup ağır usul hatası olarak nitelenebilecek bazı hallerde bölge adliye mahkemesine ilk derece mahkemesi kararını kesin olarak kaldırma ve ilk derece mahkemesine gönderme hususunda yetki verilmiş ve anılan kararlar yönünden temyiz yolu kapatılmıştır. Hiç şüphesiz bu düzenlemenin amacı belirtilen usul hatalarının bir an önce giderilerek işin esasına yönelik yargılamaya geçilmesini temindir. Bahse konu kararlar yönünden ilk aşamada temyiz yolu kapalı ise de geri gönderme kararı üzerine ilk derece mahkemesince verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince verilecek kararlar bakımından HMK 362. maddede sayılan haller dışında temyiz yolu açıktır. Temyiz incelemesinin kapsamına sadece işin esası değil kamu düzenine ilişkin hallerin de gireceği tartışmadan aridir. Yani Yargıtay, bölge adliye mahkemesince HMK. 353. maddenin 1. fıkrası (a) bendi kapsamında verilen kararların yerindeliğini esas yönünden yaptığı temyiz incelemesi sırasında denetleyebilir. Ancak HMK 362. maddenin 1. fıkrası (c) bendi kapsamında verilen görev ve yetkiye ilişkin kararlar bunun dışındadır. Zira kanun koyucu 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun değişikliğinden önce -yani yasalaşan ilk şeklinde- HMK 353. maddenin 1. fıkrası (a) bendi kapsamında bulunan diğer haller bakımından temyiz yolunun kapalı olduğunu belirtmemiş iken görev ve yetkiye ilişkin kararlar yönünden temyiz yolunun kapalı olduğunu açıkça belirtmiş, bununla da yetinmemiş bölge adliye mahkemesinin kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve ve yetkiye ilişkin kararlarının davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı düzenlemesini vazetmek suretiyle bu kararların temyiz mahkemesi olan Yargıtay'ı da bağlayacağını kabul etmiştir. Her ne kadar, 7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra HMK 353. maddenin 1. fıkrası (a) bendi uyarınca verilen tüm kararlara karşı temyiz yolu kapatılmış ise de bundan amaç anılan bent yönünden verilen kararlara karşı doğrudan Yargıtay'a temyiz yoluna başvurulup başvurulamayacağı hususundaki tereddütleri gidermek olup bilahare esas yönünden yapılacak temyiz incelemesi sırasında görev ve yetki konusu dışındaki haller bakımından temyiz yolunu kapatmak değildir. İlk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi bakımından bizi farklı sonuca götüren HMK 362/1-c maddesindeki hükmün HMK 353. maddenin 1. fıkrası (a) bendindeki diğer hallerden ayrı olarak düzenlenmesinin yanında HMK 23. maddenin 2. fıkrasındaki düzenlemedir de. Bu maddenin karşılığı olan yani yerine düzenlendiği 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 25/3. maddesi, Yargıtayca verilen merci tayini kararları ile temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararların davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı şeklindeydi. Bundan dolayı, bu madde kapsamında Yargıtay'ın bir dairesi tarafından verilen göreve ve yetkiye ilişkin kararların davaya ondan sonra bakacak yerel mahkemeleri de Yargıtayın diğer dairelerini de bağlayacağı kabul edilmekteydi HMK ile İlk Derece, istinaf ve temyiz olmak üzere 3 dereceli bir yargılama sistemi benimsendiğinden yukarıdaki düzenlemeler ışığında ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisine ilişkin uyuşmazlıkların en geç istinaf aşamasında çözümlenmesinin amaçlandığı anlaşılmaktadır. Esasen bu çözüm tarzı iki dereceli olan yargılama sisteminin üç dereceye çıkarılması sebebiyle meydana gelebilecek sorunların bertarafı için zorunlu bir tercih olarak da gözükmektedir. Aksi halin kabulü "1. Aşama: İlk Derece Mahkemesince esastan karar verilmesi; 2. Aşama: Bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararının görevsizlik sebebiyle kaldırılması ve gönderme kararı verilmesi; 3. Aşama: İlk derece mahkemesince bölge adliye mahkemesi kararı doğrultusunda görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi; 4. Aşama: Dosya görevsizlikle kendisine gelen İlk Derece Mahkemesince esastan karar verilmesi; 5. Aşama: Bölge adliye mahkemesince görevli olduğunu kabul ettiği mahkemece verilen kararın esastan incelenmesi; 6. Aşama: Yargıtayca bölge adliye mahkemesinin göreve ilişkin saptamasının yerinde olmadığı benimsenerek bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının görev yönünden bozulması; 7. Aşama: Hükmü Yargıtayca bozulan ilk derece mahkemesince dosyanın görevsizlik kararı verilerek Yargıtay bozma ilamında gösterilen görevli mahkemeye gönderilmesine." olmak üzere ancak 8. aşamada işin esasına girilebilecek bu da yargılamayı katlanılamayacak şekilde uzatacak ve böylece adil yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet verecektir. Kanun koyucunun hiçbir şekilde bunu amaçlamayacağı açıktır.

2- Esasen buraya kadar yapılan açıklamalar bakımdan yani ilk derece mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğu halde görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermeleri yahut görevsiz ve yetkisiz oldukları halde kendilerini görevli veya yetkili kabul etmeleri üzerine bölge adliye mahkemelerince verilecek göreve veya yetkiye ilişkin kararların kesin olduğu, dolayısıyla bu kararlar bakımından temyiz yoluna başvurulamayacağı konusunda Dairemiz sayın çoğunluğu ile aramızda herhangi bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Dairemiz sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş ayrılığı görevsiz ilk derece mahkemesince verilen esasa ilişkin kararı istinafen inceleyen bölge adliye mahkemesince HMK 353/1-b madde ve bendi kapsamında (istinaf başvurusunun esastan reddi; ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesi; yargılamadaki eksikliklerin tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında karar verilmesi) duruşma açmadan veya 356. madde kapsamında duruşma açılarak esastan karar verilmesi ve iş bu karar aleyhine temyiz yoluna başvurulması durumunda Yargıtayca görev bozması yapılıp yapılmayacağı hususundadır.

3- HMK'nın 353. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendi ve 362. maddenin 1. fıkrasının (c) bendindeki düzenlemelerin hem lafzi hem de gai (amaçsal) yorumundan bu hususta da temyiz yolunun kapalı olduğu sonucuna ulaşmak gerekir düşüncesindeyiz. Şöyle ki;

3.1- Bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemelerinin esas yönünden verdikleri kararları da istinaf sebebi yapılsın ya da yapılmasın hem HMK 353/1-a madde ve bendi uyarınca hem de HMK 355/1 gereğince kamu düzenine ilişkin hususlar yönünden resen incelemek zorunda olduklarından kamu düzenine ilişkin hususlardan olan görev hususunu incelemedikleri veya bu hususta bir karar vermedikleri, dolayısıyla bu halde HMK. 362. maddenin 1. fıkrası (c) bendinin uygulanamayacağı söylenemez. Zira burada da bölge adliye mahkemesinin göreve ilişkin bir kararı vardır. Ancak bu karar HMK 353/1-a, 3. madde ve bendindeki gibi açık bir karar değil, ilk derece mahkemesinin görevli olduğunun benimsenmesine ilişkin zımni (kapalı) bir karardır. Dolayısıyla HMK 362/1-c madde ve bendi anlamında göreve ilişkin olarak zımni de olsa bölge adliye mahkemesince verilmiş bir karar burada da vardır. Kanun yolu incelemesi (istinaf) sonucunda bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesinin incelemeye konu dava bakımından görevli olduğuna ilişkin zımni kararı (ki bu karar açık olarak da verilebilir. Ancak uygulamada zımni kabul ile işin esasının incelenmesine geçilmektedir.) HMK 23/2 madde gereğince görevi kesinleştiren bir karar niteliğindedir. Bu itibarla, Yargıtay'ı bağlaması gerekir.

3.2- 28/07/2020 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun değişikliğinden önce HMK'nın 362/1-c maddesi "yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek için verilen kararlar ...."ın temyiz edilemeyeceği şeklinde belki dairemiz sayın çoğunluğunca savunulduğu gibi dar yorumlanmaya daha uygun iken; anılan kanun ile "yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar.. " şeklinde değiştirilmiş, böylece ilk derece mahkemeleri arasında görev uyuşmazlığı bulunmasa ve bu itibarla ilk derece mahkemesinin görevine/görevsizliğine ilişkin bölge adliye mahkemesince açık bir karar verilmemiş olsa bile HMK 355. madde uyarınca kamu düzenine ilişkin olması sebebiyle resen incelenmesi gereken görev hususunun bu kapsamda zaten incelenmiş olacağı kabul edilerek hükmün lafzı daha açık hale getirilmiş ve bu hususta oluşan tereddütler giderilmiştir.

3.3- Öte yandan, bu durumda temyiz yolunun açık olduğunun benimsenmesi yargılamanın yine uzamasına; (somut olay üzerinden gidilecek olursa; 1. Aşama: İş mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi ve dosyanın asliye hukuk mahkemesine gönderilmesi; 2. Aşama: Asliye hukuk mahkemesince esastan karar verilmesi; 3. Aşama: Bölge adliye mahkemesince asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu benimsenerek işin esastan incelenmesi ve başvurunun esastan reddine karar verilmesi; 4. Aşama: Dairemizce (Yargıyay) bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak asliye hukuk mahkemesi kararının görevsizlik sebebiyle bozulması; 5. Aşama: Asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosyanın iş mahkemesine gönderilmesi.) dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet vereceğinden; bu hal bakımından da farklı bir kanun yolu başvurusu sistemi öngörülmesinin haklı bir gerekçesi yoktur.

3.4- İlk Derece Mahkemesinin görevine/görevsizliğine ilişkin hususun gerek uyuşmazlık konusu olması sebebiyle açık olarak tartışıldığı, gerekse zımnen benimsendiği durumlar bakımından ikisi de Bölge Adliye Mahkemesinin aynı nev'iden kararı olmasına rağmen farklı çözüm tarzları benimsemek çelişkili bir durum da ortaya çıkaracaktır. Nitekim -yukarıda 1. Bölümde açıklanan halde- bölge adliye mahkemesinin HMK 353/1-a, 3 madde kapsamında verdiği karar yönünden HMK 362/1-c madde uyarınca temyiz yolu kapalı olduğundan ilk derece mahkemelerinin de bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı direnme hakları olmadığından direnme kararı verilmesi hiçbir şekilde sözkonusu olmayacak, ancak bu bölümde tartışılan halde İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay'ca bozulacağından direnme kararı verilebilmesinin ve göreve ilişkin uyuşmazlığın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na taşınmasının önünde herhangi bir engel kalmayacaktır.

4- Açıklanan tüm bu sebeplerle 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK'nın bölge adliye mahkemelerine ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisine ilişkin olarak kesin nitelikte karar verme yetkisi tanıdığı, buna göre anılan kanun ile görev hususunun en geç bölge adliye mahkemesi kararıyla çözümlenmesi sisteminin benimsendiği, bu itibarla bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçen kararlar bakımından özellikle 7251 sayılı Kanun ile değişik HMK'nın 362. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi ile 23. maddesinin 2. fıkrası da gözetildiğinde ilk derece mahkemesinin görevsiz olduğu gerekçesiyle bozma yapılamayacağı düşüncesinden olduğundan aksi yönde oluşan sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilememiştir.

Üye                  Üye 
B.Aydın            Y.Yılmaz