İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA HAKLILIK DURUMU TAKİP TARİHİNE GÖRE TESPİT EDİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Mar
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/19-921
KARAR NO   : 2020/493

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 07/10/2013
NUMARASI                 : 2013/192 - 2013/243
DAVACI                       : R. Varlık Yönetim A.Ş. vekili Av. Ç.U.
DAVALI                       : M.K.E. vekili Av. A.E.
BİRLEŞEN DAVA       : 2009/507 Esas
DAVACI                      : R. Varlık Yönetim A.Ş. vekili Av. Ç.U.
DAVALI                       : A.E.vekili Av. A. E.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulduktan sonra, davalılar vekilinin karar düzeltme isteminde bulunması üzerine Özel Dairece karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilerek hüküm başka bir gerekçeyle bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı R. Varlık Yönetim A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 19.01.2009 harç tarihli asıl dava dilekçesinde ve 10.07.2009 harç tarihli birleşen dava dilekçesinde; alacaklı T....kbank A.Ş. ile dava dışı kredi borçlusu B. Tekstil San ve Ticaret Ltd. Şti. arasında, asıl ve birleşen dosya davalılarının müşterek borçlu ve müteselsil kefil oldukları genel kredi sözleşmeleri akdedildiğini, kredi devre sonu faizlerinin ödenmemesi nedeniyle kredi hesabının 03.10.1997 tarihi itibariyle kat edilerek, kat tarihi itibariyle bakiye 64.565,99 TL alacağın ödenmesi gerektiği hususunda kredi borçlusuna ve müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu bulunanlara Üsküdar 4. Noterliğinin 6.10.1997 tarihli ihtarname gönderildiğini, buna rağmen borcun ödenmemesi üzerine, borçlular hakkında 19.03.2004 tarihinde İstanbul 6. İcra Dairesinin 2004/70.0 E. sayılı dosyası ile genel haciz yolu ile takibe geçildiğini, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) sürecinde icra takip dosyasının işlemden kaldırıldığını, dosya davacı tarafça yenilenerek 2008/25.9 E. numarasını aldığını, asıl ve birleşen dosya davalıların icra takibine haksız yere itiraz ettiklerini ileri sürerek takibe yapılan itirazın iptali ile davalı borçluların takip konusu alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili asıl dava dosyasında; davanın kanunda öngörülen bir yıllık sürede açılmadığını, müvekkilinin takibe konu alacağın 10.000,00 TL’sinden kefil sıfatıyla sorumlu olmasına rağmen davanın alacağın tamamı üzerinden açıldığını, talep edilen faiz ve ferilerin de hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini istemiş; 06.05.2011 tarihli celsede asıl dava dosyasındaki savunmalarını birleşen dava dosyası için de tekrar ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 

Mahkeme Kararı: 

6. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.02.2012 tarihli ve 2009/39 E., 2012/37 K. sayılı kararı ile; icra takip talebi ekinde alacağa dayanak olarak sadece 28.04.1997 tarihli 10.000,00 TL bedelli sözleşmenin değil ayrıca 17.06.1997, 13.06.1997, 16.04.1997 ve 15.06.1997 tarihli yabancı para üzerinden düzenlenmiş olan sözleşmelerin de gösterildiği, bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davalı kefillerin sadece 28.04.1997 tarihli 10.000,00 TL bedelli sözleşmelerde imzaları mevcut olup, daha sonra imzalanan ve alacağa dayanak gösterilen dört adet toplam 550.000,00 DEM bedelli sözleşmelerde ise kefil sıfatı ile imzaları bulunmadığı, 10.000,00 TL bedelli sözleşmeden kaynaklanan kredi borcu ise 02.07.1997 tarihinde kapatıldığından davacının 28.04.1997 tarihli 10.000,00 TL bedelli sözleşmeye dayalı olarak davalılardan bir talepte bulunamayacağı, davalı kefillerin imzaları bulunmayan daha sonraki tarihli ve DEM cinsinden krediler nedeniyle kefalet sorumlulukları ağırlaştırılarak sorumlu tutulmalarının ise mümkün olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. 

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen dosyada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 01.10.2012 tarihli ve 2012/7616 E., 2012/13981 K. sayılı kararı ile;

“… Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiştir. Davalılar 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi kefil olarak imzalamışlardır.

Bu durumda öncelikle kredi borcunun hangi sözleşmeden doğduğunun tespiti gerekir. Bilirkişi raporunda bu yönde bir belirleme bulunmamaktadır. Davalıların kefalet ettikleri sözleşmeye dayalı kullandırılan kredinin bir safhada ödenerek borcun (0) olması akdi tek yanlı olarak sona erdirmez. Aynı sözleşmeye dayalı olarak yeniden kredi verilebilir. Şayet kullandırılan kredi başka bir sözleşmeye dayalı ise o zaman kefillerin sorumluluklarından söz edilemez. 

Bu yönler incelenmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir…” gerekçesiyle yerel mahkeme kararı asıl ve birleşen davada davacı yararına bozulmuştur.

9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen dosyada davalılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 19. Hukuk Dairesince 08.04.2013 tarihli ve 2013/3593 E., 2013/6237 K. sayılı kararı ile;

“… Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiştir. Davalılar 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Alacaklı bankanın takip konusu yaptığı alacağın TL olarak kullandırılan kredilerden kaynaklanmadığı, DM olarak düzenlenen döviz kredilerinden kaynaklandığı bilirkişi incelemesi sonucu saptanmıştır. Davalıların, DM üzerinden kullandırılan kredilerde imzaları bulunmadığından, TL üzerinden düzenlenen kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç kapandığından kural olarak davalı kefiller takip konusu DM üzerinden düzenlenen kredi sözleşmelerinden doğan borçtan sorumlu tutulamazlar.

Davalıların, Dairemizin 01.10.2012 tarihli 7616/13981 sayılı ilamına karşı karar düzeltme talepleri yerindedir. Ancak davalı müteselsil kefil Ali E. 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde takip tarihi itibariyle borcun 10.000 TL sinden sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Mahkemece, bu beyan üzerinde durularak bir karar verilmesi gerektiğinden mahkeme kararının açıklanan gerekçeyle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozma kararı kaldırılarak yerel mahkeme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.10.2013 tarihli ve 2013/192 E., 2013/243 K. sayılı kararı ile; davalı müteselsil kefil Ali E.’nin 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde takip tarihi itibariyle borcun 10.000,00 TL'sinden sorumlu olduğunu kabul ettiği, mahkemenin de bozmaya konu kararında bu hususun değerlendirme dışında tutulmadığı, davalı Ali E. yönünden 10.000,00 TL için takibin kesinleştiği, bu miktarın zaten dosyada dava konusu olmadığı, zira itirazın iptali davasının konusunu sadece itiraz edilen kısmın teşkil edeceği, itirazın iptali davası haksız bulunduğuna göre kesinleşen 10.000,00 TL'lik alacağın tahsili için takibin devam ettiğinin açık olduğu, bu durumun ayrıca kararda belirtilmesine ihtiyaç olmadığı, dolayısıyla mahkeme kararında herhangi bir hata veya noksanlık bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı müteselsil kefil Ali E.’nin 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde takip tarihi itibari ile borcun 10.000,00 TL’sinden sorumlu olduğunu kabul ettiği yönündeki beyanı karşısında bu miktarın eldeki itirazın iptali davasına konu edilip edilmediği ve burada varılacak sonuca göre mahkemece bu kabul beyanı üzerinde durularak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmıştır.

III. GEREKÇE

14. Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

15. Yalnız para alacakları için öngörülen genel haciz yolu ile takip, alacaklının icra dairesine yapacağı bir takip talebi ile başlar. Takip talebini alan icra dairesi, borçluya bir ödeme emri gönderir. Borçlu, borçlu olmadığını süresi içinde icra dairesine bildirerek ödeme emrine itiraz edebilir. Burada önemle vurgulanmalıdır ki; borçlu itirazında sebep bildirmek zorunda değildir. Borçlunun hiç bir sebep göstermeden, yalnız "itiraz ediyorum" şeklinde yaptığı itiraz da geçerli olup bu itirazla da icra takibi durur. Eş söyleyişle, borçlunun itiraz ederken sebeplerini de bildirilmesi, itiraz için bir geçerlik şartı değildir. Ancak borçlu, itirazında bildirmiş olduğu sebeplerle bağlı olup, alacaklının dayandığı senet metninden anlaşılanlar dışında itiraz sebeplerini değiştirip ve genişletemez (Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara, 2017 s. 87 vd.).

16. Borçlu, borcun tamamına itiraz edebileceği gibi, yalnızca bir kısmında da itiraz edebilir. Kısmi itiraz olarak adlandırılan bu durumda itiraz edilen borç kesimi için icra takibi duracaktır. Elbette ki borçlunun kabul ettiği miktar için icra takibi durmayacağından; alacaklı, kabul edilen kısım yönünden takibe devam edilmesini isteyebilir. Alacaklı itiraz ile duran takibe ancak itirazın iptali davası ve itirazın kaldırılması yollarına başvurarak devam edebilir.

17. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenen ödeme emrine itirazın iptali davası (konusu borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan), bir eda davasıdır. İtirazın iptali davası, takip alacaklısı tarafından, ödeme emrine (süresi içinde) itiraz etmiş (m.62) olan takip borçlusuna karşı açılır. Alacaklı davayı kazanırsa (yani, mahkeme borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa), mahkeme, borçlunun itirazının iptaline karar verir; işte bundan dolayı, bu davaya itirazın iptali davası denir (Kuru, s.107).

18. İİK m. 68-68/a'daki yazılı belgelerden birine sahip bulunmayan alacaklı, itirazın hükümden düşürülmesini sağlayabilmek (yani, itiraz ile duran icra takibine devam edilmesini isteyebilmek) için, yalnız itirazın iptali davası yoluna başvurabilir; icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını isteyemez. Buna karşılık, alacağı m.68-68/a'daki yazılı belgelerden birine bağlı olan alacaklı, itirazın iptali için mahkemede dava açmak (m. 67) veya itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmak (m. 68-68/a) hususunda, bir seçim hakkına sahiptir (Kuru, s.107 ).

19. O hâlde, İİK’nın 67 vd. maddelerinde düzenlenen itirazın iptali davası açılabilmesi için; ilamsız takip yapılmış olması, borçlunun bu takibe itiraz etmesi, alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması, itirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması gerekmektedir.

20. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz etmemiş (veya süresi geçtikten sonra itiraz etmiş, itiraz geçersiz bulunmuş) ve bu nedenle ilamsız icra takibi kesinleşmiş ise alacaklının artık itirazın iptali davası açmakta hukuki yararı yoktur. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (Deynekli, A./Kısa, S: İtirazın İptali Davaları İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara, 2013 s:80; Yavuz, N: İtirazın İptali ve Tahsil (Eda) Davası, Ankara 2007).

21. Yukarıdaki açıklamalar ışığında dosya incelendiğinde; İstanbul 6. İcra Dairesinin 2008/28.9 E. sayılı takip dosyasında, kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili için asıl borçlular yanında asıl ve birleşen dosya davalılarına yönelik olarak “172.638,88 TL’lik kısmının, asıl alacağın 10.000,00 TL’lik kısmına 19.03.2004 tarihinden ödeninceye kadar işleyecek ve BK 84. madde uyarınca kısmi ödemeyi öncelikle faize mahsup ederek hesaplanacak yıllık %250 temerrüt faizi, faizin %0 gider vergisi, sözleşme gereğince avukatlık ücreti, avukatlık ücretinin gider vergisi ve icra masraflarıyla birlikte Ali E., Mahmut E.'den alacaklının fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak ve tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla ödenmesi” talebini içeren icra takibi başlatıldığı, İstanbul 6. İcra Dairesinin 2004/70.0 E. sayılı dosyasından çıkartılan ödeme emrinin tebliği üzerine Mahmut Kadir E.'nin yasal süresi içerisinde 28.07.2004 tarihinde sunulan dilekçe ile borcun tamamına, faize ve ferilerine itiraz ettiği, TMSF sürecinde işlemden kaldırılan icra dosyasının davacı tarafça yenilenerek 2008/2589 E. sayısını aldığı, davalı borçlu Ali E.'ye yeniden ödeme emrinin tebliğ edildiği, davalı Ali E. vekilince süresinde verilen 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesinde aynen; “Müvekkil Ali E. dosyada kefil konumunda olup, borcun (takip tarihi itibari ile) 10.000,00 TL’lik kısmından sorumludur. Gönderilen ödeme emrinde yer alan faize, faiz oranlarına ve faizin gider vergisine yasal süresi içerisinde itirazlarımızı sunuyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu, bu itiraz üzerine her iki davalı bakımından itirazın iptali davası açıldığı anlaşılmıştır. Yerel mahkemece; davalı Mahmut Kadir E. bakımından takibin tamamen durduğu, davalı Ali E. yönünden ise takibin işlemiş faiz miktarı ve faiz oranı yönünden durduğu, davalıların kefil sıfatıyla imzalarının bulunduğu 10.000,00 TL bedelli sözleşmeden kaynaklanan kredi borcunun 02.07.1997 tarihinde kapatıldığından bu krediden kaynaklanan bir sorumluluklarının bulunmadığı, davalıların kefil sıfatıyla imzalamadıkları DEM cinsinden düzenlenen krediler nedeniyle de sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece verilen karar, borcun tamamına itiraz eden asıl dosya davalısı Mahmut Kadir E. bakımından kesinleşmiştir. Uyuşmazlık, birleşen dosya davalısı Ali E. bakımından ortaya çıkmıştır.

22. Çekişme konusu olmamakla birlikte, Özel Dairenin temyiz ve karar düzeltme aşamalarında açıklanan ve mahkemenin de kabulünde olan genel ilkeler uyarınca belirtmek gerekir ki; davalıların kefalet ettikleri sözleşmeye dayalı olarak kullandırılan kredinin bir safhada ödenerek borcun sıfır (0) olması akdi tek yanlı olarak sona erdirmez. Aynı sözleşmeye dayalı olarak yeniden kredi verilebilir. Şayet kullandırılan kredi başka bir sözleşmeye dayalı ise o zaman kefillerin sorumluluklarından söz edilemez. Banka ile kredi borçlusu arasında 16.04.1997, 28.04.1997, 17.06.1997, 23.06.1997, 25.06.1997 tarihli kredi sözleşmeleri düzenlenmiş olup, kefillerin sorumluluğuna hükmedebilmek için öncelikle kredi borcunun hangi sözleşmeden doğduğunun tespiti gerekmektedir. Davalılar yalnızca, 28.04.1997 tarihli sözleşmeyi müteselsil kefil olarak imzalamışlardır. Alacaklı bankanın takip konusu yaptığı alacağın TL olarak kullandırılan kredilerden kaynaklanmadığı, DEM olarak düzenlenen döviz kredilerinden kaynaklandığı bilirkişi incelemesi sonucu saptandığından ve davalıların, DEM üzerinden kullandırılan kredilerde imzaları bulunmayıp, TL üzerinden düzenlenen kredi sözleşmesinden kaynaklanan borç kapandığından kural olarak davalı kefiller takip konusu DEM üzerinden düzenlenen kredi sözleşmelerinden doğan borçtan sorumlu tutulamayacaklardır.

23. Genel ilkeler yukarıdaki şekilde olmakla birlikte uyuşmazlığın çözümü bakımından önem arz eden asıl husus; birleşen dosya davalısı Ali E.’nin icra takip dosyasına sunmuş olduğu 22.01.2009 tarihli dilekçenin değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkmaktadır. Nitekim, alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlayan ve takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek konu, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibari ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Zira genel hükümlere göre açılacak alacak davalarında haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirken, İİK’dan doğan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerekmektedir. Bu durumda öncelikle alacak, takip tarihi itibariyle tespit edilmeli ve sonuca gidilmelidir. Somut olayda ise kabul beyanı ile bağlı olan birleşen dosya davalısı Ali E. 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesiyle takip tarihi itibari ile borcun 10.000,00 TL’sinden sorumlu olduğunu belirtmiştir. Birleşen dosya davalısına yönelik olarak açılan davada dava değeri 67.855,37 TL olarak gösterilmiştir. Yapılan itiraz, takipten sonra işleyecek faiz oranına, miktarına ve ferilerine yöneliktir ve mahkemece bu itiraz bakımından bir karar verilmemiştir. Eş söyleyişle mahkemece, takip tarihi itibari ile varlığı kabul edilen 10.000,00TL ile ilgili olarak 19.03.2004 tarihinden itibaren işleyecek olan faiz, faiz oranı ve faizin gider vergisine yönelik itirazı üzerinde durulmalı ve bu konu hakkında bir inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmelidir. 

24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 22.01.2009 tarihli dilekçe ile takip tarihi itibari ile 10.000,00 TL’lik miktar bakımından sorumluluğun kabul edildiği, anılan dilekçesi ödeme emri ile birlikte değerlendirildiğinde itirazın işleyecek faize ve ferilerine yönelik olduğu ve mahkemece de bu konuda bir karar verilmesi gerekir ise de; incelemeye konu dosyada asıl ve birleşen dosya bakımından davanın tümden reddedildiği ve hükmün asıl ve birleşen dosyada davacı vekili tarafından temyiz edildiği, bu kez karar düzeltme isteminde bulunan davalı Ali E. aleyhine olacak ve onun durumunu ağırlaştıracak biçimde bozma kararı verildiği, Yargıtay’a başvuranın mevcut durumunun ağırlaştırılamayacağı, karar düzeltme aşamasında oluşturulan Özel Daire bozma kararının bu yola başvuran davalı Ali E. aleyhine olduğundan kararın bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş, Özel Daire bozma kararındaki açıklamalara göre oluşturulan karar düzeltme kararında davalı Ali E.’nin mevcut durumu ağırlaştırılmadığından karar düzeltme isteminin kabulünün aleyhe bozma olarak nitelendirilemeyeceği gerekçesiyle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

25. Hâl böyle olunca direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.06.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 20'si BOZMA, 1'i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.