KESİN HÜKÜM İÇİN ESKİ DAVADA VERİLEN KARARIN HÜKÜM FIKRASI İLE YENİ DAVADA İLERİ SÜRÜLEN TALEP SONUCUNUN KARŞILAŞTIRILMASI GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


23 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/10-292
KARAR NO   : 2022/1759

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 28/07/2020
NUMARASI                 : 2019/576 - 2020/194
DAVACI                       : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili Av. H.A.
DAVALI                       : H.Y.
VASİ                            : D.K.

1. Taraflar arasındaki “Rücuan tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen davanın usulden reddine ilişkin karar davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum/SGK) vekili dava dilekçesinde; 14.08.2006 tarihinde davalının ölümüne sebebiyet verdiği dava dışı sigortalı Erhan Ş.’in hak sahiplerine 48.686,81 TL peşin sermaye değerli gelir bağlanması ve 185,56TL cenaze yardımı yapılması nedeniyle 48.872,37 TL Kurum zararı oluştuğunu, bu zararın tazmini amacıyla fazlaya ilişkin haklar saklı kalma kaydıyla 17.105,32 TL’nin tahsili istemiyle açılan davada Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E., 2013/248 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, kesinleşen kararda sigortalıya haksız tahrik nedeniyle kusur izafe edilmesine rağmen kusur oranının belirtilmediğini ayrıca Kurumun talep edebileceği toplam tutarın belirlenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 9.974,48TL’nin 26.01.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Hamdi Yıldız vasisi Duygu Kolsuz cevap dilekçesi sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

6. Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 16.02.2016 tarihli ve 2015/272 E., 2016/178 K. sayılı kararı ile; Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E. sayılı dosyasında kusur oranı belirlenmediğinden bahisle bakiye alacak için eldeki davanın açıldığı, Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E. 2013/248 K. sayılı kararının ve belirlenen kusur oranının Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, davacı Kurum vekilinin kusur belirlenmediğine ve bahse geçen alacağı talep etmediklerine ilişkin temyiz itirazlarının reddedildiği, bu durumda kesin hüküm nedeniyle eldeki davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerektiği gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 26.06.2019 tarihli ve 2017/4446 E., 2019/5498 K. sayılı kararı ile; “… Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63. maddesindeki düzenlemeye göre, üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar. Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere ve diğer sorumlulara rücu eder. Yani üçüncü kişiler, taksirli veya kasıtlı olarak Bağ-Kur sigortalısına veya hak sahiplerine, sağlık yardımı yapılmasına, malullük, yaşlılık ve ölüm aylıkları bağlanmasına neden olursa, Kuruma, bu yardımları rücuan geri isteme hakkı veren bir yasal düzenlemedir.

İnceleme konusu davada; 14.08.2006 tarihinde davalı tarafından kasten öldürülen Kurum Bağ-Kur sigortalısının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli ölüm aylıkları ile yapılan cenaze yardımından oluşan bakiye Kurum zararının talep edildiği ve olay nedeniyle doğan Kurum zararının 17.105,32 TL'si (Kurum zararının 535'ine tekabül eden kısmının) için davalı hakkında rücuan alacak davası açıldığı, Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (iş mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 Esas - 2013/248 Karar sayılı 30.05.2013 tarihli kararı ile talep gibi kabule karar verildiği, kararın Dairemizin 30.01.2015 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiği, Yargıtay onamasından geçerek kesinleşen ceza davasında sanık sıfatıyla yargılanan davalının aldığı müebbet hapis cezasının yapılan haksız tahrik indirimi sonucu TCK.'nın 29. maddesi gereği 16 yıl hapis cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza Mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler. "Res Judicata'nın Türkçesi Üzerine", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56. sayı 2. 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Mahkemece; sigortalının haksız davranışı nedeniyle olaya sebebiyet verdiği, olayda sigortalının da kusurlu olduğu, bu hususun Türk Borçlar Kanununun 74. maddesi uyarınca hukuk hakimini de bağlar nitelikte kesinleşmiş maddi olgu halini aldığı, ceza davasındaki tahrik indirimi oranına göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 50. ve 51. maddeleri uyarınca, rücu alacağından da indirim yapılması gereği gözetilmekle beraber, ceza davasında davalı hakkında uygulanan haksız tahrik hükümleri gereğince yapılan indirim göz önünde bulundurulduğunda, Mahkemece davalının sorumlu olduğu tazminat tutarında %41,6 haksız tahrik indirim oranının dikkate alınarak hesaplanacak Kurum zararından, ilk rücu davasında hükmedilen tutar düşülmek ve bu kapsamda bakiye alacak için kesinleşen ilk rücu davasının da kesin hüküm teşkil etmeyeceği hususu da gözetilmek suretiyle bakiye kurum alacağına hükmedilmesi gerekirken, hatalı şekilde kesin hüküm nedeniyle açılan davanın usulden reddine şeklinde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 28.07.2020 tarihli ve 2019/576 E., 2020/194 K. sayılı kararı ile; Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E. sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda dava dışı sigortalı Erhan Ş.’in hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelir ve yapılan cenaze yardımı nedeniyle 17.105,32TL Kurum zararı oluştuğunun belirtildiği, itiraz edilmeyen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne dair verilen kararın temyiz üzerine Yargıtayca davacının kusur oranının belirlenmediğine ve bakiye alacak talep edemediklerine dair açık temyiz itirazlarının reddedilerek onandığı, bu itibarla Kurumun kabul edilen kusur oranına göre talep edebileceği toplam alacak miktarının 17.105,32TL olduğu hususunun kesinleştiği, bu nedenle davacı Kurumun talep edebileceği bakiye alacağının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda dava dışı sigortalı Erhan Ş.’in haksız davranışı ile olaya sebebiyet verdiğinden dolayı kusurlu olduğuna dair ceza mahkemesince yapılan maddi olgunun tespitin bağlayıcı olup olmadığı, kesinleşen Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E. 2013/248 K. sayılı kararının eldeki dava bakımından kesin hüküm teşkil edip etmediği; buradan varılacak sonuca göre dava dışı sigortalı Erhan Ş.’in haksız davranışı ile olaya sebebiyet verdiğinden dolayı ceza mahkemesince davalıya verilen cezada %41,6 oranında haksız tahrik indirimi yapıldığı dikkate alındığında bakiye rücu tazminatın tahsili istemiyle açılan eldeki davada ceza davasında yapılan haksız tahrik oranında indirim yapılarak Kurum alacağı belirlenip hüküm altına alınan miktar mahsup edildikten sonra bakiye tazminat tutarının hüküm altına alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

13. Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun (1479 sayılı Kanun) 63. maddesi olup söz konusu maddede;

“Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.

 (Değişik: 20/6/1987 - 3396/11 md.) Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...)(23) ve diğer sorumlulara rücu eder. Bu kimselerin hak sahiplerine yaptıkları ödemeler dolayısıyla Kurumun zarara uğraması halinde, hak sahiplerine rücu hakkı saklıdır.

(Ek fıkra: 24/7/2003-4956/29 md.) Taksirli suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasına neden olan üçüncü kişinin sigortalının eşi, çocukları, ana ve babası olması halinde, bu kişilere rücu edilmez.

(Ek fıkra: 24/7/2003-4956/29 md.) Kurumun rücu hakkını doğuran suç sayılır hareket yurt dışında meydana gelmiş, suçun faili yabancı uyruklu ve yurt dışında ikamet ediyorsa, bu kişilere rücu edilmez…” şeklinde düzenlenmiştir.

14. Anılan madde uyarınca sigortalıya yapılan harcamalar nedeniyle uğranılan Kurum zararından üçüncü kişinin sorumluluğuna gidilebilmesi için; üçüncü kişinin kusurlu olması, sigortalıyı zararlandırıcı eyleminin Türk Ceza Kanunu anlamında “suç” olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

15. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 29.05.2013 tarihli ve 2012/10-1487 E., 2013/790 K. ile 26.03.2008 tarihli ve 2008/10-273 E. 2008/275 K. sayılı sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

16. Bu aşamada ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmalıdır.

17. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesi) düzenlenmiş olup hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.

18. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.

19. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (TBK’nın 74. maddesi de aynı düzenlemeyi içermektedir) .

20. Bu açık hüküm karşısında ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

21. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.

22. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi bir engel oluşturmaz.

23. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (HGK’nın 15.06.2022 tarihli ve 2019/10-111 E., 2022/948 K. sayılı ilamı).

24. Gelinen noktada kesin hüküm ve buna ilişkin mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

25. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan, başka bir deyişle dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.

26. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir (HMK m. 115).

27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup maddenin 1. fıkrasının (i) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması" da dava şartları arasında sayılmıştır. Bu hükme göre dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

28. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem de toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır. Çünkü Devlet mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder /Taşpınar Ayvaz, Sema: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 664).

29. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtayda (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).

30. Bu bağlamda kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur; kesin delillerle ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar senet (HMK m. 205), yemin (HMK m. 229) ve kesin hükümdür (HMK m. 303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd).

31. Kesin hüküm kural olarak hüküm sonucuna (fıkrasına) münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

32. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK m. 361). Kanun yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

33. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

34. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

35. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukukî sebepten farklı olarak davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Her iki davanın dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.

36. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2017/3-1058 E., 2020/448 K., 30.03.2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 E., 2021/380 K. ile 12.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2665 E., 2021/1207 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

37. Somut olayda Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2006/1.81 Esas sayılı İddianame ile aralarında davalının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında sigortalı Erhan Ş.’i kasten öldürme suçundan cezalandırılması istemiyle ceza davası açıldığı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onanan Akşehir Ağır Ceza Mahkemesinin 28.03.2007 tarihli ve 2006/175 E., 2007/65 K. sayılı kararında davalının sigortalı Erhan Ş.’in belinden çıkardığı tabancanın kabzası ile başından birden çok vurmasının yarattığı kızgınlığın etkisi ile haksız tahrik altında Erhan Ş.’i ölümcül şekilde yaralamak suretiyle kasten öldürdüğü gerekçesiyle dava dışı kişilerin beraatlerine, davalı Hamdi Yıldız’ın ise müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, haksız tahrik nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesi uyarınca verilen cezanın 16 yıl hapis cezasına indirilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

38. Öte yandan davacı Kurum tarafından 14.08.2006 tarihinde dava dışı sigortalının kasten ölümüne sebebiyet verdiği ileri sürülerek hak sahiplerine 48.686,81 TL peşin sermaye değerli gelir bağlanması ve 185,56 TL cenaze yardımı yapılması nedeniyle 48.872,37 TL Kurum zararı oluştuğu iddiası ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalma kaydıyla 17.105,32TL’nin tahsili istemiyle açılan davada Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 2011/409 E. 2013/248 K. sayılı kararı ile hükme esas alınan 02.07.2012 tarihli bilirkişi raporunda davacı Kurumun sigortalı Erhan Ş.’in hak sahiplerine ödediği peşin sermaye değerli gelirin 48.686,81TL; cenaze yardımının ise 185,56 TL olarak hesaplandığı ve haksız tahrik nedeniyle rücu alacağından da aynı oranda indirim yapılması ve isteğin 17.105,32 TL olduğunun bu miktarın talebin %35’ine tekabül ettiğinden kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 17,105,32 TL’nin tahsiline karar verildiği ancak hükme esas alınan 02.07.2012 tarihli bilirkişi raporunda ve mahkemenin gerekçesinde hangi oranda indirim yapıldığı ve bakiye alacağın miktarına ilişkin tespit bulunmadığı görülmüştür.

39. Bu itibarla sözü edilen davada verilen karar bakiye alacağa ilişkin eldeki davada kesin hüküm teşkil etmemekte olup ceza davasında davalı Hamdi Yıldız hakkında uygulanan haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranı göz önünde bulundurularak davacı Kurumun peşin sermaye değerli gelir ve cenaze yardımına ilişkin oluşan zararından rücu edilebileceği miktarın hesaplanması gerektiği açıktır.

40. Bu durumda kesinleşen ilk rücu davasında belirlenen miktar bakiye alacak için kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden davalının sorumlu olduğu tazminat tutarında %41,6 haksız tahrik indirim oranı uygulanarak hesaplanacak Kurum zararından ilk rücu davasında hükmedilen miktar mahsup edilerek bakiye rücuan tazminata hükmedilmelidir.

41. Öte yandan direnme kararının başlık kısmında “Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla)” şeklinde yazılması gerekirken “Ilgın Asliye Hukuk Mahkemesi” yazılması maddi hata olarak kabul edilmiştir.

42. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

43. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.