KESİN SÜRENİN GEREĞİ YERİNE GETİRİLMEMESİ NEDENİYLE İSPAT EDİLEMEYEN DAVA İÇİN VERİLEN KARAR ESASA İLİŞKİN OLUP KESİN HÜKÜM OLUŞTURUR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


24 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(21)10-522
KARAR NO   : 2022/1755

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 13/11/2020
NUMARASI                 : 2020/218 - 2020/385
DAVACI                       : A.B. vekili Av. M.K.
DAVALILAR                : 1- Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) vekili Av. S.Ş.B.
                                       2- Ş. Süt Ürünleri Tarım İnşaat Petrol Nakliye Sanayi ve Ticaret Limited
                                            Şirketi vekili Av. Y.K.

1. Taraflar arasındaki "Maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) kesin hüküm dava şartı nedeniyle davanın usulden reddine dair kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalılara ait işyerinde çalışırken 24.06.2008 tarihinde geçirdiği iş kazasında traktörün altında kalarak yaralandığını, vücudunda büyük kırıklar oluştuğunu, ayaklarını ve sırtını eskisi gibi kullanamaz hâle geldiğini, kazanın davalı işverenlerin kusurundan kaynaklandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000TL maddi ve 30.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Ş. Süt Ürünleri Tarım İnşaat Petrol Nakliye Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi vekili cevap dilekçesinde; davacının daha önce Mahkemenin 2013/42 Esas sayılı dosyası ile aynı nedenlere dayanarak açtığı davanın reddedildiğini, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğinden davanın öncelikle kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, öte yandan hak düşürücü sürenin geçtiğini, zamanaşımının dolduğunu, kendi kusuru ile kazaya neden olan davacıda kalıcı hasar oluşmadığını, Sosyal Güvenlik Kurumundan iş göremezlik ödeneği almak suretiyle tüm zararını karşıladığı gibi müvekkili şirketin davacıya raporlu olduğu dönemde 4 aylık ücretini ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) vekili cevap dilekçesinde; davacının daha önce Mahkemenin 2013/42 Esas sayılı dosyası ile aynı nedenlere dayanarak açtığı davanın reddedildiğini, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğinden davanın öncelikle kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, öte yandan işi ihale ile davalı şirkete tümüyle devreden müvekkilinin davalı sıfatının bulunmadığını, asıl işveren olarak da kabul edilemeyeceğini, ayrıca iş mahkemesinin görevli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 30.03.2018 tarihli ve 2017/259 E., 2018/118 K. sayılı kararı ile; davacının Mahkemenin 2013/42 Esas sırasına kayden açtığı dava ile eldeki davanın konusunun ve tarafların aynı olduğu, verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, sözü edilen davada Kocatepe Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından yapılmış bir tespit olmadan davacının iş göremezlik oranının tespiti için Adli Tıp Kurumuna sevkedilmesinin kesin hükmü etkisiz kılmayacağı, ayrıca davacının Harran Üniversitesine müracaatı hususunda muhtıra çıkarılmasına rağmen eksikliği tamamlamadığı, davanın bu nedenle esastan reddine karar verildiği gerekçesiyle davanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 115/1-i maddesi uyarınca kesin hüküm olumsuz dava şartı sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurmuştur.

9. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin 26.02.2019 tarihli ve 2019/372 E., 2019/517 K. sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesinin 2013/42 Esas sayılı dosyasında dava esastan görülerek karar verildiği, bu nedenle eldeki davanın kesin hüküm nedeniyle usulden reddine ilişkin kararın yerinde olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 24.12.2019 tarihli ve 2019/2796 E., 2019/8069 sayılı kararı ile; "... İlk derece mahkemesince, davacının 21/03/2013 tarihinde Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/42 esas numarasıyla, 24/06/2008 tarihinde uğramış olduğu iş kazasından doğan zararları için maddi ve manevi tazminat davası açtığı, anılan dosyada tarafların, talep edenin talep sonucunu dayandırdığı vakıaların ve dava konusunun aynı olduğunun anlaşıldığı ve Kocatepe Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından davacının maluliyet tayinine gerek olup olmadığı hususunda herhangi bir tespitin yapılmadığı, davacının 5510 sayılı kanun m. 95 hükmüne aykırı olarak doğrudan Adli Tıp Kurumuna sevkinin yapıldığı; ancak davacının ATK raporunda belirtilen eksiklikleri ikmal etmediği, Harran Üniversitesi Hastanesine müracaat etmediği, bu konuda kendisine muhtıra çıkarıldığı, ancak muhtıra çıkarılmasına rağmen davacının eksikliği ikmal etmediği ve iddiasından vazgeçmiş sayıldığından bahisle davanın esastan reddine karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmemesi üzerine kesinleştiği, dolayısıyla bu kararın kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesi ile eldeki davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelemesinden, davacı sigortalının, olay günü olan 24/06/2008 tarihinde, davalılara ait iş yerinde, tarım için çalıştığı esnada davalılara ait tekerleği patlayan ve iş arkadaşının üzerine düşen traktörü kaldırmak ve arkadaşını kurtarmak isterken traktörün altında kalması sonucu iş kazasına maruz kaldığını iddia edilmiştir.

Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/42 sayılı dosyasının incelenmesinde; dava konusu olay nedeniyle davacı tarafından davalılar hakkında maddi ve manevi tazminat talebiyle açılan davada mahkemece, davacının iddia edilen maluliyetinin tespiti bakımından, davacının ATK raporunda belirtilen eksiklikleri kendisine muhtıra çıkarılmasına rağmen ikmal etmediği ve dolayısıyla iddiasından vazgeçmiş sayılması nedeniyle reddine karar verildiği, verilen hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/42 sayılı dosyasında verilen ve kesinleşen hüküm ile davacı ve davalılar arasındaki uyuşmazlık esastan çözülmemiş olduğundan, anılan karar yönünden maddi anlamda bir kesin hükümden bahsedilemez. Başka ifadeyle, anılan davanın mahkemece verilen ara kararın yerine getirilmemesi nedeniyle usulden red edilmiş olduğu açık olup, usulden reddin ilgilileri yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı açıktır.

Dolayısıyla mahkemece, Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/42 sayılı dosyası yönünden davanın kesin hüküm oluşturduğu saptaması yapılmış ise de, yapılan tesbit yerinde değildir. Anılan red kararı esastan değil aslında usulden red kararı olduğundan davacı yönünden kesin hüküm sonucunu doğurmaz.

Özetle mahkemece yapılacak iş; Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/42 Esas 2015/598 Karar sayılı dosyasında verilen hükmün - davacının hak kaybına neden olunmaması gerektiğinden - usulden red kararı olduğu değerlendirilip, eldeki davada işin esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesinden ibarettir.

O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına, ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ceylanpınar Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi sıfatıyla) 13.11.2020 tarihli ve 2020/218 E., 2020/385 K. sayılı kararı ile; 2013/42 Esas sayılı dosyada davacıya usulüne uygun kesin süre verildiği, kesin süre içinde ara karar gereklerinin yerine getirilmediği, mahkemece kesin süre içinde eksik hususun yerine getirilmemesi durumunda delilden vazgeçmiş sayılacağı konusunda ihtar yapıldığı, bu nedenle davanın maddi ve manevi tazminata esas teşkil eden sakatlığını ve vücudundaki estetik bozukluğu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, uyuşmazlığın esastan çözümlendiği, kararın maddi anlamda kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Mahkemenin 2013/42 Esas sayılı davasında verilen kararın eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı; buradan varılacak sonuca göre kesin hüküm nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda bulunmaktadır.

16. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan, başka bir deyişle dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.

17. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir (HMK m. 115).

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup maddenin 1. fıkrasının (i) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması" da dava şartları arasında sayılmıştır. Bu hükme göre dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

19. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem de toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır. Çünkü Devlet mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder /Taşpınar Ayvaz, Sema: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 664).

20. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa Yargıtayda (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).

21. Bu bağlamda kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur; kesin delillerle ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar senet (HMK m. 205), yemin (HMK m. 229) ve kesin hükümdür (HMK m. 303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd).

22. Kesin hüküm kural olarak hüküm sonucuna (fıkrasına) münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

23. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK m. 361). Kanun yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

24. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

25. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

26. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukukî sebepten farklı olarak davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Her iki davanın dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.

27. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2017/3-1058 E., 2020/448 K., 30.03.2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 E., 2021/380 K. ile 12.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2665 E., 2021/1207 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

28. Hemen belirtmek gerekir ki, hâkimin verdiği kararlar ara kararları ve nihai kararlar olmak üzere ikiyi ayrılır.

29. Ara kararları, yargılamaya (davaya) son vermeyen, bilakis onu yürütmeye, ilerletmeye yarayan kararlardır. Hâkim, yargılamayı yürütmek (ilerletmek) için davada bir çok ara kararı verir. Bütün bu kararların ortak niteliği hâkimin ara kararı ile davadan (işten) elini çekmeyip bilâkis davaya devam etmesidir (Kuru, Cilt III, s. 2998).

30. Bu kapsamda olmak üzere mahkemenin görev ve yetki itirazının, zamanaşımı def''inin reddine ilişkin kararları ara kararı olduğu gibi taraflara delillerini göstermeleri, tanık, bilirkişi incelemesi ve keşif masraflarını yatırmaları için süre vermesine ilişkin kararları da birer ara kararıdır.

31. Yargılamaya son veren ve hâkimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararlara ise nihaî karar denir. Meselâ yetkisizlik kararı, görevsizlik kararı, boşanma kararı, aylık kiranın tespiti kararı, dava sırasında (dava konusu) borcun ödenmiş olması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı gibi. Hâkim nihaî karar ile o davadan elini çeker, verdiği karardan dönemez ve onu değiştiremez. Kanun yolu incelemesi sonucu ortadan kaldırılmadığı ya da bozulmadığı sürece hâkimin nihaî kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması mümkün değildir.

32. Nihai kararlar da esasa ilişkin ve usule ilişkin nihai kararlar olmak üzere iki grupta toplanabilir. Usule ilişkin nihai kararla hâkim davadan elini çekmekte ise de bu kararla taraflar arasındaki uyuşmazlığın esası çözümlenmiş olmaz. Örneğin mahkemenin görevsiz veya yetkisiz olması nedeni ile verdiği kararlar, davanın takip edilmemesi nedeni ile davanın açılmamış sayılmasına ilişkin verilen kararlar, dava şartlarının noksanlığı nedeni ile davanın usulden reddine ilişkin olarak verilen kararlar nihai karar olmakla birlikte taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandırılan, çözüme kavuşturan kararlar değildir.

33. Usule ilişkin nihaî kararlar, uyuşmazlığın esası hakkında herhangi bir çözüm içermedikleri için maddi anlamda kesin hüküm gücünden yoksundurlar. Dolayısıyla kararın ilişkin bulunduğu usulî sorun giderildikten sonra açılan davada kesin hüküm itirazında bulunulamaz. Bu kararlar genelde usulî bir eksikliğin yahut usul kurallarına uyulmamış olmasının sonuçlarını tespit edici bir nitelik taşırlar (HGK'nın 15.04.2021 tarihli ve 2017/(13)3-657 E., 2021/491 K. sayılı kararı).

34. Buna karşılık hâkimin dava yolu ile önüne getirilen uyuşmazlıkla ilgili yaptığı yargılama faaliyeti sonucunda verdiği davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sonlandıran kararlar esasa ilişkin kararlar olup HMK'nın 294. maddesinin 1. fıkrasında, "Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür." şeklindeki düzenleme ile bu hususa vurgu yapılmıştır.

35. Öte yandan yanlız eda hükümleri değil tespit hükümleri de kesin hüküm teşkil eder. Davanın sıfat yokluğundan dolayı reddi kararı da kesin hüküm teşkil eder. Mahkemenin (mesalâ bilirkişi veya keşif giderinin yatırılması için verilen) kesin süreye uyulmaması hâlinde verdiği davanın reddi kararı da maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder (Kuru, Cilt V, s.5036).

36. Somut olayda; davacı vekili müvekkilinin davalılara ait işyerinde tarım işinde çalışırken tekerleği patlayan ve arkadaşının üzerine devrilen traktörü kaldırmak ve arkadaşını kurtarmak isterken traktörün altında kalarak yaralandığını, vücudunda büyük kırıklar oluştuğunu, sırtını ve ayaklarını eskisi gibi kullanamadığını, uzun süre hastanede yattığını, ameliyat olduğunu ve çalışma yeteneğinin kaza nedeniyle azaldığını, iş kazasının davalıların gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almamış olmalarından ötürü meydana geldiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talep etmiş, İlk Derece Mahkemesince davacının daha önce aynı mahkemede açtığı davada verilen kararın kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle davanın HMK'nın 115. maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.

37. Dosya içinde bulunan İlk Derece Mahkemesinin 2013/42 E., 2015/598 K. sayılı dava dosyasının tetkikinde; davacının eldeki dava dilekçesinde dayandığı maddi vakıaların aynısını dile getirerek aynı davalılara karşı iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemiyle dava açtığı, Mahkemece 01.12.2015 tarihli karar ile, "Tüm dosya kapsamında yapılan inceleme neticesinde dosyanın davacının maluliyet oranının tespitinin yapılabilmesi için Adli Tıp Kurumuna gönderildiği, Adli Tıp Kurumunun 09/01/2015 gün ve 426 karar nolu yazısı ile kişinin yeni çekilecek iki yönlü sağ kalça grafisinin ve olay tarihi grafilerinin teminen gönderilmesini, kişinin bir üniversite hastanesi Ortopedi polikliniğine sevkinin sağlanarak nötral 0 metoduna göre bilateral karşılaştırmalı eklem hareket açıklıklarını içerir ortopedi muayene kaydının teminen gönderilmesini talep e(dildiği), 09/04/2015 tarihli duruşmaya davacı vekilinin katılmadığı ve mahkememizce 1 nolu ara karar ile davacı asilin mahkememize başvurusunun sağlanarak Adli Tıp Kurumunun taleplerinin yerine getirilmesi için Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Kliniğine sevkinin sağlanmasına karar verildiği, 11/06/2015 tarihli duruşmaya davacı vekilinin katılmadığı ve mahkememizce kurulan ara kararla bahsi geçen ara karar gereğinin davacı asıl mahkememize başvurduğunda yerine getirilmesine karar verildiği, 22/10/2015 tarihli duruşmaya davacı vekilinin katılmayarak mazeret bildirdiği ve yaklaşık 10 aydır mahkememizde bulunan dosyanın Adli Tıp Kurumundan dönüşünün beklenmesini talep ettiği, bunun üzerine mahkememizce 2 nolu ara karar ile "Davacı asılın bir haftalık kesin süre içerisinde Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi Kliniğine sevk olunmak üzere mahkememize müracaat etmesi, müracaat etmemesi halinde bu delilden vazgeçmiş sayılacağının ihtarına (ihtarat yapılamadı bu hususta davacı vekiline muhtıra çıkartılmasına), hastane rapor ücretinin davacı tarafından yatırılan gider avansından karşılanmasına" şeklinde karar verildiği ve davacı vekiline bu hususta çıkarılan muhtıranın 04/11/2015 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği ancak davacı vekilinin 01/12/2015 tarihinde Uyap üzerinden mahkememize yeniden mazeret dilekçesi sunduğu ve dilekçesinde müvekkilinin İstanbul'da olması nedeniyle yeniden taraflarına mehil verilmesini talep ettiği, aynı tarihte yapılan duruşmada davacı asilin Harran Üniversitesi Tıp Fakültesine sevkinin sağlanmak üzere mahkememize başvuruda bulunmadığı, davacının yeniden süre verilmesi yönündeki talebinin 09/04/2015 tarihinden beri verilen süreler dikkate alındığında yararsız olacağı, bu kapsamda davacının maddi tazminat talebine esas işgöremezliğini ve manevi tazminatına esas sakatlığını ve vücudundaki estetik bozukluğunu ispat edemediği..." gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek 27.01.2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.

38. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının daha önce aynı maddi vakıalara dayanarak aynı istemle aynı davalılara karşı açtığı davada İlk Derece Mahkemesince davacının kesin süre gereğini yerine getirmemesi nedeniyle maddi ve ve manevi tazminat taleplerine dayanak oluşturan iş göremezliğini, vücudunda oluşan sakatlığı ve estetik bozukluğu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, davanın esasına ilişkin bir karar olup eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturduğu açıktır.

39. Hâl böyle olunca önceki kararın taraflar arasındaki uyuşmazlığı esas çözümlemeyen usulden red kararı olduğu yönündeki Özel Daire bozma kararına karşı, sözü edilen kararın esasa ilişkin karar olduğu ve kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

40. Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 15.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.