KÖTÜ NİYETE DAİR KESİNLEŞMİŞ MAHKEME KARARI OLDUĞUNDAN DAVALI ŞİRKETİN MARKA TESCİL BAŞVURUSU KÖTÜ NİYETLİ OLARAK KABUL EDİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Kas
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/11-699 
KARAR NO   : 2022/1093

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ            :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
TARİHİ                      : 01/07/2020
NUMARASI              : 2020/658 - 2020/574
DAVACILAR             : 1- K. Hizmetleri A.Ş.
                                    2- İ.K. Üniversitesi vekilleri Av. E.A.E.
DAVALILAR              : 1- Türk Patent ve Marka Kurumu vekili Av. D.M.S.T.
                                     2- M. Eğitim Kurumları A.Ş. (Eski Unvan: B. Eğitim Hizmetleri ve Tic. Ltd. Şti.)
                                          vekili Av. S.Ç.

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesince verilen davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne dair karar, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili; müvekkillerinin "Kültür" esas ibareli birçok tescilli markalarının bulunduğunu, davalı şirketin 2015/36.39 sayılı "KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil" ibareli marka başvurusuna iltibas, benzerlik, tanınmışlık, gerçek hak sahipliği ve kötü niyet gerekçesi ile yaptıkları itirazlarının nihaî olarak YİDK kararıyla reddedildiğini, taraftar arasında 1992'den beri hukuksal ihtilaf bulunduğunu, mahkeme kararlarının müvekkilleri lehine olduğunu, davalı şirketin kötü niyetli olarak kanun boşluklarından yararlandığını, 1996'da hizmet markaları tescil edilmeye başlayınca, davalı şirketin iki adet marka tescili yaptırdığını, müvekkillerinin dava konusu ibarenin üstün ve gerçek hak sahibi olduğunu, marka başvurusunun açıkça kötü niyetli olduğunu, tescil talebinin müvekkillerinin markalarına yakınlaşma amacı taşıdığını, Kurum kararının kendi içerisinde çelişkili olduğunu ileri sürerek YİDK’nın 2016-M-11.66 sayılı kararının iptaline, tescil edilmiş olması hâlinde davalı şirkete ait markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

 5. Davalı Kurum vekili; kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalardaki “Kültür” ibaresinin eğitim ve öğretim hizmetleri bakımından ayırt ediciliğinin düşük olduğunu, bu sebeple markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/4. maddesi koşullarının oluşmadığını, kötü niyetin ispat edilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı şirket vekili; davacı taraf lehine verilmiş bir yargı kararı bulunmadığını, müvekkilinin "KÜLTÜR" esas ibareli markalarını yıllardır tescilli olarak kullandığını, davacıların kötü niyetli olduğunu, taraf markaların farklı olduklarını, iltibasa neden olunamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

7. Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 18.12.2017 tarihli ve 2017/5 E., 2017/483 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin "KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil" ibareli marka başvurusu ile davacıların "KÜLTÜR" esas ibareli tescilli markaları arasında dava konusu edilen 2015/36.39 sayılı markanın kapsamında yer alan 16. sınıftaki "tespihler" hariç tüm mal ve hizmetler yönünden biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve işitsel olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerliğin bulunduğu, ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yukarıda belirtilen mal ve hizmetler yönünden markalar arasındaki farklılığı algılamayacağı, karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, anılan mal ve hizmetler yönünden her iki markanın aynı bağlantılı bir işletme markaları olarak algılanabileceği, bu sebeple 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesindeki koşulların gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu YİDK kararının dava konusu 2015/36.39 sayılı davalı şirkete ait markanın kapsamında bulunan 16. sınıftaki "tespihler" hariç tüm mal ve hizmetler yönünden iptaline, dava konusu markanın 16. sınıftaki "tespihler" hariç tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içerisinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 14.02.2019 tarihli ve 2018/742 E., 2019/148 K. sayılı kararı ile; somut uyuşmazlık yönünden tartışılması gereken hususun davacılar tarafından davalı şirketin marka tescil başvurusuna, davalı Kurum nezdinde yapılan itiraz dilekçesinde dahi sunulan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ve devamındaki ilk derece mahkemesince verilen karara göre davalı şirketin başvurusunda kötü niyetli olup olmadığının belirlenmesi olduğu, İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.06.2010 tarihli ve 2010/60 E., 2010/116 K. sayılı kararını bozan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.05.2011 tarihli ve 2011/11-59 E., 2011/271 K. sayılı kararından sonra İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2016 tarihli ve 2012/82 E., 2016/47 K. sayılı kararında açıkça, "davalının markasal kullanımının en başından beri kötü niyetli olduğu" gerekçesiyle davalı şirket adına tescilli 19.134 ve 19.160 numaralı markaların hükümsüzlüğüne karar verildiği, bu kararın da Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.04.2018 tarihli ve 2016/9432 E., 2018/2605 K. sayılı kararıyla onandığı, bu suretle davalı şirket için hukuk dünyasında varlık kazanan "Kültür" esas unsurlu markalarını kullanmasının en başından beri kötü niyetli olduğu gerekçesinin işbu davada da davalı şirket başvurusu yönünden geçerli olmadığının söylenmesinin yargı kararları arasında çelişki oluşturacağı, bu durumda ilk derece mahkemesince, davalı şirketin 2015/36.39 sayılı ve "KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil" ibareli marka tescil başvurusunun da kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın tamamen kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın kabulüne, YİDK'nın 2016-M-11.66 sayılı kararının tüm mal ve hizmetler yönünden iptali ile davalı şirkete ait 2015/36.39 sayılı "KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil" ibareli markanın tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 2019/2137 E., 2020/962 K. sayılı kararı ile; “… Dava, marka tescil başvurusuna nisbi nedenlerle yapılan davacı itirazının reddine dair TPMK YİDK kararlarının iptali ile davalıya ait başvuru markasının hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.

556 sayılı KHK 8/1-b maddesine göre, tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve önceki markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya ilişkilendirilebilecek ölçüde benzer ise markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilir ve önceki marka sahibinin itirazı halinde sonraki tarihli başvuru reddedilir.

Somut uyuşmazlıkta, istinaf üzerine İlk Derece Mahkemesi kararını kaldıran Bölge Adliye Mahkemesince, taraflar arasında daha önce görülen yargılamalarda davalının daha önceki "KÜLTÜR" esas unsurlu marka başvurularının kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davalıya ait “KÜLTÜR” ibareli markanın hükümsüzlüğüne karar verildiği ve kararın kesinleştiği, davalının bu davaya konu "şekil+KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim" unsurlu marka tescil başvurusunun da kötü niyetli olarak kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle sonuca gidilmişse de, her bir yeni başvuruda başvuruya eklenen yeni unsurlar bakımından hem işaretsel olarak hem de tescil kapsamları bakımından bir bütün olarak başvuru markası ile itiraza mesnet markalar arasında marka tescil kapsamları itibariyle 556 sayılı KHK 8/1-b kapsamında karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmekte olup, daha önce benzer ibareli marka başvurusu yapılması tek başına kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirilemeyecek olduğu halde, hatalı değerlendirmeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün davalılar yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 01.07.2020 tarihli ve 2020/658 E., 2020/574 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.05.2011 tarihli ve 2011/11-59 E., 271 K. sayılı kararından sonra İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2016 tarihli ve 2012/82 E., 2016/47 K. sayılı, davalı şirketin markasal kullanımının en başında bu yana kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davalı şirket adına tescilli 19.134 ve 19.160 numaralı "Kültür" esas unsurlu markaların hükümsüzlüğüne dair verilen kararın kesinleştiği, aynı karara dayalı olarak yine davalı şirketin 2015/36.30 sayılı "KÜLTÜR YAYINCILIK ONDAN KAÇMAZ" ibareli marka tescil başvurusuna, davacının "Kültür" esas unsurlu markalarına dayanılarak yaptığı itirazlarının reddine dair, davalı Kurumun 2016-M-9768 sayılı YİDK kararının iptali ve tescil edilmiş olması hâlinde diğer davalı markasının hükümsüzlüğü istemine ilişkin davada, Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 18.07.2017 tarihli ve 2016/457 E., 2017/373 K. sayılı karar ile davalının dava konusu marka başvurusunun, 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi kapsamında kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının, Dairelerince verilen 07.03.2019 tarihli ve 2018/835 E., 2019/261 K. sayılı karar ile aynı taraflar arasında görülüp sonuçlanan ve İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 29.03.2016 tarihli ve 2012/82 E., 2016/47 K. sayılı kararında açıkça, "davalının markasal kullanımının en başından beri kötü niyetli olduğu" gerekçesiyle davalı adına tescilli 1998/19.134 ve 19.160 numaralı markaların hükümsüzlüğüne karar verildiğinden ve bu kararın da Özel Dairenin 11.04.2018 tarihli ve 2016/9432 E., 2018/2605 K. sayılı kararı ile onandığından davalı şirket için hukuk dünyasında varlık kazanan "Kültür" esas unsurlu markalarını kullanmasının en başından beri kötü niyetli olduğu gerekçesinin, anılan davada da davalı şirket başvurusu yönünden geçerli olmadığının söylenmesinin, yargı kararları arasında çelişki oluşturacağı ve mümkün olmayacağı gerekçesiyle esastan reddedildiği, bu kararın da Özel Dairenin 14.01.2020 tarihli ve 2019/2209 E., 2020/351 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği, anılan karardaki kötü niyetli marka başvurusuna dair gerekçesinin Özel Dairenin eldeki bozma kararından önceki bir başka kararı ile benimsendiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın geçmişinde ilk olarak davalı şirketin ticaret unvanında yer alan "KÜLTÜR" ibaresinin terkinine ve kullanılmasının men’ine karar verildiği, kararların kesinleştiği, ancak davalı şirketin bu kez unvanını 14.11.2000 tarihinde Özkültür Eğitim ve Ticaret Ltd. Şti., 17.12.2000 tarihinde de Özkültürlü Eğitim ve Ticaret Ltd. Şti. olarak değiştirdiği, yine 24.04.1998 tarihinde "KÜLTÜR DERSHANELERİ", 24.06.1998 tarihinde de "KÜLTÜR" ibareli ve 1998/19.134 ve 19.160 numaralı markalarını tescil ettirmek için başvuruda bulunduğu, davalının "KÜLTÜR" sözcüğünü ticaret unvanında "ÖZKÜLTÜRLÜ" olarak yeniden kullanmasının ve "KÜLTÜR DERSHANELERİ" ile "KÜLTÜR" ibareli markalarını tescil ettirmeye çalışmasının kötü niyetli bir davranış olduğu hususlarının yargı kararları ile tespit edilerek kesinleştiği, aynı şekilde davalı şirketin 2015/36.30 sayılı "KÜLTÜR YAYINCILIK ONDAN KAÇMAZ" ibareli marka tescil başvurusunun kötü niyetli olduğu hususunun da ilk derece mahkemesi ve kendi kararları ile kesinleştiği, bunun sonucunda davalı şirketin artık "Kültür" esas unsurlu marka tescil başvurusunda bulunmasının kötü niyetli olduğu, aksinin kabulünün Anayasa Mahkemesi kararları ile güvence altına alınan belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırılık teşkil edeceği ve yargı kararları ile ulaşılan sonuçlar arasında çelişki yaratacağı, davalı şirketin dahi bu tespitlerden kaçabilmek için sürekli ticaret unvanını değiştirmekte ve "Kültür" esas unsurlu marka tescil başvuruları yapmaya devam ettiği, davalı şirketin "Kültür" asıl unsurlu marka tescil başvurularının kötü niyetli sayılmasının yasal bir zorunluluk olduğu, dava konusu marka başvurusunda esas unsurun “Kültür” ibaresi olduğu, diğer unsurların ayırt edici niteliklerinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirketin, dava dışı önceki “Kültür” esas ibareli markasal kullanımlarının en başından itibaren kötü niyetli olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararıyla tespit edilmiş olması karşısında, işbu dava konusu olan 2015/36.39 sayılı "KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil" ibareli marka başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre marka başvurusuna eklenen yeni unsurlar bakımından davalı şirkete ait marka başvurusu ile itiraza mesnet markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukukî kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

16. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK'nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun “mutlak ret nedenleri” düzenlenmiş iken; anılan KHK’nın 8. maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Ancak 556 sayılı KHK’da kötü niyet açıkça bir tescil engeli olarak düzenlenmemiş; sadece 556 sayılı KHK’nın 35/1. maddesinde mutlak ve nispi ret nedenlerinin yanında, ayrıca itiraz nedeni olarak öngörülmüştür. Anılan madde “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7 nci ve 8 inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır.” hükmünü haizdir. Buna göre, bir marka başvurusunda mutlak veya nispi ret nedenlerinin varlığı mevcut olmasa dahi marka başvurusu kötü niyetle yapıldığı takdirde ilgili kişiler marka başvurusuna itiraz edebileceklerdir.

17. Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 35/1. maddesi gereğince kötü niyet itirazının ilgili kişiler tarafından ileri sürülmesi ve bu talebin Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından ret veya kabul şeklinde karara bağlanması gerekmektedir. Görüldüğü üzere Kurum, kötü niyetli marka başvurusuna karşı re'sen hareket etmemekte, bu yönde yapılacak bir itiraz üzerine inceleme yapmaktadır. Bu nedenle kötü niyet itirazı, nispi veya mutlak ret nedenleri açısından değerlendirildiğinde, itiraz üzerine harekete geçilmesi nedeniyle nispi ret nedeni olarak kabul edilmelidir.

18. Tescil edilmiş bir markanın hükümsüzlük hâlleri 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde düzenlenmiş olup, 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesinde aynı KHK’nın 7. maddesinde sayılan mutlak ret nedenleri; 42/1-b maddesinde ise aynı KHK’nın 8. maddesinde sayılan nispi ret nedenleri hükümsüzlük hâlleri arasında belirtilirken; kötü niyetli tescil, ayrı bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamıştır. Ancak 556 sayılı KHK'nın 42. maddesinde düzenlenmemiş olsa da tescil başvurusunun kötü niyetle yapılmış olması hâli genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından, başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak öğreti ve uygulamada benimsenmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 E., 2008/507 K. ve 17.06.2021 tarihli ve 2017/11-25 E., 2021/778 K. sayılı kararları). Nitekim bu benimseme, aynı zamanda 556 sayılı KHK'nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de aykırı düşmemektedir. Zira 556 sayılı KHK'nın 42/1-a maddesinde yer alan “Tanınmış markalarla ilgili hükümsüzlük davalarının tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir." hükmünden de anlaşılacağı üzere 556 sayılı KHK'nın amacı her hâlükarda kötü niyetli tescillerin önlenmesidir. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın mehazını oluşturan 89/104 sayılı Avrupa Birliği Marka Yönergesi’nin 3/2 maddesi ve 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 51/1-b maddesinde de kötü niyetli marka tescil başvurusu, mutlak ret ve hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmiştir. Bu durumda, gerek öğretide ve uygulamada gerekse mukayeseli hukuk ve mehaz Avrupa Birliği mevzuatında yer alan hükümler itibariyle; markalar hukukundaki ülkesellik ile başvuru ve tescilde öncelik ilkelerinin yanında ayrıca başvuru ve tescilde kötü niyetin himaye edilmemesine ilişkin temel ilkenin de aynen korunduğu anlaşılmaktadır.

19. Hemen belirtilmelidir ki; 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 6/9 maddesinde, kötü niyetle yapılan marka başvurularına itirazın nispi ret nedeni olduğu açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca hükümsüzlük hâllerinin düzenlendiği SMK’nın 25. maddesinde nispi ret nedenlerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda kötü niyetli tescil 556 sayılı KHK döneminde öğreti ve uygulama ile hükümsüzlük nedeni olarak kabul edilmiş iken SMK ile birlikte artık açıkça hükümsüzlük hâli olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.

20. Öte yandan ne 556 sayılı KHK’da ne de SMK’da hangi hâllerde kötü niyetli marka başvurusunun söz konusu olduğu belirtilmiştir. Ancak genel olarak kötü niyetli marka başvurusu; hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı şekilde tescil için başvuruda bulunulması veya başvurunun tescil ettirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda başvuru sahibinin markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hâli, kötü niyetin varlığında önem kazanmaktadır. Örneğin, gerçek hak sahibi olmamakla birlikte başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunan kimse kötü niyetli sayılacaktır. Yine başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısını veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan engelleme markaları kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirmelidir. Ayrıca başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme ve marka ticareti yapmak ya da şantaja yönelik başvuruda bulunmak ve tescil ettirmek de kötü niyetli olarak kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 E., 2008/507 K. ve 17.06.2021 tarihli ve 2017/11-25 E., 2021/778 K. sayılı kararları). Görüldüğü üzere kötü niyetli marka başvurusu hâli her somut olay kapsamında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda marka hükümsüzlüğü davalarında kötü niyet iddiası ileri sürülmüş ise TMK'nın 2. maddesi gereğince kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmelidir.

21. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından 2015/36.39 sayılı “KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil” ibareli marka başvurusunda bulunulduğu, anılan marka başvurusuna ilişkin olarak davacılar tarafından karıştırılma ihtimali, tanınmışlık, gerçek hak sahipliği, kötü niyet gerekçeleriyle ve “Kültür” esas unsurlu markalar mesnet gösterilerek yapılan itirazın nihaî olarak dava konusu YİDK kararıyla reddedildiği anlaşılmaktadır. YİDK karar gerekçesinde somut uyuşmazlık bakımından, dayanak olarak ileri sürülen mahkeme kararları ve deliller karşısında davalı şirketin marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna dair kanaatin oluşmadığı belirtilerek dava konusu markanın tesciline karar verilmiştir. Bunun üzerine işbu davada da davacılar vekili tarafından aynı gerekçelerle kötü niyet itirazında bulunulmuştur.

22. Dava konusu davalı şirkete ait marka başvurusundaki “KÜLTÜR YAYINCILIK Özel Ders Defterim+Şekil” şeklindeki ibarede esas unsurunun “KÜLTÜR” ibaresi olduğu, anılan ibare dışındaki kelime ve şekil unsurlarının “KÜLTÜR” ibaresi yanında yardımcı unsur niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Direnme kararında bahsi geçen ve davacılardan Kültür Hizmetleri A.Ş. ile davalı arasında görülen İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.06.2010 tarihli ve 2010/60 E., 2010/116 K. sayılı kararını bozan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.05.2011 tarihli ve 2011/11-59 E., 2011/271 K. sayılı kararına uyularak verilen İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2016 tarihli ve 2012/82 E., 2016/47 K. sayılı kesinleşen kararında, davalı şirket adına tescilli ve “KÜLTÜR” esas unsurlu 19.134 ve 19.160 numaralı markaların, davalı şirketin markasal kullanımının en başından beri kötü niyetli olduğu gerekçesiyle hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.

23. Her ne kadar Özel Dairece, her bir yeni başvuruda başvuruya eklenen yeni unsurlar bakımından hem işaretsel olarak hem de tescil kapsamları bakımından dava konusu marka ile itiraza mesnet markalar arasında marka tescil kapsamları itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma tehlikesinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinden daha önce benzer ibareli marka başvurusu yapılmasının tek başına kötü niyetli marka başvurusu olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiş ise de; dava konusu marka başvurusunun esas unsur olarak “KÜLTÜR” ibaresini içermesi, davacı tarafça kötü niyetli marka başvuru iddialarına dayanak olarak sunulan dosya kapsamındaki deliller, dava konusu başvuru markasındaki esas unsur olan “KÜLTÜR” ibaresinin yazım şeklinin, davalı şirkete ait olup İstanbul 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2016 tarihli ve 2012/82 E., 2016/47 K. sayılı kesinleşen kararıyla hükümsüzlüğüne karar verilen 19.134 ve 19.160 sayılı markalardaki esas unsur olan “KÜLTÜR” ibaresiyle benzerliği ve davalı şirketin “KÜLTÜR” esas unsurunu içeren markasal kullanımlarının en başından bu yana kötü niyetli olduğunun kesinleşmiş mahkeme kararıyla belirlenmiş olması karşısında davalı şirkete ait dava konusu marka tescil başvurusunun kötü niyetli bir başvuru olduğunun kabul edilmesi zorunludur. Zira kesinleşmiş mahkeme kararı ile davacıların hak sahibi oldukları tespit edilen “KÜLTÜR” ibaresinin dava konusu markada esas unsur olarak kullanılması dürüstlük kuralına aykırı olup bu kapsamda davalı şirket tarafından gerçekleştirilen marka tescil başvurusunun iyi niyetli olduğu söylenemez.

24. Bu itibarla bölge adliye mahkemesince, dosyada mevcut deliller kapsamında ve davalı şirketin “KÜLTÜR” esas unsurlu markasal kullanımlarının kötü niyetli olduğuna dair tespitler içeren kesinleşmiş mahkeme kararına dayalı olarak yapmış olduğu değerlendirme sonucunda dava konusu marka başvurusunun kötü niyetli olduğuna dair gerekçeyle vermiş olduğu direnme kararı yerindedir.

25. O hâlde, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 29.06.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.