KÖTÜ NİYETLİ VE AĞIR KUSURLU ŞEKİLDE HAKSIZ HACZE SEBEBİYET VERMEYEN MANEVİ TAZMİNATTAN SORUMLU TUTULAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


01 Nis
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/4-596
KARAR NO   : 2022/1440

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 06/05/2015
NUMARASI                 : 2015/36 - 2015/211
DAVACI                       : M.Y. vekili Av. Y.K.
DAVALI                       : H. Orman İnşaat Reklam Maden Nak. San. Tic. Ltd. Şti. vekili Av. A.E.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine dair kararın onanmasına ilişkin karara karşı davacı vekilince karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme sonunda Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkili aleyhine imzasını kendisinin sahte olarak attığı 5.500 TL bedelli bono ile Isparta 1. İcra Müdürlüğünün 2005/4210 E. sayılı dosyası üzerinden takip yaptığını, ödeme emri tebliği üzerine hemen imzaya itiraz etmelerine rağmen davalı vekilince müvekkilinin taşınmazları ve araçları üzerine haciz konulduğunu, bu sebeple müvekkilinin araç ve taşınmazları üzerinde tasarrufta bulunamadığını, araçları sattığı kişilerle trafik tescil şubesinde devir gerçekleştirememesi üzerine sorunlar yaşadığını, taşınmazlardaki hacizler nedeniyle kredi alamadığı için borçlarını ödeyemediğini, Isparta İcra Hukuk Mahkemesinin 2005/453 E., 2007/82 K. sayılı kararı ile imzanın müvekkiline ait olmadığına karar verildiğini, müvekkilinin şikâyeti üzerine ayrıca Isparta 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/4.8 E., 2007/5. K. sayılı kararı ile davalı şirket sahibinin sahte senet düzenlemek ve tedavüle çıkarmak suçundan hapis cezası aldığını, cezanın ertelendiğini, davalının kötü niyetle müvekkilinin imzasını taklit ederek tüm ticarî itibarını zedelediğini ileri sürerek 40.000 TL manevi tazminat ile 10.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin kusurunun olmadığını, takibe dayanak yapılan bononun müvekkilinden keresteleri alıp davacıya teslim eden şoför Ramazan Ç. tarafından müvekkiline getirildiğini ve davacı tarafından imzalandığının beyan edildiğini, müvekkilinin davacının zararına sebep olacak hukuka aykırı işlemi olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.11.2012 tarihli ve 2007/232 E., 2012/289 K. sayılı kararı ile; davacı ile davalı arasında ticarî ilişki bulunduğu, davalı tarafından teslim edilen mal karşılığında takibe konu senedin davacı tarafından davalıya teslim edilmek üzere aracıya verildiğinin ceza dosyasında dinlenen tanık anlatımlarından anlaşıldığı, takibe konu senetteki imzanın davacıya veya davalıya ait olduğunun tespit edilemediği, ceza dosyasında verilen mahkumiyet hükmünün açıklanması geri bırakıldığından maddi anlamda kesin hüküm niteliğinde olmadığı gibi takibe konu kambiyo senedindeki imzanın davalı tarafından atıldığı veya davalının imzanın davacıya ait olmadığını kesin olarak bildiği kabul edilerek cezalandırılmasının yerinde olmadığı, takibin ve hacizlerin haksızlığı ve zararın oluştuğu hususlarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 06.02.2014 tarihli ve 2013/4938 E., 2014/1820 K. sayılı kararı ile onanmış; onama kararına karşı davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise 13.11.2014 tarihli ve 2014/5071 E., 2014/15149 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istemleri reddedilmelidir.

2- Öteki karar düzeltme istemine gelince;

……

Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davalı tarafından davacı aleyhinde icra takibine konan senetlerdeki imzanın davacıya ait olmadığının mahkeme kararı ile belirlendiği anlaşılmaktadır. Böylelikle icra takibinin haksızlığı ortaya çıkmıştır. Her ne kadar davacı maddi olarak zarara uğradığını ispat edememiş ise de haksız icra takibine maruz kalması, taşınır ve taşınmaz malları üzerine haciz konulmasından dolayı sıkıntı yaşaması, üzüntü duyması hayatın olağan akışına uygun olup kişilik haklarına saldırının varlığı kabul olunarak uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken manevi tazminat isteminin de tümden reddi doğru olmayıp kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin onama kararı kaldırılmalı ve karar yukarıda açıklanan nedenle bozulmalıdır….” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2015 tarihli ve 2015/36 E., 2015/211 K. sayılı kararı ile; haksız haciz sebebi ile kusurun varlığının kabul edilebilmesi için alacaklı tarafından borçlu olmadığını bildiği bir kişiye yönelik olarak haciz yapılması gerektiği, Adli Tıp Kurumunca takip konusu senetteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiş ise de bu belirlemenin yüzde yüz bir kesinlik ifade etmediği, kesinlik ifade ettiği kabul edilse bile tanık Ramazan Ç.'in ifadesinde belirtildiği şekilde davacı tarafından senedin başkasına imzalatılmış olabileceği, tüm dosya kapsamı ve yalan söylediği iddia ve ispat edilmeyen tanık Ramazan Ç.'in istikrarlı beyanları karşısında davalının takip konusu senetteki imzanın borçluya ait olduğunu bildiğinin şüpheli olduğu, bu durumda davalının borçlu olmadığını bilmesine rağmen takibe geçtiğinin davacı tarafından hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispat edilemediği, davalının dava konusu eylem bakımından yasal hakkını kullanan kişi durumunda olduğu, sorumluluk koşullarından olan hukuka aykırı kusurlu davranış unsurunun olayda gerçekleşmediği, haksız haciz sebebi ile manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafından davacı aleyhine yapılan takip ile bu takibe dayalı olarak yapılan haciz sebebiyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde; Özel Dairenin bozma kararından sonra dosyaya giren bir delil veya olgunun bulunmadığı, direnme kararında gerekçenin önceki karara göre genişletildiği, var olan gerekçenin değiştirilmediği, bozma kararını karşılar nitelikte olduğu, bu nedenle yeni hüküm olarak nitelendirilemeyeceği ve ön sorun bulunmadığı oy birliğiyle kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

12. Görülmekte olan davanın hukuksal dayanağı haksız fiildir. Bu nedenle, haksız fiil kavramı ile bu hukukî müessesenin kanunî düzenlemeleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

13. Haksız fiilden doğan borçlar; 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41 ilâ 60 [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49 ilâ 76] maddeleri arasında düzenlenmiştir.

14. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde;

“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.

15. Yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın “Sorumluluk” başlıklı 49. maddesi de; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür” düzenlemesi mevcuttur.

16. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.

17. Manevi zarar ise, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

18. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK’nın) haksız fiile ilişkin hükümlerinin uygulanabilmesi için ilk olarak saldırının hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka uygun bir eylem, bu maddenin uygulanmasına imkân vermez. İkinci koşul ise kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusursuz sorumluluk hâlleri hariç kusurunun bulunması gerekir. Kişilik hakkı zedelenenin ayrıca manevi zarara uğramış olması gerekirken hukuka aykırı saldırı ile manevi zarar arasında uygun illiyet bağı da bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez (Uygur, Turgut: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt 1, 2012, s. 452-454).

19. Bu açıklamalar ışığında kural olarak haksız haciz uygulanması nedeniyle aleyhine haciz uygulanan kişi manevi tazminat isteminde bulunabilir. Ancak, bilerek veya ağır kusurlu olarak dayanağı olan olay yanlış biçimde gösterilerek hak kötüye kullanılmış olursa eylem hukuka aykırı olur ve bu kapsamda manevi tazminata hükmedilebilir. Kesinleşen icra takibinde alacaklı tarafından haciz istenmesi ve gerçekleştirilmesi takip hukukunun doğal ve yasal bir sonucudur.

20. Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.

21. Somut uyuşmazlıkta; davalı vekili tarafından tüm unsurları tam olan bonoya dayalı alacağa istinaden başlatılan icra takibinde davacı vekilinin imzaya itirazı üzerine Isparta İcra Mahkemesinin 29.03.2007 tarih ve 2005/453 E., 2007/82 K. sayılı kararı ile Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi raporunda bonodaki imzanın borçlu olan davacıya ait olmadığının tespit edilmesi sebebiyle itirazın kabulüne ve alacaklı olan davalı tarafından başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmiştir. Söz konusu kararın davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.07.2007 tarihli ve 2007/12482 E., 2007/15175 K. sayılı kararı ile takibin iptali yerine takibin durmasına karar verilmesi gerektiğinden bahisle bu husus düzeltilerek, hükmün düzeltilmiş hâliyle onanmasına karar verilmiştir.

22. Yargıtay tarafından verilen onama kararının ardından davacının takip sebebiyle taşınır ve taşınmaz mallarına haciz konulduğunu ileri sürerek haksız hacizlerin kaldırılması istemli açtığı davada Isparta İcra Hukuk Mahkemesinin 13.11.2007 tarihli ve 2007/316 E., 2007/399 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne ve hacizlerin kaldırılmasına karar verilmiş ve temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

23. Ayrıca davalı şirket yetkilisinin resmî belgede sahtecilik suçundan yargılandığı, Isparta 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/208 E. sayılı davasında alınan raporda imzanın davacıya ait olmadığının tespiti üzerine mahkemece 11.06.2010 tarihli, 2010/305 sayılı mahkumiyet kararı verildiği ancak hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı görülmüştür.

24. Tüm dosya kapsamından; taraflar arasında kereste alım-satımına ilişkin ticarî bir ilişkinin bulunduğu, davalı şirket tarafından davacıya satılan kerestelerin nakliye işinin kamyon şoförü olan Ramazan Ç. tarafından yapılarak davacıya teslim edildiği, Ramazan Ç.’in gerek ceza soruşturması sırasında gerekse de eldeki dava dosyasında tanık sıfatıyla beyanının alındığı görülmektedir.

25. Tanık Ramazan Ç.’in aşamalardaki istikrarlı beyanına göre; takibe konu senedin davalı şirket yetkilisi tarafından bedeli de yazılarak kerestelerin nakliyesi öncesinde şoför olarak kendisine verildiği, borçlu imzası eksik olan senedin kerestelerin teslimi sırasında imzalatılarak davalıya geri getirdiği anlaşılmaktadır.

26. Sonuç itibariyle; kambiyo senedinin keresteleri davacıya teslim eden şoför tanık Ramazan Ç. tarafından davacıya götürülerek imzalı bir şekilde davacıdan alıp davalıya teslim edildiği, kambiyo senedi üzerinde yapılan imza incelemesine ilişkin alınan raporlarda imzanın davacının eli ürünü olmadığı belirtilmiş ise de davalı şirket yetkilisine ait olduğuna yönelik bir olgunun da isnad edilip ispatlanamadığı, ayrıca ceza dosyasında davalı şirket yetkilisinin resmî belgede sahtecilik suçlamasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş ise de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi sebebiyle ortada kesinleşmiş bir ceza hükmü olmadığı, bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının maddi olgunun belirlenmesi yönünden hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerektiğinden davalının imzanın davacıya ait olmadığını bilerek ve isteyerek takip yaptığını, ardından davacıya ait menkul ve gayrimenkul mallara haciz koydurduğunu söylemek mümkün değildir.

27. Bu durumda bilerek, kötü niyetli ve ağır kusurlu şekilde haksız hacze sebebiyet vermeyen davalının manevi tazminattan sorumlu tutulması mümkün değildir. Dolayısıyla mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; manevi tazminat için ağır kusurun şart olmadığı; sadece kusurun varlığının yeterli olduğu, ceza dosyasındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının maddi olgunun belirlenmesi yönünden hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerektiği, ancak kambiyo senedi vasfında bononun sahte imza ile tedavülde olması sebebiyle ortada kusurlu bir eylemin bulunduğu, davalının da bu bonoyu aracıya vererek davacıya götürtüp imzalattığını belirtmesi ile kusuru üstlendiği, böylelikle somut olayda alacaklı olan davalının manevi tazminat sorumluluğunu gerektirir kusurlu bir eyleminin sabit olduğu, bu nedenle davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğinden direnme kararının yerinde olmadığı ve bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

29. Diğer taraftan dava tarihi 25.09.2007 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 03.10.2007 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

30. Hâl böyle olunca; olayda haksız fiil ve buna dayalı olarak kişilik haklarına saldırı oluşmadığından tazminat talep edilemeyeceği yönünden davanın reddini kabul eden direnme kararı yerindedir.

31. O hâlde; usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Direnmeye konu uyuşmazlık davalı tarafından davacı aleyhine bonoya dayalı yapılan takip ile bu takibe dayalı olarak yapılan haciz sebebiyle kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasındadır.

Haksız fiiller TBK 49 ila 76. maddelerde düzenlenmiştir. Haksız fiilin temelinin düzenlendiği TBK 49. maddeye göre; kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Bu temel düzenleme ile bakıldığında, haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için bir fiilin bulunması, fiilin hukuka aykırı olması, kusurun bulunması, hukuka aykırı fiille zarar verilmesi ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Böylelikle haksız fiilin; fiil, hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun illiyet bağından ibaret olmak üzere beş unsuru bulunduğu söylenebilir. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemeyecektir.

TBK 58. maddeye göre; kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Haksız fiile dayalı olan bu sorumlulukta da haksız fiilin unsurları aranacaktır.

Bu maddede düzenlenen sorumluluk kusur esasına dayalıdır. BK 49. maddede1988 yılında yapılan değişiklikle kusurun ağırlığı unsur olmaktan çıkarılmış ve maddenin karşılığı olan TBK 58. maddede de unsur olarak yer verilmemiş olduğundan, manevi tazminata hükmedilmesi için ağır kusurlu olunması şart olmayıp ağır olmasa da kusurlu olunması yeterlidir.

Kişinin iyi niyetli veya kötü niyetli olması kusur sorumluluğu bakımından bir unsur olmamakla birlikte kişinin kusurlu sayılıp sayılamayacağı ve buradan hareketle TBK 58. madde kapsamında manevi tazminata hükmedilebilmesi yönünden yine de önem taşımaktadır. Hayatın olağan akışı içinde kendinden beklenmesi gereken özeni gösteren kişinin kötü niyetli ve buna bağlı olarak kusurlu olduğu sonucuna varılamaz ise de objektif özen yükümlülükleri çerçevesinde davranmayarak başkalarının kişilik haklarının zedelenmesine yol açacak bir sonucu gerçekleştiren kişinin de doğrudan kusursuz sayılması ve manevi tazminat sorumluluğundan kurtulması mümkün değildir.

Kusurun varlığı ve kişinin iyi niyetli ya da kötü niyetli sayılıp sayılmayacağının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi, hukuka aykırılık unsuru bakımından ise somut olayla ilgili yasal düzenlemelerin de gözetilmesi gerekir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; icra dosyasında davacı borçlu davalı ise alacaklı olup 15.10.2005 vade tarihli 5.500 TL bedelli bonoya dayalı takip yapılmıştır. Takibe konu bonoda davacı Mehmet Yeşilyurt borçlu, davalı şirket ise lehtar olarak görülmektedir. Davalı şirket bonoyu ciro yoluyla elde etmiş olmayıp doğrudan kendisinin lehtar olduğu ve davacının borçlu olarak imzaladığı bonoya doğrudan sahip olmuştur.

Davalı taraf temsilcisi, bononun alınan mal karşılığı verildiğini, kendisi yanında imzalanmadığını, malları götüren şoför tarafından getirildiğini beyan etmiş ise de yanında imzalanmayan bonoyu alacaklı olarak teslim alan ve icraya koyan kimse bonodaki imzanın borçluya ait olmama riskini de üstlenmiş sayılmalıdır. Buna rağmen hiçbir araştırma yapmadan bonoyu takibe koyup haciz işlemlerine girişmesi kusur olarak değerlendirilmelidir. Bonoyu getirdiği belirtilen Ramazan Ç. davalı iddiasını doğrular beyanda bulunmuş ise de bu durum dahi davalı şirketin kusursuz sayılmasını gerektirmemektedir.

Bir kimsenin imzalamadığı ve bu nedenle borçlusu olmadığı bir bonoya dayalı olarak takip yapılıp malvarlığı değerleri üzerine haciz uygulanmasında haksız fiilin kusur unsuru dahil tüm unsurları mevcut olup TBK 58. maddede düzenlenen kişilik hakkının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat koşulları gerçekleşmiştir. Bu madde gereğince manevi tazminata hükmedilmesi için kusurun varlığı yeterli olup ağır kusurlu olunması da şart değildir

Yukarıda açıklanan esaslara uygun biçimde manevi tazminata hükmedilmesine değinen Özel daire bozma kararına uyularak bir karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme hükmünün bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, manevi tazminat koşullarının oluşmadığı kabul edilerek direnme hükmünün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye