KULLANILAN KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ İFADELERİN ŞİKÂYET KONUSU OLAY İLE İLGİSİ BULUNMADIĞINDAN DAVACININ KİŞİLİK HAKLARI ZARAR GÖRMÜŞTÜR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Ara
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/4-383
KARAR NO   : 2022/1288

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 05/12/2019
NUMARASI                 : 2019/259 - 2019/661
DAVACI                       : A.G. vekilleri Av. D.K.,  Av. Z.Ö.
DAVALI                       : M.A. vekili Av. S.K.

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 22.04.2011 tarihinde Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) gönderdiği şikâyet dilekçesi ile İstanbul Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan müvekkili hakkında ağır iddia ve ithamlarda bulunarak şikâyetçi olduğunu, şikâyet ile ilgili yapılan inceleme sonrası müvekkili hakkında "Soruşturmaya yer olmadığına" karar verildiğini, uzun bir meslek geçmişi olan ve çevresinde sayılan bir kişi olan müvekkilinin zarar verme kastıyla ortaya atılan asılsız ve ağır iftiralar sebebiyle toplum içinde küçük düştüğünü ileri sürerek 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'înde bulunduğunu, davacının müvekkiline ait taşınmazda işgalci konumunda bulunan kişilerin işlettiği cafe ve bara sürekli gitmesi ve bu kişilerle olan samimiyetinden dolayı müvekkilinde bazı haklı şüpheler oluştuğunu, çevredeki esnafın da davacının müvekkili ile cafe sahibi kişiler arasındaki hukukî sorunları konuştuğunu söylemesi üzerine müvekkilinin şikâyet dilekçesi vermek zorunda kaldığını, işyeri güvenliği için kamera taktırdığını ancak kayıtlarda davacının çok sık gittiği mekânda işletmeci olan kişilerle aynı masada oturup sohbet ettiğinin tespit edildiğini, haklı şüphe nedenlerinin oluşmasından dolayı yasal şikâyet hakkı kapsamında müvekkilinin şikâyette bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.11.2015 tarihli ve 2014/109 E., 2015/454 K. sayılı kararı ile; şikâyet dilekçesinin içeriği, HSYK'nın kararı, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalının davacı hakkında yaptığı şikâyeti haklı gösterecek emarelerin bulunmadığı, şikâyetin haksız olup hak arama özgürlüğü kapsamında kalmadığı, şikâyet dilekçesinde davacının kişiliği hedef alınarak onur ve haysiyetine saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.03.2018 tarihli ve 2016/4348 E., 2018/1595 K. sayılı kararı ile; “… Dava dosyasının incelenmesinde; davalı tarafından yapılan şikâyet sonucunda davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesinin 13/09/2012 tarih 2012/5621 sayılı kararında, davacının şikâyet dilekçesinde belirtilen mekana sık sayılabilecek aralıklarla gittiği, çoğu zaman arkadaşları ve ailesi olduğu halde giderek yemek yedikleri, alkol aldıkları, ancak davalının iddia ettiği olayların gerçekleştiğine dair delil elde edilemediği, davalının şikâyet dilekçesinde daha abartılı ifadeler kullandığı halde muhakkik tarafından alınan beyanında bir kısım hususlardan bahsetmediği, dilekçeye ekli fotoğraflardaki kişilerin ise davacının eşi ve çocukları olduğu, davacının nüfuz kullandığına dair somut delil elde edilemediği, iddiaların doğrulanmadığı gerekçeleriyle davacı hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Davacı hakkında davalı tarafından verilen şikâyet dilekçesi bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dilekçe içeriğindeki bazı ifadeler abartılı olmakla birlikte kişilik haklarını rencide edici ve özel hayatı ihlal edici mahiyette olmayıp, mülkiyeti davalıya ait taşınmazda mekan işleten dava dışı kişiler ile arasında ceza ve hukuk davaları olmakla husumetin bulunması, davacının ise bu kişilerin işlettiği mekana sıklıkla gittiği nazara alındığında, davalının olağan kuşku üzerine hak arama özgürlüğü kapsamında şikâyet hakkını kullandığının kabulü gerekir. Şu halde davanın tümden reddi gerekirken, şikâyetin haksız olduğundan ve kişiliği hedef aldığından bahisle istemin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur

Direnme Kararı:

9. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.12.2019 tarihli ve 2019/259 E., 2019/661 K. sayılı kararı ile; davacının aleni bir şekilde yargısal süreçlere nüfuz ettiğine ve kadınlarla alem yaptığına yönelik isnatlarda bulunan davalının bu isnatlarının ispat edilemediği, soyut iddiadan öteye geçmediği, hâkim ve cumhuriyet savcılarının da mesai dışında ailesi, arkadaşları veya yalnız bir şekilde kamuoyunda rahatsızlık uyandırmayacak mekânlara gidip eğlenmesinin mümkün olduğu, davacının şikâyet dilekçesinde belirtilen kafeye ailesi ve görev yaptığı iş arkadaşlarıyla birlikte gittiğinin tanık anlatımlarıyla sabit olduğu, bu durumda davalının yasal şikâyet hakkının sınırlarını aştığı ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu şikâyet dilekçesinde kullanılan ifadelerin hak arama özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu şikâyet dilekçesinin verildiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

18. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü bulunmaktadır.

19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. (TBK’nın 58) maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. (Türk Borçlar Kanunu’nun 58) maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

21. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” kavramına değinmekte fayda bulunmaktadır.

22. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Hiç kuşkusuz bütün hak ve özgürlükler sınırsız değildir. Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle; başkalarının haklarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması veya genişletilmesi gerekir. Bu kapsamda konu değerlendirildiğinde çatışma durumunda her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

24. Kişilik haklarına yapılan saldırının hukuka uygun sayılması için her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Kişilik haklarının ihlâli görünümünü taşıyan eylem ve açıklamalar başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz. Bu nedenle zabıtaya ya da suçları kovuşturmakla yetkili makamlara yapılan ceza şikâyetleri, ihbarlar, yetkili mercilerde yapılan icra takipleri, açılan hukuk davaları hukuka aykırı değildir.

25. Ancak tecavüzün hukuka uygun olduğunu kabul edebilmek için, hukukça korunan üstün hak ve çıkarın olması yeterli değildir; aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir.

26. Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikâyet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikâyet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.

27. Şikâyet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet kurallarına aykırıdır.

28. Şikâyet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikâyet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir.

29. Şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikâyetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarara uğratmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikâyet konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde şikâyetin yapılmış olması gerekir.

30. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir.

31. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

32. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.

33. Öte yandan, demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Anayasa Mahkemesi, Emin Aydın, B.No: 2013/3178, 25.06.2015).

34. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının Cumhuriyet Savcısı olup, Şişli Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı sırada hiç tanımadığı davalı tarafından Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’ne başlığı ile yazılan 22.04.2011 tarihli dilekçe ile şikâyet edilerek, yazarlar evi adındaki mekana sürekli gidip yüksek derecede alkol alıp etrafa korku saldığı, alkollü olan işletmede uygunsuz davranışlarda bulunduğu, bu mekanda kadınlarla alem yaptığı, bu mekanın sahibi olan kişilerin yargıya intikal etmiş şikâyet ve soruşturmalarında etkisi olduğu, bu kişiler için nüfuzunu kullandığı kanaatinde olduğu ileri sürülmüştür. Davalının bu şikâyet dilekçesi Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) intikal etmiş ve HSYK tarafından davacı aleyhine başlatılan inceleme sonucu 30.05.2012 tarihli inceleme fezlekesi düzenlenmiştir. İnceleme fezlekesi ile davalının ileri sürdüğü iddiaların kesin olmayan afaki iddialar olduğu, kesin, inandırıcı iddia ve deliller bulunmadığı gibi şikâyetin Cumhuriyet Savcısı davacı tarafından yapılacağından endişe duyulan afaki şüpheleri bertaraf etme amacına yönelik olduğu sonucuna varılarak soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

35. Davalı şikâyet dilekçesinde, hukukî ve cezai ihtilaf içerisinde bulunduğu dava dışı üçüncü kişiler ile yaşadığı sorunlar sebebiyle bu sorunlarla hiçbir ilgi ve alakası olduğu ispatlanamayan davacıya yönelik nüfuzundan dolayı bir takım iddialar ortaya koymuştur. Davalı bu iddiaları ileri sürerken, hiçbir insanın normal karşılamayacağı şekilde davacının kadınlarla alem yaptığına yönelik isnatlarda bulunmuş ve bu olguları da ispat edememiştir.

36. Öte yandan; şikâyet dilekçesinde yer alan davacının kadınlarla alem yapmış olduğuna yönelik ifadelerin şikâyet konusu olay ile ilgisi de bulunmamaktadır. Kullanılan bu ifadeler davacıyı küçük düşürücü nitelikte olduğu gibi şikâyet hakkı sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayıp, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; söylenen sözlerin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olmadığı, davalı ile husumeti bulunan üçüncü kişilerin işletmesine Cumhuriyet Savcısı olan davacının sık gitmesi sebebiyle oluşan olağan şüphe üzerine hak arama özgürlüğü kapsamında davalının şikâyet hakkını kullandığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararındaki gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

39. Ancak, Özel Dairece diğer temyiz itirazları yönünden bir inceleme yapılmadığından buna ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olduğundan, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 15 üyenin 11’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 4’ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Konuyla ilgisi bulunmayan izinsiz mayolu fotoğrafın kullanılması kişilik haklarına saldırıdır” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04 Şubat 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/konuyla-ilgisi-bulunmayan-izinsiz-mayolu-fotografin-kullanilmasi-kisilik-haklarina-saldiridir