MADDİ HATAYA DAYALI BOZMAYA UYULMASI USULİ KAZANILMIŞ HAK OLUŞTURMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


06 Eyl
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2020/1631
KARAR NO    : 2020/2629

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
 Manisa 1. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                     : 26/11/2019
NUMARASI             : 2017/546 - 2019/798
DAVACI                   : BORÇLU     : H.O.
DAVALI                    : ALACAKLI  : D.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki taraflarca istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi Armağan Keskin Sarıbaş tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

1- Borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Tarafların iddia ve savunmalarına, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere ve kararın gerekçesine göre borçlunun temyiz itirazlarının REDDİNE,

2- Alacaklının temyiz itirazlarına gelince;

Borçlunun, icra mahkemesine başvurusunda; tapuda 691 ve 664 parseller olarak kayıtlı olan taşınmazların, ailesini barındırdığı evleri olduğunu ileri sürerek bu taşınmazlardaki hacizlerin kaldırılmasını istediği, mahkemece; 664 Parsel sayılı taşınmaz yönünden talep meskeniyet şikayeti olarak kabul edilerek istemin reddine, 691 Parsel sayılı taşınmaz yönünden ise talep, İİK'nun 82/1-4. maddesi gereğince zaruri tarım arazisine yönelik haczedilmezlik şikayeti olarak kabul edilerek haczin kaldırılmasına karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce; 691 parselde kayıtlı taşınmaz yönünden de şikayetin meskeniyet şikayeti olarak kabul edilerek inceleme yapılıp, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirktiği gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece, bozmaya uyulararak, şikayetin esası incelenerek istemin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 82/1-12. maddesi uyarınca borçlunun haline münasip evi haczedilemez. Mesken üzerindeki haczin kaldırılmasına yönelik başvuru, şikayet niteliğinde olup, aynı yasanın 16/1 maddesi gereğince, bu işlemin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde icra mahkemesine yapılmalıdır. Bu süre öğrenme tarihinden başlar.

Somut olayda, şikayete konu taşınmazların ilk önce 25/15/2008 tarihinde, sonra 13/09/2010 tarihinde tapu sicil müdürlüğüne haciz müzekkeresi yazılarak haczedildiği, son haciz tarihlerinin 13/09/2010 olduğu, alacaklı tarafından 25/11/2010 tarihinde satış talep edildiği, 30/11/2010 tarihnde satış avansının yatırıldığı, taşınmazların ilk kıymet takdirlerinin her iki haciz tarihinden sonra 01/12/2010 tarihinde yapıldığı, şikayetçiye, şikayete konu her iki taşınmaza ait düzenlenen 02/12/2010 tarihli kıymet takdiri raporuna ait tebligatın 15/12/2010 tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun ise son kıymet takdiri raporunun tebliği üzerine, 25/07/2014 tarihinde haczedilmezlik şikayetinde bulunduğu ancak borçlu ilk kıymet takdiri raporunun 15/12/2010 tarihinde tebliği ile hacizleri öğrendiğinden, şikayetin, hacizleri öğrenme tarihine göre yasal yedi günlük süresinden sonra yapıldığı görülmektedir.

O halde mahkemece, öğrenme tarihine göre yasal yedi günlük süreden sonra yapılan haczedilmezlik (meskeniyet) şikayetinin süre aşımından reddi gerekirken işin esası incelenerek yazılı gerekçe ile hüküm tesisi isabetsizdir.

Diğer taraftan, bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilmektedir.

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde, uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK'nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararları).

Bu sayılanların dışında, ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6, b İstanbul 2001, s. 4738 vd).

Öte yandan, maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder (Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, 1. Baskı, 1976, s. 208).

Burada belirtilen maddi hata kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta hata olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık hatalardır.

“Maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması da usulü müktesep hak teşkil etmez” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.03.1972 gün ve E:1968/1-277, K:176; 01.03.1995 gün ve E:1995/7-641, K:117; 23.01.2002 gün ve E:2001/1-1010, K:2002/1; 12.07.2006 gün ve E:2006/4-519, K:527; 04.11.2009 gün ve E:2009/13-370, K:2009/480 sayılı kararları, Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, sayfa 4771 vd.).

Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için, bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Hukuk Genel Kurulu'nun 24/05/2017 tarih ve 2017/2-1607 Esas, 2017/968 Karar sayılı kararı).

Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde; Dairemizin 06/10/2016 tarih ve 2016/21671 E. - 2016/20839 K. sayılı ilâmı maddi hataya dayalı olup, mahkemece bozmaya uyulması, borçlu lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaz.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile; mahkeme kararının yukarıda (2) nolu bentte yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre alacaklının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/03/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan           Üye               Üye                 Üye               Üye
A. TUNCAL    B. AZMAN     S. ÖZTEMİZ   M. T. UYAR   A. AYAN

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/15-497
KARAR NO   : 2021/193

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 24/11/2015
NUMARASI                 : 2015/1023 - 2015/1113
DAVACI                       : O.U. vekili Av. R.A.
DAVALI                       : Ş.E. vekili Av. A.K.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 I. YARGILAMA SÜRECİ

 Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında davalının dava dışı bir kurumdan almış olduğu Malatya İnönü Kapalı Çarşısının üst izolasyon işinin yapılmasına dair sözleşme imzalandığını, müvekkilinin işi süresinde bitirip teslim ettiğini ancak iş bedelini kısmen aldığını, 88.493,80 TL tutarındaki işin 71.000 TL’sini tahsil edebildiğini, geri kalan 17.493,80 TL yönünden ise davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının takibe süresinde itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, davalının itirazının kötü niyetli olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı; duruşmadaki beyanında davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.09.2010 tarihli ve 2009/471 E., 2010/430 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre işin malzeme dâhil metrekare birim fiyatının 10 TL+Katma Değer Vergisi (KDV) olarak belirlendiği, buna göre yapılan işin bedelinin 43.424 TL tespit edildiği, davacının beyanına göre davalının ödediği miktarın 71.000 TL olduğu, bu durumda davacının davalıdan 27.576 TL fazla para tahsil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 25.05.2012 tarihli ve 2011/5170 E., 2012/3837 K. sayılı karar ile; " … Yanlar arasında imzalanan 13.06.2008 tarihli sözleşme ile davacı taşeron ile davalı yüklenici arasında, davalının yapmakta olduğu inşaatın çatı izolasyon işinin malzeme ve işçilik dahil yapımı konusunda akdî ilişki kurulduğu sabittir. İş bedelinin m2'sinin KDV hariç 10,00 TL olduğu da tarafların kabulündedir. Sözleşmedeki “mebranın m2 ayrı binileri dahil işçiliği net yüzölçümü hesaplanacak” şeklindeki ibare ile yapılacak imalâtın miktarının ne şekilde belirleneceği gösterilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporuna göre ve davalı yüklenicinin de kabulünde olduğu gibi izolasyon imalâtı yapılan alanın 3680 m2 olduğu anlaşılmaktadır. Yine gerek bilirkişi kurulunun 05.04.2010 tarihli asıl raporu ve davalı vekilinin 15.04.2010 tarihli rapora karşı itiraz dilekçesindeki beyanından bu alanda izolasyonun 2 kat yapıldığı da sabittir. Davalı tarafça sözleşmede belirlenen m2 birim fiyatının 2 kat izolasyon karşılığı olduğu savunulmuş ise de; dosyada bulunan ve tarafların kabulünde olan sözleşmede izolasyonun 2 kat olacağına dair bir ibare bulunmadığı gibi bu husus yasal delillerle de kanıtlanamamıştır. Hal böyle olunca davacı taşeron, 2 kat izolasyon yapması nedeniyle bunların tamamının bedelini talep etmekte haklıdır.

Bu durumda mahkemece hükme esas raporu veren bilirkişi kurulundan alınacak ek raporla, gerçekleştirilen izolasyonun 2 kat olduğu ve davacı bunların toplam yüzölçümü üzerinden bedel isteyebileceğinden gerçekleştirilen imalât miktarının 2 x 3680 m2 olarak esas alınıp bulunacak KDV'si ile birlikte birim fiyat üzerinden toplam iş bedeli hesaplanıp davalının yaptığı ve davacının kabul ettiği ödeme düşüldükten sonra ödenmeyen alacağı kalıp kalmadığı ve miktarı hesaplattırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile ret kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.01.2014 tarihli ve 2013/254 E.., 2014/21 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, her ne kadar bozma kararında malzemenin iki kat döşendiği bu sebeple buna göre yeniden hesap edilmesi gerektiği hususuna işaret edilmiş ise de, keşif sırasında bizzat davacının kendi beyanı ile toplam dört kat malzemenin döşenmediği, sadece araç ve portifin gezdiği bazı yerlerde 3 mm'lik bir kat halinde izolasyon malzemesinin döşendiğinin ifade edildiği, davacı tarafından gösterilen yer açılarak numune alındığı, keşif sonrası alınan 04.11.2013 tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında, 3 mm'lik polyester keçe, 4 mm'lik polyester keçe, geotekstil keçe ve mebran işçiliği olmak üzere 11,18 TL üzerinden sözleşme imzalandığı, keşif sırasında alınan numune de dikkate alındığında izolasyon imalatının söz konusu inşaatta bir defa uygulandığı, yapılan yeni hesaplamaya göre davacının yaptığı işin bedelinin toplam 63.908,80 TL olduğu, davalı tarafından 71.000 TL ödeme yapıldığı, hesaplamalarda kesin hesap cetvelinin nazara alınması gerektiği, 04.11.2013 tarihli raporda da ihale sahibi Malatya Belediyesince düzenlenmiş kesin hesap cetvellerindeki değerler esas alınarak bilirkişilerce hesaplama yapıldığı ve bu hesaba göre davalı tarafından davacıya toplam 7.091,20 TL fazla ödeme yapıldığının anlaşıldığı bu durumda davacının alacağının bulunmadığı, her ne kadar bozma kararına uyulmakla bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak zorunluluğu doğmakta ise de, bunun bir usul işlemi olduğu, yapılan yeni keşif, keşif sırasında alınan davacı beyanı, dosya içerisine alınan izolasyon malzemesi numunesi dikkate alındığında bozma ilamı doğrultusunda karar verilmesi halinde bilerek bir haksızlığa aracı olunacağı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 13.10.2014 tarihli ve 2014/3649 E., 2014/5699 K. sayılı karar ile; "... Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinden kalan alacağın tahsili istemiyle girişilen icra takibine vâki itirazın İİK'nın 67. maddesi uyarınca iptaline ilişkindir. Davalı reddini savunmuş, mahkemece davanın reddine dair verilen karar, davacının temyizi üzerine Dairemizce, izolasyonun iki kat yapıldığı, buna göre 2x3680m2 olarak imalât miktarının bulunması ve KDV'si ile birlikte toplam iş bedelinin hesaplanması, bundan ödemelerin mahsubu sonucu kalanın hüküm altına alınması gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece 02.07.2013 tarihli celsede usul ve yasaya uygun bulunan bozma ilâmına uyulmasına karar verilmiştir. Bozma ilâmına uyulmakla ilâm gereği yerine getirilmelidir (HGK 26.02.1986 gün ve 1986/1-50 Esas, 74 Karar). Davacı yararına kesinleşen usulü kazanılmış hak ilkesi bir tarafa bırakılarak yeniden inceleme ile davacının iş bedeli alacağını bozma ilâmına aykırı biçimde hesaplamak suretiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

O halde mahkemece yapılması gereken iş; bozma ilâmı uyarınca davacının imalât bedelinden kaynaklanan alacağını hesaplatmak, bundan ödemelerin mahsubu ile sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir.

Karar bu nedenle bozulmalıdır,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/1023 E., 2015/1113 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, her ne kadar bozma ilamına uyulmakla bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak zorunluluğu doğmakta ise de, bunun bir usul işlemi olduğu, bozma ilamının ardından taşınmaz başında yapılan keşifte, bizzat davacının göstermiş olduğu kısımlarda yapılan incelemelerde ve döşenen yalıtım malzemesinin alınan numunesine göre, malzemenin Özel Dairece kabul gördüğü şekilde iki kat değil, yalnızca bir kat olarak döşenmiş olduğunun tespit edildiği, yargılamanın amacının, hakkı tespit edip hak sahibine teslim etmek olduğuna göre, böyle bir maddi gerçek karşısında bozma ilamına uyulması sebebiyle bozma ilamı dışına çıkılamayacağı ayrıca usulü kazanılmış hak ilkesinin ihlâl edilemeyeceğinden söz edilerek usulün esasa tercih edilmesinin, hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmayacağı gibi, toplumdaki bireyleri, temel hak ve hürriyetleri yönünden güvensizliğe ve endişeye sevk edeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece verilen ilk kararın Özel Dairece davacı yararına bozulması karşısında, bozma kararına uyulması üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda, davacı tarafından kullanılan malzemenin Özel Dairece kabul edildiği üzere iki kat değil bir kat döşenmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen ikinci kararda davacı lehine oluşan usulü kazanılmış hakkın ihlâl edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Öncelikle usulü kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.

16. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.

17. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

18. HUMK'nın yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 E. 1960/9 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usulü kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usulü kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usulü kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.

19. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nda da usulü kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de, bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü müktesep hak doğmuştur.

20. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulü kazanılmış hak” ya da “usulü müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 E. 1988/89 K. sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak denilmektedir...” şeklinde tanımlanmakta ve ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

21. Bu aşamada usulü kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir.

I- Mahkemenin görevi ile ilgili usulü kazanılmış haktan söz edilemez. Şöyle ki; Yargıtay yerel mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usulü kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımnî olarak reddedilmiş ise bu takdirde usulü kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.

II- Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usulü kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usulü kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.

III- Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usulü kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir halde de usulü kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.

IV- Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse iptal edilen kanun hükmü usulü kazanılmış hakka aykırı olsa bile uygulanacak öncelik usulü kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.

V- Usulü kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usulü kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usulü kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak re'sen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.

VI- Kamu düzenine aykırılık da usulü kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usulü kazanılmış hak çelişiyorsa bu halde kamu düzeninden sayılan hâl usulü kazanılmış hakkın önüne geçecektir. Hak düşürücü süre kamu düzeninden sayılmakla hak düşürücü süre söz konusu ise usulü kazanılmış haktan bahsedilemeyecektir.

VII- Nihayet son olarak; Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu halde usulü kazanılmış hak ilkesi uygulanmayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması halinde, bu hata, usulü kazanılmış hak oluşturmayacaktır.

22. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; taraflar arasında 13.06.2008 tarihinde, davalı yüklenicinin dava dışı iş sahibinden aldığı Malatya İnönü Kapalı Çarşısının üst izolasyon işinin davacı tarafından yapılmasına dair sözleşme imzalanmıştır.

23. Sözleşmede 3 mm polyester keçe, 4 mm polyester keçe, geotektil keçe kullanılacağı ve işin m2’sinin KDV hariç 10 TL olduğu anlaşılmaktadır.

24. Davacı, sözleşme konusu işin tamamlandığını ancak bakiye iş bedelinin ödenmediğini iddia etmiş, mahkemece keşfen yapılan inceleme sonucu alınan 05.04.2010 tarihli bilirkişi raporunda iş bedeli 73.600 TL olarak belirlenmiş, 09.07.2010 tarihli ek raporda ise yapılan işin bedeli 43.424 TL olarak tespit edilmiş, davalının yaptığı 71.000 TL ödeme dikkate alınarak davacının alacağının bulunmadığı belirtilmiş, mahkemece alınan ek rapor dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.

25. Kararın davacı tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, davacının 15.04.2010 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi de dikkate alınarak, davacı tarafından izolasyon işleminin iki kat yapıldığı gerekçesiyle yapılan işin m2’sinin iki kat izolasyon imalatına göre hesaplanması gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur.

26. Mahkemece her ne kadar Özel Dairenin bozma kararına uyulmuş ise de, bozma kararından sonra yapılan keşif sonucu düzenlenen 04.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda yerinde yapılan inceleme ve davalı ile dava dışı iş sahibi arasında düzenlenen kesin hesap cetveli de dikkate alındığında, sözleşme konusu işin yerinde bir kez uygulandığı, işin yapıldığı toplam alanın 5416 m2 olduğu tespit edilerek sözleşme gereği iş bedeli 63.908 TL olarak tespit edilmiş, davalının yaptığı ödeme miktarı dikkate alınarak davanın reddine karar verilmiştir.

27. Her ne kadar Özel Dairece verilen ilk bozma kararında, 05.04.2010 tarihli bilirkişi raporu ve davalı vekilinin 15.04.2010 tarihli rapora karşı itiraz dilekçesindeki beyanı dikkate alınarak, bu alanda izolasyonun iki kat yapıldığının sabit olduğu ve davacı taşeronun iki kat izolasyon bedelinin tamamını isteyebileceği gerekçesiyle karar bozulmuş ise de, davacının 15.04.2010 tarihli dilekçesinde, sözleşme gereği izolasyon işinin iki kat yapılacağı ifade edilmiştir. Burada belirtilen husus, sözleşme uyarınca 3 mm polyester keçe ve 4 mm polyester keçe imalatı yapılmasına ilişkin olup, davacı tarafından işin iki kez yapıldığından söz edilmemiştir.

28. Gerçekten de mahkemece yapılan ikinci keşif sonucu düzenlenen 04.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda izolasyon imalatının yerinde bir kez yapıldığı sabittir.

29. Bu durumda Özel Dairenin 25.05.2012 tarihli ve 2011/5170 E., 2012/3837 K. sayılı kararında yer alan bozma gerekçesi açıkça maddi hataya dayalı olup, davacı lehine usulü kazanılmış hak oluşturmayacaktır.

30. Mahkemece 04.11.2013 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak yapılan imalatın 5416 m2 olduğu belirlenmiş ve sözleşme gereği davacı taşeronun iş bedeli alacağı hesaplanmıştır. Davalı tarafından yapılan ödemeler iş bedelinden indirilerek davacının alacağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

31. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,

Gerekli ilâm harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

 

AYNI YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(13)3-704
KARAR NO   : 2021/303

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 10/05/2016
NUMARASI                 : 2016/137 - 2016/238
DAVACI                       : M. Eczanesi P.Ö. vekili Av. K.K.
DAVALI                       : SGK Başkanlığı vekili Av. F.G.K.

1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacıya ait eczane ile davalı kurum arasında tedavisiyle yükümlü bulunduğu kimselere ilaç temini konusunda yapılan sözleşmenin, davalının 26.10.2010 tarihli yazısıyla davacının yönlendirme yaptığı ve bazı reçetelerde reçete arkasına imza almadığı gerekçesiyle haksız ve hukuka aykırı olarak bir yıl süreyle feshine karar verildiğini, ancak müvekkilinin yönlendirme yapmadığını, hastalara ilaçları verirken gereken tüm özeni gösterdiğini, reçetedeki ilaçları hastaya veya yakınına isim ve imza karşılığında teslim ettiğini iddia ederek sözleşmenin feshine ilişkin kararın iptali ile sözleşmenin aynı koşullarda devamı suretiyle muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının en son 01.02.2010 tarihinde yenilenen ‘‘İlaç Temin Sözleşmesi’’ imzaladığını, bu sözleşmenin 2009 tarihli eczanelerden ilaç teminine ilişkin protokole göre uygulandığını, müvekkili kurumun yaptığı soruşturma sonucunda hazırlanan 05.10.2010 tarihli 69 sayılı raporda; davacı tarafından fatura edilen üç adet reçete arkasındaki ilacın teslimine ilişkin yazı ve imzanın ismi yazan hastalara ait olmadığının, altı adet reçete sahibi hastanın ise gerçekte eczaneye hiç gitmeden hastane aracılığı ile ilaçlarının yerlerine imza atılmak suretiyle alındığının ve böylece davacının altı adet reçete sahibini kendi eczanesine yönlendirdiğinin tespit edildiğini, tespit edilen eylemler nedeniyle sözleşme eki protokolün 6.3.3. maddesine göre davacının yazılı olarak uyarılmasına, 37.067,65 TL cezai şartın tahakkuk ettirilmesine, protokolün 6.3.24. maddesi gereğince sözleşmenin feshedilerek bir yıl süre ile sözleşme yapılmamasına, protokolün 4.3.6 maddesi gereğince 14.001,94 TL ödenmiş reçete bedelinden doğan kurum zararının eczacıdan yasal faizi ile birlikte tahsil edilmesine karar verildiğini, bu tespitler gereğince davacının sözleşmesinin protokolün 6.3.24. maddesi gereğince bir yıl süre ile feshedilerek protokolün 6.3.3. maddesine göre 37.067,65 TL cezai şartın ve 14.001,94 TL kurum zararının tahakkuk ettirildiğini, fesih işleminin davacıya 26.10.2010 tarihli yazı ile bildirildiğini, SGK muhakkik raporlarının aksi ispat edilinceye kadar doğru kabul edilmesi gereken yasal karineler olduğunu, davacı sözleşmenin eki protokolün 6.3.3. ve 6.3.24. maddelerine aykırı davrandığından sözleşmenin feshi ile borç tahakkuk işleminin hukuka uygun olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemenin Birinci Kararı:

6. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.03.2012 tarihli ve 2010/953 E., 2012/160 K. sayılı kararı ile; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre ilaçların davacının sahibi olduğu eczaneden alınarak kullanıldığı, yönlendirme olmadığı, davalı kurumun sözleşmeyi feshinin ve cezai şart uygulamasının yerinde olmadığı, davacı ile davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) arasında imzalanan 2009 yılı eczane protokolünün davalı kurum tarafından 26.10.2010 tarihli yazı ile bir yıl süre ile feshine ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 14.11.2012 tarihli, 2012/17655 E., 2012/25466 K. sayılı kararı ile;

‘‘… 1- Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin 6.3.3 ve 6.3.24 maddelerine göre davacının işlettiği eczaneye Ortadoğu Hastanesi'nde görevli İç Hastalıkları ve Tıbbı Onkoloji uzmanı tarafından yazıldığı tespit edilen reçetelerle ilgili yönlendirme yapıldığı, kuruma fatura edilen reçetelerde bu ilaçların hastaya teslim edilmesi sırasında reçete arkasına atılması gereken imzanın kimi durumlarda alınmadığı gerekçesiyle davalı tarafından uygulanan sözleşmenin feshi işleminin iptaline ilişkindir. Davacı, herhangi bir yönlendirme yapılmadığını iddia etmiş, davalı ise 05.10.2010 tarihli denetim raporunda; hastaların alınan ifadelerinde, yönlendirme yapıldığı ve bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Fesih işlemine konu 2009 yılı protokolünün 6.3.24. maddesinde ‘‘Eczaneler, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları, üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz. reçete toplama ve yönlendirme yapamaz internet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczanelere bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespiti halinde sözleşme feshedilir ve 1 yıl süre ile sözleşme yapılmaz..... ”şeklinde düzenleme yapılmıştır.

 Davalı tarafından yapılan soruşturma kapsamında ifadeleri alınan reçete sahibi hastaların, davacının işlettiği eczaneye yönlendirme yapıldığına dair açık beyanları bulunmaktadır. Uyuşmazlık maddi vakıaya ilişkin olmakla tanık dinlenmesi mümkündür. Mahkemece bu bağlamda davacı tanıkları dinlenmiş ise de, dinlenenlerin 05.10.2010 tarih ve 69 sayılı denetim raporunda isimleri geçen hastalar değil davacının eczanesinden ilaç temin eden başka kişiler oldukları anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı kurumun denetimi sırasında ifadesi alınan hastaların beyanlarına başvurularak tüm delillerin toplanmasından sonra sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2- Diğer fesih nedeni olan bir kısım reçetelerde; reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin olarak ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tarafların delil ve karşı delilleri toplanmalı, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.11.2013 tarihli ve 2013/399 E., 2013/603 K. sayılı ikinci kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, fesih konusu reçete sahibi bazı hastaların davacının eczanesine gitmeyip ilaçlarını hastaneden aldıklarını beyan ettikleri, reçeteyi düzenleyen doktorun çalıştığı Ortadoğu Hastanesinin Seyhan İlçesinde, davacı eczanenin Yüreğir İlçesinde olduğu, davacının yazılan reçetelerdeki ilaçları kurye aracılığı ile hastaneye götürerek teslim ettiği ve hastalardan imza aldığı, böyle olunca 2009 yılı eczane protokolünün 6.3.24. maddesini ihlal ederek protokole aykırı davrandığı, sözleşmenin bir yıl süreyle feshine ilişkin kurum işleminin protokol kapsamında yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 07.05.2015 tarihli ve 2014/13082 E., 2015/14604 K. sayılı ikinci bozma kararında;

‘‘… 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Mahkemece, uyulmasına karar verilen bozma ilamının 2. bendinde; bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin olarak ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı, bu durumda tarafların delil ve karşı delillerinin toplanması ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerektiği belirtildiği halde mahkemece bu yönde bir inceleme, değerlendirme yapılmadan ve gerekçe oluşturulmadan yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…’’ gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.05.2016 tarihli, 2016/137 E., 2016/238 K. sayılı kararında; davacının eldeki davayı açarak fesih işleminin iptalini talep ettiği, yazılı uyarı cezası yönünden açılmış bir dava bulunmadığı, cezai işlemde reçete arkasındaki imzaların hak sahibine ya da yakınına ait olmamasının fesih sebebi olarak gösterilmediği, bu durumun tekrarı hâlinde bir ay süreyle sözleşme yapılmayacağından bahsedildiği, ilk bozma ilamının ikinci bendindeki bozma gerekçesinin yanılgıya dayalı olduğu, 2009 yılı protokolünün 6.3.24. maddesinde yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshinin düzenlendiği, protokolün 6.3.3 maddesindeki yazılı uyarı sebebinin sonuca ve fesih süresine etkili olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyize getirilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı aleyhine taraflar arasındaki eczacılık sözleşmesine aykırı şekilde yönlendirme yapıldığı iddiasıyla sözleşmenin feshi yanında, reçetelerde alınması gereken imza kurallarına uyulmadığı iddiasıyla da cezai işlem uygulandığı anlaşılan olayda; reçetelerdeki imzalara ilişkin cezai işlem yönünden eksik inceleme yapıldığı yönündeki bozmaya uyulduğu gözetildiğinde, uyulan bozma kararı gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesiyle verilen ikinci bozma kararına karşı mahkemece davanın yalnızca fesih işleminin iptaline yönelik olduğu, ilk bozma kararında bahsi geçen cezai işlem yönünden talep bulunmadığından uyma kararı verilmiş olmasına rağmen bu konuda araştırma yapılamayacağı gerekçesiyle verilen direnme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

16. Özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Özel hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi, uyuşmazlık konusu hakkını dava edip etmemekte, dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta, arabulucuya gitmekte, sulh olmakta veya açtığı davadan feragat etmekte serbesttir. Taraflar uyuşmazlığı başlatmak, uyuşmazlık konusunu belirlemek, uyuşmazlığı sürdürmek veya sona erdirmek hakkına sahiptirler. Tasarruf ilkesi, genel anlamda tarafların yargılamanın başlangıcını, konusunu ve sona ermesini belirleyebilmeleri, dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir. Bir diğer deyimle tasarruf ilkesi davanın taraflarına dava konusuna ve yargılamanın seyrine etki etme imkânı sağlamaktadır. Anılan ilke davacının olmadığı yerde dava ve hâkim de olmaz şeklinde ifade edilmektedir. Tasarruf ilkesi, taraflara dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, davanın açılması konusundaki insiyatifi davacıya tanıma, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve bu bağlamda, mahkemenin karar vermesine gerek kalmaksızın davayı sona erdiren işlemler yapılabilmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda tasarruf yetkisi davayı açma ve sona erdirme yetkisini büyük ölçüde tarafların verecekleri karara bırakmıştır (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./Korkmaz Taş H.: Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 783 ve 784).

17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) ‘‘Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler’’ başlıklı Birinci Kısım İkinci Bölümünde ‘‘tasarruf ilkesi’’ başlığı altındaki 24. maddesinde;

‘‘(1) Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder.’’ düzenlemesi bulunmaktadır.

18. Tasarruf ilkesi nedeniyle hiç kimse, kanunda açıkça belirtilmedikçe, kendi lehine olan bir davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. Tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir.

19. Tasarruf ilkesinin bir görünümü olan ‘‘taleple bağlılık ilkesi’’ ise hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği anlamına gelmektedir. Bu ilke HMK'nın 26. maddesinde;

"(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır." biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. İlkenin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz. Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 24.11.2020 tarihli ve 2018/17-172 E., 2020/934 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

20. Bu noktada ‘‘usulî müktesep hak’’ ve “maddi hata”  kavramlarına ilişkin düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

21. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve HMK’da “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

22. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.

c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.

ç) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2017 tarihli ve 2017/1-1278 E., 2017/1576 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

23. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması hâlinde usulî kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için Yargıtay Dairesinin bozma kararında her türlü yorum, değer yargısı, hukuki değerlendirme veya delil takdirinin dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddi hata olması gerekir. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır.

24. Yargıtay, maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Mahkemece uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.

25. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; öncelikle dava dışı Türk Eczacılar Birliği ile davalı kurum arasında düzenlenen 2009 tarihli ‘‘SGK Kapsamındaki Kişilerin Türk Eczacılar Birliği Üyesi Eczanelerden İlaç Teminine İlişkin Protokol’’ün uyuşmazlıkla ilgili maddelerine değinmekte fayda vardır.

26. Davanın dayanağı 2009 tarihli Protokolün ‘‘Sözleşmenin Feshi ve Cezai Şartlar’’ başlıklı 6.3.3. maddesinde ‘‘Eczanenin Kuruma fatura ettiği reçetelerde bulunması gereken ve reçete muhteviyatı ilaçların reçete sahibine ya da yakınına teslim edildiğine ilişkin imzanın, reçete sahibine veya ilaçların teslim edildiği yakınına ait olmadığının tespit edilmesi halinde, reçete bedelinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak eczacı yazılı olarak uyarılır, tekrarı halinde reçete bedelinin 5 katı tutarında cezai şart uygulanarak sözleşme feshedilir ve 1 (bir) ay süre ile sözleşme yapılmaz.’’ denilmiş; 6.3.24. maddesinde ise ‘‘Eczaneler, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama ve yönlendirme yapamaz. İnternet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczanelere bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespit edilmesi halinde sözleşme feshedilir ve 1 (bir) yıl süre ile sözleşme yapılmaz. Tespit işlemi Kurumca yapılabileceği gibi ilgili eczacı odasınca da yapılabilir. Tespit işleminin, ilgili eczacı odasınca yapılması ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetince onaylanarak Kuruma yazılı olarak bildirilmesi halinde Kurumca fesih yapılır…’’ şeklinde düzenleme yapılmıştır.

27. Eczanelerden ilaç teminine ilişkin 2009 tarihli protokolün 6.3.3. ve 6.3.24. maddesi gözetilerek dava konusunun ve davacının talebinin değerlendirilmesinde; dava dilekçesinde müvekkiline ait eczane ile davalı arasında ‘‘tedavisiyle yükümlü bulunduğu kimselere ilaç temini’’ konusunda yapılan sözleşmenin davalının 26.10.2010 tarihli yazısıyla haksız ve hukuka aykırı olarak feshedildiğini ileri sürerek sözleşmenin bir yıl süreyle feshine ilişkin kararın iptali ile sözleşmenin aynı koşullarda devamı suretiyle muarazanın giderilmesini isteyen davacının, yaptırımı protokolün 6.3.24. maddesinde düzenlenen yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshi işleminin iptaline yönelik talepte bulunduğu; nitekim yargılama aşamasında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 01.06.2012 tarihli beyan dilekçesinde de yargılama konusunun ‘‘yönlendirme’’ olduğunun belirtildiği; davacının talebinin açık ve net biçimde 2009 tarihli eczanelerden ilaç teminine ilişkin protokolün 6.3.24. maddesinde yaptırımı düzenlenen yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshi işleminin iptaline yönelik olduğu; bu çerçevede 2009 tarihli protokolün 6.3.3. maddesinde yaptırımı cezai şart ve yazılı uyarı şeklinde düzenlenen bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığı konusunda herhangi bir talebin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

28. Her ne kadar Özel Dairenin 14.11.2012 tarihli ve 2012/17655 E., 2012/25466 K. sayılı ilk bozma kararının ikinci bendinde; bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin araştırma yapılması ve delillerin toplanması gerekçesiyle hüküm bozulmuş ise de; davada reçetelerde bulunması gereken imzanın reçete sahibine veya ilaçların teslim edildiği yakınına ait olmamasının yaptırımı olarak 2009 tarihli protokolün 6.3.3. maddesinde düzenlenen cezai şart uygulanıp, eczacının yazılı olarak uyarılmasına ilişkin talepte bulunulmadığı, davanın konusunun yönlendirme nedeniyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshine dair işlemin iptali olduğu, Özel Dairenin birinci bozma kararının ikinci bendinde ceza ve uyarı ile ilgili bir talep varmış gibi hükmün bozulması suretiyle maddi hata yapıldığı, dava konusu olmayan bir hususta bozma yapılmasının davacı lehine usulî kazanılmış hak oluşturmayacağı açıktır.

29. Bu durumda mahkemece maddi hataya dayalı birinci bozma kararına uyularak davanın reddine dair verilen kararın Özel Dairenin ikinci bozma kararının ikinci bendinde uyulmasına karar verilen birinci bozma kararının ikinci bendi gereğince bir kısım reçetelerde reçete arkasına imza alınmadığına ilişkin ayrıntılı bir araştırma yapılmadan hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle ikinci kez bozulmasından sonra, mahkemenin dava konusunun ve davadaki talebin fesih işleminin iptali ile ilgili olduğu, yazılı uyarı ve cezai şart yönünden açılmış bir dava bulunmadığı, cezai işlemde reçete arkasındaki imzaların hak sahibine ya da yakınına ait olmamasının fesih sebebi olarak gösterilmediği, Özel Dairenin ilk bozma kararının ikinci bendindeki bozma gerekçesinin yanılgıya dayalı olduğu, 2009 tarihli protokolün 6.3.24. maddesinde yönlendirme sebebiyle sözleşmenin bir yıl süreyle feshinin düzenlendiği, protokolün 6.3.3. maddesindeki yazılı uyarı sebebinin sonuca ve fesih süresine etkili olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı vererek davanın reddine dair hüküm kurmasının doğru olduğu sonucuna varılmıştır.

30. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Gerekli ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/I. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.