MAHKEMECE DEPO KARARI VERİLEN PARANIN KALEM PERSONELİNCE VADELİ HESABA YATIRILMAMASINDA KALEM PERSONELİNİN SORUMLULUĞU TARTIŞILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


26 Eyl
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/1-315
KARAR NO   : 2022/568

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yargıtay 1. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 04/02/2020
NUMARASI                 : 2019/2 - 2020/1
DAVACI                       : M.G.Ş. vekili  Av. O.R.Ç.
DAVALI                       : Adalet Bakanlığı'na izafeten Maliye Hazinesi vekili  Av. M.A.

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 1. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.

2. Karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 21.10.2015 tarihli dava dilekçesi ile Adalet Bakanlığını hasım göstermek suretiyle Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada; kendisi aleyhine İstanbul Anadolu 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde inançlı işlem nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açıldığını, bu dava sırasında davacı tarafın iade edilen taşınmaza karşılık kendisine ödenmesi için mahkeme veznesine 492.577,22 TL para depo ettiğini, talepleri üzerine mahkemece depo edilen paranın karar kesinleşinceye kadar geçecek süreçte üçer aylık vadeli hesaba alınmasına karar verildiğini, aynı hususa gerekçeli kararda da yer verildiğini, buna güvendiği için kararı temyiz ettiğini ve aradan geçen 2,5 yıllık süreç sonunda kararın onanarak kesinleştiğini, paranın ödenmesi talep edildiğinde ise mahkeme personeli tarafından vadeli hesaba yatırılmayarak mahkeme veznesinde faizsiz olarak bekletildiğinin ortaya çıktığını, mahkemece verilen ek kararda ise herhangi bir talep ve dilekçenin olmadığından bahisle talebinin yok sayıldığını, geçen bunca zamanda en az 75.000 TL faiz kaybının oluştuğunu, zararın davalı bakanlık personelinin mahkeme kararını uygulamaması nedeniyle doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 12.500 TL tazminatın tahsili isteminde bulunmuş, 27.01.2017 tarihli dilekçesi ile dava değerini toplam 77.136,05 TL olarak ıslah etmiş ve 31.01.2017 tarihinde ıslah harcını yatırmıştır.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Adalet Bakanlığı vekili; hizmet kusurundan kaynaklanan davalarda adli yargı yerlerinin değil idari yargı yerinin görevli olduğunu, davanın esas yönden de yerinde olmadığını belirterek reddine karar verilmesini savunmuştur.

Asliye Hukuk Mahkemesince Verilen Karar:

6. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, bilirkişi raporuna göre davacının faiz kaybının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

İstinaf Talebi ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karara karşı davalı Adalet Bakanlığı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davanın HMK’nın 46. maddesine göre hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı olarak Devlet aleyhine Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılması gerekirken asliye hukuk mahkemesinde açıldığı, bu nedenle ilk derece mahkemesi tarafından davanın görev nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği hâlde esastan karar verilmesinin isabetli olmadığı gerekçesiyle esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olduğuna, HMK’nın 20. maddesine göre talep hâlinde dosyanın görevli daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesince verilen karara karşı davalı Adalet Bakanlığı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 04.10.2018 tarihli ve 2015/3595 E., 2015/5926 K. sayılı kararı ile onanmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesinleşmesi, davacı vekilinin de süresi içinde 30.01.2019 tarihli dilekçesi ile dosyanın ilgili hukuk dairesine gönderilmesini talep etmesi üzerine dosya ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (ilk derece mahkemesi sıfatıyla) 06.03.2019 tarih ve 2019/11 E., 2019/28 K. sayılı kararı ile; davanın hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı maddi tazminat istemine ilişkin olduğu, ancak HMK’nın 47. maddesindeki düzenlemeye göre ilk derece mahkemesi sıfatıyla davayı inceleme görevinin Yargıtay 1. Hukuk Dairesine ait bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine, kararın kesinleşmesi ve talep hâlinde dosyanın anılan daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

12. Karar temyiz edilmeksizin 06.04.2019 tarihinde kesinleşmiş, davacı vekilinin daha önce sunduğu 20.03.2019 tarihli dilekçesi ile dosyanın görevli daireye gönderilmesini talep etmesi üzerine dosya ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 1. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

Özel Daire Kararı:

13. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla 11.12.2019 tarihli ve 2019/2 E., 2020/1 K sayılı kararı ile;

“… Davacı tarafından davalı aleyhine açılan tazminat davasının ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan açık yargılaması sonunda;

DAVA : Davacı 21.10.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle; İstanbul Anadolu 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/116 Esas sayılı dosyasında açılan inançlı işlemden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davasında verilen kararda davacı tarafın iade edilen taşınmaza karşılık davalıya ödenmesi için mahkeme veznesine depo edilen 492.500,22 TL'nin karar kesinleşinceye kadar geçecek süreçte 3'er aylık vadeli hesaba yatırılmasına karar verildiğini, ancak aradan geçen 2,5 yıllık yargılama süresince paranın mahkeme veznesinde faizsiz olarak bekletildiğini, geçen bunca zamanda en az 75.000 TL zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 12.500,00 TL'nin tazminini istemiş; 31.01.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 64.636,05 TL daha artırarak toplam 77.136,05 TL'nin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görev (yargı yolu) yönünden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE:

Dava, mahkeme veznesine depo edilen paranın mahkeme kararına rağmen vadeli hesaba yatırılmamış olması nedeniyle uğranılan faiz kaybı zarararının tazmini istemine ilişkindir.

Davacının işbu davasını 21.10.2015 tarihli dava dilekçesi ile Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı, mahkemece taraf delillerinin toplandığı ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu davacının oluşan faiz kaybı zararından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, davalı Adalet Bakanlığını temsilen Hazine vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 05.04.2018 tarihli kararı ile istinaf başvurusu kabul edilerek davaya bakma görevinin Yargıtay ilgili Hukuk Dairesine ait olduğuna karar verildiği, bu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 04.10.2018 gün 2018/3595 Esas 2018/5926 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verildiği ve kesinleştiği görülmüştür.

Görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine Davacı vekilinin yasal süre içerisinde başvurusu doğrultusunda Asliye Hukuk Mahkemesince dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiş, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla) verdiği 06.03.2019 tarih ve 2019/11 Esas 2019/28 Karar sayılı ilamı ile; inançlı işlemden kaynaklanan tapu iptaline dayalı davalar sonucunda verilen hüküm ve kararların temyiz inceleme görevi Yargıtay 1. Hukuk Dairesine ait olup, HMK'nun 47. maddesindeki düzenleme de dikkate alındığında eldeki davada ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevinin Dairemize ait olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, görevsizlik kararının kesinleşmesi ve davacı vekilinin yasal süre içerisinde başvurusu üzerine dosyanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Dairemiz esasına kaydı yapılmıştır.

Tensip kararı doğrultusunda taraf vekillerine usulüne uygun tebligat yapılmış, davanın temelini oluşturan İstanbul Anadolu 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin (eski Tuzla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/116 E. 2013/48 K. Sayılı) dosyası getirtilmiş, taraf vekillerince, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri sunulmuştur.

Ön inceleme duruşmasında davacı vekili beyanında; davanın Hakim kararının kalem tarafından uygulanmaması nedeniyle mahrum kalınan kazancın tazminine yönelik olduğunu bildirmiş ve talebini bu şekilde hasretmiş, davalı vekili ise davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık ön inceleme duruşma tutanağında "Hakim kararının kalem tarafından uygulanmaması nedeniyle oluşan zararın tazminine ilişkin olduğuna" şeklinde belirlenmiştir.

Toplanan delillere ve tüm dosya kapsamına göre; İstanbul Anadolu 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin (eski Tuzla 2. Asliye hukuk Mahkemesinin) 2016/116 E. 2013/48 K. Sayılı dosyasında davacı Ahmet Kaya Y. tarafından davalı Mehmet Gökhan Ş. aleyhine açılan inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davasının yapılan açık yargılaması sonunda 29.01.2013 tarihli hükümle; davanın kabulü ile davaya konu 1293 parselde davalı adına olan 2079/4320 hissenin iptali ile davacı adına tapuya tesciline, mahkeme veznesine yatırılmış olan toplam 492.577,22 TL'nin karar kesinleştiğinde davalıya ödenmesine, karar kesinleşinceye kadar mahkeme veznesine depo edilmiş olan paraların 3'er aylık vadeli hesaba yatırılmasına karar verildiği, karar gereğinin kalemce yerine getirilmediği ve davalıya ödenmesine karar verilen toplam 492.577,22 TL'nin kararın kesinleştiği 30.03.2015 tarihine kadar geçen 2 yıl 2 aylık süreçte mahkeme veznesinde tutulması nedeniyle bu süreçte işlemesi gereken faiz nedeniyle davacının maddi zarara uğradığı, dosyada yaptırılmış olan bilirkişi incelemesi sonucu ibraz edilen rapor ve 05.01.2017 tarihli ek rapora göre davacının mahrum kaldığı faiz zararı tutarının 77.136,05 TL olduğunun belirlendiği, bu zararın oluşmasında mahkeme kaleminin kusurlu bulunması nedeniyle davalı Adalet Bakanlığı'nın sorumlu olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- Davacının davasının KABULÜ ile 77.136,05 TL'nin (64.636,05 TL'si için ıslah tarihi olan 31.01.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte) davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

2- Harçlar yasası uyarınca davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, davacı tarafca yatırılan peşin harcın talep halinde iadesine,

3- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 10.827,68 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafından bu yapılan nedeni ile yapılan 490 TL posta ve tebligat gideri ile, 600 TL bilirkişi ücret gideri olmak üzere toplam 1.090 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, artan gider avansının karar kesinleştiğinde istek halinde yatırana iadesine,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

14. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Hazine vekili tarafından süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.

II. GEREKÇE

15. Bilindiği üzere hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı hukukî sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46 ile 49. maddeleri arasında yer almaktadır. Daha önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 573 ile 576. maddelerinde düzenlenen hükümler uyarınca hâkimlerin hukukî sorumluluğuna dayalı tazminat davaları doğrudan hâkimler aleyhine açılmakta iken, 6110 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile HUMK’nın 573. maddesinde yapılan değişiklik sonucunda bu sistemden vazgeçilmiş ve Devlet aleyhine tazminat davası açılması kabul edilmiştir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi;

“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.

(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder” hükmünü taşımaktadır.

17. Bu hükme göre hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı olarak dava açmak için maddede sınırlı sayıda belirtilen sebeplerden biri veya bir kaçının oluşması gerekir. Düzenlenen sorumluluk sebepleri genel olarak hukuka aykırı fiillerdir ve hâkimin ağır kusuruna veya kastına dayanmaktadır. Hâkimin yargılama faaliyeti sırasında bu maddede sayılan sorumluluk sebeplerinden biri nedeniyle zarar doğması durumunda tazminat davası Devlet aleyhine açılmakta, tazminata hükmedilmesi durumunda ise ödenen tazminat Devlet tarafından kusurlu hâkime rücu edilmektedir.

18. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 129. maddesinin beşinci bendinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hüküm altına alınmış olup, yukarıdaki madde gerekçesinde hâkimin yargılama faaliyeti esnasında vermiş olduğu zararlardan dolayı ilk plânda Devlete karşı tazminat davası açılması esasının Anayasa’nın bu hükmüne uygun olduğu açıkça belirtilmiştir.

19. Hâkimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla beraber, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla, onun hukukî sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tâbi tutmuştur. Diğer bir anlatımla, hâkimlik mesleğinin nitelikleri gereği hâkimlerin sorumlulukları özel düzenlemelere tabi tutulmuştur.

20. Bu tür davaların açılacağı görevli ve yetkili mahkeme 47. maddede ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiş ve maddede;

“(1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz.          

(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür” hükmüne yer verilmiştir.

21. Bu madde ile Devlete karşı açılacak tazminat davalarının sıradan bir tazminat davası gibi değerlendirilmemesi, gerek Devlet aleyhine açılacak tazminat davasında gerekse Devlet tarafından hâkime karşı açılacak rücu davasında, hâkimler için ayrıca bir teminat oluşturması amaçlanmıştır.

22. İlk derece mahkemesi hâkimlerinin hukukî sorumluluğundan kaynaklanan davalarda görevli Yargıtay hukuk dairesi ise yargılama faaliyetine konu davadaki asıl hukukî ilişkiye göre esas hakkında verilecek hükmü temyiz yolu ile inceleme görevi hangi Yargıtay dairesine ait ise tazminat davasına bakma görevi de o daireye aittir.

23. Devlet aleyhine tazminat davası, genel yargılama usulündeki gibi bir dilekçe ile açılır. Ancak HMK’nın 48. maddesinde bu tür davalar açılırken dava dilekçesinde özel olarak bulunması gereken hususlar düzenlenmiştir. Madde uyarınca dilekçede tahdidi olarak sayılan sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanıldığı ve dayanılan sorumluluk sebebini ispata yaracak delillerin açıkça belirtilmesi; varsa belgelerin de eklenmesi gerekmektedir. Ayrıca maddede açılan tazminat davasının mahkemece ilgili hâkime re’sen ihbar edileceği belirtilmiştir. Buna göre davanın ilgili hâkime ihbar edilmesi zorunludur. Çünkü davanın Devlet aleyhine sonuçlanması ve tazminat ödenmesi hâlinde davalı Devlet ile ihbar olunan hâkim arasında bir rücu ilişkisi kurulacaktır.

24. Davacı ise hâkimin HMK’nın 46. maddesinde belirtilen eylemlerden biri veya birkaçını kusurlu olarak işlediğini, bunun sonucunda maddi veya manevi zarara uğradığını ve uğranılan zarar ile hâkimin eylemi arasında uygun illiyet bağının bulunduğunu ispat etmek durumundadır.

25. Bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelindiğinde; öncelikle dava dilekçesinde husumet Devlete karşı değil Adalet Bakanlığına yöneltilmiş ve davacı aleyhine İstanbul Anadolu 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sırasında, davacıya ödenmek üzere karşı tarafça mahkeme veznesine depo edilen 492.577,22 TL paranın, mahkemece karar kesinleşinceye kadar geçecek süreçte üçer aylık vadeli hesaba yatırılmasına karar verilmesine ve bu hususun gerekçeli kararda açıkça yazılmasına rağmen mahkeme personeli tarafından paranın vadeli hesaba yatırılmayarak veznede faizsiz olarak bekletilmesi nedeniyle oluştuğu belirtilen zararın tahsili talep edilmiştir. Gerek dilekçe içeriğinde gerekse talep sonucu kısmında, zararın hâkim tarafından verilen kararın kalem personelince yerine getirilmemiş olmasından kaynaklandığı açık bir şekilde ileri sürülmüştür.

26. Görüleceği üzere, dava dilekçesinde HMK’nın 46. maddesinde sayılan sorumluluk sebeplerinden herhangi birine dayanılmamış, hâkimin yargılama faaliyetinden kaynaklanan bir zarar iddiası da dile getirilmemiştir. Açık bir şekilde mahkeme personelinin kusuruna dayanılmıştır. Bu nedenledir ki dava Yargıtay ilgili hukuk dairesinde değil, asliye hukuk mahkemesinde açılmıştır. Ne var ki, Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesince esas hakkında verilen karara karşı istinaf başvurusunda bulunulması nedeniyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesince eldeki dava hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı tazminat davası olarak nitelendirilip, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış ve Yargıtay ilgili hukuk dairesinin görevli olduğuna karar verilmiştir. Bu kararın onanması nedeniyle dosya ilk derece mahkemesi sıfatıyla önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesine, bu daire tarafından verilen görevsizlik kararı üzerine de Yargıtay 1. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

27. Gerçekten de, HMK’nın 23/2. maddesinde “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” hükmü bulunmakta olup, bu hüküm ile kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşen görev ve yetkiye ilişkin kararların, davaya bu karardan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı öngörülmüştür.

28. Maddenin 2. fıkrasında bulunan “…davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar” ibaresinin Anayasa’nın 9, 36, 37, 138 ve 152. maddelerine aykırı olduğundan bahisle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ise de Anayasa Mahkemesinin 14.01.2015 tarihli ve 2014/128 E., 2015/10 K. sayılı kararında; “İtiraz konusu kural ile bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay tarafından verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar ile kanun yolu incelemesinden geçen görev ve yetkiye ilişkin kararların tekrar görev ve yetki yönünden ele alınması sınırlandırılmaktadır. Zira bu kararlar zaten üst mahkeme olan bölge adliye mahkemeleri veya Yargıtay tarafından değerlendirilerek verildiği için, aynı hususun tekrar üst mahkemece incelenmesi, hem davaların uzamasına neden olacak hem de üst mahkemelerin iş yükünü artıracaktır. Kişiler arasındaki uyuşmazlıkların daha kısa süre içinde kesin bir şekilde çözümlenmesi, usul ekonomisi bakımından önemli olduğu gibi davanın taraflarını davaların uzaması nedeniyle oluşabilecek mağduriyetlere karşı korumak bakımından da önemlidir. İtiraz konusu kural, davanın esasına ilişkin olmayan bir usul kuralı olup davaların görülmesi ve sonuçlandırılmasının hızlandırılmasını amaçladığı açıktır. Bu çerçevede kuralın, kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında yaptığı bir düzenleme olması nedeniyle hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü olmadığı gibi adil yargılanma ölçütleri içinde yer alan ‘makul süre içinde yargılanma’ ilkesine de uygun bir düzenlemedir” gerekçesine yer verilmek suretiyle kural Anayasaya aykırı bulunmamış ve itirazın reddine karar verilmiştir.

29. Somut olayda anılan madde uyarınca görev hususu kesinleşmiş, bu nedenle davaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 1. Hukuk Dairesince bakılmış ve dava dilekçesi Hazineye tebliğ edilmek suretiyle Hazine davanın tarafı hâline getirilmiştir. Yine ilgili hâkime dava ihbar edilerek HMK’nın 46 ve devamı maddelerinde yazılı olan usule göre yargılama yapılarak karar verilmiştir. Oysa ki, görev konusu kesinleşmiş olsa da yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği üzere HMK’nın 23/2. maddesindeki kural davanın esasına ilişkin olmayıp, usule ilişkin bu kural kapsamında açılan davanın hukukî niteliğinin değiştiğinden söz edilemez. Böyle bir kabul, davacının dava dilekçesinde açıkladığı talebi ile uyumlu olmadığı gibi Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından da hâkimin hukukî sorumluluğuna dair hükümler çerçevesinde yargılama yapılmasına karşın gerekçeli karar başlığında “Adalet Bakanlığı’na İzafeten Maliye Hazinesi” davalı olarak gösterilmiş, karar gerekçesinde de açıkça zararın oluşmasında mahkeme kaleminin kusurlu bulunduğu ve davalı Adalet Bakanlığı'nın sorumlu olduğu belirtilerek davanın kabulü yönünde hüküm kurulmuştur.

30. Belirtmek gerekir ki, Özel Dairece davanın bu şekilde hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı bir tazminat davasına dönüştürülerek görülmesi isabetli değildir. Ayrıca karar gerekçesinde varılan sonucun da HMK’nın 46 ve devamı maddelerinde kabul edilen kurallarla örtüştüğü söylenemez. Çünkü, yukarıda açıklandığı gibi bu tür davalarda hâkimlerin doğrudan sorumluluk davası ile karşı karşıya kalmasını önlemek amacıyla Devlet birinci derecede sorumlu tutulmuş ise de dava sonucunda tazminata hükmedilmesi hâlinde ödenen tazminat Devlet tarafından kusurlu hâkime rücu edilmektedir. İlk etapta sorumlu tutulması gereken Devlet organı da Adalet Bakanlığı değildir. Temyize konu kararda ise hüküm altına alınan tazminatın Hazine tarafından mı yoksa Adalet Bakanlığı tarafından mı ödeneceği belirgin olmadığı gibi rücu sırasında husumet yöneltilecek tarafın hâkim mi, yoksa mahkeme çalışanları mı olduğu da belirgin değildir. Kalem personelinin kusurundan kaynaklandığı kabul edilen zarar nedeniyle tazminat ödenmesi durumunda, yargılama sırasında verdiği herhangi bir kararından dolayı kusuru ve HMK’nın 46. maddesinde sayılan sorumluluk sebepleri bulunmayan hâkime rücu edilmek istendiği sırada başka hukukî sorunların yaşanacağı kuşkusuzdur. Kaldı ki, adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinde yazı işleri hizmetlerinin yürütülmesi sırasında işin birikmesi veya gecikmesinden yazı işleri müdürü ve personelin birlikte sorumlu olacağı Bölge Adliye Ve İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 170/2. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle yazı işleri hizmetlerinin yürütülmesinden kaynaklandığı ileri sürülen zarardan dolayı HMK’nın 46. maddesine göre hâkimin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.

31. Bu durumda öncelikle sadece görev konusunun kesinleştiği dikkate alınarak, davanın hukukî niteliğinin dava dilekçesinde yapılan açıklamalar kapsamında değerlendirilmesi ve davanın kalem personelinin sorumluluğuna bağlı olarak kendisine husumet yöneltilen Adalet Bakanlığı ile davacı arasında görülerek karara bağlanması gerekmektedir.

32. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, eldeki davayı hâkimin hukukî sorumluluğuna dayalı tazminat davası olarak nitelendiren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi kararının onanarak kesinleştiği, dolayısıyla davanın hukukî niteliğinin de kesinleştiği, bu bağlamda dosyanın Yargıtay görevli hukuk dairesine gönderilmesini talep eden davacı tarafın da bahsi geçen hukukî nitelendirmeyi kabul ettiği, ancak somut olayda HMK’nın 46. maddesi kapsamında belirtilen sınırlı sorumluluk sebeplerinden hiçbirinin bulunmadığı, böyle olanca Özel Dairece davanın bu nedenle reddi gerekirken kabul edilmesinin doğru olmadığı belirtilerek, temyize konu kararın açıklanan bu gerekçeyle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca, somut olayda iddia ve savunma çerçevesinde davalı Adalet Bakanlığı personeli olan mahkeme kalemi görevlilerinin sorumluluğu tartışılarak, delillerin bu kapsamda değerlendirilmesi ve oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulması gerekmiştir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın BOZULMASINA, 19.04.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 12’si BOZMA, 7’si ise KESİN BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Kamulaştırma bedeli için vadeli banka hesabı müzekkeresi yazılmasının unutulması hakimin sorumluluğunu doğurmaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18 Mayıs 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kamulastirma-bedeli-icin-vadeli-banka-hesabi-muzekkeresi-yazilmasinin-unutulmasi-hakimin-sorumlulugunu-dogurmaz