MAHSUP DEYİMİ ALACAĞIN HESABINA İLİŞKİN İTİRAZI İFADE ETTİĞİNDEN MAHKEMECE TALEP OLMAKSIZIN DOĞRUDAN DOĞRUYA UYGULANMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(13)3-2243
KARAR NO   : 2021/1193

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 22/11/2016
NUMARASI                : 2016/321 - 2016/485
DAVACI                      : Z.E. vekili Av. Ş.G.
DAVALI                      : S.S. K. Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi vekili Av. M.V.H.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı; davalı kooperatif ile 01.05.2012 başlangıç tarihli, bir yıl süreli avukatlık sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşmenin 6. maddesinde haksız fesih hâlinde sözleşmenin kalan aylarına ait ücretlerin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme sürecinde davalı adına bir kısım dava ve hukukî işleri yürüttüğünü ve hukukî danışmanlık hizmeti verdiğini, davalının hiçbir gerekçe göstermeden haksız şekilde kendisini 28.08.2012 tarihli azilname ile azlettiğini ve sözleşmeden kaynaklanan ücretlerinin ödenmediğini, 20.574,44TL ücret alacağının tahsili yönünde başlattığı takibe de haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; azlin haklı nedene dayandığını zira davacı avukatın kendileri adına dava açarken müvekkilini tasfiye hâlinde gösterdiğini, bu hata nedeniyle müvekkilinin belediyeye yaptığı inşaat ruhsatı başvurusu prosedürünün de uzadığını, fesih haklı olduğu için davacının ücret talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.2014 tarihli ve 2013/62 E., 2014/269 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça haksız şekilde feshedildiği, bu sebeple davacı avukatın ücrete hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, icra takibinin 20.359,20 TL asıl alacak, 139,42 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 20.498,62 TL tutarındaki kısmına yönelik itirazın iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 07.12.2015 tarihli ve 2014/25019 E., 2015/35606 K. sayılı karar ile; birinci bentte davalı vekilinin sair itirazların reddine karar vermiş, ikinci bent ile “… Mahkemece taraflar arasındaki 01.05.2012 tarihli avukatlık sözleşmesi nedeniyle, davacının azilden sonra dönem sonuna kadarki aylık vekalet ücretlerinin ödenmesi gerektiği kabul edilerek, taleple bağlı kalınmak suretiyle hüküm kurulmuştur. Taraflar arasında imzalanan 01.05.2012 tarihli avukatlık sözleşmesinde davacıya aylık 2.150,00 TL net ücret ödeneceği kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki bu sözleşme, hizmet hukuk müşavirliği niteliğinde olup, sözleşmenin 2. maddesi gereğince sözleşmenin bitim tarihi 01.05.2013 tür. Davacı ise 28.08.2012 de vekillikten azledilmiştir. Mahkemece, azil tarihinden sözleşmenin bitim tarihi 01.05.2013 tarihine kadar hesaplanan ücret alacağına hükmedilmiş ise de, 28.08.2012 tarihli azille birlikte taraflar arasındaki hizmet hukuk müşavirliği sözleşmesi sona ermiş olduğundan, Türk Borçlar Kanunu’nun 408. (mülga Borçlar Kanunu’nun 325.) maddesi gereğince davacının azil tarihinden sonra vekalet grevini ifa etmemiş olması nedeniyle tasarruf ettiği ya da diğer bir işte kazandığı ve kazanmaktan kasten feragat ettiği şeylerin de ücretten indirilmesi gereklidir. O halde mahkemece, davacının azil tarihinden dönem sonuna kadarki aylık ücret alacakları yönünden Türk Borçlar Kanunu’nun 408. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 325.) maddesi uygulanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Mahkemece 22.11.2016 tarihli ve 2016/321 E., 2016/485 K. sayılı karar ile; bozma gerekçesi olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 408. maddesinin eldeki davada uygulanamayacağı zira davalının anılan düzenleme çerçevesinde indirim yapılması gerektiğine ilişkin savunmada bulunmadığı gibi davacının azil tarihinden sözleşmenin bitim tarihine kadar kendi aralarındaki sözleşme nedeniyle ifa etmek zorunda olduğu görevlerinden kurtulması nedeniyle başkaca gelir elde ettiğine ilişkin hiçbir iddia ve delil de bildirmediği, özel hukuk hükümleri çerçevesinde kurulan bir sözleşme nedeniyle görülen davada tarafların iddia ve savunmalarıyla bağlı olunduğu ve davalı tarafından dile getirilmeyen bu hükmün re’sen nazara alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki süreli hukuk müşavirliği sözleşmesinin davalı iş sahibince haksız feshedildiği iddiasıyla bakiye aylara ait ücret alacağının icra takibine konu edildiği eldeki itirazın iptali davasında, sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 325/2 [dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 408.] maddesi çerçevesinde davacının ücretinden re’sen indirim yapılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki hukukî ilişkinin ve tabî olduğu mevzuat hükümlerinin incelenmesinde fayda vardır.

13. Davacı 01.05.2012 tarihli sözleşme ile davalı kooperatif için aylık belli bir ücret karşılığında bir yıl süreyle hukuk danışmanlığı yapmayı kabul etmiş, sözleşme süresi devam ederken fesih gerçekleşmiş ve davacı bakiye ay ücretlerini talep eden icra takibini başlatmıştır. Sözleşme “Avukatlık Sözleşmesi” başlığı altında imzalanmış ise de içeriği itibariyle hukukî danışmanlık (hukuk müşavirliği) sözleşmesi mahiyeti taşıdığı ve hizmet sözleşmelerine ilişkin genel hükümlere tabî olduğu konusunda Mahkeme ve Özel Daire arasında anlaşmazlık bulunmamaktadır.

14. Sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte olan ve eldeki davaya uygulanması gereken mülga BK’nın 313 ve devam maddelerinde düzenlenen hizmet sözleşmeleri yönünden kanun koyucu alacaklının temerrüdüne ilişkin 90. maddedeki genel düzenlemeden ayrı olarak iş sahibinin temerrüdünü özel bir şekilde hükme bağlanmıştır. Kanun’un 325. maddesine göre “…iş sahibi işi kabulde temerrüd ederse işçi taahhüt ettiği işi yapmaya mecbur olmaksızın mukaveledeki ücreti isteyebilir.

Şu kadar ki, işi yapmadığından dolayı tasarruf ettiği yahut diğer bir iş ile kazandığı ve kazanmaktan feragat ettiği şeyi mahsup ettirmeye mecburdur”.

15. Nitekim aynı husus TBK’nın 408. maddesinde, BK 325. maddeye paralel olarak “İşveren, işgörme ediminin yerine getirilmesini kusuruyla engellerse veya edimi kabulde temerrüde düşerse, işçiye ücretini ödemekle yükümlü olup, işçiden bu edimini daha sonra yerine getirmesini isteyemez. Ancak, işçinin bu engelleme sebebiyle yapmaktan kurtulduğu giderler ile başka bir iş yaparak kazandığı veya kazanmaktan bilerek kaçındığı yararlar ücretinden indirilir” şeklinde düzenlenmiştir.

16. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık 325. maddenin ikinci fıkrasında yer alan mahsup hükmünün taraflarca ileri sürülmemesi hâlinde dahi uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplandığından söz konusu düzenlemenin anlam ve mahiyeti üzerinde durulmalıdır.

17. Buyurucu nitelikte olmayan bu maddenin ilk fıkrası aynı Kanun’un 90. maddesinin, hizmet sözleşmesindeki bir uygulama yeridir. İş sahibinin gerçekleşecek temerrüdünün sonucu olarak işçi bu maddeye dayanarak, gerçekten iş görmüşcesine ücret isteme hakkına sahip olur. Bununla birlikte, sözleşmenin yerine getirilmesinden kurtulması, işçinin tamamiyle başka bir iş tutmaması gerektiği sonucunu doğurmaz. Çalışma gücü serbest kaldığı için, işçi başka bir iş bulma yoluna gidecek ve o işten mutad iş zamanı içerisinde sağlayacağı kazancı mütemerrit işverenden alacağı ücretten indirecektir. Bu arada işçinin işini yapmaması yüzünden tasarruf ettiği giderler ve işçinin kazanmaktan kasten kaçındığı para dahi mansup işlemine tâbi tutulacaktır.

18. BK'nın 325/2. fıkrasında öngörülen bu kural, aynı maddenin birinci fıkrasında dile getirilen kuralın kötüye kullanılmasını ve iyi niyet kurallarına aykırı şekilde zararı arttırıcı davranışları önlemek ve dolayısıyla Tuhr’un da belirttiği gibi “gayri safi zarar miktarını tenzil suretiyle tazmin edilecek zararın doğru ve gerçek miktarını tayine yarayan veya ücreti hakkaniyete uygun bir miktara indirgeyen (irca eden) bir kuraldır. Bu suretle mahsup edilen miktar takastan farklı olarak mütekabil bir alacak değildir” (Andreas von Tuhr: Borçlar Hukuku, Cevat Edege çevirisi, Ankara 1983, s. 685; Yavuz, Nihat: Türk Borçlar Kanunu’nun Getirdiği Değişiklikler ve Yenilikler, Ankara 2011, s. 549).

19. Kanunda bahsi geçen “mahsup” deyimi, alacağın hesabına ilişkin bir itirazı ifade eder. İtiraz davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re’sen nazara alınması gerekli hukukî bir durumdur (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1157 vd.) ve bu mahiyeti gereği BK’nın 325/2 maddesi de davalının isteği olup olmadığına bakılmaksızın mahkemece doğrudan doğruya uygulanmalıdır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 01.02.1984 tarihli, 1981/9-761 E., 1984/52 K. sayılı kararında da aynı zorunluluk vurgulanmıştır.

20. Hâl böyle olunca Mahkemece aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uymak gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

21. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.10.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.