MİKTAR TESPİT EDİLİP BELİRLENMEDEN ÖNCEKİ KABUL BEYANI HUKUKİ BİR SONUÇ DOĞURMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


10 Mar
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(18)20-1994
KARAR NO   : 2020/528

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
Gerze Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 06/03/2015
NUMARASI                 : 2015/11 - 2015/67
DAVACI                       : Ü.A. vekili Av. H.K.
DAVALILAR                : F.T. ve diğerleri

1. Taraflar arasındaki “ortak gider alacağının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gerze Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı 28.09.2010 tarihli dava dilekçesinde; Sinop ili Gerze ilçesi Çarşı mahallesi 2.7 ada 34 parselde kayıtlı, kat irtifaklı, 4 katlı kargir evin 3. kat 3 numaralı bağımsız bölümünün davalı Fadime A.. 2. kat 2 nolu bağımsız bölümünün davalı Fatma T.’ye, binanın en üst katındaki dubleks dairenin ise kendisine ait olduğunu, çatıdaki akma-sızıntının müştereken yaptırılması isteği davalılarca kabul edilmediğinden çatının tamiratının kendisi tarafından yapıldığını ve 9.844,00 TL harcamada bulunduğunu, davalıların her birinin ödemesi gereken tutara ilişkin (2.362,00 TL) İstanbul 9. Noterliğinin 20.08.2010 tarihli ve 25.83 yevmiye numaralı ihtarname keşide ettiği hâlde ödemenin yapılmadığını ileri sürerek fazlaya dair her türlü talep ve dava haklı saklı kalmak kaydıyla 2.362,00 TL apartman ortak borcunun %5 faizi ile birlikte davalılardan ayrı ayrı tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 29.11.2010 havale tarihli dilekçesinde; dava konusu taşınmazın 1 numaralı bağımsız bölümünün maliki Fatma K.’nın dâhili davalı olarak davaya dâhil edilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı Fatma T. 26.11.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının binada oturanlara danışmadan ihtiyaca cevap veren çatıyı değiştirdiğini, imar planına aykırı düzenleme yaparak ortak kullanım yerlerini kendisine özgü çatı katı hâline getirdiğini, davacının kendisine özel yaptırdığı alanlar nedeniyle yapılan masraflara itiraz ettiğini belirterek ortak kullanım alanı olan bina çatı katında imara aykırı yapılan değişiklerin eski hâle getirilmesini istemiştir.

6. Davalı Fadime A. 28.01.2011 tarihli cevap dilekçesinde; davacının ortak kullanım alanı olan çatıyı kendisine özgü hâle getirerek diğer kat malikleri tarafından kullanılmasını engellediğini ve gerekli olmayan masraflarda bulunduğunu belirterek davanın reddi ile çatı katında imara aykırı yapılan değişiklerin eski hâle getirilmesini istemiştir.

7. Davaya dâhil edilen Fatma K. 27.01.2011 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların doğru olduğunu, açtığı davayı kabul ettiğini ve hissesi oranında katkı payını ödeyeceğini belirterek davanın kabulüne karar verilmesini istemiş, 06.03.2015 tarihli duruşmada; 27.01.2011 havale tarihli dilekçede hissesine ne düşerse onu ödeyeceğini belirttiğini, davacının talep ettiği 2.362,00 TL’yi ödemeyi kabul etmediğini, maddi gücünün de bulunmadığını beyan etmiştir.

Mahkeme Kararı: 

8. Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin 14.06.2013 tarihli ve 2010/415 E., 2013/258 K. sayılı kararı ile; davanın kat mülkiyetinden kaynaklı ortak yer olan çatının tadilatı sebebiyle gider alacağına davalıların katılıp katılmayacağına ilişkin olduğu, davacı tarafça sadece kat malikleri davalılar Fadime A. ve Fatma T.’ye harçlandırılmış olarak dava açmakla bu iki davalı yönünden esasa girildiği, diğer davalı Fatma K. hakkında hüküm verilmediği, 10.05.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının zorunlu ihtiyacının giderilmesi için kiremit aktarma işinin projesine uygun olarak yapılması gerekeceği ve bunun tadilat giderinin de 1.612,00 TL olduğu, zarar miktarı olarak bu raporun kabul gördüğü gerekçeleriyle davalılar Fadime A. ve Fatma T. yönünden davanın kısmen kabulüne, tarafların arsa payı oranlarına göre hesaplanan 386,88 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek aylık %5 gecikme tazminatı ile (bu zararı öğrendikleri kabul edilen tarihlerden itibaren) davalılardan ayrı ayrı tahsiline, dâhili davalı Fatma K. için harçlandırılmış olarak açılmış dava ve dava dilekçesinde bu yönde talep olmadığından bu davalı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davacının fazlaya ilişkin diğer tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

9. Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 17.12.2013 tarihli ve 2013/15746 E., 2013/18144 K. sayılı kararı ile; “Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; dava dilekçesinde davalı olarak Fadime Al. ve Fatma T.'nin gösterildiği, mahkemece 26.11.2010 tarihli celsede verilen ara kararı ile bir numaralı bağımsız bölüm maliki Fatma K.'yı davaya dahil etmek üzere davacıya süre verildiği, dahili dava dilekçesinin Fatma K.'ya tebliğ edildiği ve Fatma K.'nın duruşmalara katılarak beyanda bulunduğu ve ara karar ile müdahilliğine karar verildiği anlaşılmakla davaya dahil edilen davalı Fatma K. hakkında da karar verilmesi gerekirken, harçlandırılmış bir dava dilekçesi olmadığı ve ayrıca dava dilekçesinde bu yönde talep de bulunmadığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

11. Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.02.2014 tarihli ve 2014/20 E., 2014/73 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde önceki gerekçelerle davanın kısmen kabulüne, tarafların arsa payı oranlarına göre hesaplanan 386,88 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek aylık %5 gecikme tazminatı ile davalılar Fadime A. ile davalı Fatma T.'den (Fadime A. noter ihtarını almadığından öğrenme tarihi dava tarihi, Fatma T. noter ihtarını 01.09.2010 tarihinde tebliğ aldığından bu tarih) ayrı ayrı tahsiline, 257,92 TL’nin davalı Fatma K.'dan dâhili dava dilekçesinin tebliğ tarihi olan 07.12.2010 tarihinden itibaren aylık %5 gecikme tazminatı ile tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin diğer tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

12. Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 24.11.2014 tarihli ve 2014/12969 E., 2014/16832 K. sayılı kararı ile; 

“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

Dosya içindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; dahili davalı Fatma K. tarafından dosyaya sunulan 27.01.2011 tarihli dilekçede, davacı tarafından dava dilekçesinde belirtilen hususlara herhangi bir itirazının olmadığını ve istenen bedeli ödeyeceğini ve davayı kabul ettiğini beyan ettiğine göre, bu kabul beyanının, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 308. maddesinde davaya son veren taraf işlemlerinden olduğu hususu dikkate alınarak, bu dahili davalı yönünden kabul beyanı doğrultusunda karar verilmesi yerine, adı geçen davalı yönünden de davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

14. Gerze Sulh Hukuk Mahkemesinin 06.03.2015 tarihli ve 2015/11 E., 2015/67 K. sayılı kararı ile; davalı Fatma K.’nın sosyal ekonomik durumu, eğitim durumu, yaşı, davacının ilk başta dava açmayıp ve açmaya da niyeti olmadığı Fatma K.'ya yönelik verdiği ve yargılama bitene kadar da harçlandırmadığı dâhili dava dilekçesi, ayrıca zorunlu dava arkadaşı olmamalarına rağmen hatalı bir şekilde mahkemece davaya dâhil edilmesine karar verilmesi düşünüldüğünde, Fatma K.’nın 27.01.2010 tarihli dilekçesini kabul dilekçesi olarak kabul etmenin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2, 3. maddelerindeki dürüstlük kavramına aykırı düşeceği, Fatma K.’nın 27.01.2010 tarihli verdiği dilekçenin 2.362,00TL'yi kabul olmadığı, hissesine ne düşecekse veririm anlamında olduğu, bu yanılgılı dilekçesinden başka yargılamanın hiçbir duruşmasında bu parayı kabul ettiğine dair beyanı olmadığı, 27.01.2010 tarihli dilekçesinde "davayı kabul ediyorum hissem oranında katkı payını öderim" şeklindeki beyanına da bakıldığında aslında Fatma K.’nın iradesinin davayı tümden kabul değil hissesine düşen miktarı kabul ettiğine ilişkin olduğunun kabulü gerektiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 30 ve 31. maddeleri gereği Fatma K.’nın yanıldığı, aslında istediğini dilekçesinde ifade edemediği, kaldı ki Fatma K.’ya gönderilen dahili dava dilekçesinde kendisinin davalı olarak görülmediği, sadece diğer davalıların davalı olarak görüldüğü de dikkate alındığında Fatma K.’nın bu yanılgılı dilekçede davayı kabul ediyorum beyanının aslında yanılgılı beyan olduğunun kabulünün gerekeceği, Fatma K.’ya gönderilen dava dilekçesinde kendisinin davalı olarak gösterilmemesi sebebiyle kendisinin tanık olarak dinleneceğini zannettiği, bu sebeple 27.01.2010 tarihli dilekçeyi verdiği, yoksa 2.362,00 TL'yi öderim anlamında kabul beyanının olmadığı, maddi gücünün de olmadığını beyan ettiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 308. maddesine göre Fatma K.'nın 27.01.2010 tarihli dilekçesinin dava dilekçesindeki talep sonucunu kabul ettiğine ilişkin değil hissesi oranına düşeni kabul ettiğine dair beyanı olduğunun kabul edilmesi gerekeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dâhili davalı Fatma K.’nın 27.01.2010 tarihli cevap dilekçesinde yer alan "Açtığı davayı kabul ediyorum. Hissem oranında katkı payını öderim" beyanlarının 6100 sayılı HMK'nın 308. maddesinde düzenlenen davaya son veren taraf işlemlerinden olan davayı kabul niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre bu dâhili davalı yönünden kabul beyanı doğrultusunda karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kabul kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.

18. Bilindiği üzere, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun “Feragat ve Kabul” başlıklı yedinci faslında yer alan 92. maddesinde; “Kabul, iki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir.” şeklinde tanımlanmış, 93. maddesinde “Feragat ve kabul beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır” hükmüne yer verilmiştir.

19. 04.02.2011 tarihinde yayımlanarak 01.10.2011 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nın "Davayı kabul" başlıklı 308/1. maddesi; "Kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir”, aynı Kanun'un 309/1. maddesi; "Feragat ve kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.", 311/1. maddesi ise, "Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir." şeklinde düzenlenmiştir.

20. Açıklanan bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere davayı kabul, davalının mahkemeye ulaşması gerekli tek taraflı irade beyanı ile davacının dava dilekçesindeki talep sonucu kısmına kısmen veya tamamen muvafakat etmesi şeklinde tanımlanabilir (Kuru, B.; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C. IV., İstanbul 2001, s. 3674; Tanrıver, S.; Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller, AÜHFD, 1995/I, s. 221).

21. Kabul, davayı sona erdiren usul işlemi olmasının yanı sıra aynı zamanda davalı, davacının istemiş olduğu hakkın varlığını da kabul ettiğinden bir maddi hukuk işlemidir (Kuru, s. 3677). Davayı kabul, her şeyden önce bir usul işlemi olduğundan, kabulün şartları ve etkileri usul hukuku bakımından düzenlenir. Kabulün şekli (yapılış biçimi), davayı sona erdirmesi ve kabul nedeniyle davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının istinaf/temyiz edilmesi usul hukukuna tabidir. 

22. Davayı kabulden söz edilebilmesi için dört koşulun bir arada bulunması gerekir. Bunlardan ilkini; davalı tarafından mahkemeye yöneltilmiş bulunan tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanının mevcudiyeti oluşturur (Tanrıver, s. 221). Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir (Kuru, s. 3691). Bu yönü ile davayı kabul beyanı davadan feragatle benzerlik gösterirken, mahkeme huzurunda yapılan sulhlerden ayrılır. Zira mahkeme huzurunda yapılan sulh için tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç vardır.

23. Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalının, davanın kabulüne ilişkin davayı kabul eden irade beyanının, kayıtsız, şartsız olmasının yanı sıra, açık ve tereddüte yer vermeyecek bir biçimde kesin olmalıdır. Zımni olarak davayı kabul de mümkün değildir (Kuru, 3692-3694). 

24. Diğer taraftan, davalının kabule ilişkin irade beyanının davacının talep sonucunu konu alması gerekir. Davalı sözü edilen irade beyanı ile davacının dava dilekçesinin talep sonucu kısmına rıza gösterir. Davayı kabul davacının dava dilekçesinin talep sonucunun tamamına ilişkin olabileceği gibi, talep sonucunun bir kısmına ilişkin de olabilir (1086 s. HUMK m. 94/3, HMK m. 309/3).

25. Son koşul olarak kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda hüküm doğurur (6100 s. HMK m. 308/2). Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi (1086 s. HUMK m. 72, 6100 s. HMK m. 24) uygulandığından, bu ilkeden hareketle davalı da dava konusu üzerindeki tasarruf yetkisine dayanarak açılmış bir davayı kabul edebilir. Bu suretle davalının kabulü davayı sona erdirir. Buna karşın, iki tarafın arzusuna tabi olmayan ve kamu düzenini yakından ilgilendiren davalarda (örneğin velayete, nesebe ilişkin davalarda) yapılan kabuller geçerlilik taşınmaz ve davayı sona erdirmezler (Kuru, s. 3675; Tanrıver, s. 218, Postacıoğlu, İ.E.; Medeni Usul Hukuku, İstanbul 1975, s. 480)

26. 1086 sayılı HUMK'da davayı kabul edecek kişi için iki taraftan birisi denilmiş ise de kural olarak davayı kabul ancak davalı tarafından yapılabilir. Nitekim, 6100 sayılı HMK'nın 308/1. maddesinde kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesi şeklinde ifade edilmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığının varlığı hâlinde her bir dava arkadaşı sadece kendisi bakımından etki doğuracak olan usul işlemlerini yapabildiği ve sadece dava konusunun kendisine ilişkin bulunan kısmı üzerinde tasarrufta bulunabildiğinden her davalı kendisi bakımından etki doğuracak şekilde davayı kabul edebilir.

27. Kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (1086 s. HUMK m. 93, 6100 s. HMK m. 309/1). Kabulün zamanı ise 6100 sayılı HMK'nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatta olduğu gibi hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davanın kabul edilmesi mümkündür.

28. Kabul, davayı sona erdiren kesin bir usul işlemidir. Davayı kabul ile mevcut olduğu tespit edilen veya yeni doğan hak, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava konusu yapılamaz (1086 s. HUMK m. 95/1, 6100 s. HMK m. 311). Davanın kabulü, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur (6100 s. HMK 311/1, 1.c)

29. Kabulden dönülmesi ve kabulden sonra ıslah yapılması olanaksız ise de, irade bozukluğu hâllerinde kabulün iptali istenebilir (6100 s. HMK m. 311, Kuru, s.3677 vd.). Çünkü, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda (BK) "Rızadaki fesat" başlığı altında "Hata", "Hile" ve "İkrah" olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)'nda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa "Yanılma", "Aldatma" ve "Korkutma" başlıkları altında düzenlenmiştir. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli olmayıp, HMK'nın 311. maddesinde de açıkça belirtildiği gibi irade bozukluğu hâllerinde kişiye iptal hakkı tanınmıştır.

30. Davayı kabul, davalının mahkemeye karşı (hitaben) yaptığı tek taraflı bir irade beyanı ile tamamlandığından, mahkemece, sadece davalının beyanının gerçekten davayı kabul olup olmadığı ve kanunun öngördüğü şekilde (HUMK m. 92, HMK m. 309, m. 154/ç) yapılıp yapılmadığı araştırılır, davalının beyanının gerçekten davayı kabul olduğu ve kanunun öngördüğü şekilde yapıldığı tespit edilirse kabul nedeniyle davanın kabul edilmesine karar verilmekle yetinilir.

31. Yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince, davacı 28.09.2010 havale tarihli dava dilekçesi ile, 2.7 ada 34 parselde kayıtlı ana taşınmazın 2 ve 3 numaralı bağımsız bölüm maliklerine husumet yöneltmek suretiyle çatı onarım bedelinden arsa payları oranında hisselerine düşen 2.362,00TL'nin ayrı ayrı davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 26.11.2010 tarihli duruşmadaki beyanında taşınmazın zemin kat maliki Fatma K.'yı davaya dâhil etmek için süre verilmesini istemiş, mahkemece süre tanınması üzerine, 29.11.2010 tarihli davaya dâhil istemli dilekçesi ile taşınmazın 1 numaralı bağımsız bölümünün maliki Fatma K.'nın davaya dâhil edilmesine, dâhili davalıya dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. 

32. Dâhili dava dilekçesi Fatma K.'ya bizzat tebliğ edildikten sonra dâhili davalı 27.01.2011 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaların doğru olduğunu, davacının daireyi bugünkü hâliyle satın aldığını, yapılan çatı tadilatının bilgisi dâhilinde olduğunu, açtığı davayı kabul ettiğini ve hissesi oranında katkı payını ödeyeceğini belirtmiştir.

33. Dosya içeriğinde mevcut tapu kaydından, çekişmeli Sinop ili Gerze ilçesi Çarşı mahallesinde kain 2.7 ada 34 parsel sayılı taşınmazın, 258 m2 yüzölçümünde, 4 katlı kargir ev ve bahçesi niteliğinde, 1 numaralı zemin kat bağımsız bölümün 4/25 arsa payı ile dâhili davalı Fatma K., 2 numaralı 1. kat bağımsız bölümün 6/25 arsa payı ile davalı Fatma T., 3. numaralı 2. kat bağımsız bölümün 6/25 arsa payı ile davalı Fadime A. ve 4 numaralı 3. kat bağımsız bölümün 9/25 arsa payı ile davacı Ünzile A. adına kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. 

34. Davacının davasına dayanak olan 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun (Değişik birinci fıkra: 13/4/1983-2814/9 md.) 20/b maddesinde;" Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça: 

b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında katılmakla yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir. Davacı anılan madde gereğince dava dilekçesinde çatı onarım masrafına ilişkin davalılar Fatma T. ve Fadime A.'dan arsa payları oranında hisselerine düşen 2.362,00 TL'nin tahsilini istemiş, ancak bu iki davalıdan farklı hisseye sahip dâhili davalı Fatma K.'dan talep edilen miktar dâhili dava dilekçesinde belirtilmeksizin dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğ edilmesi talep edilmiştir.

35. Her ne kadar dâhili davalı Fatma K. 27.01.2011 havale tarihli dilekçesinde, açılan davayı kabul ettiğini ve hissesine düşen bedeli ödeyeceğini belirtmiş ise de, az yukarıda (§ 23-24) açıklandığı üzere davayı kabulün açık ve davacının talep sonucuna ilişkin olması gerektiği, dâhili davalıdan arsa payı oranında talep edilen miktarın belirtilmemiş olması ve davacının hissesine düşecek olan miktarı ödeyeceğini beyan etmesi nazara alındığında, dâhili davalı Fatma K.'nın beyanının diğer davalı kat maliklerinin arsa payları gereğince hisselerine isabet eden 2.362,00 TL'yi ödemeyi kabul ettiği anlamına gelmediği gibi 1086 sayılı HUMK'nın 92, 94. (6100 sayılı HMK m. 308, 309) maddelerinde belirtilen koşulları sağlamadığından geçerli ve davayı sonlandıracak nitelikte bir irade beyanından söz etmek de mümkün değildir.

36. Mahkemece hükme esas alınan 10.05.2013 tarihli 3. ek bilirkişi raporunda, akıtma sebebi ile kiremit aktarma masrafının 1.612,00 TL olduğu, kat maliklerinin hisselerine göre 4/25 arsa paylı zemin kat maliki Fatma K.'nın 257,92 TL, 6/15 arsa paylı 1. kat maliki Fatma T.'in 386,88 TL, 6/15 arsa paylı 2. kat maliki Fadime A.'ın 386,88 TL ödemekle yükümlü olduklarının belirtildiği ve Özel Dairenin 24.11.2014 tarihli kararı ile davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiğinde bilirkişi raporunda belirtilen miktarların kesinleştiği anlaşılmıştır.

37. O hâlde, dâhili davalı Fatma K.'nın 27.01.2011 havale tarihli dilekçedeki beyanının 1086 sayılı HUMK'nın 92, 94. (6100 sayılı HMK m. 308, 309) maddelerinde belirtilen davayı kabule ilişkin koşulları taşımadığı, hükme esas alınan 10.05.2013 tarihli bilirkişi raporunun da kesinleştiği hususları gözetildiğinde mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir. 

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, 

Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,

HUMK’nın 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.07.2020 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.