MİRAS BIRAKANIN AYNI AKİTTEKİ İRADESİNİ BÖLMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/1-1101
KARAR NO   : 2022/1941

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 29/05/2019
NUMARASI                 : 2019/92 - 2019/243

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “tapu iptali ve tescil, tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Erdem H. vekili ve davalı Güllünaz H. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Erdem H. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada;

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin miras bırakanı Ethem H.’nun 06.11.2007 tarihinde vefat ettiğini, mirasçı olarak müvekkilleri ile davalıların kaldığını, dava konusu İstanbul Bahçelievler 1112 ada 15 parsel sayılı taşınmazın tapuda arsa olarak göründüğünü ancak fiilen altı adet daire bir adet dükkandan oluştuğunu, miras bırakanın 13.12.2002 tarihinde 24/450 payını davalı Hasan H.’na, 19/450 payını davalı Erdem H.’na, 16.12.2002 tarihinde 19/450 payını Özcan H.’na satış suretiyle temlik ettiğini, devirlerin gerçek bir satış olmadığını, mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak rayicinden çok düşük bedelle temlik edildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına tescillerine, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında davalı Ömer H. hakkındaki davalarından feragat etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalı Erdem H. vekili cevap dilekçesinde; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 571. maddesine göre tenkis ve iptal davalarında dava hakkının öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunu, davacıların dava hakkının zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin taşınmazı satın alıp muris ile aralarında yapmış oldukları sözleşme gereğince satış bedelini peyder pey ödediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Ömer H. vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin dava konusu taşınmazda payı bulunmadığını, taşınmazdaki payını iyiniyetli üçüncü kişiye sattığını, davacının tenkis isteminin de hak düşürücü süre içinde istenilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı Özcan H. cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazı murisinden para ödeyerek satın aldığını, satış bedelini elden ödediğini, satışın gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Davalı Ethem H. duruşmadaki beyanında, babası Ekrem H.'nun borcundan dolayı eve haciz geleceğini, taşınmaza haciz konulacağını, haciz gelmeden babasının borçlarını ödemek için hissesini İbrahim D.'a sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

9. Davalı Gökhan H. duruşmadaki beyanında, babası Ekrem H.'nun borcundan dolayı eve haciz geleceğini, taşınmaza haciz konulacağını, haciz gelmeden babasının borçlarını ödemek için hissesini İbrahim D.'a sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

10. Davalı Hasan H. (ve birleştirilen dosyada davalı Fatma H. ) vekili duruşmadaki beyanlarında, muris muvazaasının unsurları bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleştirilen Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/5 E. sayılı dosyasında;

Davacılar İstemi:

11. Davacılar vekili dava dilekçesinde; dava konusu 1112 ada 15 parselde tapuda arsa olarak görünen ancak fiilen altı adet daire ve bir adet dükkan olarak kullanılan gayrimenkullerden hâlihazırda davalı Güllünaz H. adına kayıtlı olan hissenin muris tarafından rayicinden çok düşük bedelle davalının eşi mirasçı Ekrem H.’na devredildiğini, taşınmazın, bu devirden sonra da davalı tarafından devralındığını, yapılan devir işlemlerinin kötü niyetli ve danışıklı olduğunu, söz konusu gayrimenkulün sürekli olarak davalı tarafından kullanıldığını, davalı Pınar adına kullanılan taşınmazın ise miras bırakan tarafından muvazaalı olarak gelini Fatma H.’na devredildiğini, Fatma H. tarafından da muvazaalı olarak davalı Pınar Ş. adına devredildiğini, devirlerin müvekkili tarafından tesadüfen öğrenildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına tescillerine, tescil mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tazminine, bunların da mümkün olmaması durumunda tenkise karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında davalı Pınar Ş. hakkındaki davalarını da tazminata dönüştürmüşlerdir.

Davalılar Cevabı:

12. Davalı Güllünaz H. cevap dilekçesinde, Ekrem H.'nun eşi olduğunu, eve haciz geleceğini, eşi Ekrem'in borcunu ödemek için evi davalı İbrahim D.'a sattığını, eşinin vefatından sonra İbrahim D.'ın taşınmazı kendisine bedelini ödemek suretiyle devrettiğini, satışın gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

13. Davalı İbrahim D. duruşmadaki beyanında, iptali talep edilen taşınmazı Ekrem H.'ndan satın alıp bedelini ödediğini gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

14. Davalı Pınar Ş. duruşmadaki beyanında, hissesini satın aldığı Fatma H.'nun teyzesi olduğunu, babasından miras yoluyla kalan para ile dava konusu taşınmazı satın aldığını ve gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleştirilen Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/450 E. sayılı dosyasında;

Davacılar İstemi:

15. Davacılar vekili dava dilekçesinde; 1930 doğumlu muris Ethem H.’nun 06.11.2007 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçı olarak davacı müvekkilleri ile davalı taraf ve dava dışı diğer mirasçıların kaldığını, murisin maliki olduğu 1112 ada, 15 parsel sayılı taşınmazdaki 140/450 arsa payından 15/450’sinin rayicinden çok düşük bedelle dava dışı erkek çocuğu Ömer H.'nun eşi olan Fatma H.'na 13.12.2002 tarihinde 9188 yevmiye numarası ile tapuda sanki satılmış gibi devredildiğini öğrendiklerini, davalı Fatma H. adına devredilen taşınmazın bilahare Fatma H. tarafından ablasının kızı olan Pınar Ş. adına muvazaalı olarak devredildiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına tescillerine, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.

16. Davalı Fatma H. vekili, duruşmadaki beyanında muris muvazaası şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

17. Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.12.2013 tarihli ve 2011/316 E., 2013/597 K. sayılı kararı ile; murisin taşınmazdaki hisselerini satması için maddi sıkıntısının bulunmadığı, gelirinin olduğu, bir kısım davalıların taşınmazı satın alabilecek maddi güce sahip olmadıkları, murisin iki kızı olan davacılardan mal kaçırma amaçlı olarak iş bu satışları yaptığı gerekçesiyle davalı Ömer H. hakkındaki davanın feragat nedeni ile reddine, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle kayıt maliki olan davalılar Hasan, Güllünaz, Erdem ve Özcan H. yönünden tapu kayıtlarının iptali ve tescile, davalı Pınar Ş. yönünden ise tazminat isteminin kabulü ile bu davalının hissesinin rayiç bedeli üzerinden davacıların miras payları oranında 2.486,65'er TL'nin davalı Pınar Ş.’ın taşınmazı üçüncü kişiye devrettiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Pınar Ş.'dan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

18. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Fatma ve Hasan H. vekili, davalı Erdem H. vekili, davalı Güllünaz H. ve davalı Pınar Ş. temyiz isteminde bulunmuştur.

19. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.12.2015 tarihli ve 2015/16040 E., 2015/14035 K. sayılı kararı ile;

“… Somut olaya gelince, sözlü yargılama ve hüküm için tayin edilen 10.12.2013 tarihli celse için önceki duruşmada hazır bulunmayan davalı Pınar'a 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 186/1. maddesi kapsamında davetiye tebliğ edilmeden sonuca gidilmiş olması doğru değildir.

Hâl böyle olunca; 6100 sayılı HMK'nın 186/1. maddesi hükmü doğrultusunda taraflara meşruhatlı davetiye gönderilmesi, belirlenen günde hazır olan taraf veya taraflara son söz hakkı verilmesi, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma neden ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

20. Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.09.2016 tarihli ve 2016/147 E., 2016/444 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılamada önceki karar gerekçesi ile davalı Ömer H. hakkındaki davanın feragat nedeniyle reddine, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle kayıt maliki davalılar Hasan, Güllünaz, Erdem ve Özcan H. yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne, davalı Pınar Ş. yönünden ise tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

21. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Erdem H. vekili ile davalı Güllünaz H. temyiz isteminde bulunmuştur.

22. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 20.09.2018 tarihli ve 2017/4221 E., 2018/12673 K. sayılı kararı ile;

“… Somut olayda, mirasbırakan Ethem H.’nun dava konusu taşınmaz dışında adına kayıtlı başkaca taşınmazların bulunduğu, çekişmeli taşınmazın 140/450 payı muris adına kayıtlı iken toplamda 96/450 payı temlik ettiği, 44/450 payın halen mirasbırakan adına kayıtlı olduğu, tanık anlatımlarına göre işlemlerin gerçek satış niteliğinde olduğu, mirasbırakanla davacılar arasında bir problem olmadığı, bir başka ifade ile mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı gibi mirasbırakanın davalılara yaptığı temliklerin muvazaalı yapıldığının da davacılar tarafından usulünce ispat edilemediği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, mirasbırakan Ethem’in davalılara yapmış olduğu temliklerin mal kaçırma amaçlı olmadığı ve gerçek satış niteliğinde olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

23. Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2019/92 E., 2019/243 K. sayılı kararı ile; tarafların ortak miras bırakanı olan Ethem H.'nun kızları olan davacılar Mükerrem H. ve Gülten E.'ı mirastan mahrum bırakmak amacıyla muvazaalı olarak dava konusu taşınmazdaki hisselerini davalı oğulları Hasan H., Özcan H., Erdem H. ve oğlu Ethem H.'nun eşi Fatma H.'na gerçekte bağışladığı hâlde satış gibi göstererek devrettiği, bilahare Fatma H. ve ölü Ekrem H. hisselerinin yine muvazaalı olarak birleşen dosya davalılarına devredildiğinin de sabit olduğu, murisin taşınmazdaki hisselerini satması için maddi sıkıntısının bulunmadığı, gelirinin olduğu, bir kısım davalıların taşınmazı satın alabilecek maddi güce sahip olmadıkları, ancak iki kızı olan davacılardan mal kaçırma amaçlı olarak iş bu satışları yaptıkları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

24. Direnme kararı süresi içinde davalı Erdem H. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

25. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamı ve sunulan delillerden miras bırakan tarafından davalı Erdem H. adına yapılan temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

26. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

27. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

28. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).

29. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

30. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

31. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

32. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

33. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

34. Az yukarıda açıklanan TBK’nın genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

35. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

36. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

37. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.

38. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

39. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

40. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek TMK’nın 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

41. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

42. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.

43. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

44. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

45. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.

46. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1930 doğumlu murisin 06.11.2007 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davalı oğulları Ömer, Özcan, Erdem ve Hasan ile Ekrem’den olma torunları Gökhan, Ayten ve Ethem, dava dışı kızı Nurten, kızı Hatice’den olma dava dışı torunu Yasemin ile davacı kızları Mükerrem ile Gülten’in kaldıkları tespit edilmektedir.

47. Murisin 13.12.2012 tarihinde dava konusu taşınmazdaki 24/450 hissesini davalı oğlu Hasan H.'na 12.000 TL bedelle, gelini Fatma H.'na 19/450 payını 3.500 TL bedelle, davalı oğlu Erdem H.'na 19/450 payını 9.500 TL bedelle, kendisinden sonra vefat eden ve bir kısım davalıların murisi olan oğlu Ekrem H.'na 19/450 payını 9.500 TL bedelle, 15.12.2002 tarihinde 19/450 payını 9.500 TL bedelle davalı oğlu Özcan H.'na devrettiği gelen akit tablosundan anlaşılmaktadır. Taşınmazların keşif sonucu belirlenen değerleriyle gerçek değerleri arasında fahiş fark vardır. Miras bırakanın davaya konu edilen taşınmazlar dışında başkaca taşınmazları da bulunmaktadır. Murisin sadece oğullarına hisse satışı yaptığı, altı adet daire ve bir adet dükkandan oluşan taşınmazda oğulları ile birlikte oturduğu, davalıların taşınmazları alacak mali güçlerinin bulunmadığı, kesinleşen kararlar uyarınca murisin iradesinin mirasçısı olan iki kızından mal kaçırmak olduğunun sabit olduğu anlaşılmaktadır. 13.12.2002 tarihli ve 9188 sayılı resmî senet incelendiğinde 19/450 hissenin davalı Erdem H.’na 9.500 TL bedel karşılığı satıldığı, 1.600 TL’nin nakden ve peşinen ödendiği, kalan bedel için miras bırakan lehine kanunî derecede on sekiz ay vadeli ipotek tesis edildiği kararlaştırılmıştır. Davalı tanıkları her ne kadar taşınmaz satış bedellerinin davalılarca murise elden haftalık ödendiğini ileri sürmüş iseler de ödeme olgusunu yasal ve usulüne uygun delillerle kanıtlayamadıkları gibi taşınmazın gerçek anlamda satışında bedelinin haftalık taksitler halinde ödenmesi de hayatın olağan akışına uygun bulunmamıştır. Öte yandan murisin aynı akitle yapmış olduğu dört temlikte davalıya yapılan temlik dışında, iradesinin mirasçılarından mal kaçırmak olduğu kesinleşmiştir. Miras bırakanın aynı akitteki iradesini bölmek mümkün değildir. Bir başka deyişle iradenin bir bölümünün geçerli, bir bölümünün geçersiz kabul edilemeyeceği açıktır. Bu durumda davalı Erdem’e yapılan temlikin murisin iki kızı olan davacılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı sabit olduğundan bu temlik bakımından da davanın kabulüne dair verilen direnme kararı yerindedir.

48. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; miras bırakanın dava konusu taşınmaz dışında adına kayıtlı başkaca taşınmazlarının bulunduğu, tanık anlatımlarına göre işlemlerin gerçek satış niteliğinde olduğu, miras bırakanla davacılar arasında bir problem olmadığı, bir başka ifade ile mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı gibi miras bırakanın davalılara yaptığı temliklerin muvazaalı yapıldığının da davacılar tarafından usulünce ispat edilemediği, kararın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.

49. Bu durumda davalı Erdem’e yapılan temlikin murisin iki kızı olan davacılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı sabit olduğundan davanın kabulüne dair verilen direnme kararı yerindedir.

50. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre diğer yönlerden inceleme yapılmadığından diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 17’si DİRENME UYGUN DAİREYE, 1’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.