MÜFLİSİN BORCU İFLÂS TARİHİNDEN ÖNCE DOĞUP İFLÂSIN AÇILDIĞI ANDA HUKUKEN MEVCUT OLDUĞUNDAN BU İFLÂS ALACAĞI İÇİN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GÖREVLİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


29 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(23)6-663
KARAR NO   : 2022/1789

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 28/02/2017
NUMARASI                 : 2016/801 - 2017/241
DAVACI                       : Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. N.T. 
DAVALI                       : Müflis K. Özel Güvenlik Yemek Üretim ve Dağıtım Gıda Temizlik Hiz. ve
                                      Malz. İşl. San. Tic. Ltd. Şti. Adına İflas İdaresi Üyesi Av. E.P.

1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı Serpil A. vekili tarafından müvekkili Milli Savunma Bakanlığı aleyhine açılan işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak davasının Karşıyaka 2. İş Mahkemesinin 19.11.2013 tarihli ve 2011/660 E., 2013/441 K. sayılı kararı ile kısmen kabulüne karar verildiğini, bu karar gereğince dava dışı Serpil A.’ın müvekkili aleyhine İzmir 25. İcra Müdürlüğünün 2014/2026 E. sayılı dosyasında başlattığı icra takibi üzerine dosya borcunun müvekkili tarafından 26.05.2014 tarihinde 9.472,47 TL olarak ödendiğini, müvekkili idare ile davalı yüklenicinin imzaladığı hizmet alım sözleşmeleri ve bu sözleşmelerin eki teknik ve idari şartnamelere göre işçi çalıştırma ve işten çıkarma yetkisine sahip yüklenici firmaların çalıştırdığı işçilerle yaptığı iş akdinden ve 4857 sayılı İş Kanunu’ndan kaynaklanan tüm yükümlülükleri yerine getirmek zorunda olduğunu, işten çıkarma neticesindeki yasal sorumluluğun yüklenici şirkete ait olduğunu ve müvekkilinin Serpil A.’a ödediği meblağın tamamını rücu hakkı bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 9.472,47 TL alacağın 26.05.2014 ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı usulüne uygun dava dilekçesi tebliğine rağmen, davaya cevap vermemiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.05.2015 tarihli ve 2015/576 E., 2015/413 K. sayılı kararı ile; İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın görev ve yetki yönünden usulden reddine, Bursa Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli ve yetkili olduğuna dair verilen karar üzerine yapılan yargılama sonucu, ticaret mahkemelerinin görevinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 4. ve 5. maddelerinde düzenlendiği, dava konusunun bu maddelerde sayılan davalardan olmadığı, TTK’nın 16. maddesi uyarınca davacı Milli Savunma Bakanlığının tacir sayılmadığı, dolayısıyla bu davaya ticaret mahkemeleri tarafından bakılamayacağı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 1. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılması gerektiği gerekçesiyle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine, dosyanın görevli Bursa Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 14.03.2016 tarihli ve 2015/5279 E., 2016/1581 K. sayılı kararı ile;

“… Davalı şirket iflas halinde olduğuna göre, dava kayıt kabul istemine ilişkindir. İİK'nın 235. maddesine göre, bu tür davaların iflâsa karar veren yerdeki Ticaret Mahkemesi'nde açılması zorunludur. Yasa'nın emredici nitelikteki bu hükmü dikkate alınmadan görevsizlik kararı verilmesinde isabet görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.02.2017 tarihli ve 2016/801 E., 2017/241 K. sayılı kararı ile; davalı müflis şirketin 12.10.2009 tarihinde iflâsına karar verildiği, dava dışı işçi tarafından davacı aleyhine iş mahkemesinde açılan dava sonucu hüküm altına alınan alacağın iflâs tarihinden sonra ödendiği ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 167. maddesine dayalı iflâstan sonra rücu hakkı doğduğu, alacak iflâstan önce doğmadığından, sırasına ve esasına itiraz edilebilecek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek müflis borçlarından olmadığı, iflâstan sonra doğan ve müflisin genel hükümlere göre sorumlu olduğu ve iflâs masasının dağıttığı iflâs (garame) hissesi oranında değil, tasfiyede bakiye kalırsa alacaklıya ödenecek olan genel nitelikli bir alacak niteliğinde olduğu, davacının da, alacağı bu şekilde nitelendirerek alacağın kayıt kabulünü değil tahsilini istediği, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile TTK’nın 5. maddesinde yapılan değişiklikle asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olarak değiştirildiği ve göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağının hükme bağlandığı, somut olayda dava tarihi itibariyle yürürlükte olan TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticarî davaların yanı sıra her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davalarının nispi ticarî dava sayıldığı, TTK’nın 5. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılan eldeki davada asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemeleri arasında görev ilişkisinin bulunduğu, davacının tacir olmadığı ve davanın nispi ticarî dava olmadığı, davaya bakma görevinin Bursa Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca göreve ilişkin dava şartı noksanlığından davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki rücu davasına konu alacağın İİK’nın 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek bir alacak mı, yoksa iflâstan sonra doğan genel nitelikli bir alacak mı olduğu, buradan varılacak sonuca göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi, yoksa iflâsa karar veren yerdeki asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Bilindiği üzere görev, HMK’nın 1. maddesinde;

“Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir” şeklinde düzenlenmiştir.

13. Usul Hukuku açısından görev, bir yargı yerinin davanın konusu yönünden yetkili olması durumudur. Birden çok yargı düzeninin bulunması veya bir yargı düzeni içinde birden çok yargı yerinin yer alması yargı düzenleri veya aynı yargı düzeni içindeki yargı yerleri arasında görev dağılımı sorununa sebep olabilir. Hem adlî yargıda, hem de idari yargıda görev alanının belirlenmesi kamu düzeni ile ilgilidir. Taraflar aralarında anlaşsalar bile bir mahkemenin görev alanını değiştiremezler. Görevsizlik itirazı yapılmadan da mahkeme kendiliğinden görev konusunu inceleyerek bu konudaki kararını verir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 425).

14. Dava şartlarının neler olduğu HMK’nın 114. maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1. bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/ Akkan, Mine/ Taş Korkmaz, Hülya: Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).

15. Bu noktada uyuşmazlık bakımından asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki görev ayrımı önem taşıdığından “ticarî dava” kavramına değinmekte fayda vardır.

16. Her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen ve bu Kanun’un 4. maddesinde belirtilen diğer düzenlemelerden doğan hukuk davaları “ticarî dava” sayılır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1106).

17. Ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.

18. Mutlak ticarî davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin ticarî bir işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticarî sayılan davalardır. Mutlak ticarî davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu m. 99, İcra ve İflas Kanunu m. 154, Finansal Kiralama Kanunu m. 31, Ticarî İşletme Rehni Kanunu m. 22 gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticarî davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticarî dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticarî işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticarî dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticarî dava sayılan davalardır.

19. Nispi ticarî davalar, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticarî nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları “ticari dava” sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî iş sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. Ticarî iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş sayılan bir işin diğeri için de ticarî iş sayılması davanın niteliğini ticarî hâle getirmez. TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı ticarî iş esasına göre değil, ticarî işletme esasına göre belirlemiştir.

20. Üçüncü grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticarî dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticarî davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.

21. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası;

“Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticarî nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.”

5. maddesinin 3. fıkrası;

“Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

22. Anılan TTK’nın 5/3. maddesinde yapılan bu düzenleme ile asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi hâline gelmiştir. Bu değişiklikten sonra, ticarî davalara sadece asliye ticaret mahkemeleri bakacaktır. 6335 sayılı Kanun ile yapılan göreve ilişkin bu değişiklik 6335 sayılı Kanun’un geçici 9. maddesi gereğince 01.07.2012 tarihinden önce açılmış olan davalara uygulanmaz (Börü, Levent/ Koçyiğit, İlker; Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 894-895).

23. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olduğundan, göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanmasını gerektirir. Buna göre asliye ticaret mahkemesi bulunan bir yargı çevresinde dava asliye hukuk mahkemesinde açılmış olursa, mahkeme görevli olup olmadığını kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine hüküm verilinceye kadar inceleyerek görevsizlik kararı verebilmelidir (Börü/Koçyiğit, s. 895).

24. Gelinen aşamada eldeki davaya konu alacağın İİK’nın 235. maddesine dayalı kayıt kabul istemine konu olabilecek bir alacak mı, yoksa iflâstan sonra doğan genel nitelikli bir alacak mı olduğu konusunda açıklamalar yapmakta fayda vardır.

25. Genel olarak icra takibi beş aşamadan oluşur. Bu aşamalar takip talebi, ödeme (icra) emri, haciz, satış ve paraların paylaştırılmasıdır. Paraların paylaştırılması, icra takibinin son safhasıdır. Diğer aşamalara geçilebilmesi için alacaklının talepte bulunması gerektiği hâlde, paraların paylaştırılmasına (ödenmesine) başlanabilmesi için alacaklının bir talebine gerek yoktur. İcra dairesi, satış sonucunda elde edilen paraları, kendiliğinden (re’sen) alacaklılara paylaştırır.

26. İflâs sürecindeki alacaklar paraların paylaştırılması bakımından biri “iflâs alacakları” diğeri “masa alacakları” olmak üzere ikiye ayrılır. İflâs alacakları ve masa alacakları ayırımının pratik açıdan önemi masa alacaklarının iflâs alacaklarından önce ve tam olarak ödenmesinde kendini gösterir.

27. İcra ve İflâs Kanunu’nun 184/1. maddesinde;

“İflâs açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil eder ve alacakların ödenmesine tahsis olunur. İflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar masaya girer” hükmüne yer verilmiştir.

28. Bu maddede ifade edilen “alacaklar” teriminden maksat, aslında yalnız “iflâs alacaklarıdır.” İflâs alacakları, iflâs açıldığı anda müflise (borçluya) karşı hukuken mevcut olan alacaklardır. Başka bir deyimle, müflisin iflâs açıldığı andaki borçlarıdır.

29. İflâs alacağı kavramına, müflisin yalnız muaccel borçları değil, aynı zamanda müflisin müeccel borçları (m. 195), taliki şarta (geciktirici koşula) veya belirsiz bir vadeye bağlı olan borçları (m. 197) ve konusu paradan başka bir şey olan borçları (m. 198) da dâhildir (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 1212).

30. İflâs alacakları, iflâs kararından önceki dönemlere isabet eden alacaklar olup alacaklılar tarafından masaya yazdırılarak istenebilir ve iflâs kararına kadar olan müflis borçlarını gösterir.

31. Buna karşılık, müflisin iflâsın açılmasından sonra yaptığı borçlar, iflâs alacağı olmayıp, iflâs masasından istenemez. Başka bir anlatımla müflisin borçları iflâs masasının bir parçası değildir. Bilâkis iflâs masasına giren mallar müflisin borçlarını ödemeye tahsis edilir. Dolayısıyla iflâs masası “özel bir malvarlığı” olup teknik anlamda, aktif ve pasiflerden oluşan bir “malvarlığı” değildir (Atalı, Murat/Ermenek, İbrahim/Erdoğan, Ersin: İcra ve İflas Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2022, s. 563).

32. İflâs masasından istenebilecek hatta iflâs alacaklarından daha önce ödenecek olan bir başka alacak çeşidi daha vardır ki, o da masa alacaklarıdır. “Masa alacakları,” muhatabının masa olduğu, masa üzerine doğan ve masanın doğrudan sorumlu olduğu borçlardır. Bunun masa bakımından adı “masa borcudur.”

33. İflâs açıldıktan sonra müflisin masayı bağlayıcı nitelikte borçlanmasına imkân yoktur. Bu nedenle masa alacağı müflisin değil, iflâsın açılmasından tasfiyenin sonuçlanmasına kadar iflâs masası ya da masa adına iflâs idaresi tarafından yapılan borçlardan olup, masa alacağının müflisle ilgisi yoktur ve bu borçlardan iflâs masası sorumludur.

34. Meselâ, iflâs kararının ilânı giderleri (m. l66; 219), defter tutma (m. 161; 208) giderleri, masa mallarının muhafazası için kiralanan depo için ödenecek kira, iflâs idaresinin ücreti (m.223,IV), masanın (iflâs idaresinin) taraf olduğu davaları takip eden avukatın avukatlık ücreti masa borcudur. Bu sayma tahdidi değildir; masa borçlarına bazı misaller vermek içindir (Kuru, s. 1213).

35. Şu hâlde, masa alacakları (borçları), iflâs açıldıktan sonra iflâsın tasfiyesi için bizzat masa (yani, masa adına iflâs dairesi veya idaresi) tarafından yapılan borçlardır (Kuru, s. 1213).

36. İcra ve İflâs Kanunu’nun “İflâs masrafları ve masanın borçları” başlıklı 248. maddesinde yer alan;

“İflasın açılmasından ve tasfiyeden doğan masraflar önce çıkarılır. Rehinlerin bedelinden yalnız rehinin muhafaza ve paraya çevrilmesi masrafları çıkarılır.”

Şeklindeki düzenleme gereğince masa alacakları, tüm iflâs alacaklarından daha önce ödenir. Masa alacaklarının tam olarak ödenmesinden sonra iflâs alacaklarının ödenmesine geçilir. Satış bedeli masa alacakları karşılanmadan iflâs alacaklılarına dağıtılmaz. Alacağın rehine bağlı olması durumu değiştirmez. Masa alacaklarından sonra iflâs alacakları ödenerek tasfiye gerçekleştirilir.

37. Masa alacaklarının iflâs alacaklarından önce ve masadan tam olarak ödenmeleri gerektiğinden ve masa alacaklılarının borçlusu doğrudan doğruya iflâs idaresi olduğundan bu alacaklar sıra cetvelinde yer almaz.

38. Sıra cetvelinde yer verilen alacaklar sadece iflâs alacaklarıdır. Masa alacaklarına sıra cetvelinde yer verilmez ise de, bunlara pay cetvelinde yer verilir. Pay cetveli, malların satış bedelleri tahsil edildikten ve sıra cetveli kesinleştikten sonra iflâs alacaklılarının iflâstan düşen paylarını göstermek üzere düzenlenen ödeme planıdır. Sıra cetveline karşı açılmış bütün davalar sonuçlanmadan pay cetveli düzenlenemez. Masa alacaklarının ödenmesinden sonra iflâs alacaklılarına kesinleşen sıra cetvelinde yer aldıkları sıraya göre düzenlenen pay cetveline göre ödeme yapılır.

39. Alacaklıların sadece iflâstan önce doğan alacaklarının masaya kaydı mümkün olup, iflâstan sonra doğan genel nitelikli alacağın masaya kaydı mümkün değildir. Alacaklıların, sıra cetveline kayıt için İİK hükümlerine uygun olarak iflâs idaresine başvurmaları gerekir. Süresinde başvurulmayan alacakların iflâs idaresi tarafından masaya kendiliğinden (re’sen) kaydedilmesi zorunluluğu yoktur.

40. İcra ve İflâs Kanunu’nun 235. maddesinde;

“Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren onbeş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223 üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının isteği halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nisbette katılması gerektiği konusunda 302 nci maddenin altıncı fıkrasına kıyasen onbeş gün zarfında karar verir.

İtiraz eden, talebinin haksız olarak ret veya tenzil edildiğini iddia ederse dava masaya karşı açılır. Muteriz başkasının kabul edilen alacağına veya ona verilen sıraya itiraz ediyorsa davasını o alacaklı aleyhine açar.

Bir alacağın terkini hakkında açılan dava kazanılırsa, bu alacağa tahsis edilen hisse dava masrafları da dahil olduğu halde sıraya bakılmaksızın alacağı nisbetinde itiraz edene verilir ve artanı da diğer alacaklılara sıra cetveline göre dağıtılır. Dava basit yargılama usulü ile görülür.

Ancak, itiraz alacağın esas veya miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dair ise şikayet yoliyle icra mahkemesine arz olunur” şeklinde sıra cetveline itiraz ve neticeleri düzenlenmiştir.

41. Anılan hüküm gereğince alacağı iflâs idaresi tarafından tamamen veya kısmen reddedilen ve sıra cetveline alınmayan yahut da sıra cetveline alınan başka bir alacaklının alacağına veya sırasına karşı koymak isteyen alacaklının, sıra cetvelinin ilanından itibaren on beş gün içerisinde iflâs masasına (idaresine) karşı iflâs kararı verilen yerdeki asliye ticaret mahkemesine sıra cetveline itiraz davası açması gerekir. Bu dava iflâs alacaklıları veya mülkiyet dışında istihkak iddiasında bulunanlar tarafından açılabilir; müflisin bu davayı açması mümkün değildir (Atalı /Ermenek /Erdoğan, s. 613).

42. Sıra cetveline itiraz davası, normal bir eda (alacak) davasıdır. Çünkü bu dava ile, alacaklı, iflâs idaresinin alacağını tamamen veya kısmen haksız olarak reddettiğini iddia ederek iflâs masasının (idaresinin) bu alacağı ödemeye mahkûm edilmesini ister. Uygulamada bu dava “kayıt kabul davası” olarak nitelendirilmekte ve dava dilekçesinde, alacaklı, alacağının sıra cetveline kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep etmektedir (Kuru, s. 1333).

43. Yapılan tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı işçi tarafından işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanan alacakların tahsili istemiyle Karşıyaka 2. İş Mahkemesinin 2011/660 E. sayılı dosyasında, eldeki dosyada davacı olan bakanlık aleyhine açılan davada mahkemece iş akdinin 04.12.2008 tarihinde feshedildiğinin kabul edildiği; iş mahkemesinde verilen karar uyarınca davacı tarafından 26.05.2014 tarihinde dava dışı işçiye ödenen işçilik alacağının davalı şirket ile imzalanan hizmet alım sözleşmelerine dayanarak rücuen davalıdan tahsilinin talep edildiği, Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/416 E. sayılı davasında da davalı müflis şirketin 12.10.2009 tarihi itibariyle iflâsına ve iflâsın bu tarihte açılmasına karar verildiği görülmektedir.

44. Bu durumda müflis şirketin borcu iflâs tarihinden önce iş akdinin feshedildiği 04.12.2008 tarihinde doğduğundan; eldeki davada, davalı borçlu müflise karşı iflâsın açıldığı anda hukuken mevcut olan iflâs alacağının talep edildiği, dolayısıyla davanın kayıt kabul davası olduğu ve İİK’nın 235. maddesi gereğince görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu anlaşılmaktadır.

45. Sonuç olarak mahkemece davanın kayıt kabul davası olduğu gözetilerek işin esası incelenmek suretiyle hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, iş mahkemesinde hükmedilen alacağın iflâs tarihinden sonra ödendiği ve iflâstan sonra doğan genel nitelikli bir alacak bulunduğu, davada görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.

46. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının iş mahkemesinde hüküm altına alınan işçilik alacağını 26.05.2014 tarihinde ödediği, alacağın iflâstan sonra doğan genel nitelikli bir alacak olduğu, kayıt kabul istemine konu olabilecek müflis borçlarından olmayıp, müflis şirketin genel hükümlere göre sorumlu olduğu bir alacak niteliği taşıdığı, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu, mahkemece görevsizlik kararı verilmesinin doğru olduğu ve direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

47. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

48. Diğer yandan mahkemece verilen direnme kararının gerekçesinde davaya bakma görevinin “Bursa Asliye Hukuk Mahkemesi”ne ait olduğu belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasının ikinci bendinde davaya bakma görevinin “İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi”ne ait olduğu yazılmış ise de; bu husus mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

49. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440/III-3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 16’sı BOZMA, 3’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.