MUVAZAA İDDİASINDA İSPAT YÜKÜ SIRAYA İTİRAZ EDEN DAVACI ALACAKLIDADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Ock
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/(23)6-52
KARAR NO   : 2022/1141

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “sıra cetveline itiraz” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl davada davacı ve temlik alan vekilleri, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında davacı vekili ve birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde, Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12394 E. sayılı dosyasında, alacaklı Metin G.'ün borçlular Metin Emre S. ve E. İnş. Taah. ve Tic. A.Ş. aleyhine 1.230.000 TL bedelli bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibi başlattığını, bu takip dosyasında Metin Emre S.'nin Selçuk Üniversitesi Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı nezdindeki toplam 398.523,84 TL bedelli hakediş alacağına 30.12.2008 tarihinde haciz konulduğunu, dava dışı Metin G.'ün söz konusu alacağını Mustafa K.'ya, Mustafa K.'nun da davalı Mustafa S.'ye temlik ettiğini, adı geçen kişilerin bu kadar büyük tutarlı işlem yapabilecek ticarî kapasitelerinin ve mal varlıklarının bulunmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, takibe dayanak olan bononun alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli olmadığını, davalının müvekkilinin alacağını semeresiz bırakmak kastıyla hareket ettiğini, buna rağmen düzenlenen sıra cetvelinde bedelin tamamının davalının alacaklı olduğu icra dosyasına ödenmesine karar verildiğini, müvekkili bankanın en azından garameten paylaşıma dâhil edilmesi gerektiğini ileri sürerek sıra cetvelinde davalı Mustafa S.'ye ayrılan payın müvekkilinin alacaklı olduğu Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11179, 2009/11180 ve 2009/11181 E. sayılı icra dosyalarına ödenmesini, bu istemin kabul edilmemesi hâlinde, müvekkilinin davalı ile birlikte garameten paylaşıma dâhil edilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

5. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde, öncelikle davacı bankanın kendi alacağının gerçek bir alacak olduğunu ispat etmesi gerektiğini, davacının icra dosyası borçlusu Metin Emre S.'den olan alacağının teminat mektubu ile ilgili risk alacağı olduğunu, riskin gerçekleşmediğini, banka teminat mektuplarının bankaya iadesi aşamasına gelindiğini, müvekkilinin alacağının temelinin gerçek bir alacak olduğu gibi temlik alacağının da gerçek bir temlik olduğunu, davacı bankanın zorlama yorumlarla sıra cetvelindeki derecesini yükseltmeye çalıştığını, iddialarını somut ve inandırıcı delillerle ispat etmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. Sayılı Davasında

Davacı İstemi:

6. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; sıra cetvelinde birinci sırada yer alan davalının takibinin muvazaalı olduğunu, takip borçlusunun alacaklıları zarara uğratmak kastıyla takibe dayanak olan senedi keşide ettiğini ileri sürerek sıra cetvelinin iptali ile birinci sıraya müvekkilinin alacaklı olduğu Konya 13. İcra Müdürlüğünün 2009/2522 E. sayılı icra dosyasının kaydedilmesini ve davalıya ayrılan payın müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

7. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasındaki beyanlarında, müvekkilinin alacağının temelinin gerçek olduğunu, muvazaa iddiasının ispatlanması gerektiğini, davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. Sayılı Davasında

Davacı İstemi:

8. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin borçlu Metin Emre S.'den olan alacağının tahsili için Konya 10. İcra Müdürlüğünün 2009/9375 E. sayılı dosyada başlattığı icra takibinin kesinleştiğini ve icra dosyası borçlusunun Selçuk Üniversitesindeki hakedişlerini haczettirdiğini, üniversiteden gelen paranın Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı dosyaya gönderildiğini ve 24.05.2010 tarihinde tüm bedelin davalıya ödenmesine yönelik sıra cetveli düzenlendiğini, sıra cetvelinin on beşinci sırasında müvekkiline yer verildiğini, oysa Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı dosyasında, borçlunun alacaklısı gözüken davalının alacağının gerçek bir alacak olmadığını, davalının alacağının dayanağının bono olduğunu, bononun her zaman düzenlenebileceğini ve tek başına alacağın gerçekliğini ispatlamaya yeterli olmadığını ileri sürerek 24.05.2010 tarihli sıra cetvelinde davalıya ayrılan paydan müvekkilinin alacaklı olduğu takip dosyasına alacakları kadar olan kısmın ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

9. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasındaki beyanlarında, müvekkilinin alacağının temelinin gerçek olup muvazaa iddiasının ispatlanması gerektiğini, davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/291 E. Sayılı Davasında

Davacı İstemi:

10. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde, O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin takip borçlusundan gerçek bir alacağı bulunmadığını ileri sürerek adı geçen davalının sıra cetvelinden çıkarılmasını ve sıra cetvelinde adına ayrılan paranın müvekkiline ödenmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

11. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur.

Asıl ve Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. Sayılı Davasında

Müdahil Mustafa K. İstemi:

12. Asıl ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında müdahil Mustafa K. vekili dilekçesinde; temlik alan V. Varlık Yönetim A.Ş., alacaklılar Asya Katılım Bankası A.Ş. ve O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. San. Tic. Ltd. Şti.'nin alacaklarının gerçek olmadığını ileri sürerek adı geçenlerin sıra cetvelinden çıkarılmalarını talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

13. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.05.2014 tarihli ve 2010/256 E., 2014/132 K. sayılı kararı ile; asıl davada davacı bankanın alacağının kredi sözleşmesi ve teminat mektuplarına dayalı olarak verilen bonolardan, birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında davacı F. İnşaat Ticaret A.Ş.'nin alacağının tek taraflı olarak düzenlenen faturalardan, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında davacı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. San. Tic. Ltd. Şti.’nin alacağının çeklerden, asıl ve birleşen davalarda davalı, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/291 E. sayılı davasında davacı Mustafa S.'nün alacağının ise bonodan kaynaklandığı, asıl ve birleşen davalarda davalı Mustafa S.'nün alacağının dayanağı olan bononun muvazaa ürünü olup diğer alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla düzenlendiği yönünde dosyaya herhangi delil ibraz edilmediği, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/291 E. sayılı davasında davalı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. San. Tic. Ltd. Şti.'nin alacağının dayanağı olan çeklerin de muvazaalı olarak düzenlendiği yönünde davacının soyut iddiası dışında başkaca bir delil bulunmadığı, tarafların birbirleri hakkındaki muvazaa iddialarını ispatlayamadıkları, verilen kesin süre içerisinde yemin deliline de dayanmadıkları gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

15. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 11.12.2015 tarihli ve 2014/8548 E., 2015/8074 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/291 E. sayılı davasında davacı Mustafa S. vekilinin katılma yoluyla temyiz istemi yönünden;

Katılma yolu ile temyiz isteminin ancak temyizi cevaplanan kişiye karşı kullanılabilmesi olanaklıdır. Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/291 E. sayılı davasında davacı Mustafa S. vekilinin açtığı dava reddedilmiş, gerekçeli karar davacı vekiline 23.06.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, bu tarihten itibaren başlayan 15 günlük temyiz süresi içerisinde bu kararı temyiz etmiş değildir. Aynı mahkemenin 2010/264 E. sayılı birleşen davasının reddi kararını temyiz eden davacı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. Ltd. Şti. vekilinin temyiz dilekçesinin davalı Mustafa S. vekiline tebliği üzerine, 23.07.2014 tarihinde düzenlenen cevabi temyiz dilekçesi içeriği 2010/264 E. sayılı davaya yönelik olmayıp, 2010/291 E. sayılı davada verilen hükme yönelik olduğundan, 2010/291 E. sayılı davada verilen hükme yönelik temyiz isteminin süresi geçirildiği gibi, davalı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. Ltd. Şti. vekilinin 2010/291 E. sayılı davaya ilişkin herhangi bir temyiz isteminin bulunmadığı anlaşıldığından, davacı Mustafa S. vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminde bulunabilmesi mümkün değildir. Bu itibarla, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/291 E. sayılı davasında davacı Mustafa S. vekilinin temyiz isteminin, hem yasal temyiz süresinin geçirildiği ve hem de açıklanan nedenlerle katılma yoluyla temyiz isteminde bulunulabilmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından reddi gerekmiştir.

2- Birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/264 E. sayılı davasında davacı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. Ltd. Şti. vekilinin tüm temyiz itirazları ve asıl davada davacılar Asya Katılım Bankası A.Ş. ve V. Varlık Yönetim A.Ş. vekillerinin Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11180 E. sayılı icra dosyasına dayalı olarak açtıkları dava hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazları yönünden;

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/3. maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemde Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi iken, 6335 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinde yapılan değişiklikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasında ilişki görev ilişkisi olarak değiştirilmiş ve bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’ya eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.

Asıl ve birleşen davalarda dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK'nın 4. maddesi uyarınca bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra "her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır." hükmü ile de nispi ticari davaya ilişkin de düzenleme yapılmış olup, buna göre tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlık konusu işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olması gerekir.

İİK'nın 142/1. maddesinde "Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir." hükmü düzenlenmiştir. Bu hükümde yer alan "alakadarlar" ifadesi, sıra cetvelinde kendisine pay ayrılan ve dava sonucunda etkilenecek olan alacaklıları ifade eder. Bu hükümde belirtilen mahal mahkemesinin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte İİK'nın 235/1. maddesindeki gibi kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki gibi iflas davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki açık bir düzenleme bulunmadığından bu mahkemenin davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan HMUK'nın 1 ve 8. madde hükümlerindeki parasal sınıra göre Asliye ya da Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü gerekir. Dairemizin 04.06.2013 tarih ve 3440 E., 3763 K; 17.06.2013 tarih ve 2990 E., 4139 K; 15.09.2014 tarih ve 2019 E., 5643 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.

Somut olayda, asıl ve birleşen davalarda, taraflar tacir ise de, aralarında doğrudan bir ticari ilişki bulunmadığı gibi uyuşmazlıklar, davalılar ile borçlu arasındaki alacağın muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 01.10.2011 tarihinden önce açılan sıra cetveline itiraz davalarında görevli mahkeme, dava konusu yapılan alacağın miktarına göre değil, o alacağa sıra cetveline göre düşen hissesinin miktarına göre belirlenir (HUMK 8/1. mad.). Bir alacağın sıra cetvelinde yazılı miktarda olmadığı hakkında dava açılmakta ise, görev sınırı, davacının davayı kazanması halinde alacağı hisse ile davayı kaybetmesi halinde alacağı hisse arasındaki farka göre belirlenir. Davanın konusu, davalı alacaklının sırasının değiştirilmesi ise, görev sınırı, davalının dahil edildiği sırada o alacağa düşecek hisse ile davacının iddia ettiği sırada o alacağa düşecek hisse arasındaki farka göre belirlenir. (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, sh:737 vd.)

Bu açıklamalara göre, (birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2010/892 E. sayılı davasında davacı F. İnş. Tic. A.Ş.'nin davayı kazanması halinde istifade edeceği tutar 6.392,18 TL olup, bu miktara göre davanın açıldığı tarih itibariyle sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu,) asıl dava ile Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin birleşen 2010/264 E. ve Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin birleşen 2010/291 E. sayılı dosyalarında açılan davalar 01.07.2012 tarihinden önce açılmış olduklarından ve anılan davalarda, davalı tarafça iş bölümü itirazında bulunulmadığından, bu davalara da asliye ticaret mahkemesince bakılmasında bir usulsüzlük bulunmadığı anlaşılmıştır.

Sıra cetveline itiraz hakkı takip alacaklılarına tanınmış ise de her alacaklı bu hakkı haiz değildir. YHGK'nın 05.03.2008 tarih ve 19-161 E., 213 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; sıra cetveline itiraz eden alacaklının icra takibinin ve buna bağlı olarak geçerli bir haciz işleminin bulunması gerekir. Bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunmayan alacaklının, sıra cetveline itiraz istemekte de hukuki yararı yoktur. Sıra cetveli bedeli paylaşıma konu mal üzerinde, satış tarihi itibariyle haczi bulunan alacaklılar dikkate alınarak düzenlenir. Aksi halde satış bedelinden pay ayrılamayacağından, adı geçenlerin sıra cetveline itiraz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır.

Asıl davada davacılar Asya Katılım Bankası A.Ş. ve V. Varlık Yönetim A.Ş.'nin alacaklı oldukları Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11180 E. sayılı icra dosyasında, bedeli paylaşıma konu hak ediş alacağının sahibi borçlu Metin Emre S.'ye yapılan ödeme emri tebliği tarihi, Konya 4. İcra Hukuk Mahkemesi'nin 13.10.2011 tarih ve 830 E., 1166 K. sayılı ilamıyla 07.09.2010 olarak düzeltilmiştir. Bedeli paylaşıma konu hak ediş alacağının icra dosyasına geldiği 06.05.2010 ve sıra cetvelinin düzenlendiği 24.05.2010 tarihi itibariyle, asıl davada davacı alacaklıların, anılan icra dosyasında henüz kesinleşmiş bir takipleri bulunmadığından, asıl davanın, Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11180 E. sayılı icra dosyasına dayalı olarak açılan kısmının, hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK'nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı ve hukuki olmayan gerekçelerle reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

Öte yandan, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/264 E. sayılı davasında, davalı Mustafa S.'nün, Konya 12. İcra Müdürlüğü'nün 2008/12.94 E. sayılı icra dosyasında, 16.10.2008 tanzim, 20.12.2008 vade tarihli bonoya dayalı olarak 27.12.2008 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlattığı, davacı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. Ltd. Şti.'nin ise, keşide tarihi 30.04.2009, bankaya ibraz tarihi 07.05.2009, keşide tarihi 20.05.2009, bankaya ibraz tarihi 20.05.2009 ve yine keşide tarihi 15.06.2009, bankaya ibraz tarihi 15.06.2009 olan üç adet çeke dayalı olarak Konya 10. İcra Müdürlüğü'nün 2009/9375 E. sayılı icra dosyasında 10.07.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi başlattığı anlaşılmıştır.

Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Daha önce doğan alacak, daha sonra doğan alacak için muvazaa oluşturamaz. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine konulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Öte yandan, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakati bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Bu durumda mahkemece, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/264 E. sayılı davasında, davalının alacağının dayanağı olan bononun en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan takip tarihinin, davacının alacağının dayanağı olan çeklerin her birinin en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarihler olan bankaya ibraz ve takip tarihlerinden daha önce olduğu, bu durumda davalı alacağının daha önce doğduğunun kabulü gerektiği, buna göre de, sonraki tarihte doğan davacı alacağı bakımından muvazaa yaratılamayacağı gerekçesiyle, birleşen 2010/264 E. sayılı davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, hukuki nitelikte olmayan yanılgılı gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Ne var ki, asıl davada davacıların alacaklı bulundukları Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11180 E. sayılı icra dosyası yönünden verilen karar ile Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/264 E. sayılı davalarında verilen kararlar sonucu itibariyle doğru olduğundan, bu davalarda verilen kararların HUMK'nın 438/son maddesi gereğince gerekçesi değiştirilerek ve asıl davada Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11180 E. sayılı icra dosyasına ilişkin olarak verilen hüküm yönünden, hüküm fıkrasındaki yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, anılan davada verilen hükmün HUMK'nın 438/7. maddesi uyarınca aşağıda sonuç bölümünde yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir.

3- Asıl davada, davacılar Asya Katılım Bankası A.Ş. ve V. Varlık Yönetim A.Ş. vekillerinin Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11179 E. ve 2009/11181 E. sayılı icra dosyalarına dayalı olarak açtıkları davalar hakkında verilen hükme yönelik temyiz itirazları ve Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin birleşen 2010/892 E. sayılı davasında davacı F. İnş. Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yönünden;

Yukarıdaki bentte açıklandığı üzere, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü davalı alacaklıdadır.

Asıl davada davacı Asya Katılım Bankası A.Ş. Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11179 E. sayılı icra dosyasında, 14.09.2004 tanzim ve 01.10.2009 vade tarihi bonoya dayalı olarak 19.10.2009 tarihinde icra takibi başlatmış, dosya kapsamında alınan 29.08.2012 havale tarihli bilirkişi raporunda, davacı bankanın 14.09.2004 tarihli genel kredi sözleşmesine dayalı olarak 16.04.2008 tarihinde iki adet teminat mektubu verdiği ve 02.07.2009 tarihinde kredi kullandırdığı, Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11179 E. sayılı icra dosyasında başlatılan takibinin dayanağı olan bononun bu borç ilişkisi nedeniyle düzenlendiği ve takibin bu borç ilişkisinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsiline yönelik olduğu açıklanmıştır. Yine davacı banka, Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11181 E. sayılı icra dosyasında 29.05.2004 tanzim ve 01.10.2009 vade tarihli bonoya dayalı olarak 19.10.2009 tarihinde icra takibi başlatmış, dosya kapsamında alınan 29.08.2012 havale tarihli bilirkişi raporunda, davacı bankanın 29.05.2004 tarihli genel kredi sözleşmesine dayalı olarak 2004 yılında çeşitli tarihlerde kredi kullandırdığı ve 2007 yılında teminat mektupları verdiği, Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11181 E. sayılı icra dosyasında başlatılan takibinin dayanağı olan bononun bu borç ilişkisi nedeniyle düzenlendiği ve takibin bu borç ilişkisinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsiline yönelik olduğu açıklanmıştır. Bu itibarla, asıl davada, davacı bankanın Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11179 E. ve 2009/11181 E. sayılı icra dosyalarındaki takip tarihleri, davalı Mustafa S.'nün Konya 12. İcra Müdürlüğü'nün 2008/12.94 E. sayılı icra dosyasındaki 27.12.2008 olan takip tarihinden sonra olsa da, bilirkişi raporunda açıklandığı üzere, davacı bankaya ait bonoların dayanağı olan temel ilişkinin doğum tarihi, davalının alacağının dayanağı olan bonoların tanzim tarihinden ve takip tarihinden önce olduğundan, asıl davada davacı bankanın, anılan icra dosyaları bakımından, davalıya karşı muvazaa iddiasında bulunabileceğinin kabulü gerekir.

Bu durumda mahkemece, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, asıl davada davacılar Asya Katılım Bankası A.Ş. ve V. Varlık Yönetim A.Ş. vekillerinin Konya 3. İcra Müdürlüğü'nün 2009/11179 E. ve 2009/11181 E. sayılı icra dosyalarına dayalı olarak açtıkları davalara ilişkin muvazaa iddiasının esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün yanılgılı olarak davacıya yüklenmesi ve aralarında doğrudan ve temel hukuki ilişki bulunmamasına rağmen, Dairemizin 21.03.2013 tarih ve 615 E., 1738 K., 16.01.2014 tarih ve 2013/9058 E., 2014/172 sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere, HMK'nın 225. (HUMK'nın 345.) maddesi uyarınca yeminin konusu kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar olduğundan, yemin delilinin sadece temel ilişkinin tarafları hakkında söz konusu olabileceği ve bu tür davalarda, davanın tarafları arasında hukuki ilişki bulunmadığı, yemin deliline dayanılmasının da mümkün bulunmadığı göz ardı edilerek, davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle yazılı şekilde, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2010/892 E. sayılı davada davacı F. İnş. Tic. A.Ş.'nin, 29.08.2008-16.09.2008 tarihleri arasında tanzim edilmiş 6 adet faturaya dayalı olarak, Konya 13. İcra Müdürlüğü'nün 2009/2522 E. sayılı icra dosyasında 23.02.2009 tarihinde icra takibi başlattığı, söz konusu faturaların tanzim tarihlerinin, davalı Mustafa S.'nün takip tarihinden önce olduğu anlaşılmıştır. Anılan faturalar, davacı F. İnş. Tic. A.Ş.'nin usulünce tasdik edilmiş ve birbirini teyid eder nitelikteki ticari defterlerine, davalının takip tarihinden önceki bir tarihte işlenmiş ise, ya da bu faturalara dayalı alacağın davalının takip tarihinden önceki bir tarihte doğduğu başkaca bir belge ile kesin olarak belirlenebiliyor ise, davacının davalıya karşı muvazaa iddiasında bulunabileceğinin kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece, bilirkişi aracılığıyla, öncelikle, davacının takibinin dayanağı olan faturaya dayalı alacağının doğum tarihinin, davalının takip tarihinden önce olup olmadığının belirlenmesi, davacının alacağının doğum tarihinin davalının takip tarihinden sonra olduğunun belirlenmesi halinde, davacı, davalıya karşı muvazaa iddiasında bulunamayacağından, davanın reddine karar verilmesi, aksi takdirde, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan, yukarıda açıklanan ilke çerçevesinde uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün yanılgılı olarak davacıya yüklenmesi ve aralarında doğrudan hukuki ve temel ilişki bulunmamasına rağmen, davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle, birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2010/892 E. sayılı davasında yazılı şekilde yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması da bozmayı gerektirmiştir.

4- Asıl davada, asli müdahil Mustafa K. vekili, 18.07.2012 havale tarihli dilekçesi ile, Asya Katılım Bankası A.Ş. ve V. Varlık Yönetim A.Ş. ile O. Ltd. Şti'nin sıra cetvelinden çıkarılmasını istemiş ve bu konudaki harcını yatırmış ise de, mahkemece, bu talep fer'i müdahale talebi olarak değerlendirilerek, talep hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir. Oysa, HMK'nın 65. maddesi uyarınca asli müdahale yoluyla açılmış davanın karara bağlanması gerektiği gözetilmelidir.

HMK'nın 297/2. madde hükmü uyarınca her bir talep hakkında, mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekmekte olup, HMK'nın 303/2. maddesinde " Bir hüküm, davada veya karşı davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder." hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda, talep ya da davacı taleplerinden biri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi ya da dava konusu talepten başka bir konuda karar verilmesi halinde, böyle bir kararı davacı temyiz etmese dahi aleyhine kesin hüküm oluşmaz ve davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmaz. Dairemizin 08.11.2013 tarih ve 4975 E., 6940 K., 12.10.2015 tarih ve 6458 E., 6095 K. sayılı ilamları da bu yöndedir. Mahkemece, gerekçede asli müdahil Mustafa K.'nun istemi hakkında bir değerlendirme yapılmamış, kısa ve gerekçeli kararda olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmamış olup, asli müdahil aleyhine kesin hüküm oluşmuş değildir. Bu durumda mahkemece, asli müdahilin istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle re'sen bozulması gerekmiştir.

Diğer yandan, gerekçeli karar başlığında O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. Ltd. Şti. "Davacı-Karşı Davalı", Mustafa S. "Davalı-Karşı Davacı" olarak gösterilmiş ise de, adı geçenler tarafından birbirlerine aleyhine açılan davalar asıl ve karşı dava olarak değil, ayrı birer bağımsız dava olarak açılmış ve açılan bu davalar Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/256 E. sayılı asıl davası ile birleştirilmiştir. Öte yandan, asli müdahil, gerekçeli karar başlığında fer'i müdahil olarak belirtilmiştir. Mahkemece, gerekçeli karar başlığı yazımında bu hususların gözetilmemesi de hatalı olmuştur,…” gerekçesiyle karar oy birliğiyle bozulmuştur.

Karar Düzeltme Talebi Üzerine Özel Dairece Verilen Bozma Kararı:

16. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında davalı vekili, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, Özel Dairenin 13.11.2017 tarihli ve 2016/7244 E., 2017/3178 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan asıl ve birleşen (2010/892 E.) davada davalı vekilinin karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Birleşen dava (2010/264 E.), muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır.

Birleşen davada (2010/264 E.) davacı O. Sihhi Tesisat Müh. Ve İnş. Ltd. Şti.’nin alacaklı olduğu Konya 10. İcra Müdürlüğü'nün 2009/9375 E. sayılı dosyasında takip konusu çeklerin düzenlenme tarihi ile ibraz tarihlerinin ve takip tarihlerinin, birleşen davada davalının takip tarihi olan 27.12.2008 tarihinden sonra olduğu, ancak birleşen davada (2010/264 E.) davacı vekilince, müvekkili ile borçlu arasındaki ticari ilişkinin çeklerin düzenlenme tarihinden önce doğduğu, çek defterinin 2007 yılında borçluya verildiğinin iddia edildiği, kararda bu hususun tartışılmadığı, karara esas alma bilirkişi raporunda da konuya ilişkin herhangi bir incelemenin bulunmadığı anlaşılmıştır.

Mahkemece, muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü davalı alacaklıda olduğundan, birleşen davada (2010/264 E.) davacı vekilinin muvazaa iddiasının esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün yanılgılı olarak davacıya yüklenmesi ve aralarında doğrudan ve temel hukuki ilişki bulunmamasına rağmen. HMK'nın 225. (HUMK'nm 345.) maddesi uyarınca yeminin konusu kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar olduğundan, yemin delilinin sadece temel ilişkinin tarafları hakkında söz konusu olabileceği ve bu tür davalarda, davanın tarafları arasında hukuki ilişki bulunmadığı, yemin deliline dayanılmasının da mümkün bulunmadığı göz ardı edilerek, davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle yazılı şekilde, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Bu durumda mahkemece, birleşen davada (2010/264 E.) davacı vekilinin muvazaa İddiasının esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün yanılgılı olarak davacıya yüklenmesi ve yemin deliline dayanılmasının mümkün bulunmadığı göz ardı edilerek, davacıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması suretiyle yazılı şekilde, yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle, kararın adı geçen birleşen davada davacı yararına bozulması gerekirken, hükmün Dairemizce düzeltilerek onandığı anlaşıldığından, birleşen davada davacı vekilinin karar düzeltme itirazının kabulü ile Dairemizin 11.12.2015 tarih ve 2014/8548 E., 2015/8074 K: sayılı kararının, düzeltilerek onamaya ilişkin kısmının kaldırılarak, kararın, birleşen davada (2010/264 E.) davacı yönünden, adı geçen davacı yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir,…” gerekçesiyle kararın, birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davada davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

17. Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.02.2018 tarihli ve 2017/915 E., 2018/76 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin, birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında davacı F. İnşaat Ticaret A.Ş. ile ilgili alacağın doğum tarihinin araştırılması gerektiğine ilişkin bozma kısmı hariç diğer kısımlarına direnilmesine karar verilerek, mahkemece uyulan kısım yönünden davacı F. İnşaat Ticaret A.Ş.'nin alacağının doğum tarihinin belirlenmesi ve doğum tarihine göre davanın ya usulden reddine ya da esastan kabul veya reddine karar verilmesi gerektiği, ancak bozma ilamının bu kısmına mahkemece uyulduktan sonra davalı Mustafa S. ve fer’î müdahil Mustafa K. vekilinin 08.02.2018 tarihli duruşmadaki beyanları ile davacı F. İnşaat Ticaret A.Ş.’nin alacağının usulden reddi gerektirmeyen bir alacak olduğunu ve alacağının doğum tarihinin F. İnşaat Ticaret A.Ş.’nin beyan ettiği gibi fatura tarihinde doğduğunu benimsediklerini bu yönden bilirkişi incelemesine veya başkaca bir araştırmaya gerek olmadığını belirttikleri, bu beyan karşısında davacı F. İnşaat Ticaret A.Ş.’nin alacağının, davalının takip tarihinden önceki bir tarihte doğduğu ve bu nedenlerle adı geçen davacının davasının esasının incelenmesi gerektiği, alacağını tamamen davalı Mustafa S.'ye temlik etmiş olan Mustafa K.'nun davaya asli müdahil olarak katılmasını gerektirir hiçbir haklı ve hukukî neden bulunmadığı, olsa olsa temlikte bulunduğu davalıya karşı sorumlu duruma düşmemek için ona yardımcı olmak üzere fer’î müdahil olabileceği, asli müdahil sıfatını almasının mümkün olmadığı, harç yatırmış olmasının bu hakkı ona bahşetmeyeceği, zaten kendisine davanın ihbarı üzerine davanın niteliği gereği Mustafa K.'nun fer’î müdahilliğine karar verildiği, kaldı ki Mustafa K.'nun bozmaya konu kısım yönünden temyiz talebinin bulunmadığı, fer’î müdahilin karar başlığında asli müdahil olarak gösterilemeyeceği, yine ilk karardaki gibi karar başlığında adı geçenin fer’î müdahil olarak gösterildiği, davacı O. Sıhhi Tes. Müh. ve İnş. San. Tic. Ltd. Şti., F. İnşaat Ticaret A.Ş., V. Varlık Yönetim A.Ş. ve diğer icra dosyasındaki alacağı nedeniyle davacı Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin davaları yönünden, ispat yükünün davacı alacaklılarda olmayıp, davalı alacaklı Mustafa S.'de olduğuna ilişkin bozma kısımlarının doğru olmadığından direnilmesi gerektiği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3 ve 6. maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187 ve 190. maddeleri gereğince, iddia eden ve iddiadan bir sonuç elde etmek isteyen kişinin iddiasını ispatlaması gerektiği, iyi niyetin esas olduğu hâllerde asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğu, tüm davalarda sıra cetvelinde yer alan davalı alacağının özüne itiraz edildiği, sıra cetveline itiraz eden alt sıradaki alacaklının iyi niyetli, sırasına itiraz edilen üst sıradaki alacaklının kötü niyetli olduğunun kabulünü gerektiren yasal bir kural ya da bir karine bulunmadığı, davacıların özüne itiraz ettikleri davalı alacağının muvazaalı olduğuna ilişkin kanaat verici hiçbir delil sunamadıkları, yıllardır Özel Dairelerce ispat yükünün davalı alacaklıda olduğu yönünde uygulama yapıldığı ve bu uygulamanın nedense hiç sorgulanmadığı, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 141. maddesinde de aksine bir ispat düzenlemesi bulunmadığı, muvazaayı iddia eden her kim ise iddiasını ispatlaması gerektiği, hasbelkader birkaç gün önce icra işlemi gerçekleştirerek sıra cetvelinin üst sırasında yer alan en samimi olan bir alacaklıyı cezalandırmak ve onu ucu belli olmayan ispat yükü altına sokmanın kabul edilemeyeceği gerekçesiyle birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davaların reddine, asıl davada davacı Asya Katılım Bankası A.Ş. ile temlik alan şirketin davalıya karşı açtığı davanın reddine, birleşen 2010/291 E. sayılı davada Mustafa S. davası temyiz edilmeksizin kesinleştiğinden hakkında yeniden karar verilmesine yer olmadığına, asıl davada Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11180 E. sayılı icra dosyası ile ilgili öncesinde verilen red kararı Özel Dairece gerekçesi düzelterek onandığından bu icra dosyası yönünden karar verilmesine yer olmadığına oy çokluğu ile karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

18. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davacı ve temlik alan vekili, birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında davacı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1- Asıl davada davacı banka tarafından borçluya yönelik başlatılan Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11179 ve 2009/1181 E. sayılı dosyaları yönünden ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davada, Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı dosyasında düzenlenen sıra cetveline ilişkin itirazda, ispat yükünün davacı alacaklı da mı yoksa sıra cetveli düzenlenen icra dosyasında alacaklı durumunda olan davalıda mı olduğu,

2- Müdahil Mustafa K.’nun 18.07.2012 tarihli dilekçesi dikkate alındığında, asıl ve birleşen 2010/264 E. sayılı davada asli müdahil mi yoksa fer’î müdahil olarak mı kabul edilmesi gerektiği, buradan varılacak sonuca göre Mustafa K. hakkında hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A- Asıl davada davacı Asya Katılım Bankası A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

20. Bilindiği üzere, hukukî yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Dosya içerisinde yer alan ve davacı Asya Katılım Bankası A.Ş. vekili tarafından sunulan 24.10.2013 tarihli dilekçe ile sıra cetveline itiraza konu Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11181 E. sayılı dosyanın temlik alan V. Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik edildiğinin belirtildiği, mahkemece verilen ilk kararın temyizine ilişkin davacılar vekilinin sunduğu 08.07.2014 tarihli dilekçede, asıl davada sıra cetveline itiraza konu Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11179 ve 2009/11180 E. sayılı dosyalarının da temlik alan V. Varlık Yönetim A.Ş.’ye temlik edildiğini beyan ettikleri, dilekçe ekinde sunulan ve taraflar arasında düzenlenen 12.12.2013 tarihli “Alacak Temlik Sözleşmesi” ve ekinde yer alan temlik edilen icra dosyaları listesi incelendiğinde, sıra cetvelinde itiraza konu Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11179 ve 2009/11180 E. sayılı icra dosyalarının da yer aldığı, asıl davada davacı Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin sıra cetvelinde itiraza konu icra dosyalarından olan alacaklarını temlik alan V. Varlık Yönetim A.Ş.’ye devrettiği, adı geçen davacının asıl davada taraf sıfatının olmadığı, o hâlde asıl davada Asya Katılım Bankası A.Ş. vekilinin direnme kararını temyizinde hukukî yararı bulunmadığından temyiz itirazının hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B- Asıl davada Asya Katılım Bankası A.Ş. tarafından borçluya yönelik başlatılan Konya 3. İcra Müdürlüğünün 2009/11179 ve 2009/1181 E. sayılı dosyaları yönünden ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında, Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı dosyasında düzenlenen sıra cetveline ilişkin itirazda, ispat yükünün davacı alacaklı da mı yoksa sıra cetveli düzenlenen icra dosyasında alacaklı durumunda olan davalıda mı olduğu yönünden yapılan incelemede:

21. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın ve ilgili kavramların irdelenmesi gerekmektedir.

22. Genel olarak icra takibi beş aşamadan oluşur. Bu aşamalar takip talebi, ödeme (icra) emri, haciz, satış ve paraların paylaştırılmasıdır. Paraların paylaştırılması, icra takibinin son safhasıdır. Diğer aşamalara geçilebilmesi için alacaklının talepte bulunması gerektiği hâlde, paraların paylaştırılmasına (ödenmesine) başlanabilmesi için alacaklının bir talebine gerek yoktur. İcra dairesi, satış sonucunda elde edilen paraları, kendiliğinden (re'sen) alacaklılara paylaştırır. Paraların paylaştırılması, aynı malların birden fazla alacaklı için haczedilmiş (hacze iştirak edilmiş) olması hâlinde söz konusudur. Hacizli mallar bir alacaklı için haczedilmişse, o zaman paraların paylaştırılması değil elde edilen paranın alacaklıya ödenmesi söz konusudur (Kuru, Baki: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 729).

23. Sıra cetvelinin düzenlenmesi için birden fazla alacaklının bulunması ve borçlunun malvarlığının satılması sonucunda elde edilen para ile tüm alacaklıların alacağının ödenememesi gerekir. Hacze iştirak eden tüm alacaklıların alacağı ödenebiliyorsa sıra cetveli düzenlenmez. Eğer takibin sonunda tek alacaklı olursa, satış sonucu elde edilen para alacaklının alacağına yetmezse, yine sıra cetveli düzenlenmez, alacaklıya alacağının ödenmeyen kısmı için bir aciz belgesi verilir (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özkan, Meral Sungurtekin/Özekes, Muhammet: İcra ve İflas Hukuku, 10. Bası, Ankara 2012, s. 387).

24. İcra ve İflas Kanunu’nun 140. maddesinde;

“…Satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemiye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra cetvelini yapar.

Alacaklılar 206 ncı madde mucibince iflas halinde hangi sıraya girmeleri lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar.

Bununla beraber ilk üç sıraya kayıt için muteber olan tarih haciz talebi tarihidir…” hükmü bulunmaktadır.

25. İlk haczi uygulayan icra dairesi, alacaklıların bir sıra cetvelini yapar (İİK m. 140/1; İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği m. 59). Haczedilen mallar istinabe yolu ile haczedilmiş ve satılmış olsa bile, sıra cetvelini düzenleme yetkisi, takibin yapıldığı icra dairesine aittir. İstinabe olunan icra dairesinin bu sıfatla (istinabe olunan icra dairesi sıfatıyla) sıra cetveli düzenleme yetkisi yoktur. Sıra cetveli kesinleşmeden, icra müdürü paraları paylaştıramaz. Bu sıra cetveline dayanarak yapılan paylaştırmada, artık bütün alacaklıların alacağının tam olarak ödenmesi mümkün değildir. Sıra cetvelinde, aynı derecede hacze iştirak etmiş olan (İİK m.100-101) bütün alacaklılar alacak miktarları ve faizleri ile gösterilir. Bu alacaklıların her biri belli bir sıraya girer. Bu sıra İİK’nın 206. maddesinde gösterilmiştir (Kuru, s.732-733).

26. İcra ve İflas Kanunu’nun 206 ve 207. maddelerine göre sıra cetvelinin nasıl düzenleneceği İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliğinin 59. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre alacaklıların ad ve soyadları, talep edilen, kabul ve reddedilen para miktarlarının, alacak hakkındaki kararın ne olduğu ve hangi sıraya kabul edildiği yazılır.

27. Düzenlenecek sıra cetvelinde; alacaklılar İİK’nın 206. maddesine göre iflas hâlinde hangi sıraya girmeleri lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar (İİK m. 140/2). Satış bedelinden önce birince derecede hacze iştirak edenlerin alacakları ödenir. Geriye bir şey artarsa bu, ikinci dereceye verilir. Paylaştırma parasının artması hâlinde sırasıyla diğer derecelere dağıtılır. Satış bedelinin birinci derecedeki alacaklıların tamamını karşılamaması hâlinde (veya diğer dereceler içinde bakiyenin alacakları karşılamaması durumunda da) derece için de sıra cetveli düzenlenir. Bu şekilde yapılan dağıtım sonucunda, alacağına kavuşamayanlar olursa İİK’nın 143. maddesi uyarınca bunlara borç ödemeden aciz belgesi verilir (Deynekli, Adnan/Kısa, Sedat: Hacizde ve İflasta Sıra Cetveli, 3. B., Ankara 2005, s. 111).

28. Bu aşamada “hacze iştirak” ile ilgili açıklama yapmakta fayda vardır. Borçluya karşı bir veya birkaç alacaklı tarafından yapılan takip sonunda borçlunun haczedilen malları tüm alacaklıların alacağının ödenmesini mümkün kılıyorsa hacze iştirak sorunu ortaya çıkmayacaktır. Ancak, borçluya karşı takip yapan birden fazla alacaklının alacağı, borçlunun haczedilen mallarının satışı sonunda karşılanamıyorsa, hacze iştirak söz konusu olabilir. Hukukumuzda, borçlunun mallarına önce haciz koyduran alacaklının, alacağını önce alacağı şeklinde bir prensip geçerli değildir. Yani ilk haciz sahibi alacaklının esasen sonraki alacaklılara bir rüçhan hakkı bulunmamaktadır. Haczin rehin hakkına benzer bir etkisi ve dolayısıyla önce haciz koyduran kişinin, diğer alacaklılara göre önceliği kabul edilmemiştir. Sadece maaş veya ücret hacizlerinde sırada önce gelen haczin kesintisi bitmeden, sonraki haciz için kesinti yapılamaz (İİK m. 83/2, c. 3) (Pekcanıtez/ Atalay/ Özkan/ Özekes, s. 312-313).

29. İcra ve İflas Kanunu’nda hacze iştirakin iki çeşidi düzenlenmiştir. Bunlar takipli (adi) veya takipsiz (imtiyazlı) iştiraktir. Gerek takipli gerekse takipsiz iştirakte alacaklılar İİK’nın 100 ve 101. maddelerindeki şartları taşımaları hâlinde borçlunun malları üzerine kendilerinden önce konulmuş hacizlere ilk haciz üzerine satılan malın tutarı vezneye girinceye kadar katılabilirler. Hacze iştirak hâlinde satış bedeli aynı derecedeki alacaklılar arasında garame (oranlama) suretiyle dağıtıma tâbi tutulur. İştirak alacaklısı o derece içinde yer alan diğer alacaklılarla eşit statüye sahip olur ve hacizli malların satışından elde edilen paradan alacağı oranında pay alır.

30. Haciz koyduran alacaklı, borçlunun haczedilen malları üzerinde bir rehin hakkı veya bir imtiyaz kazanamaz. Alacağı haciz koyduran alacaklının alacağından evvel doğmuş ve borçluya karşı usulen icra takibinde bulunarak haciz istemek yetkisi kazanmış olan her alacaklı, bu hususu Kanunun tayin ettiği vasıtalarla ispat ederek haczedilen malın tutarı vezneye girinceye kadar hacze iştirak edebilirler (İİK m. 100) (Deynekli/ Kısa, s. 3-4). İİK’nın 100. maddesine göre, sıra cetveli ilk hacze iştirak edebilecek alacaklılar gözetilerek düzenlenir. Borçluya ait mala birden fazla ihtiyatî haciz uygulanmış ise ilk önce kesin hacze dönüşen ihtiyatî haciz ilk haciz kabul edilir ve bu hacze iştirak edebilecek alacaklılar İİK’nın 100, 101 ve 286. maddelerine göre belirlenir (Deynekli/Kısa, s. 49). İhtiyatî haczin hacze iştirak edebilmesinin birinci koşulu ihtiyatî haczin mahcuz veya para üzerinden uygulanması, ikinci koşulu ise İİK’nın 264. maddesi hükmüne göre ihtiyatî haczi tamamlayan merasime uyularak ihtiyatî haczin hükümsüz hâle gelmemesidir. İhtiyatî haczin ilk hacze iştirakinin üçüncü koşulu ise ihtiyatî haczi uygulayan alacaklının alacağının, ilk haczi uygulayan alacaklının takibinden önce doğmuş olmasıdır. Öncelik koşulu İİK’nın 100. maddesinde belirtilen belgelerle ispatlanabilir (Deynekli, Kısa, s. 43 vd.).

31. İcra ve İflas Kanunu’nun 141. maddesine göre sıra cetvelinin birer sureti icra dairesi tarafından alakadarlara tebliğ edilir.

32. İcra ve İflas Kanunu’nun “Cetvele itiraz” başlıklı 142. maddesi ise;

“Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.

Dava basit muhakeme usuliyle görülür.

İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle icra mahkemesine arz olunur” şeklinde düzenlenmiştir.

33. İcra ve İflas Kanunu’nun 142. maddesi gereğince alacaklılar sıra cetvelinin bir suretinin kendilerine tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde sıra cetveline şikâyet yoluna başvurabilirler veya sıra cetveline itiraz davası açabilirler. Sıra cetveline karşı yedi gün içinde hiçbir şikâyet ve itiraz (İİK m. 142) yapılmazsa sıra cetveli kesinleşir ve ancak bundan sonra (kesinleşen) sıra cetveli gereğince paraların paylaştırılmasına geçilebilir. Buna karşılık, yedi gün içinde sıra cetveline karşı (icra mahkemesinde) şikâyet veya (mahkemede) itiraz yoluna başvurulursa, paylaştırma işleminin sonuçlanmasına kadar durdurulması ve sıra cetvelinin kesinleşmesine kadar beklenmesi gerekir. Ancak, sıra cetvelinde hak sahibi görünen her alacaklı, banka teminat mektubu karşılığında, kendisine ödeme yapılmasını isteyebilir (İİK m. 142/a) .

 34. Sıra cetveline karşı koymak isteyen alacaklı (bu konudaki takip hukuku kurallarının yanlış uygulandığını iddia etmeyip) sıra cetveline alınmış olan bir alacaklının alacağına veya onun sırasına (veya hem alacağına hem de onun sırasına) itiraz etmek istiyorsa, o zaman sıra cetveline karşı, mahkemede itiraz yoluna başvurması, yani o alacaklıya karşı genel mahkemede dava açması gerekir (Kuru, s. 736).

35. Sıra cetveline itiraz davası açma süresi yedi gündür. Bu süre, sıra cetvelinin itiraz eden alacaklıya tebliğinden itibaren başlar. Kanunda belirtilen süre hak düşürücü süre olup, taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece kendiliğinden incelenmesi, süresinde açılmayan davanın esasa girilmeden reddedilmesi gerekir (Deynekli, Adnan/Kısa, Sedat: Hacizde ve İflasta Sıra Cetveli, İstanbul 1996, s. 142).

36. Sıra cetvelinin tebliğinden itibaren her alacaklı ilgilileri aleyhine genel mahkemede dava açmak suretiyle sıra cetveline itiraz edebilir. Davacı, sıra cetveline alınmış olan alacaklının alacağının esas veya miktarına itiraz eden alacaklıdır. Her alacaklı aynı veya kendisinden önceki dereceye yahut sıraya dâhil alacaklı hakkında itiraz edebilmek imkânına sahiptir. Yararı bulunmayan alacaklının itirazı dinlenmez. Örneğin birinci sıradaki alacaklının kendisinden sonraki sıralara müdahale niteliğindeki itirazları kural olarak dinlenmez (Deynekli, Kısa, s. 143).

37. Sıra cetveline itiraz davasının davalısı, cetveldeki alacağının esasına ve miktarına itiraz edilen ilgilidir. Yoksa borçluya veya icra dairesine karşı dava açılamaz (Deynekli, Kısa, s. 144).

38. Sıra cetveline itiraz sebepleri davalının alacağının miktarına ilişkin olabileceği gibi davalı alacaklının borçludan alacağı bulunmadığına yönelik olabilir.

39. Davalı alacaklının borçludan alacağı bulunmadığına yönelik itiraz ise, sıra cetvelinde kendisine pay ayrılan alacaklının alacağının bir kısmının veya tamamının borçlu tarafından ödendiğine yönelik ya da sıra cetvelinde pay ayrılan alacaklının alacağının muvazaalı olduğuna ilişkin olabilir.

40. Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususundaki anlaşmalara denir. Muvazaanın tanımından da anlaşılacağı üzere, tarafların başkalarını aldatmak amacıyla yaptıkları görünürdeki işlem kural olarak geçersizdir (Deynekli, Kısa, s. 144).

41. Borçlu, hakkında yapılan icra takibinde alacaklısı ile muvazaalı olarak yarattığı borca karşı, ödeme emrinin tebliği üzerine karşı koymamak suretiyle takibin kesinleştirilmesini ve bu suretle diğer alacaklılarının sıra cetvelinde alacaklarını tahsil imkânını kısıtlayabilir veya tamamen ortadan kaldırılabilir. Mahcuz malın satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması üzerine icra müdürlüğünce düzenlenen sıra cetveline göre, alacağını tamamen veya kısmen alamayan alacaklılar bir başka alacaklının alacağının muvazaalı olduğunu ileri sürebilirler. Bu husus alacağın varlığına yönelik olduğundan dava yoluyla genel mahkemede ileri sürülmesi gerekmektedir.

42. Haciz yoluyla takipte borçlunun itirazı hâlinde, iflâsta da alacağın iflâs idaresince kabul edilmemesi durumunda alacaklı, alacağın varlığını ispat zorundadır. Sıra cetveline itiraz hâlinde ispat külfeti durumu değişmez, yani ispat yükü davacı alacaklıya değil, alacağına itiraz edilen davalı alacaklıya aittir. Aksi durumun kabulü hâlinde, borçlunun itiraz etmemesi veya alacağın iflâs idaresince kabulü durumunda ispat külfeti kuralı değiştirilmiş, olumsuzluğun ispatı kuralı kabul edilmiş olur. Bu davada taraf olan alacaklılar arasında alacakla ilgili doğrudan doğruya bir ilişki bulunmadığından davacı alacaklının böylesine ağır bir külfetin altına girmesi beklenemez. Sırasına itiraz edilen alacaklı, alacağının mevcudiyetini ve miktarını ispat etmek zorundadır (Deynekli, Kısa, s. 144).

43. Davalı alacaklı, alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere de karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onları cüz’i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez (Bilgen, Mahmut: İcra ve İflas Hukukunda Sıra Cetveli, Ankara 2016, s. 491).

44. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında, davacılar Konya 12. İcra Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı icra dosyasında taraflar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, icra takibine dayanak yapılan bononun, alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli olmadığını iddia etmişlerdir. Davalının alacağının bonoya dayalı olması, alacağın gerçek olduğunun kabulüne yeterli değildir. Davalı alacaklı, bononun düzenlenme nedenini açıklamak, bu nedene göre esas ilişkiyi kanıtlamak durumundadır. Dava dışı borçlu ile davalı alacaklının haricen her zaman için bir senet düzenlemesi mümkün olup, davacıya karşı bu senetlerin yeterli delil olarak kabulünden söz edilemez. Bu durumda mahkemece, muvazaa iddiasında ispat yükünün sıraya itiraz eden davacı alacaklıda olduğuna yönelik verilen direnme kararı yerinde değildir.

45. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

C) Müdahil Mustafa K.’nun 18.07.2012 tarihli dilekçesi dikkate alındığında, asıl ve birleşen 2010/264 E. sayılı davada asli müdahil mi yoksa fer’î müdahil olarak mı kabul edilmesi gerektiği, buradan varılacak sonuca göre Mustafa K. hakkında hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği yönünden yapılan inceleme:

46. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın ve ilgili kavramların irdelenmesi gerekmektedir.

47. Davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilerin görülmekte olan bir davaya müdahalesi, asli müdahale ve fer'î müdahale kurumları sayesinde mümkün olmaktadır.

48. Medeni yargılama hukukunda HMK'nın yürürlüğe girmesinden önce asli müdahaleyi düzenleyen bir kanun hükmü bulunmamasına karşın, gerek doktrin gerekse Yargıtay kararlarında bir davaya asli müdahalenin mümkün olduğu kabul edildiğinden yeni kanun çalışmaları sırasında bu husus dikkate alınmış ve asli müdahale kurumu yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur.

49. Davaya asli müdahalenin düzenlendiği HMK'nın 65. maddesi; "Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.

Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır" hükmünü taşımaktadır.

50. Kanun maddesinden açıkça anlaşılacağı üzere, asli müdahale davasında davacı, görülmekte olan ilk davanın konusu üzerinde kısmen veya tamamen hak iddiasında bulunan kişidir. Asli müdahale davası ilk davanın açıldığı mahkemede ve aynı dava dosyasında o davanın davacısı ile davalısına karşı açılan bağımsız bir dava çeşididir. Bu nedenledir ki asli müdahale davasının açılabilmesi için talepte bulunan üçüncü kişinin ayrıca dava harcını ödemesi gerekir. Aksi takdirde asli müdahale talebi mahkemece incelenemez. Asli müdahalede davasında, ilk davanın davacı ve davalısı zorunlu dava arkadaşıdırlar. Ancak, kendi aralarında devam eden asıl davadan dolayı menfaatleri birbiri ile çeliştiğinden birlikte hareket etme zorunlulukları bulunmamaktadır. Asli müdahalenin özelliğinden dolayı sadece davanın açılışı bakımından zorunlu dava arkadaşlığı vardır.

51. Asli müdahale davasının ilk davanın açıldığı mahkemede görülüp çözümlenebilmesi için o mahkemenin asli müdahilin açtığı dava bakımından da görevli ve yetkili olması gerekir. Birbirinden bağımsız iki dava bulunduğu için mahkemece davalar hakkında ayrı ayrı karar verilir.

52. Her davada olduğu gibi asli müdahilin de müdahale davası açmakta hukukî yararının bulunması gerekir. Bu ise ilk davada ileri sürülen iddia ve savunma ile çatışan bir talebin ileri sürülmesi, diğer bir anlatımla ilk davanın konusu olan hak veya şey üzerinde hak iddia edilmesiyle gerçekleşir.

53. Bir davanın sonunda verilen hüküm, yalnız davanın tarafları ile bunların külli halefleri hakkında kesin hüküm teşkil eder (HMK. m. 303/1-3). Eğer hüküm, bir üçüncü kişinin hukukî durumunu dolaylı olarak etkiliyorsa bu kişiye de davaya müdahale imkânı getirilmiştir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, İstanbul 2001, s. 3451). Üçüncü kişinin taraf sıfatını kazanması mümkün olmadığından bu katılma, özel bir usule tabi tutulmuştur. Üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukukî yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar davada yer almasına "fer'i müdahale" denir (HMK m. 66). Fer’î müdahalenin temel amacı, davanın, yanında yer alınan taraf yararına sonuçlanmasını sağlamaktır.

54. Fer’î müdahale dilekçesi üzerine mahkeme, müdahale talebinin kabulüne veya reddine dair bir karar verir. Müdahale talebinin kabulü hâlinde talep sahibi fer’î müdahil sıfatını kazanır ve lehine katıldığı tarafla birlikte hareket ederek davayı bulunduğu noktadan itibaren takip eder. Fer'î müdahil yargılamaya katılmak konusunda bir sıfat edinmiş olmakla birlikte hüküm, lehine müdahale edilen taraf hakkında verilir (HMK m. 69); müdahil hakkında karar verilemez. Buna bağlı olarak fer'î müdahil hükmü ancak, lehine katıldığı tarafla birlikte temyiz edilebilir (Kuru, IV, s.3476).

55. Somut olayda müdahil Mustafa K. 18.07.2012 tarihli dilekçesi ile asıl davada ve birleşen Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/264 E. sayılı davasında yer alan davacıya yönelik karşı dava adı altında dilekçe sunmuş, mahkemece 26.12.2013 tarihli duruşmada müdahil Mustafa K.’nun dilekçesi fer’î müdahale olarak kabul edilerek davalı Mustafa S.’nün yanında fer’î müdahilliğine karar verilmiştir.

56. Konya 12. Müdürlüğünün 2008/12.94 E. sayılı dosyasında alacaklı Metin G., Konya 4. Noterliğinde düzenlenen 21.04.2009 tarihli temlikname ile icra takibine dayanak senetten dolayı alacağını Mustafa K.’ya temlik etmiş, Mustafa K. da Konya 7. Noterliğinin 12.03.2010 tarihli temliknamesi ile anılan icra dosyasından olan alacağını davalı Mustafa S.’ye temlik etmiş olup, Mustafa K.’nun söz konusu icra dosyasında alacaklı sıfatı bulunmamaktadır.

57. İtiraz edilen icra dosyasında alacaklı sıfatı Mustafa S.’de olup, Mustafa K.’nun davaya asli müdahil olarak katılmasını gerektiren herhangi bir neden bulunmamaktadır. Mustafa K.’nun müdahale dilekçesi sunarken ayrıca harç yatırması, talebinin asli müdahele olarak kabul edilmesini gerektirmez. Müdahil Mustafa K., alacağını temlik ettiği Mustafa S.’nün yanında ona yardımcı olmak amacıyla fer’î müdahil olarak davaya katılmıştır. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince, Mustafa K.’nun talebinin fer’î müdahale olarak kabul edilip yargılamaya devam edilmesi gerektiğine yönelik direnme kararı yerindedir.

58. Birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E. sayılı davasında, Özel Dairece verilen bozma kararı üzerine mahkemece alacağın doğum tarihinin araştırılması gerektiği yönündeki bozma kısmına uyulmak suretiyle yeniden verilen karara karşı birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gereklidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;   

I- A) bendinde (§20) belirtilen nedenlerle asıl davada davacı Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğu nedeniyle REDDİNE,

II- B) bendinde (§21-45) belirtilen nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

III- C) bendinde (§46-57) belirtilen nedenlerle direnme kararının ONANMASINA,

Uyulan kısım yönünden birleşen Konya 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/892 E., sayılı davasında davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : “Yargıtay, sıra cetveline itiraz davasındaki muvazaa iddialarına ilişkin olarak borçlu ile hukuki ilişkisinden doğan alacağının muvazaalı olmadığının davalı alacaklı tarafından ispat edilmesi gerektiğine karar vermektedir. Muvazaa iddiasına ilişkin ispat yükünün davanın hukuki sebebine göre, farklı dağıtıldığının kabul edilmesi -özellikle aksine bir kanuni düzenleme bulunmamaktaysa- gerekçelendirilmelidir. İcra ve İflâs Kanunu m. 142, m. 280 ve Türk Borçlar Kanunu m. 18 arasında ispat yükünün farklı dağıtılmasını gerektiren bir nedenin bulunmamaktadır. Bilakis bu hukuki sebeplerin tamamında, sonuçları farklı da olsa davacının (muvazaa iddiasında bulunanın) menfaati korunmaktadır. Muvazaa iddialarında ispatsızlığa bağlı riski, iddia sahibi taşımalıdır. Bu sebeple Yargıtay’ın sıra cetveline itiraz davasındaki ispat yükünü muvazaa iddiasına dayanan sıra cetveline itiraz davasında davalıda görmesinin isabetli olmadığını düşünmekteyiz. Kaldı ki muvazaa iddialarında dava hangi hukuki sebeple açılmış olunursa olunsun bazı olguların varlığına dikkat edilerek, iddianın haklılığı sorgulanmaktadır. Şüphesiz, bu sıra cetveline itiraz davası için de söz konusudur.” (MERİÇ, Nedim, Türk - İsviçre İcra Hukukunda Paylaştırma Kuralları ve Sıra Cetveline Müracaat Yolları, Ankara, 2015, s. 225)