MUVAZAA İDDİASININ GEREK DEF'İ GEREKSE DAVA YOLUYLA İLERİ SÜRÜLMESİ MÜMKÜNDÜR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


10 Ock
2024

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/(14)7-986
Karar No       : 2023/1040

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 07.12.2021
SAYISI                          : 2021/256 E., 2021/437 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 25.05.2021 tarihli ve
                                        2021/1579 Esas ve 2021/3472 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil olmadığı takdirde tazminat ile Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 25.05.2021 tarihli bozma ilâmından sonra açılan muris muvazaası nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mersin 4. Aile Mahkemesince verilen asıl davada tapu iptal tescil talebinin reddi ile tazminat isteminin kabulüne ve birleşen davanın reddine ilişkin karar, Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı-birleşen davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

 I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi

4. Davacılar vekili 19.01.2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin annesi Hatice Seğmen ile davalıların babası Seyfi U. arasında Mersin 10. Noterliğince düzenlenen 25.02.2014 tarihli ve 03536 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile Mersin İli, Mezitli İlçesi, Mezitli Köyü, 3.8 ada, 4 parselde bulunan 2 numaralı bağımsız bölümün satış vaadinin gerçekleştirildiğini, sözleşme uyarınca 110.000,00 TL satış bedelinin murisleri tarafından Seyfi U.’a ödendiğini, bu sözleşmeden sonra 08.09.2014 tarihinde sözleşmenin tarafları olan Hatice ve Seyfi’nin evlendiğini, evlenme nedeniyle sözleşmede Hatice Seğmen olarak görünen alacaklının soyadının değişerek Hatice U. olduğunu, Seyfi U. ve Hatice U.'ın müvekkillerinin aynı zamanda babaları olan Metin Gül tarafından 03.11.2014 tarihinde vurularak öldürüldüğünü, Hatice ve Seyfi’nin aynı anda ölmeleri nedeni ile birbirlerinin mirasçısı olmadıklarını, hâl böyle olunca geride Seyfi U.'ın mirasçıları olarak davalıların, Hatice U. mirasçıları olarak ise davacıların kaldığını, satış vaadi sözleşmesi uyarınca tapuda işlem yapılamadan tarafların ölmüş olması nedeni ile öncelikle sözleşmeye konu taşınmazın tapusunun iptali ile müvekkillerinin miras payları oranında adlarına tesciline, bu talebin mümkün olmaması hâlinde satış bedeli olan 110.000,00 TL’nin faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı

5. Davalılar vekili 19.05.2015 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkillerinin merhum babaları Seyfi ile davacıların merhum anneleri Hatice’nin gayri resmi ilişki yaşadıkları, bu ilişki nedeniyle Hatice’nin 09.12.2012 tarihinde Seyfi’nin ise 01.07.2013 tarihinde ilk eşlerinden boşanarak 08.09.2014 tarihinde birbirleri ile evlendiklerini, dava konusu sözleşmenin yapıldığı 25.02.2014 tarihinde tarafların sevgili olduklarını, dolayısıyla sözleşmede her ne kadar bedel ödenmiş gibi görünse de gerçekte bedelsiz gerçekleştirildiğini, tarafların yaşadıkları gönül ilişkisi nedeni ile Hatice’nin kira bedelinin dahi merhum babaları tarafından ödendiği düşünüldüğünde sözleşme alacaklısının sözleşmede belirtilen bedeli ödemesinin mümkün olmadığını, muris Seyfi’nin sözleşmeye konu taşınmazı sözleşme tarihinden bir buçuk ay önce banka kredisiyle aldığını, kredi taksitlerinin Seyfi tarafından ödendiğini, sözleşmede yazılı olan ve ödendiği iddia edilen 110.000,00 TL bedelin hangi bankadan çekilerek Seyfi’ye ödendiğinin ispat edilmesi gerektiğini belirterek, geçersiz olan sözleşme nedeniyle davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı

6. Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.06.2016 tarihli ve 2015/18 Esas, 2016/252 Karar sayılı kararı ile; davanın taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil davası olduğu, yargılama aşamasında sözleşmeye konu taşınmazın Mersin 7. İcra Müdürlüğünün 2015/4027 Esas sayılı takip dosyasında yapılan ihale ile 29.02.2016 tarihinde satıldığı, icra dosyasının incelenmesinde ihale tarihindeki değerinin 210.000,00 TL olarak tespit edildiği, buna göre davacıların edimin imkânsızlaştığı ihale tarihi itibariyle taşınmazın tespit edilen değerini davalılardan isteyebileceği, somut olayda tarafların murisleri arasında usulüne uygun şekilde sözleşme yapıldıktan sonra taşınmazın icradan satılması nedeni ile ifanın imkansız hâle geldiği, hâl böyle olunca alacaklının sebepsiz zenginleşme kurallarına göre uğradığı müspet zararı isteyebileceği, zararın tayininde ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki rayiç değere göre karar verilmesi gerektiği, icra dosyasına göre taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin 210.000,00 TL olduğu gerekçesi ile bu bedelin davalılardan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 22.05.2018 tarihli ve 2018/1375 Esas ve 2018/3996 Karar sayılı kararı ile;

“... 2- Davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davacılar satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede tazminat talebinde bulunmuş, dava değerini 110.000 TL göstererek bu bedel üzerinden harç yatırmışlar, ancak, mahkemece tapu iptali ve tescil talebinin reddine, taşınmazın rayiç bedeli üzerinden belirlenen 210.00 TL tazminatın davalılardan tahsiline karar verilerek harçlandırılmayan değer bakımından talep aşılarak karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken, taleple bağlı kalınarak harçlandırılan değer olan 110.000 TL'nin davalılardan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Birleşen Davada Davalı-Birleşen Davacı İstemi

9. Davalı-birleşen davacılar vekili bozma kararından sonra verdiği 31.07.2018 tarihli birleşen dava dilekçesinde; merhum Seyfi ile Hatice’nin gayri resmi ilişki yaşadıklarını, bu ilişki nedeniyle Hatice ve Seyfi’nin ilk eşlerinden boşanarak 08.09.2014 tarihinde evlendiklerini, taraflar arasında evlilik öncesi Mersin 10. Noterliğinin 25.02.2014 tarihli ve 03536 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile dava konusu 2 numaralı bağımsız bölümünün satışının vaadedildiğini, sözleşmenin yapıldığı tarihte tarafların sevgili olduklarını, dolayısıyla sözleşmede her ne kadar bedel ödenmiş gibi görünse de gerçekte bedelsiz gerçekleştirildiğini, tarafların yaşadıkları gönül ilişkisi nedeni ile Hatice’nin kira bedelinin dahi merhum babaları tarafından ödendiğini, alım gücü bulunmayan sözleşme alacaklısının belirtilen bedeli ödemesinin mümkün olmadığını, muris Seyfi’nin sözleşmeye konu taşınmazını banka kredisiyle aldığını ve kredi taksitlerini ödediğini, satın aldığı tarihten itibaren henüz 45 gün geçmişken taşınmazını satması için haklı ve geçerli bir nedeninin bulunmadığını ileri sürerek mal kaçırma kastıyla hareket eden murisin yapmış olduğu sözleşmenin muvazaa nedeniyle iptal edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davacı-Birleşen Davalı Cevabı

10. Davacı-birleşen davalılar vekili 27.12.2018 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.06.2016 tarihli ve 2015/18 Esas, 2016/252 Karar sayılı kararı ile davaya cevap dilekçesinde ileri sürüldüğünü, mahkemece bu iddialara itibar edilmeyerek sözleşme uyarınca müvekkillerinin alacaklı olduğuna karar verildiğini, Özel Daire tarafından hükmün talep aşılarak karar verildiği gerekçesi ile bozulduğunu, dolayısıyla işin esasının Yargıtay incelemesinden geçtiğini ve dosyanın karar düzeltme aşamasında olduğunu, davanın kötü niyetle açıldığını, satış vaadi sözleşmesinin tüm unsurları ile geçerli olduğunu savunmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

11. Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.09.2020 tarihli ve 2019/163 Esas, 2020/220 Karar sayılı kararı ile; asıl davaya konu satış vaadi sözleşmesinin ifasının imkânsız hâle gelmesi nedeniyle tazminat isteminin taleple bağlı kalınarak kabulüne karar verilmesi, birleşen davada her ne kadar muris muvazaası nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin iptali talep edilmiş ise de davacıların dayandıkları delillerle muris muvazaasını kanıtlayamadıkları, birleşen davanın Yargıtay bozma ilâmından sonra 31.07.2018 tarihinde açıldığı, hâl böyle olunca verilen hükmün icrasına engel olmak için kötü niyetli olarak açıldığının kabul edilmesi gerektiği, diğer yandan birleşen davada ileri sürülen satış vaadi sözleşmesinin iptali nedenlerinin asıl davada cevap olarak ileri sürüldüğü ve iddiaların ispat edilemediğine karar verildiği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile 110.000,00 TL tazminatın davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı-birleşen davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

13. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 25.05.2021 tarihli ve 2021/1579 Esas ve 2021/3472 Karar sayılı kararı ile;

“... Somut olayda; birleştirilen satış vaadi sözleşmesinin iptali davasının Dairemizin bozma ilamından sonra 31.07.2018 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, davanın tarafları kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak açıklama ve ispat hakkını da içerir (HMK md. 27). Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir (HMK md. 189/1). Birleştirilen davada ispat yükü üzerinde olan davalılar-birleştirilen dava davacıları dava dilekçesine yemin deliline, delil listesinde tanık deliline dayanarak tanıklarının isimlerini bildirmiştir. Davalı-birleştirilen dava davalılarının gösterdiği tüm deliller toplanmadan, bildirdiği tanıklar dinlenilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Mahkemece eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

14. Mersin 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.12.2021 tarihli ve 2021/256 Esas, 2021/437 Karar sayılı kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

15. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı-birleşen davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil-olmadığı takdirde tazminat istemiyle açılan asıl dava ile birleştirilmesine karar verilen satış vaadi sözleşmesinin muris muvazaasına nedeniyle iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, Mahkemece birleşen davada davacıların hukuki dinlenilme hakkı kapsamında göstermiş oldukları delillerin toplanarak oluşan sonuç uyarınca bir karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

 18. Bilindiği üzere Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 27 nci maddesi gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptir. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.

19. Hukuki dinlenilme hakkı, medeni usul hukukunun da amacı olan hakikatin, maddi gerçeğin tespitini amaçlar. Uyuşmazlık konusu maddi vakıaların, tam olarak aydınlanabilmesi, taraflara hukuki dinlenilme hakkının sağlanmasıyla olur. Hâkim her iki tarafın açıklamaları ve gösterdikleri delillerden sonra daha doğru karar verebilir. İlk olarak hukuki dinlenilme hakkı, sorumlu ve aktif davaya katılmayı gerektirmektedir. Tarafa, aleyhine ileri sürülen iddialara karşı koyabilmeyi temin etmektedir. Tüm yargılama usullerinde her karardan önce, bu karardan hukuken etkilenen kişiler hukuken dinlenmelidir. Karardan etkilenen kişilere, hukuki dinlenilme hakkı tanınarak, kararı etkileyebilme hakkı sağlanmalıdır (Hakan Pekcanıtez, Hukuki Dinlenilme Hakkı, Prof. Dr. Seyfullah Edis’e Armağan, İzmir 2000, s. 755, 756, 764).

20. Eldeki davada; davacılar asıl dava ile satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat talep etmiş, davalılar ise birleşen davalarında asıl davaya konu satış vaadi sözleşmesinin muris muvazaası nedeniyle iptalini talep etmişlerdir. Her iki tarafın da iddia ve savunmalarına dayanak delillerini bildirdikleri, Mahkemece davacı-birleşen davalıların dayanmış oldukları tüm delillerin toplandığı, buna karşılık davalı-birleşen davacıların göstermiş olduğu delillerin muris muvazaasının ispat edilemediği ve davanın kötü niyetli açıldığı gerekçesiyle toplanmadığı anlaşılmaktadır.

21. Yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere, hukuki dinlenilme hakkı; sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke olmayıp, tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukuki korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukuki uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır.

22. Diğer yandan; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanun’un 19 uncu (mülga 818 sayılı Kanun’un 18 inci) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir. Nitekim eldeki davada davalı-birleşen davacılar; iptal istemine konu taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin, sözleşmede yazılı olanın aksine gerçekte bedelsiz yapıldığı iddiasıyla muris muvazaasına dayanmışlardır.

23. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, muvazaa iddiasının gerek def'i gerekse dava yoluyla ileri sürülmesi mümkündür (YHGK’nın 22.06.1983 tarihli ve 1981/1-497 Esas, 1983/719 Karar sayılı kararı). Bu nedenle davacıların delillerini de göstermek suretiyle muvazaalı olarak yapıldığını iddia ettikleri satış vaadi sözleşmesinin iptali için ayrı bir dava açmakta hukuki yararlarının olduğu kabul edilmelidir.

24. Tüm bu açıklamaların ışığı altında yapılan değerlendirmede, somut olaydaki uyuşmazlığın adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi için; davacı-birleşen davalıların annelerinin yararına yapıldığı anlaşılan sözleşmenin gerçek yönünün duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması, ispat yükü üzerinde bulunan davalı-birleşen davacıların bildirdikleri tanıkların dinlenilmesi, dava dilekçesinde yemin deliline dayandıkları gözetilerek gerektiği takdirde davanın çözümüne ilişkin vakıaların ispatı yönünden bu delilden de faydalanılması suretiyle inceleme yapılması, toplanan tüm delillerin birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi sonucunda oluşan sonuç uyarınca bir karar verilmelidir. Mahkemece; eldeki muvazaa davasını açmakta hukuki yararı bulunduğu anlaşılan davalı-birleşen davacıların gösterdiği tüm deliller toplanmadan, eksik araştırma ve incelemeye dayalı karar verilmesi, hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalılar-birleşen davacıların muvazaa iddiasına dayalı olarak ayrıca bir dava açmalarında hukuki yararlarının bulunmadığı, hâl böyle olunca direnme kararının yerinde olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.     

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı-birleşen davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

01.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 22’si BOZMA, 3’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.