OKULA KAYIT İŞLEMİNİ GERÇEKLEŞTİREN EŞİN, DAVA DIŞI EŞLE BİRLİKTE OKULA KARŞI MÜTESELSİLEN SORUMLU OLDUĞU KABUL EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


11 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/3-132
Karar No       : 2023/100

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 05.07.2021
SAYISI                          : 2021/1218 E., 2021/1675 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.02.2021 tarihli, 2020/7471 Esas
                                        ve 2021/1796 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili tarafından asliye hukuk mahkemesine sunulan dava dilekçesi ile; Ç. Koleji isimli okulun sahibi olan davalı şirketin müvekkili hakkında ilâmsız icra takibi başlattığını ancak müvekkilinin rızası dışında eşinin müşterek çocuklarını okula kaydettirdiğini, herhangi bir sözleşme imzalamayan müvekkilinin ödeme emrine itiraz ettiğini, itirazın reddedilerek takibin kesinleştiğini, şifahi görüşmelerde sözleşmenin tarafı olmadığı için müvekkili yönünden takibe devam edilmeyeceği söylenmesine rağmen davalının müvekkiline mirasen intikal eden taşınmazlara haciz koydurarak bu malların satışı yoluna gittiğini, davalının aile hukukuna ilişkin hükümlere dayanıp sözleşmenin tarafı olmayan kişi hakkında takip başlatmasının haksız ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek Küçükçekmece 3. İcra Müdürlüğünün 2014/11674 sayılı icra takip dosyası yönünden müvekkilinin borçsuzluğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2016 tarihli, 2016/209 Esas, 2016/255 Karar sayılı kararıyla göreve yönelik dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesini müteakip davacı vekilinin talebi üzerine dosya yetki ve görevli mahkemeye gönderilmiş, dava dilekçesi bu aşamadan sonra davalıya tebliğ edilmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; takibin davacı ve dava dışı eşinin müşterek çocuklarının okul ücreti için başlatıldığını, davacının rızası dışında çocukların okula kaydettirildiği yönündeki iddiasının gerçek dışı ve kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 327 nci maddesinin amir hükmü gereğini yerine getirdiğini, borcun sözleşmeden değil doğrudan kanundan kaynaklandığını, eğitim hizmetinin verildiğinin inkâr edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli ve 2016/2179 Esas, 2017/529 Karar sayılı kararı ile; davacı ve eşi hakkında başlatılan dava konusu takibin dayanağı olan 15.09.2013 tarihli sözleşmenin tarafının yalnızca dava dışı Mehmet A. olduğu, davacının taraf olmadığı bir sözleşmeyle ilgili borçtan sorumlu tutulamayacağı, ayrıca sorumlu olduğuna dair bir onayın da bulunmadığı gibi 4721 sayılı Kanun'un 327 nci maddesi çerçevesinde alınmış bir kararın mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Gerekçesi ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.02.2018 tarihli ve 2017/753 Esas, 2018/56 Karar sayılı kararı ile; davacının dava dışı eşi tarafından kendi rızası dışında müşterek çocuklarını davalı kuruma kaydettirdiğini iddia ettiği ancak rıza dışı olduğu iddia olunan kayıt nedeniyle davacının 4721 sayılı Kanun'un 190 ve 195 inci maddeleri gereğince hâkim müdahalesi talep ettiğini iddia veya ispat edemediği, hâl böyle olunca eşlerden biri tarafından yapılan sözleşme veya taahhüt edilen borcun anne ve baba açısından bağlayıcı olacağı gibi davalı eğitim kurumunun eldeki davaya konu icra takip dosyasında borcun sebebi olarak sözleşmeye değil 2012-2013 ve 2013-2014 yıllarına ait eğitim borcuna dayandığı, eğitim hizmetinin alındığının çekişmesiz olduğu, bunun yanı sıra 4721 sayılı Kanun'un 327 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerinin ana ve baba tarafından karşılanacağının açıkça hükme bağlandığı, davacının müşterek çocuğun eğitim giderinden sorumlu olduğu, Mahkemece anılan madde hükümleri dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "... Dava, eğitim ücreti alacağı nedeniyle başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. Bölge adliye mahkemesince TMK 188. maddesi gereği eşlerin her birinin ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil ettiği, temsil yetkisinin kullanıldığı zamanlarda aralarında müteselsil sorumluluğun söz konusu olduğu davacının sözleşmenin rızası dışında yapıldığı iddiasını hakimin müdahalesini talep ettiğini ispatlayamadığını bu nedenle eşlerden biri tarafından taahhüt edilen borcun diğeri için bağlayıcı olacağı yine TMK m.327'de çocuğun bakımı eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne baba tarafından karşılanacağının tereddüte yer vermeyecek kadar açık olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de TMK m.327 de yer alan hüküm, annebabanın çocuğa karşı yükümlülüğünü düzenlemekte olup, üçüncü kişilere olan borçlarında müteselsil sorumlu olacakları anlamına gelmez. İcra takibine konu edilen sözleşmelerin davalı şirket ile dava dışı Mehmet A. arasında akdedildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükler ile sözleşmeye ilişkin her türlü talep hakkı sözleşmenin taraflarına aittir. Bu nedenle Aile hukuku kurallarının sözleşmenin nispiliği ilkesini geçersiz kılacak şekilde yorumlanması doğru olmayıp bölge adliye mahkemesince davalının istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir" gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, istinaf dairesinin borcun sözleşmeden kaynaklanmadığını tespit etmesine rağmen müvekkilinin hangi borç sebebinden sorumlu tutulduğunu ortaya koyamadığı, kararın sözleşmenin nispiliği ilkesini ortadan kaldırır mahiyet taşıdığı, aile hukukuna ilişkin hükümlerle borçlar hukuku sorununun çözülemeyeceği, üstelik aile hukukuna özgü kurallara vakıf olmayan istinaf dairesinin evlilik birliğinin temsili ile ilgili hükümleri de yanlış uyguladığı, evlilik birliğinin sürekli ihtiyaçları için 4721 sayılı Kanun'un 188 inci maddesinin birinci fıkrasının uygulanabileceği, bunun dışındaki tasarruflar için anılan maddenin ikinci fıkrasındaki koşulların bulunması gerektiği, özel okula kayıt işleminin ailenin günlük, sürekli ihtiyacı olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı yönündeki itirazlarını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; müşterek çocuğun özel okul eğitimiyle ilgili davalı eğitim kurumu ve dava dışı baba/eş arasında imzalanan sözleşmede taraf olarak yer almayan davacı eşin 4721 sayılı Kanun'un 188, 189 ve 327 nci maddeleri çerçevesinde eğitim bedelinden sorumlu olduğunun kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. Türk Medeni Kanunu'nun "Evliliğin Genel Hükümleri"ni düzenleyen 185 ve devam maddelerinde evlilik birliğindeki hak ve yükümlülükler düzenlenmiştir.

2. Kanun'un 185 inci maddenin ikinci fıkrası "Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler" şeklindedir.

3. Kanun koyucu evlilik birliğinin yönetimi ve giderlere katılma ile ilgili 186 ncı maddenin iki ve üçüncü fıkrasında ise; "...Birliği eşler beraberce yönetirler.

Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar" düzenlemesini getirmiştir.

4. Eşlerin evlilik birliğindeki temsil yetkisi ise 188 inci maddede "Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder.

Ailenin diğer ihtiyaçları için eşlerden biri, birliği ancak aşağıdaki hâllerde temsil edebilir:

1. Diğer eş veya haklı sebeplerle hâkim tarafından yetkili kılınmışsa,

2. Birliğin yararı bakımından gecikmede sakınca bulunur ve diğer eşin hastalığı, başka bir yerde olması veya benzeri sebeplerle rızası alınamazsa" şeklinde düzenlenmiştir.

5. Kanun'un 189 uncu maddesi temsil yetkisinin kullanılması durumunda sorumluluğun ne şekilde olacağına ilişkin olarak "Birliği temsil yetkisinin kullanıldığı hâllerde, eşler üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olurlar.

Eşlerden her biri, birliği temsil yetkisi bulunmaksızın yaptığı işlemlerden kişisel olarak sorumludur. Ancak, temsil yetkisinin üçüncü kişilerce anlaşılamayacak şekilde aşılması hâlinde eşler müteselsilen sorumludurlar" açıklamasını içermektedir.

6. Şayet eşlerden biri birliği temsil yetkisini aşar veya bu yetkiyi kullanmada yetersiz kalırsa 190 ıncı madde gereği "... hâkim, diğer eşin istemi üzerine temsil yetkisini kaldırabilir veya sınırlayabilir. İstemde bulunan eş, temsil yetkisinin kaldırıldığını veya sınırlandığını, üçüncü kişilere sadece kişisel duyuru yoluyla bildirebilir.

Temsil yetkisinin kaldırılmasının veya sınırlanmasının iyiniyetli üçüncü kişilere karşı sonuç doğurması, durumun hâkimin kararıyla ilân edilmesine bağlıdır".

7. Yine, kanun koyucu evlilik birliğinin korunması için 195 inci maddede "...evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler..." düzenlemesini öngörmüştür.

8. Evlilik birliğinde müşterek çocukların bakım ve giderlerini karşılama konusundaki hükümler 4721 sayılı Kanun'un 327 ve devam maddelerinde düzenlenmiş olup buna göre; "Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır..." (md. 327/1).

9. Çocuğun temsili ise 342 nci maddede "Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı çocuklarının yasal temsilcisidirler.

İyiniyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler.

Vesayet makamlarının iznine bağlı hususlar dışında kısıtlıların temsiline ilişkin hükümler velâyetteki temsilde de uygulanır" şeklinde düzenlenmiştir.

2. Değerlendirme

1. Alacaklısına, borçludan belirli bir edimi yerine getirmesini isteme yetkisini veren, borçlusuna da böyle bir edimi ifa etme yükümlülüğü getiren borç ilişkisi, çoğunlukla öncelikle tarafları için doğar ve onlar için hak ve yükümlülük doğurur.

2. Borç ilişkilerinden doğan alacak hakları hukuki nitelikleri itibariyle nispidir. Alacaklı bu hakkı sadece borçluya karşı ileri sürebilir (Fikret Eren.: Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s. 18). Borç ilişkisinin bu nispi niteliği dolayısı ile taraflar yapmış oldukları sözleşmelerde kural olarak üçüncü kişileri etkileyemezler. Bu durum borçlar hukukunun temel ilkelerinden olan sözleşmenin nispiliği ilkesini teşkil eder.

3. Ne var ki borç, bir hukuki işlemden doğabileceği gibi kanundan da kaynaklanabilir. Başka bir anlatımla bir borcun kaynağı taraflar arasındaki sözleşme olabileceği gibi, kanun koyucunun öngördüğü hâllerde böyle bir hukuki ilişki olmaksızın da borç doğabilecektir.                                                                  

4. Nitekim kanun koyucu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'ndan doğan borç ilişkilerini haksız fiil, kusursuz sorumluluk ve sebepsiz zenginleşme hükümleriyle düzenlemiştir. Bununla birlikte kanundan doğan borcun kaynağı yalnızca Türk Borçlar Kanunu değildir, başka kanunlarda da bu yönde bir düzenleme olabilir.

5. Direnmeye konu olayda da, yukarıda değinilen 4721 sayılı Kanun'dan doğan, eşlerin evlilik birliğini temsilen yaptığı işlemler yönünden diğer eşin sorumluluğu tartışma konusu olup Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için "evlilik birliğinin temsili" kurumunun kapsam ve mahiyetinin ortaya konulması gerekir.

6. Evlenme bağıtıyla kurulan birlik (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, s.267) olarak tanımlanan evlilik birliğinin yönetimi 4721 sayılı Kanun'un 186 ncı maddesinin birinci fıkrasına göre eşlere aittir; eşler, evlilik birliğini beraberce yönetirler.

7. Bu birlik, eşler açısından bir yararlanma ve tüketim ortaklığıyken eşlerin yanında yaşayan çocukların yetiştirilmesi açısından bir bakım ortaklığı niteliğindedir. Eşler bu ortaklığı beraber yönetme ve ortaklık giderine güçleri oranında katılmakla yükümlüdürler. Evlilik birliğinin hukuki anlamda kendisini oluşturan kişilerden (eşlerden) bağımsız, ayrı bir tüzel kişiliği, ayrı bir mal varlığı bulunmamasına rağmen hukuki bir birliktir ve kanun koyucu birliğin üyesi olan eşlere birtakım haklar yanında ödevler de yükler (Ayşe Havutçu: Evlilik Birliğinin Temsili, Ankara 2006, s. 21, 27).

8. Bu nedenledir ki evlilik birliği ile kurulan bağ, duygusal birlikteliğin yanında ekonomik birlikteliği de beraberinde getirir. Ayrıca bir hak süjesi olma vasfı bulunmayan evlilik birliğini oluşturan kişiler artık yalnızca kişisel değil eş ve çocuklarının ihtiyaçları için de hareket etmek, onları temsilen hukuki işlemlere dâhil olmak durumunda kalacaktır.

9. Yukarıda bahsedildiği üzere kural olarak borç ilişkileri yalnızca tarafları için hak ve borç doğurursa da, gündelik hayatta eşlerin evlilik birliğinin ihtiyaçları için diğer eşin bizzat katılımı olmaksızın hukuki ilişkilere girebilmesi imkânına sahip olması, birliğin işlevselliğinin sağlanması için bir gereklilik olduğu kadar ticari işlem hayatının korunması bakımından da tabii bir ihtiyaçtır.

10. Bu ihtiyaç nedeniyle kanun koyucu 4721 sayılı Kanun'un 188 ve devam maddelerinde eşlerin evlilik birliğini temsil yetkisini kapsam ve sonuçlarıyla hükme bağlamıştır.

11. Evlilik birliğinin temsili; eşin tek başına, ailenin ihtiyaçları için, birliği temsilen hukuki işlemler yapabilmesini ve bu kapsamda diğer eşi de kendisiyle birlikte sorumluluk altına sokabilmesini ifade eder (Peter Tuor, Bernhard Schnyder, Jörg Schmid, Alexandra Jungo: (2015) Das Schweizerische Zivilgesetzbuch, 14. Auflage, Basel, Schulthess Verlag, s.310-atıf yapan, Aziz Erman Bayram, "Eşlerin Evlilik Birliğini Temsil Yetkisinin Kaldırılması Veya Sınırlandırılması", YBHD 2022/1, s.191, https://dergipark.org.tr/en/downloadarticle-file2121052, [erişim tarihi 22.02.2023]).

12. Kanundan doğan bu temsil, evlilik birliğinin temsili, birliğin ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla gerekli işlemlerin kim tarafından yapılacağı ve yapılan işlemlerden kimin sorumlu olacağıyla ilgilenir (Mehmet Altunkaya: Eşlerin Evlilik Birliğini Temsilinden Kaynaklanan Sorumluluğu, Konya 2009, s. 86).

13. Aile hukukuna özgü bir kurum olan evlilik birliğinin temsili, koşulları ve sonuçları itibarıyla borçlar hukukundaki temsilden farklıdır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 40 ve devamı maddelerine göre iradi temsil ilişkisi temsil olunanın tek taraflı ve varması gerekli irade beyanı ile doğarken, evlilik birliğinin temsili için diğer eşin bu yönde bir irade açıklamasına gerek olmaksızın temsil yetkisi bizatihi kanundan doğar. Üstelik iradi temsilde temsil eden başkası adına hareket ettiğini kural olarak karşı tarafa bildirmek zorundayken, bu durum evlilik birliğinin temsilinde söz konusu değildir. Temsil yetkisi kanundan doğduğundan birliği temsil eden eş temsil iradesine sahip olmasa dahi temsilin sonuçları kendiliğinden doğacaktır. Ayrıca iradi temsilde temsilen yapılan işlemin hukuki sonuçları yalnız temsil olunan ve işlemin diğer tarafı olan üçüncü kişi yönünden doğar, temsil eden bu sözleşme ilişkisinin tarafı olmaz. Oysa evlilik birliğinin temsilinde işlemi yapan eş yanında diğer eş bakımından da hukuki sonuçlar doğar. Yine, evlilik birliğinin temsilinde işlemi yapan eşin temsil yetkisinin bulunmaması, yapılan işlemi geçersiz kılmaz; işlemi yapan eşin üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam eder. Bu nedenlerle de 6098 sayılı Kanun'un iradi temsile ilişkin hükümleri ancak işin özelliğine uygun düştüğü ölçüde evlilik birliğinin temsilinde uygulanabilir.

14. Evlilik birliğini temsil yetkisinin kullanıldığı hâllerde, 4721 sayılı Kanun'un 189 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği eşler üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olur. Kanun koyucu ikinci fıkrada eşin temsil yetkisi bulunmaksızın yaptığı işlemden sadece kendisinin sorumlu olacağını hatırlatırken devamında üçüncü kişileri de korumak amacıyla temsil yetkisinin aşıldığının üçüncü kişilerce anlaşılamaması hâlinde ilk fıkradaki düzenlemenin işlerlik kazanacağını ve yine müteselsil sorumluluk doğacağını belirlemiştir.

15. Bu anlatımlardan özetle; evlilik birliğinin olağan temsiline ilişkin 188 inci maddenin birinci fıkrası her bir eşe, genellikle diğerinin rızasına gerek olmaksızın ve diğer eş ile daha önceden konuşup bir anlaşma yapmaksızın tek başına hareket etme yetkisi verirken (Altunkaya, s.98) bu işlemden diğer eşin de üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumluluğunu öngören 189 uncu maddenin ise öncelikli olarak üçüncü kişilerin menfaatlerinin korunmasına, işlem güvenliğinin sağlanması amacına hizmet ettiği söylenebilir (Havutçu, s.41).

16. Birliği temsilen yapılan işlem, yalnızca onu gerçekleştiren eş değil, çoğunlukla bu işlemden haberi dahi olmayan diğer eş bakımından da hukuki sonuç doğuracağından kanundan doğan bu yetkinin sınırı açıklığa kavuşturulmalıdır.

17. Evlilik birliğini temsil yetkisinin konusu, ailenin ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan hukuki işlemler ve hukuki işlem benzerleridir. "Ailenin ihtiyacı" aile ortaklığının ihtiyacı olup da giderilmesinde aile bireylerinin doğrudan yararlandığı ihtiyaçlardır. Bu kavramın her aile açısından yaşam tarzı, ekonomik imkânlar, sosyal yapı ve alışkanlıklar gibi ölçütlerle farklılık gösterebileceği tartışmasızdır (Bilge Öztan: Aile Hukuku, Ankara 2004, 4. Bası, s.188; İlker Öztaş: "Evlilik Birliğinin temsili Ve Evlilik Birliğini Temsil Yetkisinin Sona Ermesi", MÜHF-HAD, C.16, Sayı 1-2, s. 254 vd, https://dergipark.org.tr/tr/pub/maruhad/issue/50633/659384 [erişim tarihi 20.03.2023]).

18. Türk Medeni Kanunu yukarıda değinilen 188 inci maddede evlilik birliğini temsili düzenlerken ailenin ihtiyaçlarını iki ayrı alt kategoriye ayırmış ve "ailenin sürekli ihtiyaçları" ve "diğer ihtiyaçları" yönünden bazı farklılıklar öngörmüştür.

19. Anılan maddenin birinci fıkrasında; ailenin sürekli ihtiyaçları için temsil yetkisi düzenlenmiş ve bu konuda ortak yaşamın devamı süresince eşlerden her birinin evlilik birliğini temsil edebileceği belirlenmiştir. Bu hâl evlilik birliğinin "olağan temsili" olarak anılır.

20. İkinci fıkrada ise; sürekli ihtiyaç dışında kalan ihtiyaçlar yönünden eşin evlilik birliğini temsilen işlem yapabilmesini ancak diğer eş yahut hâkim tarafından bu hususta yetkili kılınması veya birliğin yararı bakımından gecikmesinde sakınca bulunulan bir hâlde diğer eşin hastalığı ve benzeri nedenlerle rızasının alınamıyor olması koşuluna bağlanmıştır. Başka bir anlatımla, ailenin sürekli ihtiyacı dışında kalan "diğer ihtiyaçlar" yönünden kural olarak eşlerden hiçbirinin evlilik birliğini temsil yetkisi bulunmamaktadır; ancak ve ancak bu işlem yapılmadan önce açık yahut örtülü olarak diğer eş tarafından veya haklı nedenle hâkim tarafından yetkilendirilmişse veyahut aciliyet bulunmasına rağmen diğer eşin rızasının alınamaması gibi bir hâl söz konusuysa "olağan üstü temsil yetkisi" olarak isimlendirilen durum ortaya çıkacaktır. Bu üç hâlden birinin mevcut olmaması durumunda, yapılan işlem diğer eş tarafından sonradan örtülü olarak onaylansa bile, birliği temsilen yapılmış sayılmaz.

21. Türk Medeni Kanunu'nun 188 inci maddesinin birinci fıkrası hükmü, başka herhangi bir koşul aramadan bir eşin yaptığı hukuksal işlem nedeniyle diğerinin de borç altına girdiğini kabul ettiğine ve maddenin ikinci fıkrasında aranan koşullara yer vermediğine göre, bu konuda üzerinde durulması gereken en önemli husus eşin yaptığı hukuksal işlemin "ailenin sürekli ihtiyaçları için" olup olmadığıdır (Ahmet Kılıçoğlu: Aile Hukuku, Ankara 2019, s.173).

22. Kanun koyucu ailenin sürekli ihtiyacı kavramının kapsamı açıklamamış, her olaya göre somutlaştırma görevini uygulayıcıya bırakmıştır.

23. Bu kavram; kapsamı, her ailenin sosyal ve ekonomik düzeyine, kültürel durumu, alışkanlıkları ve yerel örf ve adetler gibi kriterlere göre değişebilecekse de genel itibarıyla ortak yaşamla maddi bağlantı içinde olan, evlilik birliğinin günlük ve olağan ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin hukuki işlemleri ifade eder. Bu ihtiyaçların ne sıklıkla ortaya çıktığı önemli olmasa da, aile bütçesine olağanüstü bir yük getirmemesi gerekir. Eşlerin önceden bu konuyla ilgili görüşmeye ihtiyaç duyup duymayacakları da ihtiyacın niteliğinin belirlenmesinde önem taşır; eğer hukuki işlem yapılmadan önce eşlerin bir araya gelerek görüşmeleri gerektiği sonucuna ulaşılırsa işlemin olağan temsil yetkisi kapsamı dışında kaldığı sonucuna ulaşılacaktır (Havutçu, s.73; Öztaş, s.255 vd.). Bu kapsamdaki işlemlere örnek olarak çocukların eğitimi için kırtasiye malzemesi alınması, hastalık durumunda ilaç temini, evin zorunlu küçük onarımlarının yaptırılması, ısınma ihtiyacının giderilmesi gibi ancak eşlerden her birinin diğerinin rızasına ve katılımına ihtiyaç duymaksızın tek başına yapabileceği işler verilebilir (Turgut Akıntürk, Derya Ateş; Türk Medeni Hukuku-İkinci Cilt-Aile Hukuku, Yenilenmiş 23. Baskı, Ankara 2008, s.128).

24. Söz konusu hukuki işlem, gerek aile ekonomisine getirdiği yük gerekse alınan kararın eşlerin ortak aklıyla hareket etmesini gerektirmesi nedeniyle günlük alım satım, olağan eğitim, küçük onarım işleri gibi mutad ihtiyaçların giderilmesi seviyesinden öteye geçiyor ve aile bakımından alışılmışın dışında/alışılmıştan farklı sonuç doğuruyorsa bu hususun ailenin sürekli ihtiyacı olarak değerlendirilmesi mümkün olmamalıdır. Zira ailenin sürekli ihtiyacından bahsedilebildiği bir durumda bu ihtiyacın giderilmesi için eş tarafından yapılan işlem, rızası olmasa bile diğer eşi de bağlayacağından, kanundan doğan bu temsil yetkisinin kapsamı dar yorumlanmak zorundadır.

25. Türk Medeni Kanunu'nun 189 uncu maddesinin ikinci fıkrası ilk cümlesinde açıkça öngörüldüğü üzere, eşlerden her biri yukarıda açıklanan temsil yetkisi bulunmaksızın yaptığı işlemlerden kişisel olarak sorumludur.

26. Anılan fıkranın devam eden ikinci cümlesinde kanun koyucu üçüncü kişilerin iyiniyetini korumuş ve temsil yetkisinin üçüncü kişilerce anlaşılamayacak şekilde aşılması durumunda eşlerin yine müteselsilen sorumlu olduğunu kabul etmiştir.

27. Kanun koyucu evlilik birliğinin korunması amacına yönelik önlemlerden biri olan 190 ıncı maddede ise, eşlerin temsil yetkisinin kaldırılması ve sınırlandırılması hâlini öngörmüş, bu suretle, eşlerden birinin evlilik birliğini temsilen yaptığı hukuki işlemlerle diğer eşi o hiç istemese veya karşı çıksa bile borç altına sokabilmesi riskini dengelemiştir. Anılan maddeye göre temsil yetkisini kullanan eş söz konusu yetkiyi aşar yahut bu yetkiyi kullanmakta yetersiz kalırsa mahkemeye başvurarak bu duruma müdahale edilmesini isteyebilir.

28. Olağan temsil yetkisinin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapılmalı, öncelikle "ailenin sürekli ihtiyaçları" kapsamına nelerin girdiği saptanarak eşlerden her biri tarafından yapılması gereken parasal katkı somutlaştırılmalı, sonrasında yapılan işlemin sürekli ihtiyaç kapsamı dışına çıkıp çıkmadığı, bu işlemden doğan giderin ailenin günlük ihtiyaçlarının ekonomik sınırını açıkça geçip geçmediği belirlenmelidir. Örneğin ailenin olağan ihtiyaç düzeyini sürekli ifraza kaçacak şekilde aşarak alışveriş yapılması hâli bu kapsamda değerlendirilebilecektir (Bayram, s.207 vd.).

29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket davacıyı, dava dışı eşi ile birlikte borçlu olarak göstererek başlattığı icra takibinde takip sebebi olarak müşterek çocuğun 2013-2014 yılı eğitim borcunu göstermiş, takibin kesinleşmesi üzerine davacı, kanundan doğan bir sorumluluğu bulunmadığını, eğitim sözleşmelerinin dava dışı babayla imzalandığını, kendisinin bu sözleşmelere taraf olmadığını ileri sürerek borçsuzluğunun tespitini istemiştir. Takipte herhangi bir eğitim sözleşmesine dayanılmadığı gibi davalı savunmasında alacak iddialarının 4721 sayılı Kanun'un 327 inci maddesine dayandığını belirtmiştir. İlk Derece Mahkemesi sözleşmede taraf olmayan annenin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş, Bölge Adliye Mahkemesi 188 ve 327 nci maddeler gereği çocuğun eğitim giderinden davacının da sorumlu olduğunu kabul etmiş ve davayı reddetmiş, Özel Daire ise borçlar hukukuna hâkim olan sözleşmenin nispiliği ilkesinin istisnasını teşkil eden bir durumun olmadığı ve 327 nci maddenin işlerlik kazanamayacağına işaret ederek hükmü bozmuştur.

30. Eşlerden her biri 342 nci madde gereği çocuklarının yasal temsilcisi olarak hareket edip çocuğun eğitimi için gereken hukuki işlemleri yürütebilirler ve karineten bu duruma diğer eşin de rıza gösterdiği kabul edilir. Bu sebeple anne ve babadan her birinin tek başına müşterek çocuğun okula kayıt işlemini gerçekleştirebileceğinde şüphe bulunmamaktadır.

31. Ne var ki anne ve babanın çocuğun eğitim giderlerinden birlikte sorumlu olması (md.327), hukuki işlemi tek başına yapabilme hâli (md.342) ve evlilik birliğini temsil yetkisi (md.188) birbirinden farklı amaçlara hizmet eden yasal düzenlemelerdir.

32. Elbette borcun kaynağı yalnızca sözleşme ilişkisi değildir, borç bir 327 nci madde gibi bir kanun hükmünden de kaynaklanabilir. Ancak anılan maddede çocuğun eğitim giderinin anne ve baba tarafından karşılanacağına ilişkin hüküm, eşler arasındaki iç ilişkide eşlerin eşit hak ve sorumluluk altında olduğunu gösterir bir düzenlemedir ve üçüncü kişilere salt bu nedenle hukuki işlemin tarafı olmayan eşe karşı da talepte bulunma hakkı vermez. Borç ilişkisinin nispiliği asıldır.

33. Bununla birlikte sözleşmenin nispiliği mutlak bir kural değildir ve taraf iradesi yahut açık kanun hükmüyle aksi öngörülebilir. Nitekim kanun koyucu, aile birliğinin ihtiyaçlarının giderilmesi sırasında gündelik hayatın bir gereği olarak eşlerden her birinin, diğerinin bilgisi yahut rızasına ihtiyaç duymaksızın hareket edebilme yetisi olduğunu 4721 sayılı Kanun'un 188 inci maddesiyle açıklığa kavuşturmuştur.

34. Ancak söz konusu temsil yetkisinin yalnızca Kanun'un çizdiği sınır dâhilinde işlerlik kazanacağı ve bu kapsamda yapılmış bir işlem yoksa diğer eşin kişisel sorumluluğunun doğmayacağı gözden kaçırılmamalıdır. Aksi yöndeki bir değerlendirme; kanundan doğan istisnai bir durumun kapsamının genele sirayet edecek şekilde genişlemesine ve şahsen borçlanması için (kural olarak) iradesi asıl olan bir kişinin her an iradesi dışında borç yükümlülüğü altına girme riskiyle karşı karşıya kalmasına sebep olacaktır.

35. Somut olayda tartışma konusu olan özel okula kayıt işlemi, işlemi yapan ebeveynin velâyet hakkı çerçevesinde çocuğun yasal temsilcisi olarak borç altına girdiği ve diğer eşin rızasıyla hareket ettiğinin karineten kabul edildiği bir durumdur. Ancak bu durum, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, eşin diğerinin bilgisi ve rızasına ihtiyaç duymaksızın gerçekleştirebileceği alelade bir karara ilişkin olmadığı gibi ekonomik olarak ailenin gündelik hayat ihtiyaçlarından çok daha fazlasını evlilik birliğine yüklediğinden birliğin sürekli ihtiyacı olarak değerlendirilemez. Bu sebeple de dava dışı babanın Kanun'un 188 inci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde olağan temsil yetkisini kullandığından bahsedilemez. Olağan dışı temsile ilişkin kanun koyucunun aradığı koşulların somut olayda mevcut olmadığı da tartışma konusu değildir.

36. Evlilik birliğini olağan temsile ilişkin maddenin işlerlik kazanmadığı bir durumda, bu maddeyle verilen temsil yetkisinin kısıtlanması veya kaldırılmasıyla ilgili bir talebin bulunup bulunmadığı da tartışılmaz.

37. Tüm bu hususlar karşısında davacının, 4721 sayılı Kanun'un 188 inci maddesine dayanılarak okula kayıt işlemini gerçekleştiren dava dışı eşle birlikte davalıya karşı müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilemez.

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; müşterek üç çocuğun, birden çok eğitim yılı boyunca özel okulda eğitim aldığı gözetildiğinde çocukların davacı annenin rızası dışında özel okula kaydettirildiği iddiasının genel hayat tecrübesi ile bağdaşmadığı, çocuğun eğitim giderinden kanun gereği anne ve babanın birlikte sorumlu olduğu, özel okula kayıt işlemi ve bundan doğan eğitim giderlerinin günümüz koşullarında evlilik birliğinin sürekli ihtiyaçları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davacının temsil yetkisinin aşıldığı yönünde hâkim müdahalesini talep ettiği yönünde herhangi bir savunmada bulunmadığı, sorumluluğun sözleşmeden değil kanundan kaynaklandığı ve bu nedenle uyuşmazlığın sözleşmenin nispiliği ilkesiyle çözümlenemeyeceği, direnme kararının yerinde olduğu ve sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

39. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

40. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle,

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca dosyanın direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.02.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Dava, müşterek çocuğun eğitim ücretiyle ilgili olarak davalı eğitim kurumu tarafından davacı anne hakkında başlatılan ilâmsız icra takibi yönünden borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Davalı şirket, Ç. Koleji isimli okulda öğrenci olan davacının dava dışı eşi Mehmet ile müşterek çocuklarının okul ücretleri alacağı nedeniyle gerek davacı gerek eşi Mehmet A. hakkında Küçükçekmece 3. İcra Müdürlüğünün takip dosyasında ilâmsız icra takibi başlatmış, ödeme emrine süresinde itiraz edilmemesi üzerine takip kesinleşmiş, haciz işlemlerine başlanarak davacının elbirliği ile malik olduğu taşınmazları üzerine haciz konulmuş, davacı anne eşinin rızası dışında müşterek çocuklarını okula kaydettirdiğini, herhangi bir sözleşme imzalamadığını, aile hukukuna ilişkin hükümlere dayanarak sözleşmenin tarafı olmayan kişi hakkında takip yapılmasının haksız olduğunu ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili iddianın gerçek dışı ve kötüniyetli olduğunu borcun doğrudan kanundan kaynaklandığını, eğitim hizmetinin verildiğinin inkâr edilmediğini belirterek davanın reddini savunmuş, Bakırköy 1. Tüketici Mahkemesince, takibin dayanağı olan 15.09.2013 tarihli sözleşmenin yalnız dava dışı Mehmet A. ile yapıldığı ve davacının taraf olmadığı bir sözleşme ile ilgili borçtan sorumlu tutulamayacağı, ayrıca TMK’nın 327 nci maddesi çerçevesinde alınmış bir karar mevcut olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar vermiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince TMK’nın 188, 189, 190 ve 195 inci madde hükümleri nazara alınarak davacının okula kayıt konusunda eşinin temsil yetkisine hâkimin müdahalesini talep ettiğini iddia veya ispat edemediği, eşlerden biri tarafından yapılan eğitim sözleşmesinden doğan borcun anne baba açısından bağlayıcı olacağı ve TMK’nın 327/2 nci maddesi uyarınca da çocuğun eğitim giderlerinden anne ve babanın müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiş, Özel Dairece TMK’nın 327 nci maddesinde yer alan hükmün anne babanın çocuğa karşı yükümlülüğünü düzenlediği, üçüncü kişilere olan borçlarından müteselsil sorumlu olacakları anlamına gelmeyeceği, sözleşmenin dava dışı Mehmet A. ile davalı şirket arasında akdedildiği, sözleşmenin nispiliği ilkesinin geçersiz kılınacak şekilde aile hukuku kurallarının yorumlanmasının doğru olmadığı ve sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin ve talep hakkının sözleşmenin taraflarına ait olduğu bozma kararı verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.

Uyuşmazlık, müşterek çocuğun özel okul eğitimi ile ilgili olarak davalı eğitim kurumu ile dava dışı baba arasında imzalanan sözleşmede taraf olarak yer almayan davacı annenin çocuğun eğitim bedelinden sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

İki veya daha çok kişi arasında kurulan ve bunlardan alacaklı olan kişiye, borçludan belirli bir edimi yerine getirmesini isteme yetkisini veren, borçlu tarafı da böyle bir edimi ifa etme yükümlülüğü altına sokan hukuki bir ilişki olarak tanımlanabilecek borç ilişkisi hukuki işlemden doğabileceği gibi kanundan da doğabilir.

Başka bir anlatımla bir borcun kaynağı taraflar arasındaki sözleşme olabileceği gibi, kanun koyucunun öngördüğü hâllerde böyle bir hukuki ilişki olmaksızın da borç doğabilecektir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndan doğan borç ilişkileri haksız fiil, kusursuz sorumluluk ve sebepsiz zenginleşme hükümleriyle düzenlenmiştir. Ne var ki kanundan doğan borcun kaynağı yalnıza TBK değildir, başka kanunlarda da bu yönde bir düzenleme olabilir. Direnmeye konu olayda olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda da kanundan doğan bir borç hâline yer verilmiştir.

Somut uyuşmazlıkta borçsuzluğun tespiti istemine konu icra takibinde takip sebebi olarak dava dışı baba ve davacı annenin müşterek çocuğun 2012-2014 yıllarındaki “eğitim borcu” gösterilmiş, alacaklı tarafça takip talebinde herhangi bir sözleşmeye dayanılmamıştır. Dolayısıyla uyuşmazlığın Özel Daire bozma kararında gösterildiği şekilde sözleşmenin nispiliği gibi sözleşme hukukuna hâkim ilkeler çerçevesinde çözümlenmesi mümkün değildir; uyuşmazlığın çözümüne TMK hükümleri çerçevesinde üçüncü kişiye karşı kanundan doğan sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı tartışması sonucunda varılabilir.

Bu bağlamda yapılan incelemede; TMK’nın 188 inci maddesinde eşlerden her birinin ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil edeceği ve 189 uncu maddeye göre ise 188 inci madde çerçevesinde birliği temsil yetkisinin kullanılması hâlinde eşlerin üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olduğu açıkça düzenlenmiştir. Hatta kanun koyucu 189 uncu maddenin ikinci fıkrasında eşlerden birinin aile birliğini temsil yetkisi bulunmaksızın gerçekleştirdiği işlemlerden yalnızca kendisinin sorumlu olacağı kuralını ortaya koymakla birlikte maddenin devamında, temsil yetkisinin üçüncü kişilerce anlaşılamayacak şekilde aşılması söz konusu olduğunda üçüncü kişileri korumuş ve yine eşlerin müteselsilen sorumlu olduğunu hükme bağlamıştır.

Eşlerden biri diğer eşin temsil yetkisini aştığını ileri sürmekteyse TMK'nın 190 ıncı maddesi çerçevesinde hâkimin müdahalesini isteyebilir ve bu suretle mahkeme diğer eşin istemi üzerine temsil yetkisini kaldırabilir veya sınırlayabilir. Yine TMK'nın 195 inci maddesine göre eşlerin evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşmesi hâlinde de, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler.

Aile birliğini temsilen işlem yapan eş yanında bu hukuki işleme fiilen dâhil olmamış diğer eşin de üçüncü kişilere karşı sorumlu olmasına ilişkin bu düzenlemeler, kanundan doğan ve TBK’daki temsil hükümlerinden farklı özellikler taşıyan bir temsil ilişkisini ve bu temsilin neticesi olarak yine kanundan doğan bir borcu beraberinde getirmektedir.

Dava konusu olayda evlilik birliğinin devam ettiği, müşterek üç çocuğun davalı okulda eğitim hizmeti aldığı çekişmesizdir. TMK’nın 327 nci maddesine göre çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gereken giderlerin eşler tarafından birlikte karşılanacağı açık olduğuna göre özel okula kaydın ebeveynlerden yalnızca biri tarafından yapıldığı kabul edilse dahi bu işlemin ailenin sürekli ihtiyacı çerçevesinde gerçekleştirildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda TMK’nın 188 inci maddesine göre davacı anne de davalıya karşı eğitim borcundan sorumludur.

Davacı, çocuklarının bu okula kaydedilmesine izninin olmadığını, kendisinin rızası dışında bu işlemin gerçekleştiğini belirtmiş ise de; davacının TMK’nın 190 ıncı maddesi çerçevesinde, eşinin aile birliğini temsil yetkisini aştığı yönündeki bir iddiayla temsil yetkisinin sınırlandırılması yahut kaldırılması yönünde bir başvurusu bulunmadığı gibi müşterek çocukların üçünün birden iki yıl süreyle davalı eğitim kurumunda öğrenci olması karşısında bu iddianın ileri sürülmesinin TMK’nın 2/1 inci maddesi anlamında dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı da açıktır.

Borç ilişkisi sadece bunun taraflarını ilgilendiren ilişkilerdir. Bu ilişkiden doğan hak ve borçlar üçüncü kişileri etkilemezler. Bu nedenle borç ilişkisinden doğan haklar nispi haklar adını alırlar. Borç ilişkisinin sadece bunun tarafları arasında hüküm ve sonuç doğurabilmesi mutlak bir kural değildir. Bu ilişkinin üçüncü kişilere de etkili olmasını sağlayan kanundan ya da sözleşmeden kaynaklanan istisnaları söz konusu olabilir. Bazı hâllerde yasa koyucu bir borç ilişkisine taraf olmayan üçüncü kişilerin bu ilişkiye müdahalede bulunma ya da bu ilişkinin üçüncü kişileri etkilemesi olanağını tanıyabilir (Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler genişletilmiş 21.bası). Somut olayda da yukarıda belirtilen hükümler sözleşmenin nispiliği ilkesinin istisnası olarak üçüncü kişilere karşı sözleşmenin tarafı olmayan anne-babanın da müteselsil sorumluluğunu ve iyiniyetli üçüncü kişilerin eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabileceklerini düzenlemiş olmakla davacı annenin dava dışı eşi ile okul idaresi arasında düzenlenen çocukların eğitimi sözleşmesinde imzası bulunmasa da belirtilen kanun hükümleri uyarınca eşi ile müteselsilen sorumluluğu söz konusudur.

Hâl böyle olunca aynı yöne ilişkin direnme kararının yerinde olduğu, sair yönlere ilişkin hususların incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan, Özel Daire bozma kararını benimseyen saygıdeğer çoğunluk görüşüne katılmamız mümkün olmamıştır.

Birinci Başkanvekili       Üye
Adem Albayrak              Hafize Gülgün Vuraloğlu

Üye                                Üye
Nevzat Karababa          Nazmiye Beyazıtoğlu Kuşcuoğlu

Üye
Mehmet Özdemir