ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİNİN DÜZENLENDİĞİ TARİHTE BAKIM ALACAKLISININ ÖZEL BAKIM GEREKSİNİMİ İÇERİSİNDE BULUNMASI ZORUNLU DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/1-1
Karar No       : 2023/168

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                 :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
TARİHİ                           : 20.02.2019
SAYISI                           : 2019/24 E., 2019/211 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.12.2018 tarihli ve 2017/5250 Esas,
                                        2018/15735 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; miras bırakan Mustafa T.’in 25.07.1996 tarihinde öldüğünü, murisin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla 11456 ada 31 (eski 683) parsel sayılı taşınmazdaki 300/8800 payını 1995 yılında davalı oğluna ölünceye kadar bakma akdiyle temlik ettiğini, murisin bakım ihtiyacı olmadığı gibi murise ölene kadar eşinin baktığını, murisin köydeki evinde yaşadığını ve orada öldüğünü, davalının Kayseri’de ikamet etmekte olup murisi yanına almadığını, köyüne gelip de bakmadığını, çekişmeye konu edilen payın murisin mal varlığının %90’ını oluşturduğunu, makul sınırın aşıldığını ileri sürerek muris muvazaası nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı asıl cevap dilekçesinde; miras bırakanın gelirinin ve sağlık güvencesinin bulunmadığını, murisin bakımını kendisinin yaptığını ve sağlık sigortasından yararlanmasını sağladığını, iddiaların doğru olmadığını, murisin bazen kendi yanında bazen de köyde kaldığını, mal kaçırma amacının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 15.3.2017 tarihli ve 2015/212 Esas, 2017/116 Karar sayılı kararıyla; çekişme konusu taşınmaz payının ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik edildiği, taşınmazın imar uygulaması görmesi sonucunda üç ayrı parselde davalıya pay verildiği, davalının murisin bakımını yaptığı, murisin başka taşınmazı ve sigortasının bulunmadığı, davacı ve diğer çocukları ile murisin arasının bozuk olduğuna dair delil olmadığı, muvazaalı bir sözleşmenin söz konusu olmadığı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları gereği ivazlı olan akitte bakım görevi yerine getirildiğinde tenkisin de söz konusu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 15.09.2017 tarihli ve 2017/601 Esas, 2017/874 Karar sayılı kararıyla; miras bırakanın Kayseri ili, Pınarbaşı ilçesi, Kızılören köyünde eşi, davacı oğlu Osman ve kızı Aygül ile birlikte yaşadığı, davalının ise Kayseri ilinde ikâmet ettiği, bakım ihtiyacı olmayan murisin sağlık harcamalarının davalının sigortasından karşılandığı, davalının, murisin ihtiyacı olduğunda Kayseri’ye gelmesini sağlayarak doktora götürüp ilgilendiği, murisin temlik tarihinde köyde evi ve kullanabileceği az da olsa arazisinin bulunduğu, muris adına kayıtlı başka bir taşınmaz kaydının bulunmadığı, mal varlığının büyük bir kısmının davalı oğluna temlik ettiği, davalı tanıkları ile özellikle mirasçı Ahmet T.’in beyanlarında murisin bakımının davalı tarafından yapılmış olduğu belirtilmiş ise de de aynı tanık Ahmet T.’in murisin oğlu Osman’ın evden ayrılmak istemesi nedeniyle murisle anlaşamadıklarını beyan ettiği, dosya kapsamı ile murisin mal varlığının tamamına yakın kısmını oluşturan çekişme konusu taşınmaz payını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiği, akitte bakımının sağlanması amacının değil mal kaçırma iradesinin söz konusu olduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, murisin davalıya temlike konu ettiği taşınmaz payının imara yansıyan oranda davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.12.2018 tarihli ve 2017/5250 Esas, 2018/15735 Karar sayılı kararıyla;

"... Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1927 doğumlu mirasbırakan Mustafa T.’in 25.07.1996 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı oğlu Mehmet ile, ikinci eşinde olma davacı çocukları Bekir, Gülbahar, Habibe, Osman ile davalı oğlu İsmail’in ve dava dışı çocukları Ahmet ve Aygül’ün kaldıkları, çekişme konusu eski 683 parsel (yeni 11456 ada 31 parsel) sayılı taşınmazın 300/8800 payı mirasbırakan adına kayıtlı iken 03.01.1995 tarihli Ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m. 611)). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.614)).

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup TBK'nun 611 maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının m.19)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunu değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Mirasbırakanın 1927 doğumlu olup temliki yaptığı tarihte 68 yaşında olduğu, davacı çocuklarından Osman ile birlikte oturduğu, çocuklarının hiçbirisi ile bir probleminin olmadığı, tanıklarca da çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilginin ifade edilmediği toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Somut olaya yukarıdaki ilkeler uyarınca bakıldığında, temlikin mal kaçırma amacı ile değil, gerçekten bakılmak amacı ile yapıldığı, murisin tek taşınmazının dava konusu taşınmaz olmasının sonucu değiştirmeyeceği açıktır. Muris yaşadığı süre boyunca bakılmadığı iddiası ile bir dava açmadığına göre artık murise davalı tarafından bakıldığının kabulü zorunludur. Davalı bakım borcunu yerine getirdiğine göre temlikin muvazaalı olduğundan söz edilemez.

Bu durumda yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olduğu halde temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16.Hukuk Dairesi’nce yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeler yanında, murisin yanında kaldığı çocukları yerine kendisinden ayrı yaşayan davalı oğlu ile ölünceye kadar bakma akdi yapmış olmasının ve tek taşınmazını murisin temlike konu etmesinin murisin mal kaçırma iradesini ortaya koyacağı, bu hususun Yargıtay 1. Hukuk Dairesi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlılık gösteren içtihatlarında da vurgulandığı, yine murisin mal kaçırma iradesinin tespiti bakımından mutlaka mirasçıları ile arasında bir dargınlık bulunması gerekmediği gibi daha çok sevdiği ve korumak istediği mirasçısına kazandırma yapabileceği, mal kaçırma amacıyla temlik yapan muristen sağlığında bakım yapılmadığı yönünde dava açmasının da beklenemeyeceği, dosya kapsamı ile murisin yanında kalan ve bakımını yapan davacılar olup, davalının murisi yanına alması ve bakması söz konusu bulunmayıp gerektiğinde ilgilenmek, sağlık sigortasından yararlandırmak ve doktora götürmek şeklinde muris ile ilgilendiğinin sabit olduğu, murisin mal varlığının tamamına yakın bölümünün devredilmiş olduğu dikkate alındığında akitte bakım amacının değil mal kaçırma amacının üstün tutulması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; cevap dilekçesinde yer alan savunmaları tekrar etmek suretiyle, istinaf incelemesinin dilekçede belirtilen sınırlı sebeplerle yapılmasının gerektiğini, davacıların istinaf dilekçelerinde bakım koşulunun yerine getirilmediği iddiasına dayandığı, bakım koşulunun yerine getirildiğinin Bölge Adliye Mahkemesi kararının on üçüncü paragrafında kabul edildiği hâlde davacı Osman T. ile murisin anlaşamadıkları iddiası ile yerel mahkeme kararının hatalı olarak kaldırıldığını, bu kabulün doğru olmadığı gibi hayatın olağan akışına da uymadığını, davacıların hepsinin taşınmazın ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devredildiğini bilmelerine rağmen kötü niyetli olarak yirmi yıl sonra dava açtıklarını, devredilen dava konusu taşınmazın sözleşme tarihi itibariyle murisin mal varlığında çok az bir değere sahip olduğunu, tarım dahi yapılamayan boş arazinin sözleşme tarihi itibariye değerinin de çok düşük olduğunu, temlikteki asıl amacın mirasçıdan mal kaçırmak değil; ölünceye kadar bakıp gözetme olduğunu, sözleşmenin muvazaa ile sakat olmadığının kabul edilmesi gerekirken hatalı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile karar verildiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda miras bırakanın 1995 yılında davalı oğluna ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18 inci] maddesinin birinci fıkrası;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" şeklindedir.

2. 6098 sayılı Kanun'un 611 inci ve devamı maddeleri

3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

3. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

4. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

5. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

6. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

7. İlgili hukuk kısmına yer verilen 6098 sayılı Kanun'un genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

8. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

9. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 E., 1974/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

10. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa özelliği de taşınmaktadır.

11. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 611 inci (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 511 inci) maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.

12. Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

13. Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

14. Muris muvazaasına dayalı bir davanın kabul ile sonuçlanabilmesi için miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

15. Bu tür davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

17. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1927 doğumlu miras bırakan Mustafa T.’in 25.7.1996 tarihinde öldüğü, murisin eşi Döndü T.'in miras bırakandan sonra 22.8.1997 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı oğlu Mehmet ile, ikinci eşinde olma davacı çocukları Bekir, Gülbahar, Habibe, Osman ile davalı oğlu İsmail’in ve dava dışı çocukları Ahmet ve Aygül’ün kaldığı tespit edilmiştir.

18. Miras bırakanın dava konusu eski 683 parsel sayılı taşınmazdaki 300/8800 payını 03.01.1995 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır. Taşınmazın yenileme ile 11456 ada 31 parsel numarasını aldığı, ardından imar uygulamasına tâbi tutularak 12063 ada 5, 12064 ada 4, 8074 ada 3 parsel sayılı taşınmazlarda davalı adına pay tescilinin yapıldığı sabittir.

19. Mahkemece yapılan araştırma sonucunda muris adına başka taşınmaz kaydı bulunmadığı belirlenmiş ise de; ön inceleme duruşmasında, temlik tarihinde murisin dava konusu taşınmaz dışında köyde bir evi ve az da olsa arazisinin olduğu her iki tarafça kabul ve ifade edilmiştir. Davacı tarafça, gerçek iradenin bağış olduğu, mirastan mal kaçırma amacıyla, muvazaalı olarak temlikin yapıldığı, çekişme konusu taşınmazın murisin mal varlığının çok büyük bir kısımını oluşturduğundan makul sınırın da aşıldığı ileri sürülerek eldeki dava açılmıştır.

20. Ancak dosya kapsamı ve toplanan delillerden; davalı İsmail T.'in kardeşlerin en büyüğü olduğu, babası olan muris Mustafa ve annesine davalının baktığı, diğer çocukların düzenli gelir getiren işleri ve sağlık güvencelerinin bulunmadığı, murisin davalının sağlık güvencesinden yararlandığı, miras bırakanın davalı tarafından doktora getirilip götürüldüğü ve tedavisinin yaptırıldığı, bu dönemde muris Mustafa ve eşinin davalı İsmail'in yanında kaldıkları, murisin sözleşme tarihinde 68 yaşında olduğu, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere murisin sağlık durumunun çok iyi olmadığı ve davalının ilerde kendisine bakabileceği inancıyla hareket ettiği, sözleşme yapıldıktan sonra miras bırakanın kendisine davalı tarafından bakılmadığı yönünde bir beyan ya da iddiada bulunmadığı, muris Mustafa'nın diğer evlatları ile ilişkilerinin bozuk olduğu, mal kaçırmasını gerektirecek sebebin bulunduğu yönünde herhangi bir delilin mevcut olmadığı gibi tanıklarca da çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilginin ifade edilmediği, dava konusu taşınmazın sözleşme tarihinde miras bırakanın mal varlığında makul bir değer ifade ettiği, davalının murise ölümüne kadar bakarak sözleşmeyle üstlendiği edimini ifa ettiği anlaşılmaktadır.

21. Tüm bu olgular karşısında, murisin taşınmazını sadece bir görünüş yaratmak için değil de samimi olarak bakım temini için ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle devrettiği, diğer mirasçılarından mal kaçırma amacını taşımadığı, bakım borçlusu olan davalının da babasına bakarak karşı edimini ifa ettiği anlaşılmakta olup, gerçek bakım karşılığı yapılan sözleşmenin muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğundan söz edilemez.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri göz önüne alındığında ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmasını gerektirecek bir durumunun bulunmadığı, murisin mal varlığının tamamına yakın bölümünün devredilmiş olduğu, anılan sözleşme yapılmasaydı da bakım ihtiyacının karşılanacağının açık olduğu dikkate alındığında akitte bakım amacının değil mal kaçırma amacının üstün tutulması gerektiğinden direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

08.03.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

" K A R Ş I  O Y "

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmazsa tenkis istemine ilişkindir.

2. Davacılar vekili; miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazdaki payını oğlu davalıya ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle temlik ettiğini, çekişmeye konu edilen taşınmazın murisin mal varlığının %90’ını oluşturduğunu, makul sınırın aşıldığını, miras bırakanın gerçek iradesinin bağış olduğunu ileri sürerek muris muvazaası nedeniyle tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiş, davalı tarafça; muvazaa iddiası gerçeği yansıtmadığından ve bakım akdinin gerekleri yerine getirildiğinden davanın reddinin gerektiği savunulmuştur.

3. İlk Derece Mahkemesince; muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı, davalı tarafça sözleşme gereklerinin yerine getirildiği, tenkisin de söz konusu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karara ilişkin olarak davacılar vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince miras bırakanın asıl iradesinin bakımının sağlanması olmadığı, murisin mal kaçırma iradesiyle hareket ettiği gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve murisin davalıya temlike konu ettiği taşınmaz payının imara yansıyan oranda davanın kabulüne karar verilmiş; hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; temlikin mal kaçırma amacı ile değil, gerçekten bakılmak amacı ile yapıldığı, murisin tek taşınmazının dava konusu taşınmaz olmasının sonucu değiştirmeyeceği, murisin yaşadığı süre boyunca bakılmadığı iddiası ile bir dava açmadığına göre artık murise davalı tarafından bakıldığının kabulünün zorunlu olduğu, davalının bakım borcunu yerine getirdiğine göre temlikin muvazaalı olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakanın 1995 tarihinde davalı oğluna ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

5. Sayın çoğunluk; murisin taşınmazını sadece bir görünüş yaratmak için değil de samimi olarak bakım temini için ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle devrettiği, diğer mirasçılarından mal kaçırma amacını taşımadığı, bakım borçlusu olan davalının da babasına bakarak karşı edimini ifa ettiği gerekçesiyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar vermiştir.

6. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği, ivazlı ve tesadüfi türden sözleşmelerdir. Bakım alacaklısı, bu sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önceden sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Kanun'a göre bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır. Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu olmadığı gibi, bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

7. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Diğer taraftan; evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlâki bir görev ise de, görev sınırının aşıldığı, ana babanın normal bakım ötesinde ihtimama muhtaç olduğu durumlarda evladın hizmetin karşılığında bir şey istemesi hukuka uygun düşeceğinden, böyle bir durumda temlikin ivazlı olduğu kabul edilmelidir.

8. Yukarıdaki açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde ise; miras bırakanın köyde eşi, oğlu Osman, kızı Aygül ve Osman'ın eşi ile birlikte yaşadığı, murisin köydeki evinde vefat ettiği, sözleşmenin yapıldığı tarihte 68, vefat tarihinde ise 69 yaşında olan murisin tarlalarını kendisinin ekip biçtiği, vefatına kadar önemli sağlık problemi yaşamadığı, tanık beyanlarında göre davalının yanına gittiği zamanlar olduğu ve davalının sağlık güvencesinden yararlandığı belirtilmiş ise de; bu durumun ancak evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi kapsamında kabul edilebilecek ahlâki bir görev olarak nitelendirilebileceği, miras bırakanın kendisine diğer çocukları tarafından bakıldığı ancak murisin oğlu Osman’ın evden ayrılmak istemesi nedeniyle murisle anlaşamadıkları, araştırma tutanakları, tapu kayıtları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamında yer alan murisin genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, bir arada değerlendirildiğinde, murisin mal varlığının tamamına yakın kısmını oluşturan çekişmeye konu taşınmazdaki payını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak oğlu davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı ile murisin yanında kalan ve bakımını yapan davacılar olup, davalının murisi yanına alması ve bakması söz konusu bulunmayıp gerektiğinde ilgilenmek, sağlık sigortasından yararlandırmak ve doktora götürmek şeklinde muris ile ilgilendiği açıktır. Bu durumda somut olayda murisin mal varlığının tamamına yakın bölümünün devredilmiş olduğu dikkate alındığında akitte bakım amacının değil mal kaçırma amacının üstün tutulduğu kabul edilmelidir. Öte yandan murisin mal kaçırma iradesinin tespiti bakımından mutlaka mirasçıları ile arasında bir dargınlık bulunması gerekmediği gibi murisin daha çok sevdiği, korumak istediği mirasçısına kazandırma yapabileceği, mal kaçırma amacıyla temlik yapan muristen sağlığında bakım yapılmadığı yönünde dava açmasının beklenmeyeceğinde de açıktır.

9. Dosya kapsamından ölünceye kadar bakıp gözetme koşuluyla yapılan temlikin muvazaa ile illetli olduğu ve iptalinin gerektiği yönünde verilen direnme kararının yerinde olduğu ve onanmasına karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan bozma yönündeki sayın çoğunluğun düşüncesine ve kararına katılamıyorum.

Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak