ÖN İNCELEME DURUŞMASINDA HMK 33 HÜKMÜNE UYGUN ŞEKİLDE BELİRLENEN HUKUKÎ SEBEBİN DIŞINA ÇIKILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/2-670
KARAR NO   : 2022/1571

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 24/02/2021
NUMARASI                 : 2020/1657 - 2021/390
DAVACI                       : H.S.V. vekili Av. M.B.
DAVALI                       : Z.G. vekili Av. N.H.

1. Taraflar arasındaki “evliliğin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 19.10.2015 tarihli dava dilekçesinde; davacının babası olan 1930 doğumlu Altan G.'nun (Artan Gostan V.) 20.08.2015 tarihinde vefat ettiğini, davalı 1964 doğumlu Zarine G.'nun ise ev işlerinde çalışmak üzere Ermenistan'dan Türkiye'ye geldiğini, daha önce başka bir yaşlının yanında çalışırken yalnız yaşayan ve varlıklı bir kişi olan murisin yanında yatılı olarak 1999 yılında çalışmaya başladığını, bu arada Türk vatandaşlığını kazanmak için muvazaalı bir evlilik yaparak “S.” soyadını aldığını ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu, vatandaşlığın kazanılmasından sonra ise bu muvazaalı evliliğin boşanma ile sona erdiğini, davalının bu muvazaalı evliliği süresince ve sonrasında kesintisiz olarak murisin yanında yatılı olarak çalışmayı sürdürdüğünü, davalının muris Altan G.'nun Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi'nde yattığı sırada rahatsızlığından faydalanmak suretiyle sahte belgelerle 02.09.2008 tarihinde nikâhlandığını, konu ile ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında devam eden ceza soruşturması olduğunu, bedeni ve ruhi zayıflık içerisinde bulunan muris ile bu hastalıklara tam vakıf olan davalının hastanede evlenmelerinden dolayı iyi niyetli sayılamayacağını, muris Altan G.'nun sahte nikâh akdi anında hastanede kolunda serum takılı olarak yatmakta olduğunu, hâl böyle olunca eşler arasındaki evliliğin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 141 ve 142. maddeleri uyarınca yok hükmünde olduğunu, yokluk hâlinin olmadığı takdirde TMK'nın 145/2. maddesinde yazılı mutlak butlan sebebiyle evliliğin batıl olduğunu, hastanede yatmakta olan muris hakkında Mecidiyeköy’de sağlık ocağından ve yatmakta olduğu hastanenin nöroloji uzmanından rapor alındığını, evlendirme dosyasında bulunan bu rapor örneklerinin sahte olduğunu, evlenme kütüğünde evlenmenin yapıldığı yerin yazılmadığını, murisin 03.09.2008 tarihinde hastaneden taburcu olduğunu, murisin sürekli “xanax ve lustral” isimli anti depresan ilaçları kullandığını, davalı açısından TMK'nın 578. maddesi uyarınca mirastan yoksunluk sebeplerinin oluştuğunu ileri sürerek öncelikle muris Altan G. ile davalı Zarine G. arasındaki evliliğin yokluğunun tespitine, olmadığı takdirde evliliğin mutlak butlanla iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 13.11.2015 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davacı tarafın gerçek dışı iddialarının aksine müvekkili Zarine G.'nun Ermenistan Devlet Üniversitesi Pedagoji bölümü mezunu olduğunu, anne tarafının 1915 yılında Kayseri'den göç ettiklerini, annesinin öğretmen babasının ise Ermenistan Devlet sanatçısı unvanını taşıdığını, müvekkilinin anne ve babasının 1998 yılında Ermenistan'dan taşınarak Türkiye'ye yerleştiklerini, 1999 tarihinde de müvekkili ile merhum Altan G.'nun tanıştıklarını, aralarında oluşan duygusal yakınlaşma sonucunda tarafların 10.11.1999 tarihinden itibaren birlikte yaşamaya başladıklarını, eşlerin 01.09.2008 tarihinde evlenmek için başvuruda bulunduklarını, bu arada Altan G.'nun rutin kontrolleri için gidilen hastanede yapılması gereken tetkikler için yatış önerildiğini, hâl böyle olunca nikâh gününün müteveffa Altan G.'nun hastanede yattığı güne denk geldiğini, davacı Sevağ’dan kaynaklanan nedenlerle merhum babası ile arasının iyi olmadığını, Sevağ’ın eşi Aylin ile olan evliliğinin dahi müvekkilinin iyi niyetli çabaları neticesinde gerçekleştiğini, davacının bir işi olmadığını, eşi ve ailesinin tüm giderlerinin müteveffa Altan G. tarafından karşılandığını, davacının sürekli para isteyerek babasını taciz ettiğini, etrafa “ölsün, tüm parasını yiyeceğim” dediğini, baba Altan G.'nun davacının düğün yemeğine dahi katılmadığını, dava dilekçesinde yer alan birçok iddianın eldeki dava ile bir ilgisinin bulunmadığını, bunun dışında yer alan iddiaların muvazaaya ilişkin olduğunu, vakıaların Kanun’da yer alan yokluk ve butlan sebeplerine uymadığını, bu sebeple bilinçli olarak “sahte evrak” beyanına yer verildiğini ileri sürerek haksız ve hukukî dayanaktan yoksun davanın reddini savunmuştur.

Cevaba Cevap Dilekçesi:

6. Davacı vekili 07.12.2015 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; davanın esasının evliliğin sahte doktor raporlarına dayalı olarak yapılmış olmasına dayandığını, evlilik tarihinden sonra da murise sürekli “xanax” isimli uyuşturucu etkisi olan ilaç verilerek murisin ilaç bağımlısı hâline getirildiğini, ayırt etme gücünün yok edildiğini, ne var ki cevap dilekçesinde bu iddialara karşı hiçbir beyanda bulunulmadığını, tarafların sözde 10.11.1999 tarihinden itibaren birlikte yaşamaya başladıkları ve 01.09.2008 tarihinde evlenmek için başvuruda bulundukları iddiasının yer aldığı cevap dilekçesinde davalının 2002 yılında bir başkası ile yapmış olduğu evliliğe ilişkin cevap verilmediğini, hangi erkeğin böyle bir şeye izin verebileceğini, dolayısıyla tüm savunmanın asılsız olduğunu ileri sürerek davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

İkinci Cevap Dilekçesi:

7. Davalı vekili 10.12.2015 tarihli ikinci cevap dilekçesinde; murisin son ana kadar temyiz kudretine haiz olduğunu, dolayısıyla xanax isimli ilaçla ayırt etme gücünün yok edildiği iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin üçüncü bir şahısla evlenmesinin oturma müsaadesi ve vatandaşlık izni için Altan G.'nun bilgisi ile gerçekleştiğini, kaldı ki bu gerçeği ve o tarihte yaşanan olayları davacının da çok iyi bildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

8. İstanbul 6. Aile Mahkemesinin 23.05.2019 tarihli ve 2015/749 E., 2019/368 K. sayılı kararı ile; somut olayda her ne kadar “Altan G. ile davalı Zarine G. arasındaki evliliğin yokluğunun tespiti” istenmişse de, taraflar arasındaki evlilik töreninin TMK'nın 141. maddesine uygun şekilde gerçekleştirildiği, törende evlendirme memurunun görev aldığı, tören anında ayırt etme gücüne sahip iki tanığın bulunduğu, evlenme törenine şahit bu iki tanığın yargılama aşamasında yeminli olarak dinlendiği, evlilik sözleşmesinde yer alan imzanın adli tıp raporu ile murise ait olduğunun tespit edildiği, dolayısıyla evliliğin yokluğunun tespitine ilişkin talebin reddedilmesi gerektiği, diğer yandan taraflar arasındaki evliliğin “mutlak butlan ile iptaline” yönelik yapılan incelemede ise evlenme anında müteveffa Altan G.’nun akıl sağlığının yerinde olduğu, sürekli bir ayırt etme gücünden yoksun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

9. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

10. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 24.12.2019 tarihli ve 2019/2067 E., 2019/1990 K. sayılı kararı ile; TMK’nın 155. maddesine göre “Evlendirmeye yetkili memur önünde yapılmış olan bir evliliğin kanunun diğer şekil kurallarına uyulmaması sebebiyle butlanına karar verilemez” hükmünün düzenleme altına alındığı, dolayısıyla soruşturma dosyasının sonucunun verilecek kararı etkilemeyeceği dikkate alınarak evliliğin sahte evraklarla gerçekleştirildiği iddiası nedeniyle yokluğunun tespitine yönelik karara ilişkin istinaf talebinin reddine karar verildiği, TMK’nın 148. maddesine ile de “Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir” hükmünün düzenleme altına alındığı, iptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her hâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği (TMK m. 152), eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması veya evlenmeye engel olacak derecede akıl hastası olmasının evliliği mutlak butlanla sakatlayacağı (TMK m. 145/2-3), ne var ki ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını, yalnızca ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eşin açabileceği, böyle bir hâlde dava hakkının sonradan iyileşen eşe ait olduğu (TMK m. 147/2), evlenmenin butlanını dava etme hakkının mirasçılara geçmeyeceği, ancak, mirasçıların açılmış olan davayı sürdürebilecekleri (TMK m. 159), dava ve cevaba cevap dilekçesinde “murise ilaç verilerek ilaç bağımlısı hâline getirildiği ve ayırt etme gücünün yok edildiği” ileri sürülerek evliliğin TMK'nın 145/2. maddesine dayalı olarak iptaline karar verilmesinin talep edildiği, davacı tarafından murisin sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunduğunun veya murisin evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığının olduğunun iddia edilmediği gibi bu iddiayı destekleyecek dosyada herhangi bir delil bulunmadığı, ileri sürülen vakıalar dikkate alındığında davanın TMK'nın 148. maddesinde belirtilen “evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olma sebebine” dayalı olarak açıldığının anlaşıldığı, dosya kapsamına göre, evlenme tarihinden sonrasında murisin normal hayatına devam ettiği, bu dönemde muriste “akıl hastalığı” bulunmadığının davacı tarafça da kabul edildiği, TMK'nın 148. maddesi kapsamında murisin evlenme tarihi itibariyle ayırt etme gücünden yoksun olduğuna ilişkin rapor alınması gerekmekte ise de TMK'nın 148. maddesine dayalı olarak mirasçıların dava açma haklarının bulunmadığı, ayrıca hak düşürücü sürenin de geçmiş olduğu dikkate alınarak mahkeme karar gerekçesinin düzeltilmesi suretiyle istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

12. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15.09.2020 tarihli ve 2020/1267 E., 2020/3754 K. sayılı kararı ile;

“… Dava; davalı ile Altan G. arasındaki evliliğin yokluğunun tespiti, kabul edilmediği takdirde mutlak butlan sebebi ile evlenmenin iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, TMK 141 ve 145. maddeler şartları oluşmadığından davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince, ileri sürülen vakıalar dikkate alındığında, davanın TMK'nın 148. maddesinde düzenlenen evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olma sebebine dayalı olarak açıldığının anlaşıldığı, evlenme tarihinden sonrasında murisin normal hayatına devam ettiği, bu dönemde muriste akıl hastalığının bulunmadığının davacı tarafça da kabul edildiği, TMK'nın 148. maddesi kapsamında murisin evlenme tarihi itibariyle ayırt etme gücünden yoksun olduğuna ilişkin rapor alınması gerekmekte ise de; TMK'nın 148. maddesine dayalı olarak mirasçıların dava açma haklarının bulunmadığı, ayrıca hak düşürücü sürenin de geçmiş olduğu dikkate alınarak ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinin düzeltilmesi suretiyle davacının istinaf talebinin reddine karar verilmiş, davacı tarafından süresinde temyiz talebinde bulunulmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan ön inceleme duruşmasında, uyuşmazlık TMK'nın 145. maddesinde düzenlenen mutlak butlan sebebi ile evliliğin iptali olarak nitelendirilmiş olup hâkim tarafından yapılan nitelendirmeye tarafların da bir itirazı bulunmamaktadır. Bölge adliye mahkemesi tarafından, istinaf itirazlarının, delillerin TMK'nın 145. madde kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile TMK'nın 148. madde kapsamında değerlendirme yapılması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

13. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 24.02.2021 tarihli ve 2020/1657 E., 2021/390 K. sayılı kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33. maddesi gereğince doğrudan hâkimin görevi olduğu, diğer bir ifadeyle hâkimin davacı tarafından yapılan hukukî nitelendirmeyle bağlı olmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesince yapılan ön inceleme duruşmasında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın “evliliğin yokluğunun tespiti, olmadığı takdirde mutlak butlan ile iptali” şeklinde tespit edildiği ve yapılan yargılamanın bu uyuşmazlığa yönelik olarak yürütülüp karar verildiğinin anlaşılması karşısında, bölge adliye mahkemesince yapılan incelemede davanın TMK’nın 148. maddesinde belirtilen “evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olma” sebebine dayalı olarak açılan evliliğin iptali davası olduğu gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinin düzeltilerek istinaf itirazının reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

16. Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

17. Boşanma; hukuken geçerli olan bir evliliğin kanundaki şartların gerçekleşmesi hâlinde mahkeme kararı ile sona erdirilmesini ifade etmekte iken, evlenmenin butlanı; kanun tarafından aranan geçerlilik koşullarını taşımayan bir evliliğin mahkeme kararıyla sona erdirilmesini ifade etmektedir.

18. Evlenme, Türk Medeni Kanunu açısından karşı cinsten iki insanın evlendirmeye yetkili memur önünde karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarını açıklaması ile oluşur (TMK m.142). Hukuken geçerli bir evliliğin kurulması için kanunda düzenlenen koşullara uygun davranılması gerekir. Bu koşullardan birinin veya birkaçının eksik olması hâlinde evlilik hukuken geçersiz sayılacaktır.

19. Evliliğin kurucu unsurları olarak sayılan “evlenmenin ayrı cinsten kişiler arasında yapılmış olması”, “evlendirme memuru önünde yapılması”, “tarafların karşılıklı ve sözlü iradelerini açıklamaları” hususlarından birinin gerçekleşmemesi hâlinde evlilik hiç gerçekleşmemiş gibi sonuç doğuracaktır. Başka bir anlatımla evlenmenin yokluğu söz konusu olacaktır. Yoklukla sakat olan bir evlenme aradan ne kadar süre geçerse geçsin düzelmeyeceği gibi, evlenmenin nüfus kayıtlarına işlenmesi de sonucu değiştirmeyecektir (Mustafa Dural/ Tufan Öğüz/ Mustafa Alper Gümüş: Türk Özel Hukuku, Cilt III, Aile Hukuku, İstanbul 2021, s. 72-79).

20. Oysa şeklen meydana gelmiş bir evliliğin, Kanun’un taraflarda ya da iradelerinde aradığı niteliklerin eksikliği nedeniyle ortadan kaldırılması gerekiyorsa “yokluk” kavramından değil “butlan” kavramından söz edilecektir. Diğer bir deyişle, butlanla sakat, yani batıl bir evlenmeden eşler arasında evlilik ilişkisi doğmuştur. Zira bu evlenmede, evlenme sözleşmesinin bütün esaslı ve kurucu unsurları mevcuttur, fakat Kanun’un taraflarda ya da iradelerinde aradığı niteliklerden bazıları gerçekleşmemiştir. Bu nedenlerdir ki; butlanla sakatlanmış olan evlenmeler hâkimin hükmüyle iptal edilinceye kadar geçerli bir evliliğin bütün hüküm ve sonuçlarını doğururlar (TMK m. 156 c.2). Medeni Kanun; evlenmenin butlanını, “mutlak ve nisbi” butlan olmak üzere ayrı ayrı düzenlenmiştir. Mutlak butlan ile nisbi butlan davaları arasındaki en önemli farklar, dava sebeplerinde, dava haklarında ve dava süresinde görülür. Mutlak butlan sebepleri kamu düzenini ilgilendirdiği için, mutlak butlan davası Cumhuriyet Savcısı tarafından da açılabileceği hâlde, nisbi butlan davası sadece taraf menfaatlerini ilgilendirir ve bu nedenle de eşlerden biri ve belli hâllerde yasal temsilci tarafından açılır. Hemen burada belirtilmelidir ki, her iki butlan sebebine dayalı geçersizliğin sonuçları açısından fark bulunmamaktadır.

21. Gerek mutlak butlan, gerekse nisbi butlan sebepleri Kanun’da sınırlı olarak sayılmıştır. Mutlak butlan sebepleri TMK’nın 145. maddesinde “Aşağıdaki hâllerde evlenme mutlak butlanla batıldır: 1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması, 2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, 3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması, 4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması” şeklinde sayılmış ve bu hâllerden birinin varlığı durumunda evlenmenin kesin hükümsüz olacağı düzenlenmiştir. Nisbi butlan ise; TMK’nın 148, 151 ve 153. maddelerinde öngörülen sebeplerden biri ile evlenmenin sakat olması hâlini ifade eder. Bu sebepler; evlenme sırasında ayırt etme gücünden geçici yoksunluk, irade sakatlığı ve yasal temsilcinin izninin bulunmamasıdır. TMK'nın 156. maddesinde “Batıl bir evlilik ancak hâkimin kararıyla sona erer” hükmüne yer verildiğinden, her iki hâlde de sakat olan evlenme, ancak hâkimin kararıyla sona erebilir. Burada hâkimin kararının ileriye etkili olacağı tartışmasızdır.

22. Eldeki davada davacı öncelikli olarak evliliğin kurucu unsurlarının bulunmaması nedeniyle evliliğin hiç gerçekleşmemiş olduğunu ileri sürerek evlenmenin yokluğunu, olmadığı takdirde eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması (mutlak butlan) sebebiyle evliliğin iptali ile davalının mirastan yoksunluğunun tespitini istemiştir. Daimi surette ayırt etme gücünden yoksun olan kişi, evlenme sözleşmesi yapamaz; yapmışsa yapılan evlenme batıldır (TMK m. 145 b.2). Ancak TMK’nın 147/2. maddesinde “Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Bu maddeye göre, ayırt etme gücü olmayan bir kimse, evlenme sözleşmesi yapıldıktan sonra ayırt etme gücüne kavuşmuşsa, artık Cumhuriyet Savcısı, ilgililer ve diğer eşin mutlak butlan davası açamayacağı belirtilmiştir. Aynı husus evlenmeye engel olacak derecede akıl hastası olan eşin daha sonradan iyileşmesi ve bu durumun sağlık raporu ile de belgelenmesi hâlinde de geçerlidir. Bu iki hâlde (TMK m. 145 b.2-3), yani ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan eş veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir. Burada hemen belirtilmelidir ki; ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eşin açabileceği butlan davasından ise “nisbi butlanla evliliğin iptali” davasını anlamak gerekir. Bu bakımdan ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş TMK’nın 152. maddesinde öngörülen süreler içerisinde dava açmazsa, artık o evliliğin hükümsüzlüğü ileri sürülemeyecektir (Dural, Öğüz, Gümüş: s. 86-87).

23. Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi için “ön inceleme” aşamasının da üzerinde durulması gerekmektedir.

24. Yazılı yargılama usulünde ön inceleme aşaması, tarafların; dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçelerinin başka bir ifadeyle dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması anından başlayarak ön inceleme duruşmasının tamamlandığı ana kadar devam eden süreci ifade etmektedir. Ön inceleme aşamasının başlaması üzerine hâkim; hazırlık işlemlerini yapar, tarafların dilekçelerini ve eklerini inceler, uyuşmazlık konusunu tam olarak belirler.

25. Ön inceleme işlemleri tamamlanmadan ve bu konuda gerekli kararlar verilmeden tahkikata başlanamaz ve tahkikat için duruşma günü tespit edilemez (HMK m. 137/2). HMK’nın en önemli yeniliklerinden birisi olan ön inceleme aşaması ile temelde iki amaç hedeflenmiştir. Bunlardan ilki; davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi ve karar verilebilmesi için usûl hukuku yönünden aranan olumlu (dava şartları) veya olumsuz (ilk itirazlar) hususların olup olmadığı, burada varılan sonuçta hâkime davanın esasına girilmesine engel bir sebebin varlığını tespit ettiği takdirde, usule ilişkin bir kararla davayı sona erdirebilme yetkisi tanınarak yargılamanın en başında usul hukuku yönünden açıklığa kavuşturulmasıdır. İkinci olarak da bu aşama sayesinde tahkikat aşamasının belirli bir düzen ve disiplin içinde yürütülebilmesi için gerekli zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır.

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesine göre; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmaksızın uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında bu yasağın uygulanmaması ile uyuşmazlığın daha en başında, karşı tarafın açıklamasını, iddia ve savunmasını tam olarak görmeden, sağlıklı ve tam bir iddia ve savunma örgüsü kurmanın mümkün ve gerçekçi olmadığı gözetilerek; tarafların dilekçelerinde rahat, doğru ve sağlıklı bir iddia ve savunma bütünü oluşturmalarını sağlamak olduğu gibi, maddi ve hukukî nitelendirmeleri uyuşmazlığı çözecek doğrulukta ortaya koymaları amaçlanmaktadır. Şüphesiz ki bu imkân, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi ile söz konusudur. Bu iki dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Madde gerekçesinde; uyuşmazlığın ön inceleme aşamasında netleşmesi sayesinde, ön inceleme duruşma tutanağının “yargılamanın yol haritası” olma özelliğini güçlendireceği gerekçelerine de yer verilmiştir.

27. Görüldüğü üzere, HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmeden önce tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı; kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanması son derece zor olur ve yargılama uzar.

28. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesine göre hâkim, Türk hukukunu re'sen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak taraflara, hukukî nitelendirme hâkime aittir. Bu nedenle tarafların hukukî nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile hâkim, bildirilen hukukî sebeplerle bağlı olmayıp, hukukî sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.

29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; yukarıda 21. paragrafta açıklandığı üzere davacı tarafından dava ve cevaba cevap dilekçelerinde öncelikli olarak evlenmenin yokluğunu, olmadığı takdirde mutlak butlan sebebiyle evliliğin iptali ile davalının mirastan yoksunluğunun talep edildiği, ilk derece mahkemesince gerçekleştirilen 22.03.2016 tarihli ön inceleme duruşmasına taraf vekillerinin katıldığı, uyuşmazlık konusu olarak “tarafların evliliğin yokluğunun tespiti, olmadığı takdirde mutlak butlan ile iptalini ve TMK’nın 578. maddesi uyarınca davalının mirastan yoksunluğunun konularında anlaşamadıkları” yönünde tespitin yapıldığı, dolayısıyla ilk derece mahkemesi hâkimi tarafından HMK’nın 33. maddesine uygun şekilde hukukî sebebin olaya uygulandığı ve dosyada mevcut delillere göre karar verildiği anlaşılmaktadır. Hâl böyle olunca istinaf itirazı üzerine inceleme yapan bölge adliye mahkemesince davanın hukukî nitelemesinin davacı tarafından ileri sürülmemiş bulunan “davanın TMK’nın 148. maddesine dayalı olarak açıldığı” gerekçesiyle karar gerekçesinin düzeltilmesi suretiyle istinaf talebinin reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

30. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında belirtilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 22.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.