SEN ŞU AN AVUKAT DEĞİL TARAFSIN ŞEKLİNDEKİ İFADE, DAVAYA BAKAN HAKİM İLE AVUKAT ARASINDA KİN VE DÜŞMANLIK MEYDANA GELMESİ İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2022/10-757
KARAR NO   : 2022/1927

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Yargıtay 10. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                         : 19/04/2022
NUMARASI                 : 2021/2-2022/3
DAVACI                       : M.B.B.
DAVALI                       : T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı vekili Av. M.A.
İHBAR OLUNAN        : M.A.(E.)

1. Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı Yargıtay 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı dava dilekçesinde; E. İş Mahkemesi hâkimi olan M.A.’ın Mahkemenin 2020/160 E. ve 2021/146 E. sayılı; hâkim M.E.’in ise 2020/179 E. sayılı davalısı olduğu davalarda kendisine kin ve düşmanlık besleyip farklı anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin kanun hükümlerine aykırı davranarak kanuna ve usule aykırı ara kararları ve işlemleri ile hakkı yerine getirmekten kaçındıklarını ve zarara uğramasına neden olduklarını her iki hâkimi de Hakimler ve Savcılar Kuruluna şikâyet ettiğini ileri sürerek 2020/160 Esas sayılı dosya yönünden 1.000 TL maddi ve 49.000 TL manevi; 2021/146 Esas sayılı dosya yönünden 1.000 TL maddi ve 24.000 TL manevi; 2018/179 (2020/179) Esas sayılı dosya yönünden 1.000 TL maddi ve 24.000 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 16.09.2021 tarihli dilekçesinde; 2021/146 E. sayılı davada reddi hâkim talebinin geri çevrilerek usule aykırı işlemler yapıldığını belirterek 1.000 TL maddi ve 99.000 TL maddi tazminatın 09.09.2021 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte hüküm altına alınması yönünde istemde bulunmuştur. Özel Dairece tensip tutanağının 15 numaralı ara kararı ile 2021/146 E. sayılı davada 09.09.2021 tarihli celse itibariyle şikâyet konusu hâkim davranışlarına ilişkin iddiaların yeni bir dava mı yoksa bu davadaki maddi ve manevi tazminat tutarlarının arttırılmasına mı ilişkin olduğunun davacıya sorulması yönünde ara karar verilmiş, davacı 14.12.2021 tarihli dilekçesinde; dilekçenin yeni bir dava olmadığını, eldeki davadaki şikâyete konu iddialarını destekleyen delil olup tazminat miktarlarının arttırılmasına ilişkin olduğunu belirtmiş; 16.03.2022 tarihli duruşmadaki imzalı beyanında da aynı yönde açıklamada bulunmuştur.

5. Özel Dairece 16.03.2022 tarihli duruşmada; hâkim M.E.’in baktığı işçilik alacaklarına ilişkin olan 2020/179 (yeni esas 2021/84) E. sayılı davaya ilişkin istemin 9. Hukuk Dairesinin görev alanına girmesi nedeniyle görevsizlik kararı verilmek üzere dosyanın tefrikine karar verilmiştir.

Davalı Cevabı:

6. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 46. maddesinde belirtilen sınırlı ve sayılı sorumluluk koşullarının somut olayda gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.            

Özel Daire Kararı:

7. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.04.2022 tarihli ve 2021/2 E., 2022/3 K. sayılı kararı ile; "... Davacı 18.08.2018 tarihli dava dilekçesi ile E. İş Mahkemesi Hakimleri M.A. ve M.E.'in yargılama aşamasındaki fiil ve kararları nedeni ile maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek devlet aleyhine maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Yine davacı 16.09.2021 tarihli dilekçesi ile Hakim M.A.'ın yargılama aşamasında fiil ve kararlarından ötürü devlet aleyhine açtığı maddi ve manevi tazminat davasındaki talebini artırmıştır.

Dosyanın incelenmesinde Hakim M.E.'in E. İş Mahkemesinin 2021/84 Esas sayılı dava dosyasındaki fiil ve kararları nedeni ile devlet aleyhine tazminat talebinde bulunulduğu, Hakim M.E. tarafından görülmekte olan davanın konusunun işçilik alacaklarına ilişkin olduğu gerek dava dosyasından gerekse davacının yargılama aşamasında tespit edilen beyanından anlaşılmıştır.

HMK'nın 47. maddesinde ilk derece ve Bölge Adliye Mahkemesi Hakimlerinin fiil ve kararlarından dolayı hakimin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan devlet aleyhine açılan tazminat davalarının Yargıtay'ın ilgili Hukuk dairesinde bakılacağı düzenlenmiştir.

Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun iş bölümüne ilişkin 26/01/2022 tarih 2022/1 sayılı kararının ortak hükümler başlıklı bölümünün 14 numarasında; 4857 sayılı Yasadan kaynaklanan davalara ilişkin olarak verilen hüküm ve kararların temyiz inceleme görevi Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'ne ait olduğu belirtilmiş olup, HMK'nun 47. maddesindeki düzenleme de dikkate alındığında Hakim M.E.'in yargılama aşamasındaki fiil ve kararlarından dolayı devlet aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davasında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevi Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'ne ait olduğundan bu dava yönünden tefrik kararı verilmiş Dairemizin başka bir esasına kaydedilmiş, tefrik edilen dava dosyası hakkında dava dilekçesinin yukarıda bahse konu iş bölümü çerçevesinde ve görevsizlik nedeniyle ilgili daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

Davacı 18.08.2021 tarihli dava dilekçesi ve 16.09.2021 tarihli talep artırım dilekçesinde Hakim M.A.'ın tazminat talebine konu fiil ve kararlarını ayrıntılı olarak belirtmiştir. Tazminat talebine konu edilen fiil ve kararların 2021/146 esas sayılı dava dosyası ile 2020/160 esas sayılı dava dosyasında toplandığı görülmüştür.

Dava dilekçesi ile talep artırım dilekçesinde tazminata konu edilen fiil ve kararlar özetle şu şekildedir.

Davacı taraf 2020/160 Esas sayılı dava dosyasında (Prime esas kazancın tespiti davası); davaya bakan Hakimin 27.10.2020 tarihinde mahkeme salonunda görülecek olan davanın duruşmasını beklerken, sırası daha sonra olan bir dosyanın duruşmasını öne alması üzerine mahkeme Hakimine "dosyasını öne almak isteyen Avukatın önce meslektaşlarından izin alması gerektiğini, iznin verilmesinden ve izin alan Avukatın, Hakime bunu bildirmesinden sonra Hakimin dosyayı öne alabileceğini" söylediğini bunun üzerine Hakimin, kendisine "dosyanın Hakimi benim, dosyanın öne alınıp alınamayacağına ben karar veririm" dediğini bu sırada farkında olmadan maskesini çıkarmış olduğunu, bunu gören Hakimin "maskeni tak" diyerek sert bir üslupla bağırdığını bu durumun kendisini incittiğini bu olaydan sonra Hakimin, kendisine kin ve düşmanlık beslediğini, farklı anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin kanun hükümlerine aykırı kararlar verdiğini, hakkın yerine getirilmesinden kaçındığını,

Aynı duruşmada davacı vekilinin konuşmasından sonra cevap hakkı istediğinde "Sen şu an Avukat değilsin, tarafsın" diyerek söz vermediğini, meslektaşlarının önünde küçük düşürdüğünü, yargı etiği kurallarına aykırı davrandığını,

Dava dosyasının talimat yolu ile bilirkişiye tevdiine karar verirken gerekçe göstermediğini, ücret tarifesinin üzerinde ücret takdir ettiğini, ara kararda bilirkişi ismi belirtmediği halde yazılan talimatta bilirkişinin ismini belirterek dosyanın ismi bildirilen bilirkişiye tevdiinin istendiğini, bilirkişinin görev sınırlarının ara kararda gösterilmediğini, böylece HMK 266-280. maddelerine aykırı davranıldığını,

Hakimin davayı Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen hedef süre içerisinde bitirmediğini,

2021/146 Esas sayılı dava dosyasında (hizmet tespiti davasıdır.)

Davacının 16.04.2021 tarihli dava dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra 19.04.2021 tarihli dilekçesi ile dört adet tanık ismi bildirdiğini bunun iddianın genişletilmesi yasağına tabi olduğunu, 24.06.2021 tarihli celsede davalı tanıklarından ilk iki tanığa davetiye çıkartılmasına karar verirken davacı tanığı için ilk iki tanığa davetiye çıkarılması şeklinde sınırlama getirmeyerek taraflı davrandığını ortaya koyduğunu,

Kendisi tarafından dava dosyasına sunulan belgelerin HMK 204/2 maddesi uyarınca yetkili memur tarafından usulüne uygun düzenlenmiş belgeler olması nedeni ile kesin delil niteliğinde olduğunu mahkeme Hakiminin kesin delillere karşı tanık dinlenemeyeceğini bilmesine rağmen tanık dinlenmesine karar vermesinin Hakimin kin ve düşmanlık beslediğinin kanıtı olduğunu;

Dava şartları noksanlığından ön inceleme duruşmasında karar vermeyerek tahkikat aşamasına geçmesinin kin ve düşmanlık göstergesi olduğunu, hak düşürücü sürelerin kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile hakim tarafından resen gözetilmesi gerekmesine rağmen beş yıllık hak düşürücü süreye ilişkin itirazları hakkında ön inceleme duruşmasında karar vermemesinin şahsına karşı kin ve düşmanlık beslediğini gösterdiğini,

Kamu düzenine ilişkin 6100 sayılı HMK hükümleri ile 7036 sayılı Yasada yazılı hak düşürücü süreye ilişkin lehine hükümleri uygulamadığını tarafsız olmadığını, kin ve düşmanlık sebebi ile davanın aleyhine sonuçlanması için hukuka aykırı kararlar verdiğini,

İlgili davada 31.05.2021 tarihli dilekçesi ile SGK'ya müzekkere yazılmasını istemesine rağmen bu taleple ilgili olarak dilekçe verilmesinden sonraki celse de karar vermediğini, 30.06.2021 tarihinde yeniden talepte bulunduğunu yine müzekkere yazılmadığını, 17.08.2021 tarihinde dosyaya baktığında hala yazılmamış olduğunu bunun hakkın yerine getirilmesinden kaçınmak amacı ile yapıldığını,

Davanın davacısı tarafından ileri sürülen ve kendilerininde kabulünde olan SGK İl Müdürlüğü yazısına, kesin delil niteliğinde olmasına rağmen mahkeme Hakiminin itibar etmediğini, SGK yazısı ve ekindeki müfettiş raporundan davacının çalışmadığı tespit edilmesine rağmen (kesin delille) hakimin kesin delilleri tanık anlatımları ile çürütme amacında olduğundan tanık dinlenilmesine karar verdiğini,

İlgili davanın davacısının, kendisinin yanında üç yıl çalıştıktan sonra SGK'ya şikayette bulunduğunu, iki yıl ara verdikten sonra tekrar yanında çalışmaya başladığını, önce üç yıl ardından da beş yıl sigortasız niçin çalıştığının davacıdan sorulmasını istediğini, Hakimin davacıya bu soruyu sormadığını HMK 31. maddesi gereğince davayı aydınlatmadığını,

Hakimin hak düşürücü süre, zamanaşımı defi, dava ve taraf olmadığına yönelik dava şartı itirazını ön inceleme duruşmasında karar altına almadığını, bunun karar vermekten kaçınma sayılması niteliğinde olduğunu, hakimin kendisine duyduğu kin ve düşmanlık sebeli ile davacının davasını kabul etme amacı taşıdığını gösterdiğini belirterek, belirtilen fiil ve kararlardan dolayı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Davacının 18.08.2021 tarihli dava dilekçesi Dairemiz esasına kaydedildikten sonra davacının Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığı ile Yargıtay ( ) Hukuk dairesine gönderilmek üzere davalısı Adalet Bakanlığı olarak gösterilen maddi ve manevi tazminat konulu 16.09.2016 tarihli dilekçe gönderdiği bu dilekçenin yanlış gönderildiğinden bahisle davacıya tekrar iade edildikten sonra aynı dilekçenin iş bu dava dosyasına gönderildiği anlaşılmış, 08.12.2021 tarihli tensip tutanağının 15 numaralı ara kararı gereğince iş bu dilekçenin yeni bir dava dilekçesi mi, yoksa talep artırım dilekçesi niteliğinde mi olduğunun davacıya sorulmasına dair karar verilmiş, tensip zaptının davacı tarafa tebliğinden sonra davacı tarafça dosyaya sunulan 14.12.2021 tarihli dilekçce ile gönderilen 16.09.2021 tarihli dilekçenin yine bir davaya yönelik olmayıp dairemizin 2021/2 Esas sayılı dava dosyasına konu maddi ve manevi tazminat davasında şikayete konu iddialarını destekleyen delil olup tazminat miktarının arttırılmasına yönelik olduğunu bildirmiştir.

Davacı 16.09.2021 tarihli talep artırım dilekçesinde özetle; E. İş mahkemesinde görülmekte olan 2021/146 Esas sayı dava dosyasında Mahkeme hakimi M.A. hakkında HSK'ya şikayette bulunduğunu, HMK 46/1-a.c,e maddeleri gereğince devlet aleyhine tazminat davası açtığını, 08.09.2021 tarihli dilekçesi ile hakimin çekinmesi ve ret talebine ilişkin dilekçesinin sağ üst köşesine elyazısı ile HMK 34. ve 36. maddesindeki şartları taşımayan davalı taleplerinin geri çevrilmesine K.V yazılı olduğunu, dilekçesinin zabta geçirilmediğini, talebi ile ilgili ara karar kurulmadığını, yargılamaya devam edilerek esasa ilişkin işlemler yapıldığını bunun HMK’nın 42/2 1.c maddesine aykırı olduğunu,

24.06.2021 tarihli duruşma tutanağının 6 numaralı ara kararının 30.06.2021 tarihli dilekçesi ile yerine getirilmesine rağmen 27.07.2021 tarihli dilekçesi ile bildirdiği delilin SGK’dan istenmesi talebinin reddi istenen hakimin 24.06.2021 tarihli kendi kararını yerine getirmekten kaçındığını, 09.09.2021 tarihli ara kararla 24.06.2021 tarihli ara kararının yerine getirilmesine karar vermesinin işlediği suçtan kurtulmak amacı taşıdığını, tanığın beyanının tespiti sırasında HMK 318. maddesine aykırı davrandığını, tanıklara yönelttiği sorularında Hakimin tarafsız olmadığının ve şahsına karşı düşmanlığını gösterdiğini belirterek, 18.08.2021 tarihli dava dilekçesinde bildirdiği ve HMK 46. maddesinin ihlali olarak gösterdiği nedenleri de özetleyerek mahkeme hakiminin haksız fiilleri olarak nitelediği fiil ve kararlarını ayrı ayrı belirtmiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere Mahkememizin iş bu dava dosyasının tensip tutanağının 15 numaralı ara kararı ile davacıya 16.09.2021 tarihli dilekçesi açıklattırılmış, dava dosyasına ek delil ve talep artırım niteliğinde olduğunu bildirdiği davacının sunduğu dilekçe içeriğinden anlaşılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 119. maddesi uyarınca davacı, davanın dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her vakıanın hangi delille ispat edileceğini bildirmek zorundadır. Aynı şekilde H.M.K.nun 129. maddesi uyarınca da davalı, savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerini ve savunmanın dayanağı olan her vakıanın hangi delille ispat edileceğini bildirmek zorundadır. Bunlar, tarafların dilekçelerindeki talep sonucunun dayanağı olan ve bu talep sonucunu haklı göstermeye yarayan vakıalardır.

Dava ve cevap dilekçelerinde bildirilmiş olan vakıalar davanın sınırını çizmekte ve mahkemece ancak, bu vakıalar hakkında inceleme ve değerlendirme yapılabilmektedir.

İşte bu nedenledir ki, her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanır. Bir başka ifadeyle hüküm, uyuşmazlığın başlangıcından dava açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsar.

Aksinin kabulü; tarafların dayandığı olguların, dolayısıyla elde etmek istediği nihai talebin dışına çıkılması sonucunu doğuracağı gibi; temyiz ve karar düzeltme süreçleri de dahil, yargılamanın son aşamasına kadar gerçekleşecek hukuki ve fiili olguların nazara alınması gerektiği sorununu ortaya çıkaracaktır.

Nitekim 28.11.1956 tarih ve 15/15 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararı'nda, "... her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine..." gerekçesine yer verilerek, davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiş, mahkememiz kabulü de bu yönde olup, yargılama da bu doğrultuda yapılmış 16.09.2021 tarihli dilekçe talep artırım dilekçesi olarak kabul edilmiştir.

Tazminat davasına konu edilen davalar hizmet tespiti davası ile prime esas kazancın tespitine yöneliktir.

Davacı, her iki dava dosyasında ilgili hakimin tazminata konu fiil ve kararları ile HMK'nın 46/1- a,c,e maddesini ihlal ettiğini ileri sürerek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

HMK'nın 46. maddesi aşağıya alınmıştır.

"MADDE-46- (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.

(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder."

HMK'nın 46. maddesinde düzenlenen hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak devlet aleyhine açılan tazminat davasında sorumluluğu gerektiren haller kanunda sayılanlarla sınırlıdır.

Sorumluluk halleri dikkate alındığında hakimin kast ve ağır kusuru gerekir. Yine meydana gelen zarar ile sorumluluk gerektiren fiil ve kararlar arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır.

HMK'nın 46/1-a maddesinde yer alan kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması halinin sözkonusu olabilmesi, dolayısı ile sorumluluk için kararın hukuka aykırı olması yanında hukuka aykırılığın taraflardan birini kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle yapılmış olması gerekmektedir. Yani hâkimin kasten hukuka aykırı karar vermesi gerekir.

Dosya içeriğinden ihbar edilen hâkimin kasten hukuka aykırı karar verdiğine dair delil olarak ileri sürülen hususların davayı ispata yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca davaya bakan hakim ile davacının duruşma dosyalarından sırası gelenlerin alınması sırasında Hakimin sırayı bozarak sırası gelmeyen bir dosyanın duruşmasını öne almak istemesi nedeni ile hakim ile davacı arasında geçen konuşma ile akabinde maske takılmasının unutulması nedeni ile geçen konuşmanın ve davacı tarafa "sen şu an avukat değil tarafsın" şeklindeki diyaloğun bu şekilde gerçekleştiğinin kabulü halinde dahi tüm bunların davaya bakan hakim ile iş bu davanın davacısı arasında kin ve düşmanlık meydana gelmesi ve bu nedenle hukuka aykırı karar verilmesi için yeterli yoğunluk ve ağırlıkta olmadığı kanaatine varılmıştır.

HMK 46/1-c bendine göre sorumluluk içinde yine açıkça kanuna aykırılık şartı aranmış, bir kanun hükmü farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin değilse, bir başka deyişle hâkim görüşünü hukuki dayanaklara ve bilimsel görüşlere dayandırarak farklı bir bakış açısı getirmiş veya delillerin takdirinden elde ettiği kanaat ile uyuşmazlığı sonuçlandırmış ise bu maddeye aykırılıktan söz edilemeyecektir.

HMK’nın 46/1-e maddesi gereğince sorumluluk hali ise;

Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 573/6. maddesinde düzenlenmiş, örnekleri ise aynı Kanun’un 574. maddesinde gösterilmiştir. Bu madde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na alınmamıştır. Kanunen kabul edilebilir bir dilekçeyi sebepsiz reddetmek, dilekçe hakkında kasten olumlu veya olumsuz bir karar vermemek, dilekçeyi sürüncemede bırakmak veya görülmeye hazır ve sırası gelmiş iken bir takım usul ve yasaya aykırı özürler beyanı ile kötü niyetle davaya devam etmemek örnek olarak sayılabilecektir. Burada da sorumluluktan söz edebilmek için kastın varlığı şarttır.

Davacının, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ve tazminata esas olarak görülmesini talep ettiği fiil ve kararlar dikkate alındığında, maddi zararın söz konusu olmadığı, her iki dava dosyası devam etmekte olup kesin hüküm halini almadığı gibi, davacının ileri sürdüğü dava şartlarının değerlendirilmediği, zamanaşımı defi ile hak düşürücü süre ve ilk itirazların ön inceleme aşamasında karar altına alınmadığı, dosyanın bilirkişiye tevdiinde HMK'nın 266 vd maddelerine aykırı davranıldığı, delillerin takdirinde hataya düşüldüğü, kesin delil varken tanık deliline itibar edilemeyeceği, tanık dinlenemeyeceği halde mahkemenin tanık dinlediği, hakimin reddi talebinde HMK da öngörülen usule uyulmadığı, dinlenecek tanık sayılarının davacı ve davalı yönünden farklı belirlendiği, HMK 31. madde gereğince davayı aydınlatma görevinin yerine getirilmediğine yönelik itirazlarının kanun yolu denetimi sırasında istinaf veya temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği dikkate alındığında HMK 46. maddesinde yer alan devletin sorumluluğunu gerektiren şartların oluşmadığı kanaatine varılmıştır.

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davaya konu fiil ve kararların kayırma, taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin ve düşmanlık saiki ile verildiği, hakkın yerine getirilmesinden kasten kaçınıldığı hususunun tam bir vicdani kanaat oluşturacak şekilde ispatının söz konusu olmadığı gibi c bendinin ihlaline gerekçe gösterilen kararların ise yargılamanın devam etmekte olup kararın da kesinleşmediği, istinaf ve temyiz yolunda istinaf ve temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği dikkate alındığında HMK 46. maddesinde yer alan hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı devlet aleyhine maddi ve manevi tazminatı gerektirir şartlar oluşmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı aleyhine davanın esastan reddi nedeni ile HMK’nın 49. maddesi gereği disiplin para cezası tayin edilirken tüm dosya kapsamı dikkate alınarak alt sınırdan disiplin para cezasına hükmedilmiş ve yeniden değerleme oranında artırım yapılıp miktarı belirlenerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1- HMK'nun 46. maddesindeki Hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin koşullar oluşmadığından DAVANIN REDDİNE,

2- HMK'nun 49. maddesi uyarınca 1.760,63-TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,

3- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

4- Karar tarihinde yürürlükte bulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 7.425,00-TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine,

5- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,.." karar verilmiştir.

Kararın Temyizi:

8. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE

9. Dava, HMK’nın 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

10. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmış olup anılan maddede; “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

11. Somut olayda HMK’nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

12. Ancak HMK'nın 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 44. maddesi ile eklenen Ek 1. maddesinin 1. fıkrasındaki "200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz" şeklindeki düzenleme gereğince Kanun'un senetle ispat zorunluluğuna ilişkin 200., senede karşı tanıkla ispat yasağına ilişkin 201., istinaf ve temyizde miktar itibariyle kesinlik sınırına ilişkin 341. ve 362. maddeleri ile temyiz incelemesinde duruşma yapılması için öngörülen miktara ilişkin 369. maddesinde yer alan parasal sınırların her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan olunan yeniden değerleme oranında arttırılması gerekmekle birlikte HMK'nın 49. maddesindeki disiplin para cezasına yeniden değerleme oranının uygulanacağı yönünde Kanun'da hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla Özel Dairece alt sınırdan takdir edilmesine rağmen yeniden değerleme oranına göre disiplin para cezasının miktarı arttırılarak 500 TL yerine 1.760,63TL'ye hükmedilmesi doğru olmamıştır.

13. Öte yandan HMK'nın 333. maddesinde, "Hükmün kesinleşmesinden sonra mahkeme kendiliğinden, yatırılan avansın kullanılmayan kısmının iadesine karar verir. Bu kararın tebliğ gideri iade edilecek avanstan karşılanır." düzenlemesi bulunmakta olup ayrıca hükmün kapsamını hükme bağlayan 297. maddenin 1. fıkrasının (ç) beninde de hükümde hüküm sonucu ile yargılama giderleri ve taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesinin yer alması gerektiği belirtilmiştir. HMK'nın 323. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde başvurma, karar ve ilam harçları da yargılama giderleri arasında sayılmıştır. 492 sayılı Harçlar Kanunu ile buna ekli (1) sayılı tarife uyarınca davanın reddi hâlinde maktu karar ve ilam harcı alınması gerekmektedir.

14. Bu nedenle Özel Dairece davanın reddine karar verilmesine karşın alınması gereken maktu harcın mahsubu ile bakiye peşin harcın ve gider avansının iadesi yönünde karar verilmemesi usul ve yasaya uygun değildir.

15. Ne var ki bu yanlışlıkların düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden Özel Daire kararının disiplin para cezası, harç ve gider avansı yönünden HMK'nın 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekir.

III. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 19.04.2022 tarihli kararın hüküm sonucunun 2 numaralı bendindeki "1.760,63-TL" sayısının çıkarılarak yerine "500 TL"; (3) numaralı bendinin tümüyle hükümden çıkarılarak yerine, " Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.707,75 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.627,05TL'nin istek hâlinde davacıya iadesine," cümlesinin yazılmasına, hüküm sonucuna (5) numaralı bentten sonra gelmek üzere "6-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması hâlinde davacıya iadesine, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle iade kararının davacıya tebliğine," bendinin 6. bent olarak eklenmesine, kararın düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 28.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.