SENET BORÇLUSU FAKTORİNG İŞLEMİNDEN HABERDAR OLDUĞU ANDA FAKTORİNG MÜŞTERİSİNE İLERİ SÜREBİLECEĞİ ŞAHSÎ DEF’ÎLERİ FAKTÖRE KARŞI DA İLERİ SÜREBİLİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 May
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/(19)11-144
KARAR NO   : 2022/1648

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 26/06/2019
NUMARASI                 : 2019/229 - 2019/550
ASIL VE BİRLEŞEN 
DAVADA DAVACI       :
D. Faktoring Hizmetleri A.Ş. vekili Av. A.G.
ASIL VE BİRLEŞEN 
DAVADA DAVALILAR :
1- K.T. 2- T.T. vekilleri Av. Ö.Ö.

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek asıl ve birleşen davada davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı vekili, müvekkili şirket ile dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. arasında imzalanan genel faktoring sözleşmesine davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduklarını, borçlu şirketin alacaklı müvekkiline karşı edimlerini yerine getirmediğini ve şirket hakkında iflâs kararı verildiğini, borcun asıl borçlu veya kefillerince hâlen ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.

Asıl Davada Davalılar Cevabı:

5. Asıl davada davalı Tamer T. cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasında ise davalı vekili, asıl borçlu şirket tarafından açılan menfi tespit davasında sözleşmenin içeriğinin tartışıldığını, temel borç ilişkisi içeriğine girildiğini, ödeme ve temliklerle borcun kalmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Asıl davada davalı Kaner T. cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasında ise davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

7. Birleşen davada davacı vekili, asıl davada ileri sürdüğü maddi vakıaları tekrar ederek 1.089.232TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

8. Birleşen davada davalı Tamer T. vekili, asıl borçlu şirket tarafından açılan menfi tespit davasında sözleşmenin içeriğinin tartışıldığını, temel borç ilişkisi içeriğine girildiğini, ödeme ve temliklerle borcun kalmadığının tespit edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

9. Birleşen davada davalı Kaner T. cevap dilekçesi sunmamış, yargılama aşamasında ise davalı vekili davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

10. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.12.2016 tarihli ve 2014/659 E., 2016/943 K. sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı asıl borçlu şirket arasındaki ticarî ilişkinin 27.08.2002-01.05.2003 tarihleri arasında mevcut olduğu, 21.04.2004 tarihi itibariyle davacı faktoring şirketinin bakiye alacağının 1.099.232,50 TL, asıl ve birleşen davaya konu miktarın da bu kadar olduğu, dava dışı şirketçe 01.05.2003 tarihinde cari hesap alacağına karşılık dört adet toplam 1.549.180 TL bedelli çek verildiği, bu şekilde cari hesap bakiyesinin kapatıldığı, bu dört adet çekle ilgili Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde asıl borçlu şirket tarafından davacıya karşı menfi tespit davası açıldığı ve takip dayanağı olan çeklerle ilgili olarak, alacağın fatura veya mal ya da hizmet satışından doğduğunun belgelenemediği gerekçesiyle dava dışı şirketin 1.549.180 TL için borçlu olmadığının tespitine karar verildiği, bu kararın kesinleştiği, dava konusu alacakla ilgili Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davasının konusu olan ve asıl borçlu şirket hakkında borçlu olmadığının tespitine karar verilerek kesinleşen karara göre, kefil olan davalıların da borcunun sona ereceği, anılan dosyanın eldeki dava için kesin delil niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

11. Asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından mahkeme kararına karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

12. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 25.12.2017 tarihli ve 2017/991 E. 2017/1889 K. sayılı kararı ile; davacının, kesin delil niteliğinde görülen Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/542 E. sayılı dosyasındaki kesinleşen hususların aksine alacağının varlığını yöntemince kanıtlayamaması karşısında ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş olmasının dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

13. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 14. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 17.01.2019 tarihli ve 2018/1298 E., 2019/222 K. sayılı kararı ile;

 “… Asıl ve birleşen dava, davacı faktörün faktoring sözleşmesi kapsamında dava dışı faktoring müşterisine yaptığı ödemenin temlik alınan alacakların tahsil edilememesi ve müşteri tarafından da ödeme yapılmaması nedeniyle tahsil edilemediği iddiasına dayalı, bu alacağın davalı faktoring sözleşmesi kefillerinden tahsili amaçlı alacak davasıdır. Kefillerin sorumlu olabilmesi için elbette asıl borçlunun borçlu olması gerekmektedir. Dava dışı asıl borçlu faktoring müşterisi tarafından faktoring şirketine karşı açılan Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/542 esas sayılı dosyasında faktoring şirketi tarafından başlatılan iki ayrı takibe dayalı dört adet çekten dolayı dava dışı faktoring müşterisinin borçlu olmadığı nedeni ile menfi tespite karar verilmesine gerekçe olarak “takip dayanağı dört adet çek ile ilgili alacağının fatura veya mal ya da hizmet satışından doğduğunu belgeleyemediği” hususu bildirilmiş ve bu hususa dayalı olarak menfi tespit davasının kabulüne karar verilmiştir. Menfi tespit davasının bu gerekçesi eldeki davada (asıl ve birleşen) taraflar arasındaki ihtilafı çözmekte kesin delil niteliğinde değildir.

Menfi tespit davasının kabul gerekçesi bu dört adet çekin faktoring müşterisi tarafından faktoring şirketine teminat olarak verildiği, taraflar arasındaki faktoring ilişkisi nedeni ile faktörün alacağının olmadığı saptamasına dayalı olsaydı, bu yönde bir gerekçe eldeki davalarda kesin delil olabilirdi. Ancak yukarıda ifade edildiği gibi menfi tespit davasının kabul gerekçesi, eldeki davalar bakımından kesin delil olarak kabul edilmeye müsait değildir. Bu itibarla davacı faktor ile dava dışı faktoring müşterisi arasındaki ilişkinin incelenmesi ile neticede davacı faktorün bir alacağı varsa, davaların davalı kefillerin kefalet limitleri ile sınırlı olarak kabulüne, yoksa reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde asıl ve birleşen davaların reddine dair ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi yerinde görülmemiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi’nin 2017/991 E.-2017/1889 K. sayılı hükmünün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

15. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.06.2019 tarihli ve 2019/229 E., 2019/550 K. sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

16. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı ile dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. arasında görülen Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/542 E. sayılı dosyasında verilen kararın eldeki asıl ve birleşen davada davalı olan kefiller yönünden kesin delil niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre ilk derece mahkemesince verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “Faktoring (Factoring)” kavramı üzerinde durulması ve kurum olarak nasıl işlediğinin açıklanmasında fayda bulunmaktadır.

19. Türkiye’de faktoringin gelişmesi 1980 sonrası dışa açık ekonomi politikaları ve ihracata dayalı sanayileşme stratejileriyle paralellik göstermektedir.

20. Ülkemizde kısa bir geçmişi olduğu hâlde hızlı bir gelişme gösteren faktoring hakkında 13.12.2012 tarihine kadar müstakil bir kanun yürürlüğe konulmamış, faktoring işlemleri, önceleri 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye dayanılarak 1994 yılında yayımlanan "Faktoring Şirketlerinin Kuruluş ve Esasları Hakkında Yönetmelik", daha sonra da 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile faktoring şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izni ve denetim yetkisinin BDDK’ya verilmesi üzerine BDDK tarafından çıkarılan ve 10.10.2006 tarihli ve 26315 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan "Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Faaliyet Esasları Hakkında Yönetmelik" hükümleri çerçevesinde düzenlenmiştir. Ancak, anılan yönetmelik hükümleri ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğu için 23.11.2012 tarihinde 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu kabul edilmiş ve 13.12.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Saraç, Şükrü: Yargıtay Kararları Işığında Faktoring, Ankara 2013, s. 43). Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra ise, 24.04.2013 tarihli “Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketlerinin Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştır. Şu anda ülkemizde faktoring işlemleri, 6361 sayılı Kanun ve bu Kanun’a dayalı olarak çıkartılan Yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre yapılmaktadır.

21. Factoring (mevzuatta kullanılan şekliyle Faktoring) Latince “Factor” kelimesinden türetilmiştir. Faktoring; “Müşterinin üçüncü şahıs olan borçlu karşısındaki mal tesliminden veya işgörme/hizmet ediminden ileri gelen alacaklarının karşılığını, alacağın tahsilinden önce avans olarak ödeyerek alacağın tahsil edilmemesi riskinin ve müşteri için borçlunun muhasebesinin tutulması, ihtar işlemleri gibi işgörme/hizmet edimlerinin üstlenilmesi suretiyle devir ve satın alınması” olarak tanımlanmaktadır (Arif Kocaman: Faktoring İşlemlerinin Hukuki Niteliği, Ankara 1992, s. 21).

22. Türk Hukuk Lûgatında da vadeli mal satışı yapan işletmelerin bu satışlardan doğan alacaklarının finans kurumunca satın alınması olarak tanımlanmış ve böylece tahsil rizikosunun satın alan firmaca yüklenildiği dile getirilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 41).

23. Faktoring’in amacı, firmalara satışlarının ve kârlarının artması konusunda yardımcı olmaktır.

24. Kapsam olarak faktoring; bir malî kuruluş (factor/faktor) ile ticarî borçlular (müşteriler) ve mal satan veya hizmet arz eden bir ticarî işletme arasında (satıcı) üç taraflı bir sözleşme olup, genelde rücu hakkı olmaksızın alıcının borçlularının hesap hasılalarını factor satın alır ve bu suretle müşterilere tanınan kredileri kontrol altında tuttuğu kadar, muhasebe ve tahsilatını da yürütür.

25. Faktoring işleminin üç tarafı vardır. Bunlar;

a) Müşteri (firma): Faktoring hizmetlerini talep eden ve alacaklarını faktoring şirketine devreden (satan) işletme,

b) Faktoring Şirketi (Factor): Müşterinin alacaklarını devir ve satın alarak karşılığında nakit olarak ödeyen şirket,

c) Borçlu: Müşterinin alacaklı olduğu kişi veya işletmedir.

26. Faktoring hizmetleri ise; kredi riskini karşılama; tahsilat ve muhasebe; fonlardan avans, şeklinde özetlenebilir.

27. Faktoring şirketlerinin yapamayacakları iş ve işlemler 6361 sayılı Kanun’un 9. maddesinde düzenlenmiş olup anılan maddede;

“Faktoring şirketi Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde kambiyo senetlerine dayalı olsa bile, bir mal veya hizmet satışından doğmuş fatura ile tevsik edilemeyen alacaklar ile Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tevsik edilemeyen mal veya hizmet satışına bağlı doğacak alacakları devir alamaz veya tahsilini üstlenemez. Aynı faturaya dayalı birden çok faktoring şirketine yapılan kısmi temliklerin toplam tutarı fatura tutarını aşamaz”

hükmüne yer verilmiştir.

28. Bu düzenlemenin, uygulamada bir kısım boş ve hileli kambiyo senetlerinin, faktoring şirketlerince ciro yolu ile devralınmasının engellenmesi amacıyla sevkedildiği anlaşılmaktadır. Kanun hükmünde belirtilen koşullara uygun bir faktoring işlemi gerçekleştirilmediğinde, faktoring şirketi kambiyo senedinin yetkili hamili olmamaktadır. 6361 sayılı Kanun’un 9/2. maddesi, kamu düzenine ilişkin emredici bir hüküm olduğundan mahkeme tarafından re’sen dikkate alınmalıdır.

29. Kanun’da açıkça, faktoring şirketlerinin kambiyo senedine dayalı olsa bile, bir mal satışından veya hizmet arzından doğmayan alacakları devralamayacakları düzenlenerek kambiyo senedinin içerdiği hakkın soyutluğu ilkesi ortadan kaldırılmıştır. Buna göre faktoring şirketleri, ancak bir mal satışından ya da hizmet arzından doğan alacağın ifası için verilen kambiyo senetlerini, ciro ve teslim yolu ile devralabilmektedirler. Burada kambiyo senedindeki hakkın devri için yapılan ciro ve teslim, alacağın devrinin hukukî sonuçlarını doğurmaktadır. Senet borçlusu, faktoring işleminden haberdar olduğu andan itibaren, faktoring müşterisine karşı ileri sürebileceği şahsî def’îleri, faktöre karşı da ileri sürebilmektedir.

30. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2022 tarihli ve 2019/(19)11-259 E., 2022/426 K. sayılı kararında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

31. Gelinen bu noktada uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak “delil” kavramı üzerinde de durmak gerekir.

32. Medeni Usul Hukukunda deliller, kesin deliller ve takdiri deliller olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukukumuzda kesin deliller, ikrar [6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 188] , senet (HMK m. 199 vd.), yemin (HMK m. 225 vd.) ve kesin hüküm (HMK m. 303) olmak üzere dört tanedir. Takdiri deliller ise tanık (HMK m. 240 vd.), bilirkişi (HMK m. 266 vd.), keşif (HMK m. 288 vd.) ve kanunda düzenlenmemiş diğer deliller (HMK m. 192) olarak sayılmaktadır. Takdiri deliller yönünden delil türlerinin sınırlı olarak sayılmadığı kabul edilmektedir (Yavuz Alangoya/Mehmet Kamil Yıldırım/Nevhis Deren Yıldırım: Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul 2004, s. 341; Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz/ Sema Taşpınar Ayvaz: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 389-390).

33. Kesin hüküm konusuna gelince, kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiş olup, şekli ve maddi olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı kanun yolları kapalı ise veya kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.

34. Maddi anlamda kesin hükümde ise; dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

35. Vurgulamakta fayda var ki; maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü yoktur. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.

36. Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.

37. İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise; kesin hüküm (mahkeme ilamları) HMK'nın 204/1. maddesine göre kesin delil teşkil eder.

38. Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci davada, kesin hükme bağlanmış olan husus (HMK m. 303/1,2) yönünden kesin delil teşkil eder.

39. Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.

40. Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın tarafları dışındaki başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez; çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada kuvvetli (güçlü) bir takdiri delil teşkil eder (Halil Kılıç: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s. 2341 vd.).

41. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 09.02.2021 tarihli ve 2016/(7)9-1247 E., 2021/54 K. sayılı kararında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

42. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl ve birleşen davada davacı faktoring şirketi ile dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. arasında 27.08.2002 tarihinde genel faktoring sözleşmesi imzalanmış olup asıl ve birleşen davada davalılar, sözleşmede müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer almaktadırlar.

43. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.09.2013 tarihli ve 2013/542 E., 2013/605 K. sayılı dosyasında, dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. tarafından eldeki asıl ve birleşen davada davacı olan faktoring şirketi aleyhine, faktoring şirketine verilen dört adet çeke dayalı olarak başlatılan icra takipleri nedeniyle borçlu olmadığının tespiti talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda söz konusu çeklerin faturaya veya alacağın bir mal veya hizmet satışından kaynaklandığının ispat edilememesi nedeniyle reddine karar verilmiş, verilen kararın faktoring şirketi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 22.09.2014 tarihli ve 2014/3883 E., 2014/13883 K. sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, faktoring şirketinin karar düzeltme talebi de Özel Dairece reddedilerek karar kesinleşmiştir.

44. Eldeki davada ise, davacı faktoring şirketi, dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. ile imzalanan genel faktoring sözleşmesi kapsamında dava dışı şirketten alacaklı olduğunu ileri sürerek söz konusu alacağın sözleşmede müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer alan davalılardan tahsilini talep etmektedir.

45. Davacı faktoring şirketi ile dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. arasında görülen Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.09.2013 tarihli ve 2013/542 E., 2013/605 K. sayılı dosyasında, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin menfi tespit talebine konu dört adet çek kapsamında incelenerek karar verildiği görülmektedir. Eldeki davada ise davacı faktoring şirketi, dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. ile imzalanan faktoring sözleşmesi uyarınca dava dışı şirkete yapılan ödemeler ve alınan temlikler kapsamında dava dışı şirketten alacaklı olduğunu iddia etmekte olup, söz konusu menfi tespit davasında verilen karar eldeki davada kesin delil niteliğinde değildir.

46. Bu durumda davacı faktoring şirketi ile dava dışı şirket arasında imzalanan genel faktoring sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca yapılan işlemlerin, diğer bir deyişle aralarındaki faktoring ilişkisinin sözleşme kapsamında incelenmesi, gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak sonucunda davacı faktoring şirketinin alacağının belirlenmesi hâlinde, davalı kefillerin kefalet limitleri ile sınırlı olarak sorumlu olduklarının kabulüne, aksi hâlde asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesi gerekirken, dava dışı T. İnşaat ve Tic. Ltd. Şti. ile davacı arasında görülen ve faktoring şirketine verilen dört adet çeke ilişkin menfi tespit davasının eldeki asıl ve birleşen davada kesin delil olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

47. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava dışı şirket ile davacı faktoring şirketi arasında görülen menfi tespit davasında alınan bilirkişi raporu ile sözleşme ilişkisinin değerlendirildiği ve dava dışı şirketin borçlu olmadığına karar verildiği, bu nedenle aynı sözleşmede kefil olarak yer alan davalıların sorumluluklarının bulunmadığı, menfi tespit davasında verilen kararın eldeki asıl ve birleşen davada kesin delil niteliğinde olduğu, direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

48. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,   

Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16 üyenin 12’si BOZMA, 4’ü ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.