SOMUT OLAY AÇISINDAN ARA MALİK KULLANILARAK MUVAZAALI İŞLEM GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Ock
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/1-661
KARAR NO   : 2020/385

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  : 
Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 08/06/2015
NUMARASI                    : 2015/595 - 2015/451
DAVACILAR                   : 1- E.T., 2- N.D., 3- Ü.A., 4-Y .A. vekilleri Av. T.C.
DAVALI                           : D.S. vekilleri Av. M.M., Av. F.K.

1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi: 

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; tarafların kardeş olduklarını, anneleri olan mirasbırakan Zekiye T.'in eşinin vefatı ile intikal eden 314 parsel sayılı taşınmaz ile üzerinde iki katlı ev bulunan 23 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını 03.05.2006 tarihinde dava dışı Ahmet Ö. isimli kişiye satış suretiyle temlik ettiğini, 12.10.2006 tarihinde ise davalının adı geçen kişiden bu payları devraldığını, davalının yaklaşık onbeş yıl önce eşi ve çocukları ile birlikte mirasbırakanın yanına taşınarak ölümüne kadar dava konusu 23 parseldeki iki katlı evde onunla birlikte yaşadığını, hâlen de aynı evde oturmaya devam ettiğini, bu durum nedeniyle diğer çocuklarına nazaran davalıyı kendisine daha yakın hisseden murisin paylarını davalı kızına bağışladığını, çünkü murisin eşinden kalan paylarını Ahmet Ö. isimli şahsa satmasını gerektirir bir durumun olmadığını, kendi adına kayıtlı bir taşınmazı bulunmamakla birlikte eşinden dolayı emekli maaşı aldığını, sağlık güvencesi ve kira geliri bulunduğunu, davalının ise ev hanımı olup bu yerleri Ahmet Ö.'den satın alacak ekonomik gücü ve gelirinin bulunmadığını, yapılan temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; mirasbırakanın dava konusu payları bedeli karşılığında Ahmet Ö.'e sattığını, müvekkilinin de yine bedelini ödeyerek bu kişiden satın aldığını, tüm devirlerin gerçek satış olduğunu, murisin geçimini sağlamak için paylarını sattığını, çünkü tek gelirinin eşinden dolayı aldığı Bağ-Kur maaşı olduğunu, davacıların annelerine bakmadıkları gibi hiçbir ihtiyacı ile de ilgilenmeyip katkıda bulunmadıklarını, aksine eline geçen parayı da almaya çalıştıklarını, davacı Yasemin'in babasından dolayı kendisine de maaş bağlanmasını istemesi üzerine murisin aldığı maaşın azaldığını, dava konusu 314 parselin yıllardan beri davacı Erden tarafından kiraya verilerek gelirinin alındığını, buna karşın annesine katkıda bulunmadığını, murisin eşinin sağlığında birçok taşınmazı sattırarak parasını davacı Erden'e verdiğini, aylık 300,00TL dışında bir geliri bulunmayan murisin bakımı ve ev işleri için üçüncü bir kişinin yardımına ve paraya ihtiyacı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı: 

6. Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.09.2013 tarihli ve 2009/681 E., 2013/486 K. sayılı kararı ile; davaya konu payların murisin verdiği vekâletname ile davalı tarafından Ahmet Ö.'e 02.05.2006 tarihinde satış suretiyle devredildiği, bu kişi tarafından da 12.10.2006 tarihinde davalıya satıldığı, mirasbırakanın emekli olup sosyal ve ekonomik güvencesinin bulunduğu, davalının ise ev hanımı olduğu, herhangi bir kazancının bulunmadığı, gerçekte taşınmazların mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla devredildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 

8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 09.06.2014 tarihli ve 2013/21714 E., 2014/11281 K. sayılı kararı ile; "... tüm dosya kapsamı ve tanık ifadelerinden, muris Zekiye hayatta iken, eşi Mustafa'dan kalan dükkanın kira gelirlerinin çocukları tarafından alındığı, murisin eşinden kalan maaşının davacı Yasemin'in başvurusu üzerine muris ile davacı Yasemin arasında paylaştırıldığı, hasta, bakıma muhtaç olan ve başka geliri bulunmayan murisin paraya ve mal satmaya ihtiyacının olduğu, bu nedenle taşınmazların üçüncü kişiye satıldığı, davalının eşinin annesinden kalan bir dükkanı satarak dava konusu taşınmazları bedeli karşılığında Ahmet Ö. isimli kişiden geri aldığı, mirasbırakanın davacılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığı anlaşılmakta olup, HMK'nun 190, TMK'nun 6. maddeleri uyarınca davacıların muvazaa iddiasını kanıtlayamadığı, bir başka ifade ile temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.

Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.06.2015 tarihli ve 2015/595 E., 2015/451 K. sayılı kararı ile ilk hükümdeki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ortak mirasbırakana ait 23 ve 314 parsel sayılı taşınmaz paylarının davalı kızı tarafından 28.01.2003 tarihli vekâletname ile 02.05.2006 tarihinde dava dışı Ahmet Ö. isimli kişiye satış suretiyle temlik edilip, 12.10.2006 tarihinde de adı geçen kişiden satış suretiyle devraldığı gözetildiğinde, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin gerçekte diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. 

13. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.

14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar. 

16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.

18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile; "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına" karar verilmiştir.

20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.

22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. 

23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır. 

24. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi de davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. 

25. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. 

26. Mirasbırakanın gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu ise gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesindeki "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür" hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190/1. maddesindeki "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" hükmü uyarınca davacı taraf kanıtlamalıdır. 

27. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir. Delillerin az yukarıda açıklanan olgulardan yararlanılmak suretiyle her somut olayın özelliğine göre değerlendirmesi gerekmektedir.

28. Somut olaya gelindiğinde; 1926 doğumlu olan mirasbırakan Zekiye T.'in 14.05.2009 tarihinde öldüğü, çocukları olan davacılar ile davalının mirasçı olarak kaldığı, mirasbırakanın eşinden miras yoluyla intikal eden 828 ada 314 parsel sayılı taşınmazdaki (5/20) payı ile 1469 ada 23 parsel sayılı taşınmazdaki (5485/103560) payını Adana 4. Noterliğinden verilen 28.01.2003 tarih ve 1928 sayılı vekâletname ile vekil tayin ettiği davalı Derya S. tarafından Ahmet Ö.'e 02.05.2006 tarihinde 28.000,00TL bedelle satıldığı, Ahmet Ö.'in de söz konusu payları 12.10.2006 tarihinde 31.000,00TL bedelle davalıya satış suretiyle devrettiği, dava konusu edilen bu paylar dışında mirasbırakanın başkaca malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

29. Öncelikle belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın ihtiyaçları ve sağlık giderleri nedeniyle payların bedeli karşılığında satıldığı savunulmuş ise de yaşlılığa bağlı bir kısım rahatsızlıkları olan murisin Bağ-Kur maaşı ve sağlık güvencesinin bulunduğu gibi oturduğu evini ve tüm mal varlığını satmasını gerektirir büyük bir tedavi gideri ya da para ihtiyacının varlığı da kanıtlanamamıştır. Tapuda gösterilen bedel ile payların mahkemece belirlenen gerçek değeri arasında da büyük bir oransızlık vardır. Yine, taşınmazlar üçüncü bir kişiye satılmasına karşın davalı ve mirasbırakan tarafından kullanılmaya devam edilmiştir. Ev hanımı olan davalının bu payları Ahmet Ö.'den satın alabilecek bir gelirinin bulunmadığı da gözetildiğinde, muris adına davalı kızı tarafından vekâleten yapılan pay temliklerinin gerçek bir satış olduğunu söyleme olanağı bulunmamaktadır.

30. Davacı tarafça dinletilen tanık beyanlarından davalının uzun yıllar boyunca anne ve babası ile birlikte 23 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki iki katlı evde yaşadığı, davalının çocuklarına mirasbırakanın bakarak büyüttüğü, anne ve babanın maddi desteği ile davalının eşine ticari taksi alındığı ve sigorta primleri ödenerek emekli olmasının sağlandığı, 2002 yılında baba Mustafa'nın ölümünden sonra da muris Zekiye'nin davalı kızı ile birlikte yaşamaya devam etiği, bu süreçte davacıların anneleri ile görüşmesine davalının engel olduğu, davacıların bir kez polis aracılığıyla annelerini görebildiği, maddi ve manevi bağ kurmalarının bizzat davalı tarafından engellendiği ve yapılan pay devirlerinin mirasbırakanın ölümünden sonra duyulduğu anlaşılmakta olup, tüm bu olgular davacıların iddiasının kanıtlandığını, mirasbırakanın uzun süredir birlikte yaşadığı ve daha çok paylaşımda bulunduğu davalı kızını üstün tutarak ve ara malik kullanarak davacı çocuklarından mal kaçırmak kastıyla tüm malvarlığını bedelsiz ve muvazaalı olarak davalıya devrettiğini göstermektedir.

31. Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin davanın kabulüne ilişkin olarak verdiği direnme kararı açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.

32. Diğer taraftan; mahkemece direnmeye ilişkin kısa karar ile gerekçeli kararın hem gerekçe hem de hüküm fıkrasında açıkça direnildiği belirtilmesine karşın, gerekçeli kararının altıncı sayfasında karar düzeltme talebi sırasındaki muhalefet görüşü açıklandıktan sonra devam eden cümlede "...bozmaya uyulmasına karar verilmiştir..." şeklinde açıklamaya yer verilmiş ise de bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

33. Usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (6.575,65TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.06.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.