SOMUT OLAY AÇISINDAN SGK TARAFINDAN ÖLÜ KİŞİYE KARŞI DAVA AÇILMASI HMK 124 HÜKMÜ UYARINCA KABUL EDİLEBİLİR BİR YANILGIYA DAYANMAKTADIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 Ock
2024

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/10-1242
Karar No       : 2023/1042

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 10.11.2021
SAYISI                          : 2021/2233 E., 2021/1754 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2020/8967 Esas,
                                         2021/8667 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki rucuan tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili ve birleşen davada davalı Sinan Y. mirasçıları tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı Sinan Y. mirasçıları Berna Y. ve Öykü Y.'a karşı açılan davanın reddine, davalılar U. Madencilik Ltd. Şti., Himmet A. ve Mesut B.'ya karşı açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı Sosyal Güvenlik Kurumu ve birleşen davada davalı Mesut B. vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili asıl davada; Kurum sigortalısı Mehmet Ali T.'in davalı şirkete ait işyerinde çalışmakta iken 14.01.2011 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat ettiğini, vefatı öncesinde sigortalı için 1.459,21 TL tedavi harcaması yapıldığını, vefatından sonra ise hak sahiplerine toplam 165.670,37 TL ilk peşin sermaye değerli gelir bağlandığını, kaza sebebiyle Kurumca yapılan tahkikat neticesinde hazırlanan raporda işverenin tam kusurlu olduğunun belirtildiğini, Kurum zararının 5510 sayılı Kanun’un 21 ve 76 ncı maddeleri uyarınca davalı işverenden tazmini için kusur, miktar ve sair yönlerden fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile tedavi giderlerinden şimdilik 145,92 TL'nin sarf, ilk peşin sermaye gelirinden şimdilik 16.567,03 TL'nin gelir onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı vekili birleşen davada; Soma İş Mahkemesinin 2014/409 Esas sayılı dosyasında alınan kusur raporunda işveren şirkete % 60, dava dışı 3. kişiler Mesut B., Himmet A. ve Sinan Y.'a ayrı ayrı % 10 oranında olmak üzere toplam % 30 oranında kusur izafe edildiğini belirterek davanın 2014/409 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine, sigortalıya iş kazası sonrasında yapılan tedavi masraflarından kaynaklanan 1.167,36 TL'nin sarf; hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinden kaynaklanan 132.536,28 TL'nin ise (davalı gerçek şahısların gelirin ilk peşin sermaye değeri tutarı yönünden sorumlulukları 5510 sayılı Kanun'un 21 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca 74.551,65 TL ile sınırlı olmak üzere) 26.04.2011 gelir onay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı U. Madencilik Enerji Sağlık Turizm Sanayi Ticaret Limited Şirketi vekili; kazaya sigortalının sebebiyet verdiğini, müvekkili şirket temerrüde düşürülmediğinden dava tarihinden itibaren faiz istenebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı Sinan Y. mirasçıları (dahili davalılar) birleşen davada; murisin dava açılmadan önce 2014 yılında Soma’da meydana gelen ve 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasında vefat ettiğini, ölü kişiye karşı dava açılmayacağını ancak ölenin sağlığında açılan davanın mirasçılarına yöneltilebileceğini, bu kapsamda 6100 sayılı Kanun’un 124 ve devamı maddelerinin uygulanmasının da mümkün olmadığını, asıl davada alınan kusur raporunun kendileri yönünden bağlayıcı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 14.12.2017 tarihli ve 2014/409 Esas, 2017/595 Karar sayılı kararı ile; birleşen davanın davalısı Sinan Y.'ın dava açıldığı tarihte vefat etmiş olduğu ve aleyhine dava açılamayacağı ancak ölü kişiye karşı dava açılmasının 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesi uyarınca kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığı, mirasçıları tarafından da mirasın reddedildiğine ilişkin herhangi bir savunma ileri sürülmediğinden mirasçılarının davaya dahil edildiği, iş kazası sebebiyle işverenin % 60; ceza yargılamasında kusurlu oldukları kesinleşmiş olan nezaretçi Mesut B.'nın % 10, usta Himmet A.'nın % 10 ve vardiya maden mühendisi Sinan Y.'ın % 10 oranında kusurlu olduğu, yapılan gerçek zarar tavan hesabı sonucunda ölen sigortalının hak sahiplerinin tavan zararının bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinden yüksek olduğu, bu durumda davacı Kurum tarafından müteveffa sigortalıya yapılan tedavi giderleri ile hak sahiplerine bağlanan iş kazası ölüm gelirlerinin ilk peşin sermaye değerinden kaynaklanan Kurum zararının 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları uyarınca davalılardan müştereken ve müteselsilen talep edilebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 1.313,28 TL tedavi masrafının davalılar Himmet A. ve Mesut B. ile müteveffa Sinan Y. mirasçılarının sorumlulukları 1.167,36 TL ile sınırlı olmak üzere sarf tarihinden itibaren yasal faizleriyle birlikte; ilk gelir peşin sermaye değerinden kaynaklanan 124.252,79 TL Kurum zararının davalılar Himmet A. ve Mesut B. ile müteveffa Sinan Y. mirasçılarının sorumlulukları 24.850,55'şer TL ile ve toplamda 74.551,65 TL ile sınırlı olmak üzere 26.04.2011 gelir onay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili ve birleşen davada davalı Sinan Y. mirasçıları istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 05.03.2020 tarihli ve 2018/1384 Esas, 2020/438 Karar sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan bilirkişi kurulunun kusura ilişkin raporunun oluşa uygun, yargısal denetime elverişli, somut veri ve gerekçelere dayalı olarak yöntemince düzenlendiği, hak sahiplerinin gerçek zararlarından daha düşük bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin karara esas alınmasının ve dava müşterek müteselsil sorumluluk ilkesine göre açılmakla sosyal sigorta yardımları toplamının 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarına göre davalıların toplam % 90 kusur oranına karşılık gelen tutarına hükmedilmesinin yerinde olduğu ancak hükmün infazda tereddüte neden olacak şekilde açık yazılmaması ve muğlak ifadeler içermesi ayrıca birleşen dava tarihi olan 31.03.2016 tarihinden önce 13.05.2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılan davalı Sinan Y.'a karşı dava açıldığı anlaşıldığından ölü kişiye karşı dava açılamayacağını ve 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü madde koşullarının somut olayda bulunmadığını gözetmeyen mahkeme kararının hatalı olduğu gerekçesiyle istinaf başvurularının kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı Sinan Y. mirasçıları Berna Y. ve Öykü Y.'a karşı açılan davanın reddine, davalılar U. Madencilik Ltd. Şti., Himmet A. ve Mesut B.'ya karşı açılan davanın kısmen kabulü ile 124.252,78 TL peşin sermaye değerli gelirin 26.04.2011 onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz birlikte davalı Sinan Y. dışındaki davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, (davalılar Himmet A. ve Mesut B.'nın sorumluluğu 74.551,67 TL ile sınırlı olmak üzere) 1.313,28 TL tedavi giderinin 14.01.2011 sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalı Sinan Y. dışındaki davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu ve birleşen davada davalı Mesut B. vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Bir davada taraf ehliyeti medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olmakla mümkündür (HMK m.50). Medeni haklardan yararlanma, yani hak ehliyeti tam ve sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anında başlayıp, kişinin ölümüne kadar devam eder (TMK m.28). Bu nedenle HMK’da taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar davanın erteleneceği; bununla beraber hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebileceği öngörülmüştür (HMK m.55; HUMK m.41). Ne var ki, Kanun’da ölü kişiye karşı dava açılması hâlinde nasıl davranılacağı gösterilmemiştir.

Kural olarak ölü kişi adına ve ölü kişiye karşı dava açılması olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde kural olarak ölü kişi aleyhine dava açılması durumunda davanın mirasçılara yöneltilmesine de olanak yoktur. Zira yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Esasen dava açarken davacıdan davalının bu ehliyet durumunu araştırması beklenir. Ne var ki davacının, davalının ölü olduğunu bilmemesi kimi zaman hataya dayalı olabilir. Nitekim HMK’nın 124’üncü maddesinde; “ Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür. Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır. Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere, taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak, yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden “usul ekonomisi ilkesi” (HMK m.30) ile bağdaşmaz.

Dosyanın incelenmesinde davalı Sinan Y.’ın davanın açılmasından önce 13.05.2014 tarihinde vefat ettiği, davacı kurum tarafından ölü davalı aleyhine 31.03.2016 tarihinde birleşen davanın açıldığı, davalı Sinan Y.’ın vefat ettiğinin yargılama aşamasında anlaşılması üzerine mirasçılarına husumet yöneltildiği anlaşılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, vefat ettiği yargılama aşamasında anlaşılan Sinan Y. mirasçıları aleyhine husumet yöneltilerek davaya devam edilmesinin usul ekonomisi ve HMK 124. maddesi kapsamında mümkün olduğu gözetilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum ve davalı Mesut B. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı, sair hususlar incelenmeksizin bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı Sinan Y.’ın dava açılmadan önce vefat ettiğinin kayıtlarla sabit olduğu, davacı Kurum sigortalısı olup iş kazası sonucu ölmüş olan Sinan Y.'a ait tüm kayıtları elinde bulundurmak yanında donatıldığı kamusal yetkiler nedeniyle tüm vatandaşların nüfus kayıt bilgilerine ulaşma olanağı bulunan Sosyal Güvenlik Kurumunun Sinan Y.'ın ölümünden yargılama sürecinde haberdar olduğundan söz etmeye olanak bulunmadığı, 6100 sayılı Kanun’un 50 ve 114 üncü maddeleri uyarınca taraf ehliyetinin dava şartı olduğu bu nedenle taraf ehliyeti bulunmayan ölü kişiye karşı açılan davanın usulden reddi gerektiği, taraf ehliyetine ilişkin dava şartı eksikliğinin giderilmesinin de mümkün olmadığı, 6100 sayılı Kanun 124 üncü madde koşulları kapsamında tarafta değişiklik yapılmasına yasal olanak bulunmadığı, Sosyal Güvenlik Kurumunun yukarıda sıralanan nitelikleri dikkate alındığında ölü kişi hakkında dava açmasının kabul edilebilir bir yanılgı olarak değerlendirilemeyeceği ve diğer taraftan rızası aranmayacak bir tarafın dahi varlığından söz edilemeyeceği, Kanun sistematiği açısından da dava şartlarına ilişkin bir eksikliğin giderilmesi konusunda 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, davanın açıldığı sırada Sinan Y.‘ın vefatı hakkında bilgi sahibi olmadıklarını, Kurumun ölümden yapılan tebligat ile haberdar olduğunu, bu nedenle 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesinde belirtildiği üzere tarafın yanlış ve eksik gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığı, davanın açılışından önce vefat etmiş kişiye dava açılması hâlinde yasal mirasçılarına dava yöneltilememesi yönündeki görüşün usul ekonomisi ilkesine de aykırı olduğu belirtilerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davada davalı Sinan Y.’ın dava tarihinden önce vefat ettiği gözetildiğinde mirasçılarına husumet yöneltilerek davaya devam edilmesinin usul ekonomisi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü maddesi kapsamında mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü maddesi

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durmak gerekir.

2. Bir davada taraf ehliyeti medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olmakla mümkündür (6100 sayılı Kanun md. 50). Medeni haklardan yararlanma yani hak ehliyeti tam ve sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anında başlayıp kişinin ölümüne kadar devam eder (4721 sayılı Kanun md. 28). Medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden, ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle 6100 sayılı Kanun’da taraflardan birinin ölümü hâlinde mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar davanın erteleneceği, bununla beraber hâkimin, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebileceği öngörülmüştür (6100 sayılı Kanun md. 55). Ne var ki Kanun’da ölü kişiye karşı dava açılması hâlinde nasıl hareket edileceği konusunda bir hüküm bulunmamaktadır.

3. Kural olarak ölü kişi adına ve ölü kişiye karşı dava açılması olanağı bulunmamaktadır. Aynı şekilde kural olarak ölü kişi aleyhine dava açılması durumunda davanın mirasçılara yöneltilmesi de mümkün değildir. Zira yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Esasen dava açarken davacıdan davalının bu ehliyet durumunu araştırması beklenir. Ne var ki davacının, davalının ölü olduğunu bilmemesi kimi zaman maddi bir hatadan kaynaklanabilir.

4. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesinde; "(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.

(2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.

(3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.

(4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder." düzenlemesi yer almaktadır.

5. Hükümet tasarısında yer almayan ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında verilen önerge ile son şeklini alan maddeye ilişkin değişiklik önergesinin gerekçesinde “Hukukumuzda taraflar bakımından esasen şeklî taraf teorisi kabul edilmektedir. Yani, davayı açan davacıdır, kendisine karşı dava açılan ise davalıdır. Dava açıldıktan sonra da sadece dava açanı değil, diğer tarafı da ilgilendiren, mahkemeyi de içine alan bir üçlü ilişki ortaya çıkmakta, uyuşmazlığın çözümü bakımından karşı taraf da söz hakkına sahip bulunmaktadır. Bu sebepledir ki, taraf değişikliğinde karşı tarafın rızası da aranmaktadır. Ancak, bu kuralın çok katı uygulanması, hem şeklî taraf teorisinin özünü zedeleyip, amacı dışında çok katı uygulanması sonucunu doğurarak adeta yargılama ilişkisini, katı bir forma dönüştürmektedir hem de yeni ve aslında gereksiz birtakım yargılamalara yol açarak usûl ekonomisi ilkesini de zedelemektedir. Yargı kararlarında, bazen çerçevesi de geniş tutularak, temsilcide yanılma ya da maddî hatadan kaynaklanan yanılma olarak nitelenen durumlarda, karşı tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğine izin verilerek, ortaya çıkan bu sakınca giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, bu içtihatlar, kanunî düzenleme karşısında sorunu tam olarak çözememekte, sınırlı kalmakta, bazen de kanunî düzenlemeyi zorlamaktadır. Oysa, taraflar gösterilirken bazen maddî hata sebebiyle bir yanılgı ortaya çıkabilir; aslında muhatabı belli olan uyuşmazlık, bu hata sebebiyle mevcut olmayan ya da farklı kişiye karşı yürütülebilir. Böyle bir durumda, mutlaka karşı tarafın rızasını aramak, yargılamanın kaderini gerçekte muhatap olmaması gereken bir kişinin rızasına bağlamak anlamına gelebilir ve yargılama gereksiz yere uzayabilir, hatta yeni dava açılması sonucu ortaya çıkabilir. Bu sebeple, maddî hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinde, diğer tarafın rızası aranmadan taraf değişikliği kabul edilmiştir. Ayrıca, bazen davacı, tüm özeni göstermiş, tüm araştırmayı yapmış olmasına rağmen dava açacağı kişiyi doğru tespit edememiş olabilir. Nitekim, uygulamada temsilcide yanılma olarak nitelenen durumlarda, bu haklı bir yanılma kabul edilerek, diğer tarafın rızası aranmadan yargılama gerçek muhataba karşı yürütülmektedir. Aynı şekilde, yanılma, diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukukî ilişkinin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir. Örneğin, holding şeklindeki şirketlerde muhatabın doğru tespitinin tam olarak mümkün olmaması, hukukî ilişkide farklı temsilci ya da vekillerin asıl tarafmış gibi davranması durumlarında, gerçek taraf, verilen cevap ya da yargılama işlemleriyle anlaşılabilecektir. Keza, kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi hâlinde, mirasçıları değil, ölen kişiye dava açılmasında da benzer bir durum vardır. Böyle durumlarda, tarafın, yargılamayı uzatmak yönünde niyeti olamayacağı gibi bunda hukukî yararı da yoktur. Verilen örneklerdeki gibi, yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı değilse, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dikkate alınarak, yargılamaya gerçek tarafla devam etmekte yarar vardır. Böyle bir durumda, karşı tarafın rızası aranmadan hâkimin kabulüyle yeni tarafa karşı davaya devam edilebilecektir. Bu hâllerde hâkimin yapacağı inceleme, sadece hatanın maddî hata olup olmadığı ve taraf değişikliği isteğinin dürüstlük kuralına aykırı bulunup bulunmadığıdır.

Dördüncü fıkrada, taraf değişikliğinin ne anlama geldiği ve nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Taraf değişikliği, hem karşı tarafın yanlış hem de eksik gösterilmesini kapsamaktadır. Eğer bu durum, üçüncü fıkradaki anlamıyla kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim sadece kabul edilebilir yanılgıyı araştıracak, bunun dışında karşı tarafın rızasını aramadan taraf değişikliği talebini kabul edecektir. Bu şekildeki taraf değişikliğinde, davanın tarafı olmaktan çıkarılan kimse, eğer hatalı şekilde kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermemişse, lehine yargılama giderlerine hükmedilecektir. Zira, ortaya çıkan durumdan bir kusuru olmadığı gibi, aslında muhatap olmaması gereken bir yargılamayla uğraşmak durumunda kalmıştır.” açıklamaları yer almakta olup bu gerekçe doğrultusunda hükümet tasarısında yer almayan üçüncü ve dördüncü fıkralar maddeye eklenmiştir.

6. Maddenin gerekçesinde de vurgulandığı üzere taraf değişikliğini mutlak olarak davalının rızasına bağlamak, yargılama ilişkisini katı bir forma bağlayacaktır ki, bu da yargılamaya hakim olan ilkelerden usul ekonomisi ilkesi (6100 sayılı Kanun md. 30) ile bağdaşmaz.

7. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/1-d maddesine göre taraf ehliyeti dava şartı olarak düzenlenmiş olup davacıdan, davalının ehliyet durumunu araştırmak suretiyle dava açması beklenir ise de; tarafta iradi değişikliği düzenleyen 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesinde maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği belirtilmiştir.

8. Zira 124 üncü maddenin gerekçesinde verilen örnekte de "kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi hâlinde, mirasçıları değil, ölen kişiye dava açılması" durumundan bahsedilmiş olmakla yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı değilse davacının yanılgıya dayalı olarak davalının ölü olduğunu bilmemesi hâlinde, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar, hak arama hakkı ve aynı işlemlerin tekrar yapılmasına sebebiyet verilmesinin usul ekonomisine aykırı olacağı gözetilerek yargılamaya gerçek tarafla devam edilmelidir.

9. Somut olayda davacı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından açılan asıl davada düzenlenen bilirkişi kurulunun kusura ilişkin raporunda vardiya sorumlu mühendisi Sinan Y.'ın kusuru bulunduğuna yönelik tespit yapılması üzerine davacı Kurum tarafından davalı Sinan Y. ve diğer kusurlu kişiler aleyhine 31.03.2016 tarihinde dava açıldığı, davalı Sinan Y. adına çıkarılan tebligatın öldüğünden bahisle iade edilmesi sonrası mirasçıları olan eşi ve kızının dahili dava dilekçesi ile davaya dahil edildikleri, dahili davalı eşin cevap dilekçesi ile eşi Sinan Y.'ın dava açılmadan önce 13.05.2014 tarihinde Soma’da meydana gelen ve 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasında vefat ettiğini belirttiği, İlk Derece Mahkemesince ölü Sinan Y.'ın taraf olarak gösterilmesinin 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesi uyarınca kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığı değerlendirilerek sonuca gidildiği, Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü madde koşullarının somut olayda bulunmadığı gerekçesiyle karar verildiği anlaşılmaktadır.

10. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile yapılan açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde; davacı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ölen kişiye karşı dava açılmasının 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesinde açıklanan dürüstlük kuralına aykırılık oluşturmayacağı, ölü kişiye karşı dava açılması durumunun kabul edilebilir bir yanılgıya dayalı olduğu ve usul ekonomisi ilkesi de gözetilerek yargılama aşamasında husumet yöneltilen mirasçılara karşı davaya devam edilerek karar verilmesi gerekmektedir.

11. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında 6100 sayılı Kanun'un 114/1-d maddesine göre taraf ehliyeti dava şartı olarak düzenlenmiş olup dava açılmadan önce ölen kişiye karşı dava açılmasının mümkün olmadığı, zira ölü kişinin taraf ehliyetinin bulunmadığı, ölü kişiye karşı dava açılmasında tüm çaba ve araştırmalara rağmen bu durumun tespit edilememesi hâlinin dava sırasında öğrenilmesinin söz konusu olması gerektiği, ancak somut olayda Sinan Y.'ın dava açılmadan yaklaşık iki yıl önce Soma’da meydana gelen ve 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasında vefat ettiği, davacı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarının yapıldığı, sigortalılara ilişkin tüm bilgi ve kayıtlar nezdinde bulunan davacı Kurumun çok basit bir araştırma ile davalının vefat edip etmediğini tespit edebileceği, bu durumda davacı Kurumun kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen davanın açıldığı tarihte davalının ölmüş olduğunu bilebilecek durumda olmadığından ve bu durumun kabul edilebilir bir yanılgı olduğundan bahsedilemeyeceği bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu, sair hususlara yönelik temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

13. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

1. Uyuşmazlık, davacı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 31.03.2016 tarihinde açılan birleşen rucuan tazminat davasından önce davalı Sinan Y.’ın 13.05.2014 tarihinde vefat ettiği gözetildiğinde mirasçılarına husumet yöneltilerek davaya devam edilmesinin usul ekonomisi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü maddesi kapsamında mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. Taraf ehliyeti, 6100 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinde düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 8 inci maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir.

3. Medeni haklardan yararlanma, yani hak ehliyeti tam ve sağ doğum koşuluyla ana rahmine düşme anında başlayıp kişinin ölümüne kadar devam eder (4721 sayılı Kanun md. 28). Her gerçek kişi sağ doğmakla, yaşadığı sürece taraf ehliyetine sahip olur. Medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır.

4. Taraf ehliyeti, tarafların taraf olabilme yeteneğinin tetkik ve tespiti ile davanın esası hakkında inceleme yapılıp yapılamayacağını belirler. 6100 sayılı Kanun’un 114 üncü maddesinde dava şartlarından biri olarak sayılması sebebiyle taraf ehliyeti, aynı Kanun’un 115 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceği gibi taraflar da davanın sona ermesine kadar bu eksikliği ileri sürebilir. Ancak taraf ehliyetinin dava açıldığı sırada mevcut olmaması ile dava açıldığı sırada var olmasına rağmen yargılama sırasında son bulması hâlinde uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir. Taraflardan birisinin dava açıldıktan sonra ölmesi hâlinde mirasçılarının davaya katılımı ile yargılamaya devam olunur. Ancak kişi daha önce ölmüşse ölü kişiye karşı dava açılması mümkün değildir. Ölü kişiye karşı dava açılmasının mümkün olmadığı hâlde ölü kişi hakkında dava açılması durumunda açılmış davanın mirasçılarına yöneltilerek dinlenilme olanağı da bulunmamaktadır. Zira ölü kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Taraf ehliyeti eksikliği durumunda, davanın esasına girilmeyecek ve dava usuli bir kararla sonlanacaktır. Bu yönden taraf ehliyeti yargılamanın başında bulunması gereken ve tamamlanması mümkün olmayan bir dava şartıdır.

5. Bu durumun tek istisnası 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesi gereğince maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan bir nedenle tarafın yanlış gösterilmesi durumudur. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesinde; "(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.

(2) Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.

(3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.

(4) Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hâkim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder." düzenlemesi yer almaktadır. Bu maddedeki hüküm uyarınca tarafın yanlış gösterilmesi maddi bir hatadan kaynaklanıyorsa veya dürüstlük kuralına aykırı değilse karşı tarafın rızası aranmaksızın taraf değişikliği hâkim tarafından kabul edilmesi koşuluyla mümkündür.

6. Hükümet tasarısında yer almayan ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında verilen önerge ile son şeklini alan maddeye ilişkin değişiklik önergesinin gerekçesinde, “Hukukumuzda taraflar bakımından esasen şeklî taraf teorisi kabul edilmektedir. Yani, davayı açan davacıdır, kendisine karşı dava açılan ise davalıdır. Dava açıldıktan sonra da sadece dava açanı değil, diğer tarafı da ilgilendiren, mahkemeyi de içine alan bir üçlü ilişki ortaya çıkmakta, uyuşmazlığın çözümü bakımından karşı taraf da söz hakkına sahip bulunmaktadır. Bu sebepledir ki, taraf değişikliğinde karşı tarafın rızası da aranmaktadır. Ancak, bu kuralın çok katı uygulanması, hem şeklî taraf teorisinin özünü zedeleyip, amacı dışında çok katı uygulanması sonucunu doğurarak adeta yargılama ilişkisini, katı bir forma dönüştürmektedir hem de yeni ve aslında gereksiz birtakım yargılamalara yol açarak usûl ekonomisi ilkesini de zedelemektedir. Yargı kararlarında, bazen çerçevesi de geniş tutularak, temsilcide yanılma ya da maddî hatadan kaynaklanan yanılma olarak nitelenen durumlarda, karşı tarafın rızası aranmadan taraf değişikliğine izin verilerek, ortaya çıkan bu sakınca giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak, bu içtihatlar, kanunî düzenleme karşısında sorunu tam olarak çözememekte, sınırlı kalmakta, bazen de kanunî düzenlemeyi zorlamaktadır. Oysa, taraflar gösterilirken bazen maddî hata sebebiyle bir yanılgı ortaya çıkabilir; aslında muhatabı belli olan uyuşmazlık, bu hata sebebiyle mevcut olmayan ya da farklı kişiye karşı yürütülebilir. Böyle bir durumda, mutlaka karşı tarafın rızasını aramak, yargılamanın kaderini gerçekte muhatap olmaması gereken bir kişinin rızasına bağlamak anlamına gelebilir ve yargılama gereksiz yere uzayabilir, hatta yeni dava açılması sonucu ortaya çıkabilir. Bu sebeple, maddî hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinde, diğer tarafın rızası aranmadan taraf değişikliği kabul edilmiştir. Ayrıca, bazen davacı, tüm özeni göstermiş, tüm araştırmayı yapmış olmasına rağmen dava açacağı kişiyi doğru tespit edememiş olabilir. Nitekim, uygulamada temsilcide yanılma olarak nitelenen durumlarda, bu haklı bir yanılma kabul edilerek, diğer tarafın rızası aranmadan yargılama gerçek muhataba karşı yürütülmektedir. Aynı şekilde, yanılma, diğer tarafın davranış ya da işlemlerinden veya hukukî ilişkinin karmaşık niteliğinden de kaynaklanabilir. Örneğin, holding şeklindeki şirketlerde muhatabın doğru tespitinin tam olarak mümkün olmaması, hukukî ilişkide farklı temsilci ya da vekillerin asıl tarafmış gibi davranması durumlarında, gerçek taraf, verilen cevap ya da yargılama işlemleriyle anlaşılabilecektir. Keza, kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi hâlinde, mirasçıları değil, ölen kişiye dava açılmasında da benzer bir durum vardır. Böyle durumlarda, tarafın, yargılamayı uzatmak yönünde niyeti olamayacağı gibi bunda hukukî yararı da yoktur. Verilen örneklerdeki gibi, yanlış taraf gösterilmesi dürüstlük kuralına aykırı değilse, ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dikkate alınarak, yargılamaya gerçek tarafla devam etmekte yarar vardır. Böyle bir durumda, karşı tarafın rızası aranmadan hâkimin kabulüyle yeni tarafa karşı davaya devam edilebilecektir. Bu hâllerde hâkimin yapacağı inceleme, sadece hatanın maddî hata olup olmadığı ve taraf değişikliği isteğinin dürüstlük kuralına aykırı bulunup bulunmadığıdır.

Dördüncü fıkrada, taraf değişikliğinin ne anlama geldiği ve nasıl yapılacağı belirtilmiştir. Taraf değişikliği, hem karşı tarafın yanlış hem de eksik gösterilmesini kapsamaktadır. Eğer bu durum, üçüncü fıkradaki anlamıyla kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim sadece kabul edilebilir yanılgıyı araştıracak, bunun dışında karşı tarafın rızasını aramadan taraf değişikliği talebini kabul edecektir. Bu şekildeki taraf değişikliğinde, davanın tarafı olmaktan çıkarılan kimse, eğer hatalı şekilde kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet vermemişse, lehine yargılama giderlerine hükmedilecektir. Zira, ortaya çıkan durumdan bir kusuru olmadığı gibi, aslında muhatap olmaması gereken bir yargılamayla uğraşmak durumunda kalmıştır.” açıklamaları yer almakta olup maddeye bu gerekçe ile üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiştir.

7. Esasen dava açarken davacıdan davalının ehliyet durumunu araştırması beklenir. Hak aramak durumunda bulunan davacının, davasını açarken davalı olarak gösterdiği kimsenin hayatta olup olmadığını özenle araştırması ödevidir. Davacı kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen davalının sağ olup olmadığını tespit edememiş ya da tespit edememe durumu bir yanılgıya dayanıyor ve bu durum 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesi gereğince açıkça dürüstlük kuralına aykırılık arz etmiyorsa, bu dava ilişkisinde daha sonra da kendilerine karşı dava açılması muhtemel olan mirasçılara, yani gerçek taraflara karşı davaya devam edilmesi mümkün olmalıdır.

8. Görüldüğü üzere 6100 sayılı Kanun’un 124 üncü maddesinin gerekçesinde de maddî hatadan dolayı muhatabın yanlış gösterilmesi hâlinden ve davacının tüm özeni göstermiş, tüm araştırmayı yapmış olmasına rağmen dava açacağı kişiyi doğru tespit edememiş olmasından ve açıkça kısa süre önce işlem yapılmış ya da sadece vekiliyle muhatap olunmuş bir işlemden sonra muhatabın ölmesi durumlarında yanlış taraf gösterilmesi hâlinden bahsedilmiş olmakla taraf değişikliği isteği dürüstlük kuralına aykırı değilse ortaya çıkan dava ilişkisi sebebiyle daha üstün bir yarar dikkate alınarak yargılamaya gerçek tarafla devam edilmelidir.

9. Dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi ile kastedilenin ise hiçbir çaba göstermeden özensizce dava açılması değil yeterince araştırma yapılmış olmasına, davacının kendisinden beklenen tüm çaba, özen ve önlemlere rağmen davanın açıldığı tarihte, davalının ölmüş olduğunu bilebilecek durumda olmaması hâli anlaşılmalı ölmüş kişiye bilerek dava açılmayacağı kanaatiyle subjektif değerlendirmelerle sonuca gidilmemelidir.

10. Ölmüş kişiye dava açılması hâlinde iradi taraf değişikliğine izin verilebilmesi, bu işlemin dürüstlük kuralına aykırı olmamasına bağlı olduğundan, hiç kimsenin, ölmüş bir kişiye bilerek dava açmayı istemeyeceği varsayımı dürüstlük şartı bakımından yeterli sayılmamalı, davacının davalı tarafı belirlerken yeterince araştırma yapıp yapmadığı ve bu konuda gerekli özeni gösterip göstermediği dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır (Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İradi Taraf Değişikliği, Dergi Park, s. 909-910).

11. Diğer yandan, 4721 sayılı Kanun’un 28 inci maddesine göre gerçek kişilerin kişiliği ve medeni haklardan yararlanma ehliyeti ölümle sona ermektedir. Bu sebeple ölü birinin taraf ehliyetinin olmayacağı açıktır. Nitekim, 04.05.1978 tarihli ve 1978/4 Esas, 1978/5 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da davalının davanın açılmasından önce ölmesi hâlinde davanın reddi gerektiği, mirasçıların bu davada yer alamayacağı, dava dilekçesinde kanuni noksan bulunduğundan söz edilerek mirasçıların davaya katılmasıyla davanın yürütülemeyeceği ve ıslah yolu ile de bunun gerçekleştirilmesine olanak bulunmadığı benimsenmiştir.

12. Somut olayda sayın çoğunluk ile görüş ayrılığının temel sebebi davacı Sosyal Güvenlik Kurumunun Soma’da meydana gelen ve 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan maden kazasında vefat eden ve hak sahiplerine iş kazasından dolayı sosyal sigorta yardımları yapılan ölü kişiye karşı yaklaşık iki yıl sonra dava açmasının kabul edilebilir bir yanılgı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğinden kaynaklanmaktadır. Kamusal yetkilerle donatılan davacı Kurumun davalı Sinan Y.’ın dava tarihinden yaklaşık iki yıl önce vefat ettiğini bilebilecek durumda olduğu hatta bilmesi gerektiği, zira 5490 sayılı Kanun’un 45 inci maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü veri tabanı üzerinden nüfus kayıtlarına kolaylıkla ulaşması mümkün olduğu gibi, sigortalılara ilişkin tüm bilgi ve kayıtlar nezdinde bulunan davacı Kurumun çok basit bir araştırma ile davalının vefat edip etmediğini tespit edebileceği dikkate alındığında hiçbir özen göstermeden çok küçük bir araştırmayla dahi ulaşabileceği bilgiye rağmen özensiz davranarak hatta hiç araştırma dahi yapmayarak ölü kişiye karşı dava açtığı, taraf ehliyeti bulunmayan ölü kişi hakkındaki davanın usulden reddi gerektiğinden bu yöndeki dava şartı eksikliğinin giderilmesinin mümkün olmadığı, 6100 sayılı Kanun 124 üncü madde koşullarına dayalı taraf değişikliği yapılmasına yasal olanak bulunmadığı, ölü kişi hakkında dava açılmasının kabul edilebilir bir yanılgı olarak değerlendirilemeyeceği, mirasçılar hakkında ayrı bir dava açılmasının zorunlu olduğu sonucuna varılmıştır.

13. Açıklanan nedenlerle direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyoruz.

Birinci Başkanvekili                  Üye
Adem Albayrak                            Zeki Gözütok

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 17’si BOZMA, 8’i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.