SOMUT OLAYDA ARAÇLAR ÜZERİNE KONULAN İHTİYATİ TEDBİR KULLANIMA ENGEL TEŞKİL ETMEDİĞİNDEN TAZMİNAT DAVASI AÇILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Nis
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/4-1441
KARAR NO   : 2021/1501

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                        : 08/10/2015
NUMARASI                : 2015/655 - 2015/644
DAVACILAR              : 1- T. İnşaat Kum Taahhüt  Tekstil Turizm  Petrol Ürünleri 
                                         Gıda San. ve Tic. A.Ş.
                                     2- R. Madencilik Gıda İnşaat Tekstil Turizm Petrol Ürünleri
                                         San. ve Tic. A.Ş.  vekilleri Av. N.S.
DAVALI                      : Maliye Hazinesi vekili Av. A.Y.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:            

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı Maliye Hazinesi tarafından müvekkilleri aleyhine Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde iki ayrı dava açılarak 11.468.650,00 TL ile 1.083.951,00 TL tutarındaki alacaklarının tahsilinin istenildiğini, mahkemece müvekkillerinin tüm mal varlıklarına tensiple ihtiyati tedbir konulduğunu ve davaların birleştirildiğini, yapılan yargılama sonunda ise her iki davanın reddine karar verildiğini, ancak haksız ihtiyati tedbir nedeniyle müvekkillerinin toplam 25.000.000,00 TL‘den fazla zararlarının oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticarî faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/493 E. sayılı dosyasında davacılara ait bir kaç araca tedbir konulduğunu, tedbir konulduğu tarihte şirketlerin banka hesaplarında para olmadığını ve gayrimenkullerinin de bulunmadığını, tedbir konulan araçların davacılar tarafından kullanılmaya devam edildiğini, bu nedenle davacıların uygulanan ihtiyati tedbir kararı ile ticarî faaliyetlerinin durduğunu ispat edemediklerini, ticaret sicil kayıtlarının incelenmesi sonucunda bu durumun ortaya çıkacağını, davacıların iddia ettikleri zararlarının oluşmadığını ve istenilen tazminat miktarlarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.04.2013 tarihli ve 2011/695 E., 2013/269 K. sayılı kararı ile; davacı şirketlerin banka hesapları ile araçlarına 2006 yılında tedbir konulduğu, tedbir nedeniyle satış yapamadıkları, davacılara ait kumun zaman içinde telef olduğu, banka hesaplarına konulan ihtiyati tedbir ile şirketlerin uğradıkları zararlar arasında illiyet bağının bulunduğu, alınan bilirkişi raporlarında şirketlerin toplam gelirinden toplam pazarlama, satış ve genel yönetim giderleri ile devlete verilmesi gereken toplam vergiler düşüldükten sonra her iki şirkete ait kum bedelinin toplam değerinin 2006 yılı itibariyle 23.250.772,19 TL olduğunun bildirildiği, ancak zararın oluşumunda davacı şirketlerin de kusurlu olduğu gerekçesiyle takdiren %50 oranında indirim yapılarak 11.625.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, davacıların şirket olması ve zararın oluşmasında kusurlarının bulunması nedeniyle manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.06.2014 tarihli ve 2013/14439 E., 2014/9607 K. sayılı kararı ile;

“... Dosya kapsamından davacının, davalı şirketlere karşı alacak davasında ihtiyati tedbir kararı istediği, tensiben davacı şirketler adına kayıtlı araçların kaydına ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiği, yine davacı şirketlere ait tapu kayıtlarının ve banka hesaplarının istendiği, yazı cevapları geldiğinde de ihtiyati tedbir hususunun değerlendirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu karar üzerine davacı şirketlere ait 46 HN 919, 46 HN918 ve 46 HD 304 plaka sayılı araçlara 27/07/2006 tarihinde kayden ihtiyati tedbir konulduğu, 46 HN 919 plaka sayılı araca konulan tedbirin ise 26/09/2006 tarihinde kaldırıldığı anlaşılmaktadır.

İlgili tapu sicil müdürlüklerine yazılan müzekkere cevaplarından davacı şirketlere ait taşınmaz kaydı bulunmadığı, ilgili tüm bankalardan gelen cevaplarda davacı şirketlere ait hesapların bulunduğu ancak mevduat bulunmadığından tapu kayıtlarına ve hesaplara ihtiyati tedbir kararı verilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı şirketlerin kum ocağı işlettikleri, ancak işletmeye ait ruhsatlarını alacak davasının açıldığı ve ihtiyati tedbir kararının konulduğu tarihlerde zaten (29/03/2005-22/05/2008 tarihleri arası) S. Madencilik A.Ş.'ye devretmiş oldukları anlaşılmaktadır.

Dosyada dinlenen tanık beyanlarından ise davacı şirketlerin belirli bir süre stoklarında bulunan kumu satmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır. Davacı şirketlerin stoklarında bulunan kum ile ilgili herhangi bir ihtiyati tedbir kararı da bulunmamaktadır.

Dava, haksız ihtiyati tedbir uygulamasından kaynaklanmaktadır. Kural olarak, haksız ihtiyati tedbirden doğan sorumluluk kusura dayanmamaktadır. Eylem ile zararlı sonuç arasında uygun nedensellik bağının bulunması, tazminat sorumluluğu için gerekli ve yeterlidir. Somut olayda, davacı şirketlerin istediği zarar ile uygulanan ihtiyati tedbir kararı arasında illiyet bağı bulunmamaktadır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile istemin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2015/655 E., 2015/644 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı şirketlerin talep ettiği zarar ile uygulanan ihtiyati tedbir kararı arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalının davacı şirketlerin uğradığı zararlardan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

13. Dava sırasında davalının dava konusunu başkasını devretmesi mümkün olduğundan, davacının davayı kazanması hâlinde dava konusu şeye (mala) kavuşması tehlikeye girebilir. İşte, davacının davayı kazanması hâlinde dava konusuna kavuşmasını, dava sırasında (hatta davadan bile önce) güvence altına almaya yarayan geçici hukukî korumaya ihtiyati tedbir adı verilir (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 582).

14. Başka bir deyişle ihtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının dava konusu ile ilgili olarak hukukî durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş, geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukukî korumadır. (Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medenî Usûl Hukuku, Ankara 2011, s. 661).

15. İhtiyati tedbir, dava konusu tedbirlerin konulduğu tarihte yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu’nun (HUMK) 101., yargılama devam ederken yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ise (HMK) 389. maddelerinde düzenlenmiştir.

16. Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu’nun 101. maddesinde;

“Hakim iki taraftan birinin talebiyle davanın ikamesinden evvel veya sonra aşağıda gösterilen hal ve şekillerde ihtiyati tedbirler ittihazına karar verebilir:

1- Menkul ve gayrimenkul malların ayni münazaalı ise bunun haciz veya yeddiadle tevdiine,

2- Münazaalı şeyin muhafazası için lazımgelen her türlü tedbirlerin ittihazına,

3- Kanunu Medeni ile muayyen hallerde nafaka alınmasına,

4- Ayrılık veya boşanma davası üzerine Kanunu Medeni mucibince icap eden muvakkat tedbirlerin ittihazına” şeklindedir.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. maddesinde ise;

“Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi mevcuttur.

18. Görüldüğü üzere 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu’nda ihtiyati tedbir müessesinin tanımına ve şartlarına yer verilmemişken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunda ihtiyati tedbir kavramının tanımı ve şartları açıkça ortaya konulmuştur.

19. Bununla birlikte, tedbirin uygulanması sonucu karşı tarafın veya üçüncü kişilerin zarar görmesi mümkündür. Nitekim bu sebeple tedbire karar verilirken talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür (HUMK m. 110, HMK m. 392).

20. Tedbir talep eden tarafın bu talebinde haksız olduğu anlaşılırsa, bu tedbirden zarar görenler talepte bulunana karşı tazminat davası açabilirler. Buradaki sorumluluk kusursuz sorumluluk olmakla birlikte, fedakârlığın denkleştirilmesi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kusursuz sorumluluk olması sebebiyle tedbir talep edenin dava sonucu haksız çıkması ve tedbirden dolayı bir zararın olması yeterlidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 672).

21. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda haksız ihtiyati tedbirden dolayı açılacak tazminat davası açıkça düzenlenmediğinden, haksız fiil hakkındaki hükümlere göre dava açılmakta idi. Haksız olarak ihtiyati tedbir koydurmuş olan tarafın sorumluluğu haksız fiil sorumluluğuna çok benzediği için tazminat davasının şartları haksız fiil hükümlerine tâbidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 672, Kuru/Arslan,/Yılmaz, s 589).

22. Bununla birlikte yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Tazminat” başlıklı 399. maddesinde ise ;

“(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.

(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.

(3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” hükümleri yer almaktadır.

23. Bu açıklamalar göre haksız ihtiyati tedbirden dolayı maddi tazminat davası açılabilmesinin şartları; icra edilmiş bir tedbir kararının bulunması, bu tedbirin haksız olması, tedbir sebebiyle zarar meydana gelmesi ve haksız ihtiyati tedbirle ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır. Maddi tazminat isteklerinde, manevi tazminat isteklerinden farklı olarak haksız ihtiyati tedbirden dolayı ihtiyati tedbir koyduran tarafın kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir. Yani icra edilmiş olan ihtiyati tedbirin haksız olması ve bir zarara neden olmuş olması sorumluluk için yeterlidir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 672-673).

24. Diğer yandan, haksız ihtiyati tedbir sebebiyle tazmini gereken zarar gerçek zarardır. Gerçek zarar, zarar verici eylem olmasaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise o durumun yeniden tesisi için gerekli olan miktar kadardır. Zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı da oluşabilecek zararlar gerçek zarar kapsamında değerlendirilemez ve bu sebeple tazminleri istenemez. Çünkü anılan zararlar ile zararlandırıcı eylem arasında kanunun aradığı anlamda bir illiyet bağı mevcut değildir.

25. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında somut olay incelendiğinde; davacılar vekili tarafından dava dilekçesinde ve aşamalarda sunulan dilekçeler ile davalı Hazine tarafından açılan dava sırasında müvekkili şirketlere ait tüm mal varlıkları ve özellikle araçları ile banka kayıtları üzerine ihtiyati tedbir konulması nedeniyle şirketlerin stoklarında bulunan yüksek maliyetli kum malzemesinin satılamadığı, ticarî işlemlerini banka ve özel finans kurumları aracılığıyla yapması gereken şirketlerin ticarî faaliyetlerinin durduğu, stoklarda uzun süre bekletilen kum malzemesinin ise tabiat şartları nedeniyle kullanılamaz duruma geldiği ileri sürülerek, haksız ihtiyati tedbir sonucu oluşan zararın giderilmesi talep edilmiştir. Davacı tanıkları da istifleme sahası içerisindeki malzemenin zaman içerisinde zeminde telef olduğunu beyan etmişlerdir.

26. Mahkemece yapılan keşif sonucunda şirketlere ait depo yerlerinde 2006 yılı itibariyle toplamda yaklaşık 813.000 metreküp malzeme olacağı sonucuna varılarak, tedbir tarihi ile keşif tarihi arasında geçen zaman içinde doğa şartları nedeniyle ince kumun kaybolduğu, keşif tarihinde zeminde ekonomik değeri bulunmayan iri taneli tüvenan malzemenin kaldığı tespit edilerek, bilirkişi heyeti tarafından her iki şirkete ait kum malzemesinin toplam tutarı tüm giderler düşüldükten sonra 23.250.772,19 TL olarak hesaplanmıştır. Yerel mahkeme tarafından da Hazinenin açtığı dava ve buna bağlı olarak şirketlerin banka hesapları üzerine konulan tedbir ve uygulama sonucunda mevcut kum tüvenan malzemenin satılamadığı, doğa şartları nedeniyle heba olduğu, doğan zarar ile ihtiyati tedbir arasında illiyet bağı kurulduğu gerekçesiyle maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

27. Her ne kadar mahkemece davacı şirketlerin banka hesapları üzerine işlenen ihtiyati tedbir kararı nedeniyle zararın oluştuğu kabul edilmiş ise de Hazine tarafında açılan dava sırasında sadece davacı şirketlere ait bir kısım araçların trafik kayıtları üzerine üçüncü kişilere devir ve temliklerinin önlenmesi bakımından tedbir konulmuş olup, banka kayıtları bakımından verilen bir tedbir kararı bulunmamaktadır. Trafik kayıtları üzerine konulan ihtiyati tedbirin ise araçların davacı şirketler tarafından kullanılmasına engel teşkil edecek nitelikte olmadığı açıktır. Banka kayıtları bakımından verilen bir ihtiyati tedbir kararı olmadığından şirketlerin banka ya da özel finans kuruluşları aracılığıyla ticarî işlemleri yapmasına engel bir durum olduğu söylenemez. Kaldı ki, davacı şirketlerin stoklarında bulunan kum tüvenan malzemenin satışını engelleyecek bir ihtiyati tedbir kararının varlığı da söz konusu değildir.

28. Açıklanan bu duruma göre davacı şirketler, ihtiyati tedbir sebebiyle gerçek bir zarara uğradıklarını kanıtlayamamıştır. Eş söyleyişle; davacı şirketlerin, kumların telef olması sebebiyle uğradıklarını iddia ettikleri zarar ile mevcut ihtiyati tedbir kararı arasında kanunun aradığı manada uygun illiyet bağının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

29. Bu durumda, maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı yerinde değildir.

30. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.