SOMUT OLAYDA BORÇLUNUN DAVA TARİHİ İTİBARI İLE BORÇ ÖDEMEDEN ACİZ DURUMUNDA OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Tem
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/17-2702
KARAR NO   : 2021/237

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mah. Sıf.)
TARİHİ                         : 21/04/2016
NUMARASI                 : 2015/747 - 2016/340
DAVACI                       : H. Bankası A.Ş vekili Av. G.Ö.
DAVALILAR                : 1- E. Mermer San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili Av. M. A.,
                                       2- Ö. Mermer San. ve Tic. Ltd. Şti., 3- M.İ., 4- K.İ.

1. Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) verilen dava şartı yokluğundan davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 08.02.2011 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkili bankanın şubesi ile davalılardan Ö. Mermer San. ve Tic. Ltd. Şti. arasında imzalanan kredi sözleşmesi gereğince borçluya krediler kullandırıldığını, dava dışı olan Hüseyin Y. ve Ülvi Y.’ın kredi sözleşmelerini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi borçlarının ödenmemesi üzerine davalı borçlu şirket ve kefilleri hakkında takip işlemlerine başlanıldığını, icra dosyaları ile borçluların borca yeter miktarda haczi kabil malın bulunmadığı tespit edildiğinden davalı borçlu şirket hakkında yapılan takiplerin semeresiz kaldığını, dosyadaki belgelerin geçici aciz vesikası niteliğinde olduğunu, sermayesinin yarıdan fazlası kamuya ait olan ve özel kanunla kurulmuş bulunan müvekkili bankanın tasarrufun iptali davası açmasının aciz vesikası şartına da bağlanamayacağını, dava konusu taşınmazların borçlu tarafından alacaklıları zarara uğratmak ve mal kaçırmak kastıyla davalılar Mustafa ve Kemal İ.’ye, onlar tarafından da davalı E. Mermer Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti’ye devredildiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazların satışına yönelik tasarrufların müvekkili banka yönünden iptali ile Afyonkarahisar 2. İcra Dairesinin 2009/5.51 E. sayılı dosyasından müvekkili bankaya cebri icra yolu ile hakkını alma yetkisinin tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı E. Mermer Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. vekili 09.05.2011 havale tarihli cevap dilekçesinde; davalının aciz vesikası almadan, rehin, ipotek gibi alınan teminatları paraya çevirmeden bu davayı açamayacağını, dava konusu taşınmazların davacı banka dışında başka banka ve katılım bankaları lehine ipotekli olduğunu, bu yerlerin satın alınmaması halinde dahi davacı bankanın bu taşınmazlardan alacağını tahsil edemeyeceğini, davacı bankanın kredi verilirken, kredinin riskini ipotek, kefil vs güvenceler alarak riski ortadan kaldırması mümkün iken bunu yapmaması nedeniyle kusurlu olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

6. Diğer davalılar, usulüne uygun yapılan tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamışlardır.

Mahkeme Kararı:

7. Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 17.10.2012 tarihli ve 2011/77 E., 2012/852 K. sayılı kararı ile; Afyonkarahisar 2. İcra Dairesinin 2009/5.51 E. sayılı dosyasında icra takibinin kesinleşerek haciz işlemlerinin devam ettiği, borçlu Ö. Mermer San. Ltd. Şti. hakkında icra takibinde verilmiş bir geçici veya kesin aciz vesikasının bulunmadığı, hatta icra dosyası içerisinde mevcut bulunan Afyonkarahisar 1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/530 E., 2009/439 K. sayılı kararında 02.10.2009 tarihinde davacı Ö. Mermer San.ve Tic. Ltd. Şti. tarafından davalı H. Bankası A.Ş. aleyhine Afyonkarahisar 2. İcra Dairesinin 2009/5.51 E. sayılı icra dosyasına ilişkin olarak başlatılan icra takibi nedeni ile borçlu şirket fabrikasında borca yetecek kadar makine ve teçhizat haczi yapılmasına rağmen alacaklı tarafın hacizlere devam ederek borcu karşılayan miktarın çok üzerinde haciz yaptığından Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Müdürlüğü nezdindeki maden işletme ruhsatları üzerine konulan hacizlerin bu itibarla kaldırılmasına karar verilmesini talep edildiği, icra memurluğunca borçlu şirketin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü nezdindeki Aydın ili Bozdoğan İlçesindeki 28935 sicil ve 1013 haciz nolu 10.09.2009 tescil tarihli mermer işletme ruhsatı üzerine konulan haczin takip miktarını aşan bir haciz olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek davalı borçlu Ö. Mermer San. ve Tic. Ltd. Şti.’ye ait mermer işletme ruhsatı üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verildiği, dava şartlarından olan davalı borçlu Ö. Mermer San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin aciz hâlinin gerçekleşmediği gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 03.03.2015 tarihli ve 2013/15098 E., 2015/3760 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, İİK’nin 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklı açabilir (İİK.m.277). Bu husus, dava şartı olup; hâkim görevi gereği doğrudan gözetmek zorundadır.

Somut olayda, davacı tarafından İİK’nin 143. maddesi gereğince kesin aciz belgesi dosyaya sunulmuş değildir. Ancak masraflar hariç olmak üzere 28.08.2009 tarihinde 431.947,00 TL üzerinden başlatılan takip kesinleşmiş olup, borçlu şirkete ait fabrikada bulunan 474.000,00 TL makineler haczedilmiş, 18 adet araç ve maden ruhsatları haczedilmiş, bilahare borçlunun şikayeti üzerine ruhsatlar üzerindeki haciz kaldırılmıştır. Dosya içeriğinden haczedilen makineler üzerinde 1 trilyonu aşan Yapı ve Kredi Bankasının ipoteği olduğu ve anılan bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe geçtiği anlaşılmaktadır. İcra dosyasına göre borçlunun borcu karşılayacak değerde malı olmadığı açıktır. Bu durumda aciz halinin varlığı kabul edilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Muğla 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 21.04.2016 tarihli ve 2015/747 E., 2016/340 K. sayılı kararı ile; davalı borçlunun üzerine kayıtlı maden ruhsatları ve tüm mal varlığının paraya çevrilmesi sonrasında davacı alacağının karşılanamadığına dair alınacak aciz vesikasının dosyaya ibrazından sonra dava şartının gerçekleşeceği, bu aşamada aciz şartının gerçekleşmiş olmaması sebebi ile dava şarta yokluğundan dolayı davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tasarrufun iptali davasının açılması için gerekli olan aciz hâlinin somut olay bakımından gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Kısaca bir tanım yapmak gerekirse İİK’nın 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava,” kısaca borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir davadır.

14. İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Güneren, A: İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara 2012, s. 39, 40).

15. Tasarrufun iptali davasından anlaşılması gereken husus ve bu davanın kimler tarafından açılabileceği İİK’nın 277. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

“İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2- İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri.”

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde belirtilen ve bütün davalar bakımında geçerlilik taşıyan dava şartlarının yanında tasarrufun iptali davasında, bu davaya özgü birtakım özel dava koşulları da bulunmaktadır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının davalı borçluda gerçek bir alacağının bulunması, borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleşmiş olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasıdır. Açılan tasarrufun iptali davasında taraf oluşumu gerçekleşmişse, hâkim, öncelikle, dava koşullarının (şartları) varlığını kendiliğinden inceler. Çünkü iptal davasının esasına girilebilmesi için dava koşullarının bulunması gerekir. İlk önce, mahkemeye ilişkin dava koşulları, sonra taraflara ilişkin dava koşulları, dava süresinde açılmışsa son olarak dava konusuna ilişkin dava koşulları ve iptal davasına özgü dava koşulları incelenir. Dava koşullarından birisi yoksa mahkemece davanın esasına girilmeden davanın dava koşulu yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilir (Güneren, s .466). Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.03.2005 tarihli ve 2005/15-100 E., 2005/119 K., 30.04.2019 tarihli ve 2017/17-1791 E., 2019/498 K. sayılı kararlarında da belirtilmiştir.

17. Genel haciz yolu ile takipte, bağımsız olarak açılan tasarrufun iptali davası koşullarından birisi de, davaya dayanak yapılan icra dosyasında borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasıdır. Çünkü haciz yoluyla yapılan takipte alacağın kısmen veya tamamen ödenmediği, ancak aciz belgesinin varlığı ile saptanabilir. Alacaklının yapılan her takip için o takip dosyasından verilmiş aciz belgesini mahkemeye sunması gerekir (Güneren, s. 626 vd.). Hemen burada aciz belgesinin ne olduğunu açıklamakta fayda bulunmaktadır. Aciz belgesi borçlunun mal varlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK’nın 102. maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca hazır bulunan alacaklı varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da tutanağa yazılır (İİK m. 102/son). Alacaklı veya borçlu haciz sırasında hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK m 103). Bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikâyet süresinin başlamasını sağlamak amacına yöneliktir. İcra dairesince takdir edilen kıymete göre haczedilen malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı da geçici aciz belgesi sayılır (m. 105/2). Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi sayılır. Borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi hâlde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz. Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK’nın 277. maddesinde yazılı hakları, yani iptal davası açma hakkını verir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK’nın 68. maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.

18. Kesin aciz belgesine gelince; icra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK’nın 143. maddesinde açıklanmıştır. Bu belge İİK’nın 68. maddesi anlamında borç ikrarını havi bir senet mahiyetinde olup alacaklıya iptal davası açma hakkını verir. Ayrıca haciz sırasında borçlunun haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da İİK’nın 143. maddesi anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.

19. Aciz belgesine dayanılarak açılan iptal davası sırasında aciz belgesinin iptali için dava açıldığı ileri sürülürse ve belgelenirse açılan bu davanın tasarrufun iptali davasının sonucuna etkisi olacağından ön mesele yapılması gerekir. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 14.01.2020 tarihli ve 2019/17-16 E., 2020/7 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

20. Tasarrufun iptali davalarında bazı istisnai durumlarda aciz belgesinin varlığı dava şartı olarak aranmaz. Örneğin, istihkak davasına karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali davalarında, geçici veya kesin aciz belgesi ibrazına gerek yoktur. İİK’nın 277/2. maddesi uyarınca iflas idaresinin dava açması hâlinde de aciz belgesi dava koşulu olarak öngörülmemiştir.

21. Yine, 19.10.2005 tarihinde kabul edilen ve 1.11.2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 13. maddesinde, kamu bankalarının da aciz belgesi olmadan tasarrufun iptali davalarını açabilecekleri, Geçici 16. maddesinde de bu değişikliğin makable şamil (geçmişe yürüyeceği) olacağı öngörülmüştür. Eldeki davada, borcun kaynağını oluşturan kredi sözleşmesi 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun Geçici 13 ve 16. maddelerinde belirtilen 26.12.2003 tarihinden sonra düzenlendiğinden davacı aciz belgesi ibrazından muaf tutulmamıştır.

22. Aciz belgesinin varlığı davanın dinlenebilmesi için ön koşul olduğundan bu husus mahkemece resen (kendiliğinden) araştırılmalıdır. Ne var ki, kesin veya geçici aciz belgesinin varlığı davanın ön koşulu ise de, bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterli olur. Önemli olan husus bu belgenin davanın açılmasından önceki bir takibe dayalı olmasıdır. Karar kesinleşinceye kadar alınıp ibraz edilmesi mümkündür.

23. Tasarrufun iptali davaları elinde geçici ya da kesin aciz vesikası bulunan alacaklı tarafından açılabilir ise de; bazı durumlarda aciz hâlinin varlığı dava dosyasında mevcut olan bilgi ve belgelerden belirgin bir biçimde anlaşılabilmektedir. Aciz hâlinin varlığının dosya kapsamından net olarak tespit edilebildiği bu gibi durumlarda, mahkemece aciz belgesi ibraz edilmediğinden bahisle dava şartı yokluğundan dava hemen reddedilmemeli, mevcut belgelere göre borçlunun borç ödemekten aciz hâlinde olduğu kabul edilerek işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.

24. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından İİK’nın 143. maddesi gereğince kesin aciz belgesi dosyaya sunulmamıştır. Ancak, 28.08.2009 tarihinde 431.947,00 TL (masraflar hariç olarak) üzerinden başlatılan icra takibinin kesinleştiği, borçlu şirkete ait fabrikada bulunan 474.000,00 TL değerindeki makinelerin haczedildiği, on sekiz adet araç ve maden ruhsatları haczedilmiş ise de borçlunun şikâyeti üzerine ruhsatlar üzerindeki haczin kaldırıldığı anlaşılmıştır. Dosya içeriğinden haczedilen makineler üzerinde Yapı ve Kredi Bankasının bir trilyonu aşan ipoteğinin olduğu, anılan bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe geçtiği, alacaklının bu işlemler sonrasında alacağını alamadığı, icra dosyasına göre borçlunun borcu karşılayacak değerde malı olmadığı açıktır. Bu durumda davalı borçlunun dava tarihi itibariyle borç ödemeden aciz durumunda olduğunun kabulü ile İİK’nın 277 vd. maddeleri uyarınca diğer yönlerden deliller toplanıp değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.

25. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.