SOMUT OLAYDA DAVACI ZARAR GÖREN BANKA MÜŞTERİSİNİN MÜTERAFİK KUSURUNUN BULUNMADIĞI KABUL EDİLMELİDİR

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


24 Mar
2020

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/11-153
KARAR NO   : 2019/916

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                       : 15/10/2014
NUMARASI                : 2014/356 - 2014/506
DAVACI                      : R.Y. vekili Av. Murat E..
DAVALI                       : Z. Bankası A.Ş. vekili Av. H.M.

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.04.2013 tarihli ve 2010/403 E., 2013/238 K. sayılı karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.04.2014 tarihli ve 2013/18359 E., 2014/7268 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı vekili, müvekkilinin ev arkadaşı olan dava dışı Sefer Y.'ın, müvekkilinin nüfus cüzdanı ve hesap cüzdanını kendisinden habersiz olarak alarak davacının davalı bankada bulunan hesabındaki 8.000 TL'yi çektiğini, banka görevlilerinin özenli davranmadıkları için müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 2.000 TL'nin faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkil banka çalışanlarına atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı ile aynı evde yaşamakta olan dava dışı Sefer Y. isimli kişinin, davacıya ait nüfus cüzdanı ve banka hesap cüzdanını bir şekilde ele geçirerek imzasını taklit edip, 8.000 TL'yi bankadan çektiği dava konusu olayda, banka görevlilerinin ihmali olduğu gibi, davacının da ihmalinin bulunduğu, davalı banka görevlilerinin, davacının resmi bulunduğu anlaşılan dosyayı incelememek ya da ekrana hesap sahibinin resmini yüklememek suretiyle ihmalde bulundukları, ancak davacının, da aynı evde yaşadığı kişiye nüfus cüzdanını ve banka hesap cüzdanını kaptırmış olması dolayısıyla olaydaki kusurunun davalıdan çok daha yoğun olduğu, davacının kusuru %75 olarak belirlenirken, davalının da %25 kusurlu olduğu kanaatine ulaşıldığı, bankadan çekilen paranın 8.000 TL olması karşısında kusur oranı nazara alınarak, davalının 2.000 TL'den sorumlu bulunduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 2.000 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekili ile davalı vekilinin diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Ancak, davacının hesap cüzdanı aynı evde birlikte kaldığı ev arkadaşı Sefer Y. tarafından alınmak suretiyle davacının banka hesabındaki parasının anılan şahıs tarafından çekildiği sabit olduğuna göre, aynı evde kalan davacının müterafik kusuru bulunmayıp kusurun tamamının davalı bankada olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla, mahkemece davacıya da kusur atfedilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

3- Kabule göre de, 1086 sayılı HUMK'nın 74. ve 6100 sayılı HMK'nın 26. maddelerinde belirtildiği üzere hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Davacı tarafça, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla bankadan çekilen 8.000 TL'nin 2.000 TL'si için kısmi dava açtığı ve yargılama sırasında da dava konusu edilen miktar ıslah edilmediği halde, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmekle birlikte talep aşılmak suretiyle dava konusu edilmeyen 8.000 TL üzerinden kusur indirimi yapılarak yazılı şekilde 2.000 TL'nin hüküm altına alınması hatalı olup kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir…”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava, bankanın sorumluluğundan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilinin ev arkadaşı olan dava dışı Sefer Y.'ın, müvekkilinin nüfus cüzdanı ve hesap cüzdanını kendisinden habersiz olarak aldığını ve müvekkilinin davalı bankada bulunan hesabından 8.000,00TL'yi çektiğini, banka görevlilerinin gerekli incelemeleri yapmadığı için müvekkilinin zarara uğradığını ve bu zarardan davalı bankanın sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı kalmak kaydıyla şimdilik 2.000,00TL'nin en yüksek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; müvekkili banka çalışanlarına atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece; davacı ile aynı evde yaşamakta olan dava dışı Sefer Y. isimli kişinin davacıya ait nüfus cüzdanı ve banka hesap cüzdanını bir şekilde ele geçirip imzasını taklit ederek 8.000,00TL'yi bankadan çektiği, dava konusu olayda banka görevlilerinin ihmâli olduğu gibi davacının da ihmâlinin bulunduğu, davalı banka görevlilerinin davacının fotoğrafının bulunduğu dosyayı incelememek ya da ekrana fotoğrafını yüklememek suretiyle ihmalde bulundukları, davacının ise aynı evde yaşadığı kişinin nüfus cüzdanını ve banka hesap cüzdanını alması nedeniyle olaydaki kusurunun davalıdan çok daha yoğun olduğu, böyle olunca davacının müterafik kusurunun %75 olarak belirlenmesi gerektiği, bankadan çekilen paranın 8.000,00TL olması karşısında kusur oranına göre davalının 2.000,00TL'den sorumlu bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalı bankadaki mevduatının ona ait nüfus cüzdanı ve hesap cüzdanı kullanılmak suretiyle aynı evde kaldığı arkadaşı tarafından çekilmesi karşısında somut olayda davacıya müterafik (ortak) kusur yüklenip yüklenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle bankaların sorumluluğuna ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 6/1’inci maddesinde; Türkiye'de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3’üncü maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış ve anılan Kanun’un 60/1’inci maddesinde; Kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer'an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun’un 63’üncü maddesi gereğince halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır. 

Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet; Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. Zira sorumsuzluk sözleşmesi hükümlerine sınırlama getiren ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) 99/2’nci ve 100/3’üncü (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 115/3’üncü ve 116/3’üncü) maddeleri gereğince, özel yasa ile kuruldukları ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanındığı için bankaların, hafif kusurlarından dolayı ortaya çıkan sorumluluğunu kaldıran sözleşme hükümleri geçersiz olacaktır.

Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 20/2’nci (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/2’nci) maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Ancak bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (Yılmaz, Süleyman; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152).

Diğer taraftan, yukarıda açıklandığı gibi mevduat; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para olarak tanımlanmış ve kredi kuruluşları (mevduat bankaları ve katılım bankaları) ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin mevduat toplayamayacağı belirtilmiştir. Banka ile mudi arasında düzenlenen mevduat sözleşmesi; ödünç (karz) ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Bunun sonucu olarak mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda karz (ödünç) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir. 818 sayılı BK’nın 306’ncı ve 307’nci (6098 sayılı TBK’nın 386’ncı ve 387’nci) maddeleri gereğince ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı iade ve eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Kanun’un 472/1’inci (6098 sayılı TBK’nın 570/1’inci) maddesi gereğince usulsüz tevdide paranın nef'i ve hasarı mutlak şekilde müstevdaa (saklayana) geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudinin istediği zamanda iade ile yükümlüdür. Bankalar türlü bahanelerle yararlandıkları bu mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar.

Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu 818 sayılı BK’nın 55’inci (6098 sayılı TBK’nın 66’ncı) maddesinde “İstihdam edenlerin mesuliyeti” başlığı altında; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu madde gereğince adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 643). 

Adam çalıştıran, yapılacak iş için uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin yapacağı iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.

Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmadığı için sorumluluk, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlâliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir (Eren, s. 644). 

818 sayılı BK’nın 55’inci (6098 sayılı TBK’nın 66’ncı) maddesinde ayrıca adam çalıştırana sorumluluğu kaldıracak nitelikte bir kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmıştır. Buradaki kurtuluş kanıtı, niteliği itibariyle bir kusursuzluk kanıtı olmayıp, sorumluluktan kurtulma kanıtıdır. Bu nedenle adam çalıştıran zararın meydana gelmemesi için somut durumun gerektirdiği her türlü objektif dikkat ve özeni göstermiş olduğunu ispat ederse sorumluluktan kurtulacaktır.

Adam çalıştıranın sorumluluğunda 818 sayılı BK’nın 55’inci (6098 sayılı TBK’nın 66’ncı) maddesinin uygulanması için çalışanın (yardımcı kişi) üçüncü kişiye sözleşme dışı sorumluluk çerçevesinde zarar vermesi gerekmektedir. Başka bir deyişle zarar gören üçüncü kişi ile adam çalıştıran arasında hiçbir hukuki, özellikle de sözleşmeye dayalı ilişki bulunmaması gerekir. Zarar gören ile adam çalıştıran arasında kurulmuş bir sözleşme ilişkisi mevcutsa 818 sayılı BK’nın 100’üncü (6098 sayılı TBK’nın 116’ncı) maddesinin uygulanması gerekir. 818 sayılı BK’nın 100’üncü (6098 sayılı TBK’nın 116’ncı) maddesinde düzenlenen sorumluluk da yardımcı kişinin davranışından sorumluluk olmakla birlikte sadece bir borcun yerine getirilmemesi, yani borca aykırılık hâlinde uygulanacaktır (Eren, s. 644). Şayet borcun ifasına yardımcı olan çalışanın fiili hem borca aykırılık hem de genel davranış kurallarına aykırılık, yani bir haksız fiil teşkil ediyorsa bu kişiyi çalıştıran borçlunun 818 sayılı BK’nın 55’inci (6098 sayılı TBK’nın 66’ncı) maddesine tabi sorumluluğu ile 818 sayılı BK’nın 100’üncü (6098 sayılı TBK’nın 116’ncı) maddesine tabi sorumluluğu yarışacaktır (Oğuzman, Kemal/Öz, Turgut; Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. II, İstanbul, 2017, s. 143).

Bu aşamada maddi tazminatın indirilmesi sebepleri arasında yer alan müterafik (ortak) kusur kavramından bahsedilmesi yararlı olacaktır.

Sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermek zorundadır. Maddi tazminatın amacı, zarar verici olay meydana gelmese idi, zarar gören hangi durumda bulunacak idiyse o durumun yeniden kurulmasıdır. Başka bir deyişle maddi tazminat zarar görenin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamalı ve zararın tamamını gidermelidir. Zira tazminatın amacı, zarar vereni cezalandırmak veya zarar göreni zenginleştirmek değildir. Ancak zararlı sonucun doğmasına zarar veren yanında zarar görenin kusuru veya bazı durum ve davranışları ya da umulmayan olaylar da katkıda bulunmuşsa tazminattan belirli bir indirim yapılması hakkaniyete daha uygun düşmektedir. Bu düşünce ile tazminattan indirim sebepleri 818 sayılı BK ve diğer bazı özel kanunlarda düzenlenmiştir. 

Tazminattan indirim sebeplerinin en önemlileri ise 818 sayılı BK’nın 43’üncü ve 44’üncü (6098 sayılı TBK’nın 51’inci ve 52’nci) maddelerinde belirtilen sebeplerdir. Tazminattan indirim sebepleri, özel hükümler mevcut olmadıkça akdi sorumlulukta da uygulanacaktır. Zira 818 sayılı BK’nın 98’inci (6098 sayılı TBK’nın 114’üncü) maddesi delaletiyle haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerinde de uygulanacaktır.

818 sayılı BK’nın 44’üncü (6098 sayılı TBK’nın 52’nci) maddesinin birinci fıkrası; “Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hâkim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere bu fıkra daha çok zarar görenle ilgili olup “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle düzenlenmiştir. Buna göre zarar görenin rızası ile zarar görenin kendi kusuru tazminattan indirim sebebi olarak öngörülmüştür.

Zarar görenin kendi kusurunda, kişinin kendisine zarar veren bir hareket tarzı söz konusudur. Zarar görenin kendi kusuru, akıllıca iş gören, mantıklı bir kişinin, kendi yararı gereği zarara uğramamak için kaçınacağı veya kaçması gereken bir eylemi olarak nitelendirilmelidir. Zarar görenin kusuruna ortak kusur, birlikte kusur veya müterafik kusur da denilmektedir (Tandoğan, Haluk; Türk Mesuliyet Hukuku, Ankara, 1961, s. 318).

Müterafik (ortak) kusur, makul bir kimsenin kendi yararına sakınmak zorunda olduğu düşüncesiz, dikkatsiz bir hareket tarzıdır. Müterafik (ortak) kusur kasdi olabileceği gibi ihmal şeklinde de ortaya çıkabilir. Zarar görenin müterafik (ortak) kusuru tespit edilirken, aynen zarar verenin kusurunda olduğu gibi objektif kusur kriterlerine başvurulmalı, yani objektifleştirilmiş kusur kavramı esas alınmalıdır. Zarar görenin müterafik kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise zarar veren sorumluluktan kurtulacak ve tazminat ödemeyecektir. Buna karşılık zarar görenin müterafik (ortak) kusuru bu yoğunlukta değilse ortak sebep olarak tazminattan indirim sebebi teşkil edecektir. Zira bu hâlde zarar görenin kusuru, diğer ortak sebepler arasında kısmi bir sebep olarak zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunmuştur (Eren, s. 791). Başka bir deyişle zarar görenin davranışının illiyet bağını kesecek yoğunlukta olup olmadığı tespit edildikten sonra zarar görenin müterafik (ortak) kusuru belirlenerek sorumluluk paylaştırılıp tazminattan indirim yapılacaktır.

818 sayılı BK’nın 44’üncü (6098 sayılı TBK’nın 52’nci) maddesinin birinci fıkrası zarar görenin sadece kusurundan söz etmekte ise de bazı hâllerde zarar görenin kusursuz davranışı da zararın ortak sebebi olabilmektedir. Örneğin çalışanını iyi seçmeyerek objektif özen borcunu ihlâl eden adam çalıştıranın bu fiili zararın doğmasına veya artmasına ortak sebep olarak katkıda bulunursa, bu durum adam çalıştıranın uğramış olduğu zararın tazmininde indirim sebebi olabilecektir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile aynı evde kalan ve kendisini Sefer Y. olarak tanıtan kişinin davacının nüfus cüzdanı ile hesap cüzdanını bulunduğu yerden izinsiz aldığı ve nüfus cüzdanındaki davacı fotoğrafının yerine kendi fotoğrafını koyarak hesaptaki parayı çekmek amacıyla ilk önce davalı bankanın Manavgat Şubesine başvurduğu, Manavgat Şubesi tarafından imzanın benzemediğinden bahisle hesabın bulunduğu Ü. Şubesinden provizyon talep edildiği, ancak Ü. Şubesi tarafından imza örneği tutmadığı için provizyon verilmediği, bunun üzerine kendisini Sefer Y. olarak tanıtan kişinin Ü. Şubesine bizzat başvurduğu yine imza benzemediği için işlem yapılmadığı ancak müdür yardımcısının izin vermesi üzerine işlem yapılarak davacının hesabındaki tüm paranın teslim edildiği anlaşılmaktadır. 

Davalı bankanın Ü. Şubesi tarafından ilk önce imza örneği tutmadığı için provizyon verilmemesi, bizzat başvurulduğunda ise yine imzanın benzemediği tespit edilmesine rağmen işlem yapılması, ayrıca en basit tedbirlere dahi başvurulmaması, davalı bankanın objektif özen yükümlülüğüne açıkça aykırı davrandığının göstergesidir. Zira davalı banka çalışanları, imzanın gözle fark edilir derecede benzemediği hususunu tespit etmeleri karşısında bankanın sistemine yüklenmesi gereken davacının nüfus cüzdanı ve fotoğrafını karşılaştırabilirler veya davacıya telefon, faks vs. ile durumu duyurmak suretiyle basiretli bir tacir gibi sahteciliği önleyici tedbirler alabilirlerdi. Bu nedenle en basit tedbirlere dahi başvurmayan davalı bankanın davacının oluşan zararından sorumlu olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bununla birlikte davacının Manavgat’ta inşaat işçisi olduğu ve inşaatlarda çalışan diğer arkadaşlarıyla birlikte aynı evde kaldığı, kendisini Sefer Y. olarak tanıtan kişinin de inşaatta çalıştığı ve bu evde ikâmet ettiği, davacının inşaat işçisi olduğu için nüfus cüzdanını yanında taşımadığı ve nüfus cüzdanı ile hesap cüzdanını valizinde sakladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca davacının kendisini Sefer Y. olarak tanıtan kişiye daha önce kimliğini vererek PTT ve banka işlemlerini yaptırdığı savunması ceza soruşturması kapsamında dinlenen davalı banka çalışanının tanık beyanına dayanmakta olup işbu davada bu hususun ispatlanamadığı görülmektedir. Bu nedenle somut olay çerçevesinde yukarıda bahsedildiği üzere davacının tazminat miktarından indirim sebebi olan müterafik (ortak) kusurunun bulunmadığının kabulü gerekir. Zira davacının çalıştığı ve kaldığı ortam gözetildiğinde nüfus cüzdanı ile hesap cüzdanını gereği gibi sakladığı ve gerçek adını bilmediği kendisini Sefer Y. olarak tanıtan kişi ile de aynı inşaatta çalışmaları sebebiyle aynı evde kaldığı anlaşılmaktadır. 

Ayrıca somut olayda, davalı banka tarafından davacının dava dışı Sefer Y. ile birlikte bankayı dolandırmak amacıyla el ve iş birliği içerisinde hareket ettiği de iddia ve ispat edilebilmiş değildir. 

O hâlde birer itimat kurumu olan bankaların aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorunda olmaları ve bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumlu bulunmaları karşısında davacının zararından davalı bankanın sorumlu olduğu ve tazminatın indirilme sebeplerinden olan davacı zarar görenin müterafik (ortak) kusurunun da bulunmadığı kabul edilmelidir.

Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz ilam harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi gereğince miktar itibari ile karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.09.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.