SOMUT OLAYDAKİ ŞİKÂYET HİÇBİR EMAREYE DAYANMAYIP YASAL SINIRLAR İÇİNDE KALMADIĞI GİBİ DAVACIYI KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ NİTELİKTEDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/4-804 
KARAR NO   : 2022/1235

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 23/02/2021
NUMARASI                 : 2020/1933 - 2021/363
DAVACI                       : A.Y.Ç. vekili Av. Y.D.
DAVALILAR                : 1- H.Y. 2- S.Y. 3- Z.Y. 4- E.Y. vekilleri Av. S.Y.
                                       5- L.P.

1. Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalılar Zeynep P. ve Emine Y. vekilinin başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine ilişkin verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi : 

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 02.05.2010 tarihinde vefat eden Gülen Y. ile olan gayri resmî birlikteliğinden 18.05.2006 doğumlu Oğuzhan Ç. ve 24.10.2008 doğumlu Buse Naz Ç. isimli iki çocuğu olduğunu, annelerinin rahatsızlığı sebebiyle bir dönem çocuklara anneanne olan davalı Emine Y.’nın baktığını, annenin ölümü üzerine çocukların velayetini alan müvekkiline çocukların 15.06.2011 tarihinde icra yoluyla teslim edildiğini, müvekkilinin resmî evliliğinden olan dört çocuğu ile birlikte bu iki çocuğunu tatile gönderdiğini, tatil dönüşü 20 Ağustos 2011 tarihinde çocukların görüşmek üzere anneanneye bırakıldığını, ancak anneannenin çocukları bir daha göstermeyeceğini ve kendisinde kalacaklarını beyan ettiğini, ardından 22 Ağustos 2011 tarihinde davalı teyze Zeynep P.’ın müvekkili hakkında asılsız iddialarda bulunarak şikâyet ettiğini, bu şikâyette müvekkilinin çocuk pornocusu, kendi çocuklarına tacizde bulunan sapık ruhlu biri olarak anlatıldığını, iş adamı olan müvekkilinin şikâyet neticesinde işyerinde ve evinde bu suçlamalarla ilgili arama yapıldığını ve gözaltında kaldığını, çocukları, komşuları ve işçileri önünde küçük düşürüldüğünü, ayrıca anneannenin çocuklarla kişisel ilişki kurma talepli açtığı davada davalı teyze Zeynep’in dava ile ilgisi olmadığı hâlde çocuklarına cinsel tacizde bulunduğu yönünde iddialarını tekrarladığını, müvekkilinin bu süreçte duyduğu üzüntü ve stres sebebiyle kalp rahatsızlığı geçirdiğini, iş gücü kaybı yaşadığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile soruşturmada masum olduğunun ve davalıların iftira attıklarının sabit olduğunu ileri sürerek 10.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı :

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkili Emine Y.'nın vefat eden kızı Gülen Y.'nın sağlığında Oğuzhan’ın poposundaki kızarıklıktan şüphelendiğini ifade etmesi ve Oğuzhan’ın babası hakkında birtakım ifadelerde bulunması üzerine somut emarelere dayanılarak şikâyette bulunulduğunu, soruşturma sırasında alınan 23.08.2011 tarihli raporda da buna ilişkin tespitler yapıldığını, Adli Tıp Kurumu raporunda da muğlak ifadelerin yer almasına rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, karara yapılan itiraz üzerine İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın muhalefetli olarak reddedildiğini, davacı hakkında yapılan şikâyetlerin asılsız olmadığını, yasal şikâyet hakkını kullandıklarını, davacının tazminat taleplerinin kötü niyetli ve dayanaksız olduğunu, davacının müvekkilleri hakkındaki iftira suçu nedeniyle yaptığı şikâyette kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen ikinci defa aynı suçlamayla şikâyetçi olduğunu, müvekkillerinin bir kısmının soruşturma aşamasında sadece tanıklık yapmaları sebebiyle tazminat istenmesinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve 2013/440 E., 2017/138 K. sayılı kararı ile; davacı hakkındaki soruşturmanın davalılardan Zeynep P.’ın verdiği dilekçe ile başlatıldığı, Emine Y.’nın müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde benzer isnatlarda bulunduğu, diğer davalıların ise tanık sıfatıyla ifade verdiklerinden dolayı pasif husumet ehliyetlerinin olmadığı, davacının soruşturma sebebiyle ödediği avukatlık ücretinden dolayı oluşan maddi zararının kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek sonuçlandırılması sebebiyle tahsili gerektiği, şikâyet ile başlayan soruşturmanın mağdur Oğuzhan Ç.’nin de benzer ifadelerde bulunması üzerine genişletildiği, ancak davacının atılı suçu işlemediği kesin olarak tespit edilmeden yeterli şüphe oluşmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşıldığından şikâyetin hukuken korunması gereken emarelere dayandığı ve davalılar Zeynep P. ve Emine Y.'nın şikâyet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 7.000 TL maddi tazminatın davalılar Zeynep P. ve Emine Y.’dan tahsili ile diğer davalılara yönelik maddi ve tüm davalılara yönelik manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalılardan Zeynep P. ile Emine Y. vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 26.04.2018 tarihli ve 2017/1957 E., 2018/519 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin istinaf isteminin reddi ile davalılardan Zeynep ve Emine'nin olayla ilgili şikâyeti üzerine soruşturmaların yapıldığı, soruşturma sonunda somut delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, davalıların beyan ve şikâyet dilekçelerinde hakaret içeren bir unsur yer almadığı, kişisel kanaatlerin aktarılmasının tek başına manevi zarar doğurmayacağı, davalıların yasal şikâyet ve hak arama özgürlüğünü aşan bir eyleminin bulunmadığı, dava dışı küçüklerin çelişkili beyanları, doktor raporu, pedagog inceleme raporu birlikte değerlendirildiğinde şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa var olduğu, davalıların eyleminde hukuka aykırılık bulunmadığından maddi ve manevi tazminat koşullarının oluşmadığı, mahkemece maddi tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 12.10.2020 tarihli ve 2018/3717 E., 2020/3342 K. sayılı kararı ile; “... 1- Davacının davalılardan Hamza Y., Safiye Y. ve Levent P.'a yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde…. verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan yerinde olmayan bütün temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacının diğer davalılar Emine Y. ve Zeynep P.'a yönelik temyiz itirazlarına gelince;         

…. davalılar Emine Y. ve Zeynep P.'ın davacı hakkında şikâyet konusu ettikleri eylemler kapsamında dava dışı Oğuzhan Ç. yönünden zayıf da olsa emarelerin mevcut olduğu, ancak dava dışı Buse Naz Ç. ile kimlikleri meçhul dava dışı başka kişilerin çocuklarına ilişkin davacı tarafından yapıldığı iddia edilen eylemlerin varlığına ilişkin dosya kapsamında hiç bir emare bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle salt hak arama özgürlüğü gerekçesiyle davanın tümden reddedilmiş olması doğru değildir. Dava dışı Buse Naz Ç. ve kimliği meçhul diğer çocuklar kapsamında yapılan davaya konu şikâyetin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılarak, davacı yararına somut olaya uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir….” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 23.02.2021 tarihli ve 2020/1933 E., 2021/363 K. sayılı kararı ile; çocuklardan biriyle ilgili şikâyetin tazminatı gerektirmeyeceği, diğeri ile ilgili ise hiçbir delil olmadığından tazminatı gerektireceğine yönelik bozma kararının şikâyetin her iki çocukla ilgili oluşu, bu kapsamda tek soruşturma yapılıp, ev aramasının ve raporların alınmaları, biriyle ilgili olağan şüphenin varlığının Yargıtayca belirtilmesi ve çocukların aynı evde baba ile kalmaları da göz önüne alındığında, diğer çocukla ilgili de olağan şüphenin varlığı üzerine şikâyetin yapıldığının kabul edilmesi gerektiği, yapılan şikâyetin hak arama özgürlüğü kapsamında kaldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılardan Zeynep P. ile Emine Y.’nın şikâyeti üzerine davacı aleyhine soruşturma yürütüldüğü ve şikâyet konusu edilen eylemler yönünden dava dışı Oğuzhan Ç. için zayıf da olsa emarelerin mevcut olduğu somut olayda, dava dışı Buse Naz Ç. ve kimliği meçhul diğer çocuklar yönünden yapılan şikâyetin hukuka aykırı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu davalıların yaptığı şikâyetin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği ve manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacakları noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

15. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

16. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2), bedensel zarar ve ölüme neden olma [Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

18. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun

24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

Düzenlemesi mevcuttur.

19. Dava konusu şikâyet dilekçesinin verildiği tarihte yürürlükte bulunan BK'nın 49. maddesinde;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”

Hükümleri yer almaktadır.

20. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

Hükmü bulunmaktadır.

21. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

22. Görüldüğü üzere TMK’nın 24. maddesi ile BK’nın 49 ve TBK’nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

23. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” kavramına değinmekte fayda bulunmaktadır.

24. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikâyet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikâyet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.

26. Şikâyet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet kurallarına aykırıdır.

27. Şikâyet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikâyet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir.

28. Şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikâyetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarara uğratmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikâyet konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde şikâyetin yapılmış olması gerekir.

29. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir.

30. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

31. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.

32. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının davalı Emine’nin kızı ile olan evlilik dışı ilişkisinden Oğuzhan ve Buse Naz isimli iki çocuğunun olduğu, çocukların annesi ve davalı Emine’nin kızı Gülen’in bir süre sağlık problemleri yaşayıp sonrasında vefat ettiği, hastalık döneminde ve ölümden sonra çocuklara davalı anneanne Emine ve zaman zaman da davalı teyze Zeynep’in baktığı, davacı baba Ali Yaşar’ın bu süreçte çocukları ile maddi ve manevi açıdan ilgilendiği, anne Gülen’in vefatı üzerine açılan velayet davasında davacı baba Ali Yaşar’ın çocuklarının velayetini almasına rağmen bir süre daha anneanne Emine yanında kalmaya devam ettikleri, daha sonra davacı babanın çocuklarını yanına alarak bakmaya başladığı, yaklaşık iki ay kadar davacı baba yanında kalan çocukların anneanneleri ile görüşme sağlamaları için amcaları tarafından götürülerek bırakıldıkları ve sonrasında anneanne ile teyze tarafından çocukların velayet hakkı sahibi babaya teslim edilmediği anlaşılmaktadır.

33. Bu aşamada davalı teyze Zeynep’in Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği şikâyet dilekçesinde ve müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde, davalı anneanne Emine’nin de bu soruşturma kapsamında müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde davacının kendi öz çocukları başta olmak üzere dava dışı başka kişilerin çocuklarına da cinsel istismarda bulunduğu, davacının davranış ve görünüş olarak sapık ruhlu bir insana benzediği, evinde kendi ve başkalarının çocuklarına karşı yaptıklarını kameraya aldığı, çocuk pornosuna meraklı olduğuna dair ciddi şüpheleri olduğu, evde arama yapılması hâlinde delillere ulaşılacağına ilişkin iddialarda bulunmuşlar, ayrıca davalı teyze Zeynep “Ali Yaşar Ç. davranış ve görünüş olarak da sapık ruhlu bir insana benzemektedir. Evinde kendisinin ve başkalarının çocukların ırzına geçerek veya geçirterek bunları kameraya aldığına ve çocuk pornosuna meraklı olduğuna dair ciddi şüphelerimiz vardır. Evinde arama yapıldığı taktirde bu yönde fotoğraf ve kayıt ile CD’lerin bulunması muhtemeldir….resmi nikahlı eşinden de çocukları vardır. Ayrıca yine ismini bilmediğimiz başka bir kadından da çocukları vardır. Bütün bu çocuklara da aynı şeyi yapmış olabilir. Bunların da araştırılmasını istiyoruz.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

34. Bu şikâyet üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2012/16.296 soruşturma sayılı dosyasında (Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı 2011/31.43) davacı hakkında çocuğa yönelik cinsel istismar suçlamasıyla soruşturma başlatılmıştır. Yapılan soruşturma kapsamında davacı babanın evinde ve işyerinde yapılan aramalar ile bulunan bilgisayar ve CD’lere el konularak teknik araştırma yapılmış ancak soruşturma kapsamında değerlendirilebileceği düşünülen herhangi bir bilgisayar dosyası ve/veya log kaydına rastlanılmadığı rapor edilmiştir. Davacı baba bu soruşturmada çocuğun cinsel istismarı suçundan dolayı 23.08.2011 tarihinde gözaltına alınarak 24.08.2011 tarihinde ifadesi alınıp aynı gün çocuğun cinsel istismarı suçundan şüpheli olarak tutuklamaya sevk edilmiş ve Kartal 6. Sulh Ceza Mahkemesince yapılan 2011/.5 numaralı sorgu üzerine tutuklanmasına yer olmadığına karar verilerek serbest bırakılmıştır.

35. Soruşturma sırasında ayrıca anneanne Emine ve teyze Zeynep’in iddiaları sebebiyle davacının çocukları Oğuzhan ve Buse Naz Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde 23.08.2011 tarihinde muayene edilmişler; Buse Naz’ın muayenesinde cinsel istismara ilişkin hiçbir bulgunun mevcut olmadığı, Oğuzhan’ın muayenesinde ise eski skatrize tarzda şüpheli lezyonlar olduğu tespit edilerek kesin raporun Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulunca yapılacak muayene sonucu verilmesinin uygun olduğu rapor edilmiştir.

36. Bu kapsamda Oğuzhan rapor için Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmiş, Adli Tıp Kurumu 6. Adli İhtisas Kurulu’nun 28.11.2012 tarihli raporunda Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde 23.08.2011 tarihlerinde yapılan muayenede eski skatrize tarzda şüpheli lezyonlar olduğunun bildirildiği belirtilerek 26.08.2011 ve 23.01.2012 tarihlerinde muayeneye koopere olamadığından Oğuzhan’ın muayenesinin yapılamadığı, Kartal Adli Tıp Şube Müdürlüğünde tespit edildiği bildirilen lezyonların livata ile meydana gelebileceği gibi fiili livatanın gerçekleşmediği durumlarda (kişiye özgü anatomik yapı, dışkılama farklılıkları gibi fizyolojik özellikler, hijyen eksikliği veya var olan bir hastalığa bağlı olarak) da meydana gelebileceği, olay tarihli muayenesi olmaması nedeniyle küçüğün livataya maruz kalıp kalmadığının tespitine tıbben imkân bulunmadığı, 10.10.2012 tarihinde yapılan muayenesinde Oğuzhan’ın iddia olunan olay nedeniyle yeterli kooperasyon kurulamadığından ruh sağlığının bozulup bozulmadığının da değerlendirilemediği oy birliği ile mütalaa olunmuştur.

37. Bu yaşanan olaylar sırasında Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma kapsamında davacının çocuklarının sosyal çalışmacı ile 23.08.2011 tarihinde görüşmeleri sağlanmış, aynı gün sosyal çalışmacının hazırladığı görüşme raporunda çocukların babasına karşı bir kısım beyanlarına yer verildikten sonra çocuk Oğuzhan’ın “…dikkatinin çabuk dağıldığı, yönlendirmeye açık olduğu, ifade vermesinin uygun olmadığı…”, çocuk Buse Naz’ın ise “yönlendirmeye açık olduğu, sorulan her soruya “evet” diye cevap verdiği, dikkatinin kolayca dağıldığı ve ifadesinin alınmasının uygun olmadığı…” gözlemlendiği belirtilerek “…beyanları ile sağlıklı bir bilgi alınamamış olup çocukların cinsel istismara maruz kalmış olabileceği düşünülmüştür. Çocukların uzman bir çocuk psikiyatristi ile görüştürülmesinin ve velayet sahibi babaya teslim edilmesinin bu aşamada uygun olmaması….” şeklinde görüş raporu hazırlanmıştır.

38. Sosyal çalışmacı ile yapılan görüşmeden iki gün sonra 25.08.2011 tarihinde çocukların psikolog ile görüşmeleri sağlanmış ve psikolog inceleme raporunda “Oğuzhan Ç.’nin…olayları algılamakta zorlandığı, yönlendirmeye açık olduğu….babaya karşı ön yargılı tutum sergilediği öğretilmiş ve ezberlenmiş cümleler kurduğu, zaman zaman bunları kimden öğrendiğini belirttiği, küçük kardeş Busenaz Ç.'nin …yaş itibari ile sağlıklı ifadeler verebilecek olgunlukta olmadığı, yönlendirmeye açık olduğu gözlemlenmiş olup çocukların bir dönem birlikte yaşadıkları anneanne ve teyzenin evinde gelişimlerinin ve sağlıklı büyümelerinin aksadığı, bu evde bir takım sorunlar olduğu ancak çocukların anneanneden çekindiklerinden dolayı bunları anlatmak istemedikleri….çocukların babada kalmalarının daha uygun olacağı …” şeklinde ve sosyal çalışmacı raporunun tamamen aksi yönünde görüş bildirmiştir.

39. Daha sonra 27.01.2012 tarihinde Oğuzhan’ın başka bir psikologla bireysel olarak görüşmesi sağlanmış ve psikolog raporunda “…çocuğun babasına karşı olumsuz bir yaklaşımının olmadığı, babası ile ilgili ifadelerinde tedirginlik yaşamadığı..” izlenimi edindiğini belirtmiştir.

40. Soruşturma süreci devam ederken anneanne Emine’nin hukuk mahkemesinde çocuklarla kişisel ilişki kurulması talepli 16.04.2012 tarihinde açtığı davasında da yargılama sırasında psikolog tarafından 12.11.2012 tarihinde çocuklarla, 16.11.2012 tarihinde anneanne Emine ve teyze Zeynep ile 20.11.2012 tarihinde ise çocukların babası Ali Yaşar ile ayrı ayrı görüşme yapılarak uzman raporu hazırlamıştır. Bu raporda Oğuzhan’ın “aile içinde en çok babasını sevdiğini…annesinin annesi yani anneannesini ise sevmediğini, onun kendisine kötü davrandığını, hayal edilemeyecek kadar kötü davrandığını, bir de anneannesinin evinde kendisinin burnunu ısıran biri olduğunu, onun kim olduğunu hatırlamadığını, anneannesi ile görüşmek istemediğini,…kendisinin yaşadığı yerde mutlu olduğunu” belirttiği, Buse Naz’ın ise “en çok babasını sevdiğini, birde Zeynep teyzesini sevdiğini, anneannesini hatırladığını, teyzesi ve anneannesi ile görüşmek isteyeceğini…” belirttiği bildirilerek yapılan değerlendirmede, “..çocukların anneanneleri ile görüş sağlamasının çocukların huzurlarının olumsuz etkilenmesine neden olabileceği, özellikle Oğuzhan’ın kolay yönlendirme altında kaldığı dikkate alındığında, çocuğun dengesinin bu aşamada düzenlenecek şahsi ilişkiden olumsuz etkilenebileceği….” kanaatine varıldığı rapor edilmiştir.

41. Yaşanan tüm süreç sonrası davacıya yönelik 22.08.2011 tarihinde başlatılan ceza soruşturması 19.07.2013 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile sonuçlanmış, karara yapılan itiraz üzerine İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2013/10.5 D.İş sayılı 13.09.2013 tarihli kararı ile oy çokluğu ile itirazın reddine karar verilmiş ve verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kesinleşmiştir.

42. Bu durumda; davalılar Emine Y. ve Zeynep P.’ın davacı hakkında şikâyet konusu ettikleri eylemler kapsamında dava dışı Oğuzhan yönünden zayıf da olsa emare olmakla birlikte, dava dışı Buse Naz ile dava dışı başka kişilerin çocuklarına ilişkin davacı tarafından yapıldığı iddia edilen eylemlerin varlığına dair dosya kapsamında hiç bir emare bulunmadığı anlaşılmıştır. Buna rağmen davalılar anneanne Emine ve teyze Zeynep’in davacı hakkındaki çocuk istismarı ve pornosuna yönelik ağır ithamları sebebiyle evinde ve işyerinde arama yapılmış, gözaltında tutulmuş, Cumhuriyet Savcılığı tarafından tutuklanması talebiyle mahkemeye sevk edilerek sorgusu yapılmıştır. İşyerinde ve evinde yapılan aramalar sebebiyle davacının iş çevresinin ve komşularının da bu olayları duyduğu, psikolojisinin bozulduğu dinlenen tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.

43. Açıklanan nedenlerle; dava dışı Buse Naz ve bilinmeyen diğer çocuklara ilişkin şikâyetin hiçbir emareye dayanmadığı, yasal sınırlar içinde kalmadığı gibi davacıyı küçük düşürücü nitelikte olduğu, böylelikle hak arama özgürlüğü sınırlarının aşıldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.

44. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı teyze Zeynep ve anneanne Emine tarafından şikâyet hakkının yasal sınırlar içerisinde kullanıldığı, aynı evde birlikte yaşayan kardeşler arasında birisine karşı ileri sürülen emarenin iddia olunan şikâyet konusu sebebiyle diğer kardeşe de sirayet edeceği, bu kapsamda gerek şikâyet dilekçesinde gerekse de şikâyete yönelik Cumhuriyet Savcılığına verilen beyanlarda kullandıkları ifadelerin iddia ve savunma sınırları içinde kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği kanaati ile direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

45. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

46. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371. maddesine gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04.10.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.