TACİR OLAN TARAFIN HENÜZ SATIŞ BEDELİ ÖDENMEMİŞKEN ÜÇÜNCÜ KİŞİ LEHİNE İPOTEK TESİS EDİLMESİNDE SAKINCA GÖRMEDİĞİNE İLİŞKİN SAVUNMASI YERİNDE DEĞİLDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


02 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/3-252
KARAR NO   : 2022/1566

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 06/10/2020
NUMARASI                 : 2020/134 - 2020/462
DAVACI                       : A.K.K. vekili Av. E.Ş.
DAVALI                       : M.D. Hazır Sıva İnş. Taah. Yapı Malz. Nak. Tur. Plastik Mob. Emlak Day.
                                       Tük. Malları Teks. Oto Tic. ve San. Ltd. Şti. vekili Av. M.G.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesince esastan reddi sonrasında davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda karar bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili; (tüketici mahkemesine verilen dava dilekçesiyle) müvekkili ile davalı arasındaki 21.09.2012 tarihli sözleşme ile 650.000 TL bedelle iki ayrı daire satın alınacağının ve satış bedelinin bir kısmının sözleşme anında bir kısmının daha sonra teslim edilecek çeklerle ödeneceğinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin tüm çekleri davalıya teslim ederek edimini ifa ettiğini, sözleşme anında teslim edilen 300.000 TL bedelli beş adet çekin tahsil edilmiş olmasına rağmen davalının satış ve tapu devir işlemlerini gerçekleştirmediğini, bu yöndeki ihtarın sonuçsuz kaldığını, sözleşme resmî şekilde yapılmamakla geçersiz olduğundan tarafların verdiklerini iade etmesi gerektiğini, bu doğrultuda sözleşme bedelinin tahsili yönünde başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.  

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili, dava konusu sözleşmenin taşınmaz alım satımıyla uğraşan davacının ticari faaliyeti çerçevesinde imzalandığını, bu nedenle tüketici mahkemelerinin görevli olmadığını, gerek davacının babası Bahadır K. ile sözleşme öncesi görüşmelerde gerekse sözleşmenin imzalanması sırasında davacı ile dava dışı M. Turizm İnş. Tekstil San. ve Tic A.Ş. (M. A.Ş.) isimli şirket yetkilisi Muharrem K.’ın birlikte hareket ettiğini, M. A.Ş.' nin de güçlü bir müteahhit firma olduğunu düşünen müvekkilinin satış bedeline istinaden bu şirket tarafından keşide edilmiş çekleri kabul ettiğini, ilk parti çekler teslim alındıktan sonra Bahadır K.’nun müvekkilinin yanına gelerek M. A.Ş.' nin kredi ihtiyacına binaen sözleşmeye konu daireler üzerinde ipotek tesis etmek istediklerini ancak henüz tapuyu alamadıklarından ipotek vermek üzere kendisine vekâletname vermelerini istediğini, müvekkilinin taraflar arasındaki süreçte, M. A.Ş.' ye duyulan itibar ve çeklerin aynı zamanda ipoteğin teminatı olacağının beyan edilmesi nedeniyle bu durumdan bir sakınca görmeyerek 24.09.2012 tarihinde vekâlet verdiğini, ancak daha sonra bir sorun çıktığının bizzat malikin işlem yapması gerektiğinin söylendiğini ve davacının kötüniyetli bir plan içerisinde olduğunu öngöremeyen müvekkilinin M. A.Ş. lehine taşınmazlar üzerinde ipotek tesis ettiğini (31.10.2012), ne var ki adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesi çerçevesinde verilen çeklerden yalnızca (toplam 225.000 TL olmak üzere) dört tanesinin ödendiğini, davacıyla birlikte hareket eden M. A.Ş.' nin çekleri ödemeyerek iflâs noktasına geldiğini, davacının da bu durumu bildiğini, buna rağmen sanki M. A.Ş.' yi hiç tanımıyormuş, ipoteğin konulmasını kendi istememiş gibi davranıp ödenmediğini bildiği çek bedellerini talep ettiğini, kötüniyetle başvuru üzerine konulan ihtiyati haciz nedeniyle müvekkilinin borç para bularak hacizleri kaldırmak zorunda kaldığını, davacının bununla da yetinmeyip dört tanesi dışında ödenmediğini bilmesine rağmen tamamını takibe koyduğunu, hatta bu çek asıllarını mahkeme kasasına teslim ettiklerini, bu durumun da çeklerin ödenmediğini açıkça gösterdiğini, müvekkilinin satış sözleşmesi çerçevesinde herhangi bir borcu olmadığını, tam tersine davacının ipotek nedeniyle müvekkiline karşı borçlu olduğunu zira ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takiple lehine ipotek tesis edilen M. A.Ş.'nin borcu nedeniyle bu taşınmazların müvekkilinin elinden çıktığını, davacının bahsi geçen şirketle birlikte müvekkilini dolandırdığı yönündeki şikayetleri üzerine başlatılan ceza soruşturmasının devam ettiğini, davacının alacaklı olmadığını bilmesine rağmen kötüniyetle takip başlattığını belirterek davanın reddini savunmuş, davacının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Antalya 2. Tüketici Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli, 2013/263 E., 2014/339 K. sayılı kararıyla göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle dava usulden reddedilmiş, karar Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.04.2015 tarihli, 2014/12173 E., 2015/6096 K. sayılı kararıyla onanarak kesinleşmiş, davacı vekilinin talebi üzerine dosya yetkili ve görevli asliye ticaret mahkemesine gönderilmiştir.

7. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2017 tarihli, 2015/501 E., 2017/798 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında düzenlenen adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesi, icra takip dosyası, taşınmazlara ait tapu kayıtları, ipotek senetleri, taşınmaz satışı için davalıya verilen ancak ödenmeyip davalı tarafından mahkeme kasasına teslim edilen çek asılları, davacı asilin beyanı ve tüm dosya kapsamına göre, davacı asilin vekili olarak hareket eden babası Bahadır K.’nun davalının inşa edeceği 3 ve 5 numaralı iki daireyi satın almak için anlaşma imzaladığı, toplam 650.000 TL tutarındaki satış bedelinden sadece 300.000 TL ödendiği, bakiyesi için verilen çeklerin ödenmediği, buna rağmen 650.000 TL' nin tamamı ödenmiş gibi icra takibi başlatıldığı, taşınmazlar üzerine Bahadır K.’nun talebiyle sözleşme bedeline karşılık verilen çeklerin keşidecisi olan M. A.Ş lehine tesis edilen 520.000 TL bedelli ipotekler konulduğunu ve bu ipotekler nedeniyle Antalya 1. İcra Müdürlüğünün 2013/9981 sayılı takip dosyası ile dava dışı alacaklı A.bank A.Ş.' nin davalı şirket ile dava dışı M. A.Ş. aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlattığı, her ne kadar adi yazılı sözleşme ile yapılan taşınmaz satışı yasal olarak geçersiz ve geçersiz sözleşmeye istinaden tarafların birbirlerine verdikleri şeyi geri isteme hakkı mevcut ise de davacının satın aldığı taşınmazların üzerine yine davacının talebiyle konulan ipotek nedeniyle yapılan 300.000 TL ödemenin iadesini talep edemeyeceği, zira geçersiz sözleşmeye rağmen akdi ilişkiye güvenerek taşınmazları üzerine ipotek konulmasına rıza gösteren davalının ipotek nedeniyle taşınmazlarının satışından kaynaklı olarak uğrayacağı zararı hapis hakkına dayalı olarak davacıdan talep edebileceği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2/2. maddesi uyarınca da alacak iddiasının haksız olduğu, davacının geçersiz sözleşmeyle satın aldığı taşınmazların bedelini tam olarak ödemediğini bildiği hâlde tamamı ödenmiş gibi davalı aleyhine takip başlatmakta kötüniyet taşıdığı gerekçesiyle davanın reddine, alacağın %20’si oranında kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

8. Mahkemenin kararına karşı davacı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

9. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 14.09.2018 tarihli, 2018/412 E., 2018/1483 K. sayılı kararıyla; incelenen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilini istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

 Özel Daire Bozma Kararı:

10. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.01.2020 tarihli ve 2019/1122 E., 2020/556 K. sayılı kararı ile; “… Dava, harici taşınmaz satımına yönelik bir kısım ödenmiş bedelin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istirdatı talebine ilişkindir.

Tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde yapılmadığı için TMK'nın 706, TBK'nın 237., Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilir. Geçersiz sözleşmelerde herkes aldığını iade etmekle yükümlüdür.

Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 61 ve devamı maddelerindeki (TBK'nın 77 ve ardından gelen maddelerindeki) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.

Sebepsiz zenginleşme; bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.

Somut olayda; 21.09.2012 tarihli gayrimenkul satış sözleşmesinin davacıya vekaleten babası Bahadır K. ile satıcı davalı arasında, 2 adet bağımsız bölümün 650.000 TL'ye satışı konusunda olduğu ve sözleşmeye istinaden bir kısım miktarın ödendiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlığın bulunmadığı görülmüştür.

Davacı, dava dilekçesi ile 650.000 TL'lik satış bedelinin 300.000 TL sini ödediğini iddia etmiş ise de; davalının kabulünde olduğu ve ihtiyati haciz kararına itirazı inceleyen Antalya 2. Tüketici Mahkemesinin Esas: 2013/263 sayılı dosyasında da belirtildiği üzere, davalıya teslim edilen çeklerden sadece 225.000 TL bedelli kısmın davalıya ödendiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan, davalı tarafından dava dışı M. şirketi ile dava dışı Ahmet Kaleli aleyhine dava konusu 31.03.2013 tarihli 40.000 TL bedelli çekin tahsili konusunda Antalya 10. İcra Müdürlüğü'nün Esas: 2013/2978 sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığı, yine davalı tarafından dava dışı M. şirketi ile dava dışı E. Mim. Eml. şirketi aleyhine dava konusu 28.02.2013 tarihli ve 75.000 TL bedelli çekin tahsili konusunda Antalya 4. İcra Müdürlüğü'nün Esas: 2013/2208 sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmıştır.

Bu durumda; yukarıda anlatıldığı şekilde sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında, davacının davalıya ödediği 225.000 TL bedel ile yukarıda bahsi geçen icra dosyalarında davaya konu çekler tahsil edilmiş ise tahsil edildiği bedeller de nazara alınarak dosyanın değerlendirilip sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile bahsedilen gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. İlk Derece Mahkemesinin 06.10.2020 tarihli ve 2020/134 E., 2020/462 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; geçersiz taşınmaz satış sözleşmesinde gösterilen satış bedelinin iadesi yönünde başlatılan takibe vâki itirazın iptali davasında, davalının sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde iade borcunun tespitinde sözleşme çerçevesinde davalıya ödenen 225.000 TL tutarındaki dört adet çek bedeli ile davalının takibe koyduğu (toplam 115.000 TL tutarında) iki çek nazara alınarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği, varılacak sonuca göre davalının, sözleşmeye konu taşınmazlar üzerine üçüncü kişi lehine tesis ettirdiği ipoteğin davaya konu sözleşmeyle bağlantılı şekilde ve davacının talebi üzerine konulduğu kabul edilerek davalının ipotek nedeniyle taşınmazlarının satışından kaynaklanan zarar yönünden hapis hakkı bulunduğu, çek bedelleri tümüyle ödenmediği hâlde ödenmiş gibi takip başlatılmasının iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle verilen ret kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmenin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 217; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26]. Resmî biçimde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmeleri hukuken geçersiz olup geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz; taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler.

16. Geçersiz sözleşme nedeniyle verilenlerin geri istenmesi hâli 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkilerini düzenleyen 77 ve devamı (818 sayılı Borçlar Kanunu, m. 61 vd) maddeleri çerçevesinde çözümlenir. TBK’nın 77. maddesine göre haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğar. Anılan madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ile fakirleşme arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekmektedir. Sebepsiz zenginleşme hâlinde zenginleşen ve fakirleşen arasında kanun gereği bir borç ilişkisi doğar ve bu borcun konusu malvarlığında meydana gelen fazlalığın geri verilmesidir.

17. Sebepsiz zenginleşme nedeniyle iade borcunun kapsamı ve yapılmış olan giderlerden hangilerinin geri istenebileceği zenginleşen kimsenin iyiniyetli ya da kötüniyetli oluşuna göre farklılık göstermekte ise de geri alma hak ve borcunun doğumu için öncelikle malvarlıklarında birinin yararına diğerinin ise zararına olmak üzere karşılıklı zenginleşme ve fakirleşme olgusunun gerçekleşmesi aranır. Geri alma hakkı, bu zenginleşme ve fakirleşme sonucu doğar ve bu olgu gerçekleşmeden geri alma söz konusu edilemeyeceği gibi iade borcunun kapsamı da anılan hak ve borcun doğduğu tarihten önce belirlenemez (Hukuk Genel Kurulunun 10.05.2017 tarihli, 2017/3-990 E., 2017/954 K. sayılı kararı).

18. Geçersiz sözleşme çevresinde verilenlerin iadesi, somut olayda olduğu gibi, alacaklı olduğunu iddia eden tarafça başlatılan bir icra takibi ile de istenebilir. Borçlunun ödeme emrine itirazı üzerine duran takibin devamı için 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 67 ve devam maddeleri çerçevesinde itirazın iptali davası açılırsa, bu davaya bakan mahkemenin takip tarihi itibarıyla sebepsiz zenginleşme ve iade borcunun doğup doğmadığını, alacağın var olup olmadığını, buna göre borçlunun itirazının haklı sayılıp sayılamayacağını tespit etmesi gereklidir.

19. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık incelendiğinde; taraflar arasındaki harici sözleşmeyle davalının inşa edeceği taşınmazdaki iki adet dairenin davacıya satışı konusunda anlaşılmış olup sözleşmenin geçersiz olduğu çekişmesizdir. Bu hâlde yukarıda açıklandığı üzere taraflar sözleşme çerçevesinde verdiklerini iade ile yükümlüdürler. Dosya kapsamından; sözleşme çerçevesinde davaya konu takibin başlatıldığı 06.08.2013 tarihine kadar ödendiği sabit olan çek bedelinin 225.000 TL olduğu, davalının sözleşme çerçevesinde kendisine teslim edilen 75.000 TL bedelli çeki 14.03.2013 tarihinde, 40.000 TL bedelli çeki ise 03.04.2013 tarihinde icra takibine konu ettiği, bahsi geçen bu iki takipte tahsilatın bulunup bulunmadığının araştırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu husus gerek tarafların gerekse Mahkeme ve Özel Dairenin de kabulündedir.

20. Mahkeme, sözleşme bedelinin bir kısmı davalı tarafından tahsil edilmiş ise de, bakiye bedele ilişkin çeklerin ödenmediği ve davacının isteği doğrultusunda sözleşmeye konu taşınmazlar üzerinde davalı tarafça üçüncü kişi lehine ipotek tesis edildiği, davalının bu ipotek nedeniyle taşınmazların satış hâlinde hapis hakkının bulunduğu, bedelin tamamının ödenmediğini bildiği hâlde takip yapan davacının kötüniyetli olduğu gerekçesiyle alacağın tamamı yönünden takibin haksız olduğu sonucuna varmış ve davayı reddetmiştir. Aynı gerekçeyle tahsil edilmiş sözleşme bedeli yönünden davanın reddedilemeyeceğine işaret eden bozma kararına direnilmiştir.

21. O hâlde bu noktada çözümlenmesi gereken husus, sebepsiz zenginleşenin iade borcuna ilişkin genel ilkeden ayrılmasını gerektiren bir hâlin somut olayda mevcut olup olmadığıdır. Bu hususun ortaya konulabilmesi için öncelikle davalının satış sözleşmesine konu daireler üzerinde davacının isteği ile üçüncü kişi lehine ipotek konulduğu iddiasının ve bu ipoteğin paraya çevrilmesi nedeniyle uğrayacağı zarara karşılık davacıdan tahsil ettiği sözleşme bedeli üzerinde hapis hakkının bulunduğu savunmasının yerinde görülüp görülmeyeceğinin dosya kapsamındaki delillerle tartışılması gerekir.

22. Gerçekten de davalının satış sözleşmesine konu 3 ve 5 numaraları daireleri üzerinde 31.10.2012 tarihli resmi senetlerle dava dışı M. A.Ş. ile olan kredi ilişkisi çerçevesinde 520.000,00 TL’ye kadar olan borçlarına karşılık teminat olarak yine dava dışı A. Bank lehine ayrı ayrı ipotek tesis ettirdiği anlaşılmaktadır.

23. Ne var ki ipotek sözleşmesi ile davaya konu satış sözleşmesi, tarafları farklı iki ayrı hukuki ilişki olup davalının üçüncü kişi ile aralarındaki bu ipotek ilişkisinden doğan alacağı nedeniyle davacıyla aralarındaki satış sözleşmesinden doğan iade borcunu yerine getirmekten imtina ettiği savunmasına itibar edilmesi için bu iki sözleşmenin birbiriyle bağlantılı olduğunu ispatlaması gereklidir. Bu iddianın miktar itibarıyla kesin nitelikteki delillerle ispatlanması gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.

24. Türk Medeni Kanunu’nun 881. maddesine göre hâlen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir ve ipoteğe konu taşınmazın, borçlunun mülkiyetinde bulunması gerekmez. İpoteğe konu taşınmazın maliki ile borçlunun farklı kişiler olduğu bu hâl doktrin ve uygulamada üçüncü kişi ipoteği olarak adlandırılır ve taşınmaz malikine ipotek nedeniyle malın icra yoluyla satılmasına katlanma yükümlülüğü getirmesinin yanı sıra TMK’nın 884. maddesine göre borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz malikine borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteme hakkı da tanır ve bu hâlde alacak, borcu ödeyen malike geçer.

25. Somut olayda üçüncü kişi ipoteği söz konusu olup ipotek tesisine ilişkin resmî senetlerde ipoteğin davacıyla aralarındaki satış sözleşmesindeki hak ve borçlarla ilgili olduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Mahiyetleri gereği de ipotek senetlerinin böyle bir açıklama taşıması beklenemez. Ancak taraflar, aralarındaki hukuki ilişkiyi yasal zeminde ispata elverişli şekilde bu durumun aksini gösterir bir anlaşma yapabilirlerse de, davaya konu uyuşmazlıkla ipotek sözleşmesi satış sözleşmesinden bağımsız şekilde tesis edilmiştir ve iki ayrı hukuki ilişkiyi ve bu ilişkilerin taraflarını karşılıklı hak ve borçlar yönünden birbirine bağlar mahiyette yazılı bir delil sunulmamıştır.

26. Davalı taraf ipoteğin satış sözleşmesiyle bağlantılı şekilde davacının isteği ile tesis edildiği savunmasına delil olarak davacının babası Bahadır K.’na verdiği vekâletnameye dayanmıştır. Dosyaya sunulan 24.09.2012 tarihli vekâletnamede davalı şirket temsilcisinin mülkiyetlerinde bulunan 3 ve 5 numaralı taşınmazlar üzerinde dilediği şekilde bankalar lehine ipotek tesis etmesi yönünde davacının babası Bahadır K.’na yetki verdiği anlaşılmaktadır. Ancak ipotek bu vekâletname ile değil bizzat malik tarafından tesis edilmiştir. Davacı bu hususta isticvaben dinlenmiş ise de vekâletin neden alındığına dair bilgisinin olmadığını beyan etmiştir. Bu hâlde söz konusu vekâletin tek başına savunmayı ispata elverişli olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

27. Yine davalı, satış sözleşmesi bedelinin M. A.Ş.' ye ait çeklerle ödenmek istenmesinin ve bu şirketin o dönemde güçlü bir firma olmasının kendilerinde güven yarattığını, bu nedenle taşınmazlar üzerinde henüz satış bedeli ödenmemişken üçüncü kişi lehine ipotek tesis edilmesinde sakınca görmediklerini belirtmiştir. Oysa ki davalı tacirdir ve tacir olmayan kişilerin de tabi olduğu ispat kurallarıyla bağlı olmanın yanı sıra ticari faaliyetiyle ilgili iş ve işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü taşıdığı da gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle bu savunmaya da itibar edilemez.

28. Bu durumda, davalının ayrı bir hukuki ilişkiden doğan haklarını, ipotek sözleşmesinin tarafı olmayan davacıya karşı ileri sürmesi ve bu gerekçeyle satış sözleşmesi çerçevesinde akidi davacıya olan iade borcunu ödemekten imtina etmesi imkânı bulunmamaktadır.

29. Ayrıca direnme kararında davanın reddine gerekçe olarak takibe konu çek bedellerinin tamamının henüz ödenmediği açıkken takip başlatan davacının kötüniyetli olduğu şeklindeki kabule dayanılmış ise de sözleşmedeki ödeme planında yer alan çeklerin davalıya teslim edildiği çekişmesiz olup bu çeklerin bir kısmının takip tarihi itibarıyla henüz ödenmemiş olması ancak tahsil edilmemiş çekler yönünden davalının sebepsiz zenginleşmesinden bahsedilememesi ve bu bağlamda iade borcunun doğmaması noktasında önem taşır. Bu husus, davalının satış sözleşmesi çerçevesinde takip tarihine kadar tahsil ettiği meblağı iade borcu bulunduğu sonucunu ortadan kaldırmayacağından davanın tümden reddine de gerekçe teşkil edemez.

30. Sonuç olarak Mahkemece, Özel Daire kararında işaret edildiği üzere davalıya ödenen 225.000 TL yanında, tahsil edildiğinin belirlenmesi hâlinde davalının takibe koyduğu iki çek de göz önünde bulundurularak davalının iade borcunun değerlendirilmesi gerekir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının vekili olan babası Bahadır K. ile M. A.Ş.'nin birlikte hareket ettikleri, bu durumun davalı tarafça delil olarak sunulan başka kişilerle yapılmış sözleşme örneklerinden de anlaşıldığı, davalının zaten davacıya sattığı ve devir sonrasında mülkiyeti ona ait olacak taşınmazlar üzerinde onun isteği ile ipotek tesis etmesinde hayatın olağan akışına aykırı bir durum olmadığı, satış sözleşmesiyle ipotek tesisi işlemi arasında bağlantı bulunduğu, bu durumda ipotekle ilgili davalının hakları da mevcutken sözleşmenin tüm bedeli ödenmiş gibi takip başlatılmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesinin dosya kapsamı itibarıyla haklı ve yerinde olduğu, bununla birlikte mahkeme gerekçesinde ipotek nedeniyle taşınmazların satışından doğacak zararın hapis hakkına dayalı olarak davacıdan talepte bulunulabileceği gerekçesine de dayanılmış ise de dava tarihinde henüz satışın gerçekleşmediği ve her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi gerektiği gözetildiğinde bu gerekçenin yerinde olmadığı, esasa etkili olmayan hatalı bu yön düzeltilmek suretiyle değişik gerekçeyle direnme uygun bulunarak dosyanın kötüniyet tazminatı gibi sair yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

32. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Dosyanın aynı Kanun’un 373/1. maddesi gereğince direnme kararını veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin ise istinaf incelemesini yapan Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22.11.2022 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Taraflar arasında 20.214 ada 3 parsel 3 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin satışına ilişkin harici yapılmış sözleşme bulunmaktadır. Sözleşmeyi davacı adına hareket eden babası Bahadır K. imzalamıştır. Satış bedeli 650.000 TL olup 300.000 TL’lik dört adet çekin verildiği, kalan 350.000 TL için en geç 28.09.2012 tarihinde çeklerin teslim edileceği kararlaştırılmıştır.

Sözleşmeye konu bağımsız bölümler üzerine dilediği kimse lehine ipotek tesis etmek üzere davacı şirket temsilcisi tarafından davacının babası olan ve sözleşmeyi vekil olarak imzalayan Bahadır K.’na vekâletname verilmiştir. Bu vekâletnameye rağmen 31.10.2012 tarihinde davacı şirket katılımıyla tapu sicil müdürlüğünce düzenlenen resmi akit ile A.bank A.Ş. tarafından M. Turizm İnşaat Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketine açılmış ve açılacak kredilerin teminatı olarak her bir taşınmaz için 520.000 TL bedelle banka lehine ipotek tesis edilmiştir. İki taşınmaz için toplam ipotek bedeli 1.040.000 TL olup doğmuş ve doğacak borçlar için tesis edildiğinden limit ipoteği niteliğini taşımaktadır.

10.08.2012 tarihli M. Turizm İnşaat Tekstil Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ile davacıya vekâleten Bahadır K. arasında imzalanan sözleşmede davaya konu olan 3 ve 5 nolu bağımsız bölümler için ipotek tesis edileceği kararlaştırılmış ipoteğin kaldırılmaması halinde tahsil edilmek üzere çeklerin daire sahiplerine verildiği belirtilmiştir. Aynı sözleşmede başka bağımsız bölümler içinde ipotek konulacağı belirtilmiş olup sözleşmeyi Nezahat Kayak’a vekaleten Sibel K. imzalamış ise de bu bölümlerin dava konusu uyuşmazlıkla ilgisi yoktur.

Davacı açtığı davada kendisine vekâleten babasının imzaladığı sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia ederek sözleşme bedeli olan 650.000 TL’nin tahsili için yapılan takibe itirazın iptalini istemiş olduğundan babasının kendisinin vekili olarak 3 ve 5 nolu bağımsız bölümlere ilişkin yaptığı sözleşmeye bir itirazı bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Davacı taşınmazlara ipotek konulması için kendisinin bir onayı olmadığını belirtmiş ise de vekili tarafından harici sözleşme ile satın alınan taşınmazlar üzerine ipotek konulması üstlenilmiş, bu kapsamda davacı tarafından vekâlet dahil verilmiş ancak sonrasında tapuda resmi sözleşme yapılarak davacı tarafından ipotek verilmiş olduğundan bu ipotek verme işleminin davacının vekili tarafından imzalanan 10.08.2012 tarihli sözleşme kapsamında güven ilişkisine dayanılarak harici sözleşme nedeniyle paranın ödeneceği ve tapunun devredileceği inancıyla konulduğu anlaşılmaktadır.

Lehine ipotek konulan tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılmış 350.000' er TL olarak kıymet takdiri yapılan taşınmazlar 290.000 ve 288.000 TL olmak üzere toplam 578.000 TL’ye satılmış ihale masrafları düşüldükten kalan 560.028 TL’nin ipotek alıcısı bankaya ödenmesine ilişkin 26.05.2014 tarihi icra müdürlüğü kararı üzerine harç ve takip giderleri düşülerek 485.098 TL ipotek alacaklısı bankaya ödenmiştir. İpoteğin paraya çevrilmesi takibinin sonuçlanması dava tarihinden sonra gerçekleşmiştir.

28.11.1956 tarihli, 1956/15 E. 1956/15 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanacağı diğer bir ifadeyle açılmasına kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre davanın sonuçlandırılması gerektiği belirtilmiştir.

İpoteğin paraya çevrilmesine ilişkin takip dava tarihinden sonra sonuçlandığından uyuşmazlığın bu duruma göre değil alacak talebinde bulunulan dava tarihinde ipoteğin henüz paraya çevrilmiş olmadığı gözetilerek çözümlenmelidir.

Taşınmaz satışına ilişkin sözleşmelerin resmi şekilde yapılması gerektiğinden taraflar arasındaki harici taşınmaz satış sözleşmesinin geçersiz olduğu konusunda uyuşmazlık yok ise de somut uyuşmazlıkta geçersizliğin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.

Davacı tarafın isteğiyle davalı, taşınmazlarına ipotek konulmasını kabul etmiş olduğu toplanan delillerle anlaşılmaktadır. 10.08.2012 tarihli sözleşme kapsamında davacının haricen satın aldığı taşınmazlara üçüncü kişi lehine olarak ipotek konulması taahhüt edilmiş, karşılığında çekler alınmış ve sonrasında bu üçüncü kişi lehine ipotek konulmuş olduğundan ipoteğin davacı tarafın isteğine bağlı olarak konulduğunun kabulü gerekir.

Davacı tarafın isteğiyle ipotek konulduğu ve dava tarihinde ipotekler kaldırılmış olmadığı halde geçersizliğin ileri sürülerek satış bedelinin istenmesi açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Dava tarihinde ipotekli taşınmazların kaç liraya satılacağı ve davalıya ipotekten artan bir para gelip gelmeyeceği de henüz belli değildir. Davalının harici satışa konu taşınmazları için ipotek nedeniyle paraya çevirme riski sürmekte iken, ipotek davacı tarafın isteğine bağlı olarak konulmuşken ayrıca davalı taraf harici sözleşmeye konu paranın ödeneceği ve taşınmaz tapularının davacıya devredileceği inancıyla bu ipoteklerin konulmasını kabul etmiş iken, davacının henüz tamamının dahil ödemediği satış bedelinin talep etmesi hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşıdığından mahkemece davanın reddine karar verilmiş olması dosya kapsamındaki delillere uygundur.

Mahkemece davanın reddine karar verilmesi sonucu itibarıyla yerinde ise de davacının ipotekli taşınmazların satılması halinde daire bedellerinin isteme hakkı bulunduğu ve bu nedenle hapis hakkı bulunduğunun hükme gerekçe yapılması ise dosya kapsamına uygun olmamıştır. Zira her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanması gerekmekte olup dava tarihinde ipotek henüz paraya çevrilmiş değildir. Kaldı ki bu konuda açılmış bir dava yok iken uyuşmazlığa konu edilmemiş bir husus incelenerek gerekçe yapılması ve hükme esas alınması tasarruf ilkesine aykırıdır. İpotekli taşınmazlar takip sonucu satıldığında, davalının daire bedellerini mi isteyebileceği yoksa harici satış bedelinden kalan miktarı mı isteyebileceği hususu bu konuda açılacak bir davada değerlendirilebilecek olup bu konunun uyuşmazlık konusundaki hükme gerekçe yapılması mümkün değildir.

Mahkeme kararının gerekçesi düzeltilmek suretiyle sonucu itibariyle direnme uygun bulunup icra inkar tazminatına ilişkin temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi düzeltilmek suretiyle direnme uygun daireye görüşünde olduğumdan Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye