TAKAS VE MAHSUP DEFİ NEDENİYLE REDDEDİLEN MİKTAR ÜZERİNDEN İLERİ SÜREN YARARINA VEKÂLET ÜCRETİ VE YARGILAMA GİDERİNE KARAR VERİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


22 Şub
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2021/6133
KARAR NO    : 2022/4742

TÜRK MİLLETİ ADINA

KARAR

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ              : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi
TARİHİ                        : 16/09/2021
NUMARASI                : 2020/722 - 2021/813
İLK DERECE
MAHKEMESİ             :
Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                       : 30/04/2019
NUMARASI               : 2017/681 - 2019/232
DAVACI                     : S.K. Vek. Av. N.Y.
DAVALI                     : Tarım Ve Orman Bakanlığı Vek. Av. G.A.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen kararın temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

- K A R A R -

Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 16/03/2017 tarihli Kırşehir ilinde Mescit Yapım işi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme konusu işin sözleşme ve eklerine uygun şekilde yapıldığını, en son 20/08/2017 tarihli hak ediş raporu düzenlendiğini ve bu hakediş raporuna dayalı olarak davalı idareye 21/08/2017 tarih ve 105522 sıra numaralı ve 75.224,59 TL bedelli ve 13/10/2017 tarih ve 105526 sıra numaralı ve 135.271,55 TL bedelli faturaların düzenlendiğini, ancak davalı tarafça fatura bedellerinin ödenmediğini, gerekçe olarak da müvekkili ile davalı arasında imzalanan 02.11.2015 tarihli D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım işi sözleşmesi uyarınca davalının alacaklı bulunduğu ve dava konusu alacakla takas ettiği hususuna dayandığını, ancak D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım işine ait sözleşmenin davalı idare tarafından haksız feshedildiğini, bu nedenle müvekkilinin Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2017/461 Esas sayılı dosyası üzerinden dava açtığını, dava konusu alacağın farklı bir sözleşme ilişkisinden kaynaklandığını ileri sürerek fatura bedellerinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı idare vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 02/11/2015 tarihli D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşine Ait Sözleşmeden kaynaklanan borç ve yükümlülüklerini süresi içinde yerine getirmediğini, sözleşmenin müvekkili tarafından haklı olarak feshedildiğini, bu sözleşme nedeniyle davacıdan alacaklarının bulunduğunu, müvekkilin belirtilen sözleşmeden kaynaklanan alacakları ile davacı yüklenicinin bu davaya konu sözleşmeden kaynaklanan alacağını takas ettiğini, bu durumu davacı yükleniciye bildirdiğini, takastan sonra dahi davacı yüklenicinin D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşinden dolayı 47.178,51 TL borçlu olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonunda; takasa dayanak gösterilen D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşine Ait Sözleşmenin davalı idare tarafından feshedildiği, davacı yüklenicinin bu fesih işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2017/461 esas sayılı dosyasında dava açtığı, dava dosyasının derdest olduğu, bu nedenle davalının D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşine Ait Sözleşmesi nedeniyle davacı yükleniciden bir alacağının mevcut olup olmadığının tespit edilemediği, bunun için Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/461 Esas sayılı dosyasının sonuçlanması ve fesih kesin hakediş raporunun kesinleşmesi gerektiği, bu durumda davalının muaccel bir alacağının bulunmadığından TBK.nun 139. maddesinde belirtilen takas koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davalı tarafın iş bu davaya konu sözleşme uyarınca düzenlenen fatura bedellerini ödemesi gerektiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı idare vekili tarafından istinaf edilmiştir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/461 Esas sayılı dosyası ile bu dosyanın konularının farklı olduğu, davaların birleştirilmesinin gerekli olmadığı, Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin bahse konu dosyasının davacısının dosyamız davacısı yüklenici şahıs olduğu, davanın yargılama aşamasında davalı idarenin 02/11/2015 tarihli D. işi nedeniyle bir alacağının bulunduğunun kabulü halinde dahi, davalı idarenin bir karşı davası olmadığından o dosya üzerinde mahsup işleminin yapılabileceği, davalı idarenin takas savunmasının yerel mahkemece kabul edilmemesinde bir isabetsizlik görülmediği, davacının tacir olması nedeniyle, TTK 19/2 maddesi çerçevesinde ticari iş söz konusu olduğundan avans faizi uygulanmasının doğru olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.

Karar, davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 139/1 maddesi uyarınca, iki kişi karşılıklı olarak bir miktar parayı veya konuları itibari ile aynı türden malı birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki tarafın her biri borcunu alacağı ile takas edebilir. Sonuçta her iki borç da az olanı oranında sona erer.

Takas edilecek alacaklar aynı nitelikte, aynı türden olmalıdır. Borçlar doğdukları anda aynı türden olabileceği gibi, sonradan da aynı türden olabilirler. Ancak takas hakkının kullanıldığı anda, mutlaka aynı türden olmaları zorunludur.

Takası için gerekli olan bir diğer şart da alacağın muaccel olmasıdır. Alacaklı tarafından zaman itibarıyla ifası istenebilir bir borç olması gerekir. Takas edilecek alacağın muaccel olması, buna karşılık asıl alacağın (karşı taraf asıl alacağının) sadece ifa edilebilir bulunması yeterlidir.

Takas hakkını ileri sürenin alacağı, dava edilebilir bir alacak olmalıdır. Takası ileri süren tarafın alacağının tartışmalı olması, takas ileri sürülmesine engel değildir.

Kanun takas için bir irade açıklaması aramaktadır. Takası gerçekleştirmek için irade açıklamasına takas beyanı denir. Bu beyan bir taraflı bir hukuksal işlemdir. Bu işlem bir yenilik doğuran hakka dayanır. Tarafların biri, borcu ile alacağını takas ettiğini karşı tarafa bildirerek, bu hakkını kullanmış olacaktır. Takas hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Borçlunun takas hakkını kullanma isteğini, alacaklıya bildirmesi gerekir. Takas bir sözleşme olmadığı için karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Takas aynı zamanda borcu sona erdirdiği için bir tasarruf işlemidir. Bu nedenle, borçlu takas edilecek alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmalıdır.

Türk Borçlar Kanununun 143/I maddesi uyarınca, takas halinde her iki borç, takas edilebilecekleri andan itibaren en az olan borç oranında düşer. Beyan yapılınca, bunun hükmü, takas şartları tamamlandığı ana kadar geriye etkili sayılmıştır. Böylece borçlar takas beyanının yapıldığı zaman değil, takas şartlarının gerçekleşeceği an düşmüş olacaktır.

Davalının, dava dayanağı olayı ve borcun varlığını inkâr etmeden, borçlu bulunduğu edimi, özel bir sebebe dayanarak yerine getirmekten kaçınmasına imkân veren hakka defi denir. Defiler, dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmelidir. Aksi halde, davalı "savunmanın genişletilmesi yasağı" ile karşılaşabilir. Defiler, davada ileri sürülmedikçe hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınmazlar. Takas ve mahsup bir defidir. Bu itibarla, ileri sürülmedikçe kendiliğinden dikkate alınamaz.

Takas, karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi, defi olarak da ileri sürülebilir. Takasın defi olarak ileri sürüldüğü davada, takas ve mahsup sonucu kalan ve hüküm altına alınan miktar üzerinden yargılama harcı alınacak, takas ve mahsup defi nedeni ile reddedilen miktar üzerinden ileri süren yararına vekâlet ücreti ve yargılama giderine karar verilecektir.

Söz konusu açıklamayı somut uyuşmazlık bakımından değerlendirdiğimizde; ilk derece mahkemesince, davalı idarenin takasa konu ettiği D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşine Ait Sözleşmeden kaynaklanan alacağa dair Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/461 Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, bu nedenle bu işe dair alacağın muaccel olmadığı gerekçesiyle davalının takas hakkını kullanamayacağı belirtilmiş ise de; dava dosyasına yansıyan bilgi ve belgelerden D. Tribün ve Çevre Düzenlemesi Yapım İşine Ait Sözleşmenin davalı idare tarafından feshedildiği ve bu işe dair davalı idarece alacak borç hesabının çıkartıldığı, davacı yüklenici tarafından da çıkartılan bu hesabın kabul edilmeyerek dava açıldığı anlaşılmıştır. Fesih iradesiyle birlikte taraflar arasındaki sözleşme sona erdiğinden bu sözleşmeye dayalı olarak talep edilebilecek alacak ve borçlar muaccel yani istenebilir hale gelmiştir. Muaccel bir alacak da TBK m. 139/2 uyarınca çekişmeli olsa dahi takas olarak ileri sürülebileceğinden ilk derece mahkemesinin bu gerekçeyle davanın reddine karar vermesi doğru olmadığı gibi, bölge adliye mahkemesi tarafından da davalının takasa konu ettiği alacağa dair karşı dava açmadığından bahisle takas hakkını kullanamayacağını belirtmiş ise de, az yukarıda izah edildiği gibi takas bir defi olduğundan ve davalı idare de bu defi hakkını esasa cevap süresi içinde ileri sürdüğünden bu gerekçeye dayalı olarak da davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece yapılması gereken iş, iş bu dava dosyası ile Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/461 esas sayılı dava dosyasında verilecek hükümlerin birbirini etkileyecek nitelikte olduğu, aralarında bağlantı bulunan her iki davanın birleştirilerek görülmesi gerektiğinden kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı idarenin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kabulü ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 16.09.2021 tarih ve 2020/722 E., 2021/813 K. sayılı kararın kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, HMK 373/1 maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 13/10/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan         Üye              Üye                Üye             Üye
M. KIYAK      A. ERGİN     Ö. TURAN     M. AKSU     D. AĞIRMAN