TARAFLAR ARASINDA ÇEKİŞMELİ HALE GELMESİNDEN SONRA VERİLMİŞ BEYAN İKRAR YAHUT DELİL OLARAK KABUL EDİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


25 Mar
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(13)3-149
KARAR NO   : 2022/1380

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
TARİHİ                         : 20/02/2020
NUMARASI                 : 2020/206 - 2020/353
DAVACI                       : S.O. vekili Av. H.M.T.
DAVALI                       : C.Ö. vekili Av. E.E.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuş, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda hüküm bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma isteminin reddine oy birliğiyle karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi: 

4. Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait dükkânı 12.04.2016 tarihli sözleşmeyle satın aldığını, sözleşme gereği taşınmaz üzerindeki icra borçlarının davalı tarafça ödenmesi gerekirken ödenmediğini, bunun üzerine müvekkilinin icra dosyalarına ödeme yapmak durumunda kaldığını, bu suretle ödenen 124.721,26 TL ipotek borcundan davalının sorumlu olduğunu, iadesi yönünde başlatılan icra takibine ise haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili; davacının taşınmazı üzerindeki mevcut borçları bilerek ve kabullenerek satın aldığını, davacının kendisinde kalan alacağa karşılık dava konusu ödemeyi yaptığını, sözleşme çerçevesinde yapılan ödemelerin yazılı delille ispatlanması gerektiğini, davanın kötü niyetle açıldığını belirterek reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Elazığ 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2017 tarihli, 2016/240 E., 2017/333 K. sayılı kararı ile; iddiaya konu taşınmazın 400.000 TL bedel karşılığı satıldığı, sözleşmede taşınmaz üzerindeki ipotek borçlarının da bu bedelden ödeneceğinin kararlaştırıldığı, bu çerçevede davacının davalıya toplamda 403.657,78 TL ödediği, ipotek borçlarından davalı sorumlu ise de taşınmaz üzerinde dava dışı banka lehine kredi teminatı olarak kurulmuş 124.721,26 TL ipotek bedelinin davacı tarafça ödendiği ancak bu ödemenin taşınmaz satış bedeli içinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle davacının itirazın iptali talebine konu takip yönünden alacaklı olmadığı ve bunu bilerek takip başlatmakla kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 12.03.2018 tarihli, 2017/3386 E., 2018/412 K. sayılı kararıyla; “… Davacının Elazığ 4.İcra Dairesi'nin 2016/1603 sayılı dosyası üzerinden kapatmış olduğu ipotek bedeli üzerinden 05.04.2016 tarihinde davalı hakkında takip başlatttığı, takibe ek olarak 12.04.2015 tarihli sözleşmeyle birlikte TEB'e yapılan ödemelere ilişkin dekontların eklendiği, davalının buna itiraz etmesi üzerine takibin 15.04.2016 tarihinde durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Bunun üzerine davacı 28.04.2016 tarihinde bu davayı açmış olup, davalı vermiş olduğu 23.05.2016 havale tarihli cevap dilekçesiyle davacının kendisinde kalan alacağına karşılık bu ödemeyi yapmış olduğunu belirtmiş olmasıyla taraflar arasında yapılan ödeme konusunda bir uyuşmazlığın söz konusu olmadığı, uyuşmazlığın yapılan ödemenin tarafların anlaşmasında belirttikleri 400.000,00 TL içinde olup olmadığı konusunda toplandığı anlaşılmıştır.

Bilirkişiler raporunda davacı tarafça yapılan ödemeleri göstererek davacının davalıdan icra takip tarihi itibariyle 124.721,26 TL alacaklı olduğunu tespit etmişler, akabinde verdikleri ek raporlarında ise ipotek borcunun davalı tarafça ödenmesinin taşınmaz bedeli içinde kabul edilerek davacının Elazığ 4.İcra Dairesi'nin 2016/1603 sayılı dosyasıyla yapılan takip dolayısıyla borçlu olmadığı, davalının itirazında haklı olduğunu tespit etmişlerdir.

Hemen belirtmek gerekir ki, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. (HMK 266.madde 1.fıkra, 2.cümle) Bu bağlamda bilirkişilerin belirtilen konulardaki görüşleri de değerlendirmeye alınamaz.

Davalı Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2016/1.99 soruşturma sayılı dosyasında vermiş olduğu 09.05.2016 tarihli "...Ben kendisine satıştan sonra dükkan üzerindeki borçların tarafımca ödeneceğini söyledim, imkanlarım dahilinde yerine getireceğimi, elimde çekler olduğunu çekleri tahsil etmem halinde halledeceğimi arz ettim, kendisinden satış dolayısıyla 400.000,00 TL'ye yakın para aldım. Bu şekilde anlaştık, ..." şeklindeki ifadesiyle dükkan üzerindeki borçların tarafınca ödeneceğini kabul etmiş ve davacıdan 400.000,00 TL'ye yakın para aldığını belirtmiş olmakla davacı davasını davalının bu ifadesiyle (yazılı delille) ispat etmiştir. Ayrıca davalı bu ifadesine ek olarak vermiş olduğu yazılı ifadesinde özetle 2014 yılı Aralık ayı içerisinde araç satmış olduğu kişiler tarafından dolandırıldığını, kendisine vermiş oldukları yaklaşık 600.000,00 TL'lik çeklerin karşılıksız çıktığını ve ödemelerini yapamayacak hale geldiğini, elindeki gayrimenkulleri satmak zorunda kaldığını, davacıyla 13.04.2015 günü Teb bankasında buluştuklarını, davacının ona 120.000,00 TL para verdiğini, ardından da paranın 100.000,00 TL'sini kardeşi Selçuk'un hesabına yatırdığını, icra dosyaları ve daha sonra bankaya tarafından yatırılan para toplamının 450,000 TL civarında olduğunu, dükkan için her ne kadar 400.000,00 TL değer konulmuş ise de davacının bu dükkanın 500-600.000 TL değerinde olduğunu bildiğini, vermiş olduğu paranın yeterli gelmediğini belirtmiştir. Öte yandan davacının 01.04.2016 tarihli 109.000,00 TL'lik işleme yönelik dekontun açıklama kısmında "her türlü rücu ve talep hakkı saklı kalmak kaydıyla Cüneyt Ö.'in borcuna karşılık Songül O. tarafından yatırılan" ibarelerinden de bu paranın borç olarak davacıya verilmiş olduğu anlaşılmıştır.

Belirtilen nedenlerle davacının iddiasını ispatlamış olmasıyla davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur…” şeklindeki gerekçeyle istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13.11.12019 tarihli ve 2018/3539 E., 2019/11253 K. sayılı kararı ile; “… Taraflar arasında 12.4.2015 tarihinde imzalanan sözleşme ile davalıya ait dükkânın davacıya 400.000,00 TL bedelle satışı kararlaştırılmış, bununla birlikte tapu üzerindeki ipotekler vs temizlenip davacıya tapunun verileceği, bedelin tapu üzerindeki icra dosyaları ve bankaya ödeneceği kabul edilmiştir. Bölge adliye mahkemesince davalının savcılık ifadesinde yer alan “..Ben kendisine satıştan sonra dükkan üzerindeki borçların tarafımca ödeneceğini söyledim, imkanlarım dahilinde yerine getireceğimi, elimde çekler olduğunu çekleri tahsil etmem halinde halledeceğimi arz ettim, kendisinden satış dolayısıyla 400.000 TL'ye yakın para aldım.” beyanı ile davacının davasını ispatladığı kabul edilerek davanın kabulü cihetine gidilmiştir. Oysa sözleşmede yer alan bedelin tapu üzerindeki icra dosyaları ve bankaya ödeneceği düzenlemesi ile birlikte bu beyan değerlendirildiğinde beyanın sözleşmedeki düzenlemenin açıklaması niteliğinde olduğu, bununla birlikte alındığı belirtilen 400.000,00 TL’nin de nakit olarak direkt davacıdan alındığı anlamına gelmeyeceğinin kabulü gerekir. O halde açıklanan hususlar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, davalının temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesinin kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozularak dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 20.02.2020 tarihli ve 2020/206 E., 2020/353 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ile davalının ceza soruşturmasında verdiği ifadesi dosya kapsamındaki delillerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalıdan satın aldığı taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması için ödediği bedelin, satış bedeli borcundan ayrı ve davalının sorumluluğunda bir bedel olduğunun kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

14. Özel borç ilişkilerinden olan satış sözleşmeleri somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 207. maddesinde “Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir” şeklindeki düzenleme ile genel tanımını bulmuştur. 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 182. maddesinde ise bu tanım “Beyi bir akittir ki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder” şeklindedir.

15. Taşınmaz satış sözleşmeleri de aynı kapsamda olmakla birlikte kanun koyucu bu sözleşmelerin hukuken değer ifade edebilmesi için özel bir şekil şartı aramıştır; tapulu taşınmazların devrine ilişkin sözleşmeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706, TBK 237 (BK 213), Tapu Kanunu’nun 26 ve Noterlik Kanunu’nun 60. maddesi hükümleri gereğince resmî biçimde yapılmadığı takdirde hukuken geçersizdir.

16. Haricî bir sözleşme ile taşınmaz satışı konusunda iradelerini ortaya koyduktan sonra tapu memuru huzurunda resmî satış işlemlerini gerçekleştirdikleri takdirde kural olarak tarafların haricî sözleşmeyle üstlendikleri edim borcuyla bağlı oldukları kabul edilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 29.02.2012 tarihli, 2011/13-716 E., 2012/106 K. sayılı kararında; tarafların vergiden kaçınmak gibi gayelerle gerçek satış bedelini gizleyerek resmî devir sırasında daha düşük bir bedel göstermesi hâlinde, gerçek iradeleriyle belirledikleri değerin yazılı bir delil ile ispatının mümkün olduğu, bu konuda çoğunlukla haricen adi yazılı bir sözleşme imzalandığı ve haricî sözleşmedeki bedelin taraflar için geçerli ve bağlayıcı olduğuna işaret edilmiştir.

17. Tarafların sözleşmeyle üstlendikleri borçların ifa edilip edilmediği hususunda çekişme doğduğunda ispat ve ispat yüküyle ilgili temel kurallar çerçevesinde değerlendirme yapılacaktır. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu TMK’nın 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklinde düzenlenmiştir. Usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

18. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; taraflar emlakçı huzurunda bir araya gelerek 12.04.2015 tarihli sözleşmeyi imzalamışlar ve üzerinde davalıya ait borçlardan kaynaklanan ipotek ve hacizler bulunan taşınmazın 400.000 TL bedel karşılığında davacıya satışı konusunda anlaşmışlardır. Sözleşmede, taşınmaz üzerindeki ipotek vb. borçlar temizlendikten sonra tapunun alıcıya devredileceği yazılı ise de devamında satış bedelinin icra borçlarına ve bankalara ödeneceği kararlaştırılmıştır. Taraflarca inkâr edilmeyen bu sözleşmenin hemen akabinde 13.04.2015 tarihli, 9794 yevmiye sayılı resmî senetle tapu devri gerçekleşmiştir. Söz konusu resmî senette, satış bedeli olarak 97.600 TL’nin satıcıya nakden ve tamamen ödendiği, alıcı tarafından da taşınmaz üzerindeki tüm ipotek vb. takyidatın bilinerek işlem yapıldığı açıklaması yer almaktadır.

19. Haricî sözleşmede taşınmaz üzerindeki borçlar satıcı tarafından temizlendikten sonra devrin gerçekleştirileceği ifade edilmiş ise de tarafların henüz taşınmaz üzerindeki borçlar ödenip haciz ve ipotekler kaldırılmadan resmî satış ve tapu devrini gerçekleştirdikleri ihtilâfsızdır. Bu durum, satış bedeliyle icra borçlarının ödeneceği şeklindeki irade açıklamasıyla da uyumludur.

20. Davacı, davalı satıcının taşınmaz üzerindeki borçların ödeneceği konusunda yarattığı güvenin kötüye kullanıldığı iddiasıyla 07.01.2016 tarihinde davalı ve avukatı olan üçüncü bir kişi hakkında şikâyetçi olmuştur. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/1.99 numaralı soruşturması kapsamında alınan 27.01.2016 tarihli müşteki ifadesinde davacı; taşınmazın 400.000 TL bedelle satın alındığını, 200.000 TL’nin peşin olarak verildiğini, kalan 200.000 TL’nin ise farklı zamanlarda ödendiğini, taşınmaz üzerindeki borçların ödeneceği yönündeki vaadin yerine getirilmediğini beyan etmiştir.

21. Ceza soruşturması devam ederken davacı, davalı hakkında 05.04.2016 tarihinde Elazığ 4. İcra Dairesinin 2016/1603 sayılı ilamsız icra takibini başlatarak “12.04.2015 tarihli sözleşme gereği banka ipoteğinin kaldırılması bedelidir” şeklindeki açıklamayla 124.721,26 TL’nin tahsilini talep etmiş, davalı borçlu 15.04.2016 tarihli ödeme emrine itiraz dilekçesinde böyle bir borcunun bulunmadığını bildirmiştir.

22. Bu aşamadan sonra davalı soruşturmada şüpheli sıfatıyla verdiği 09.05.2016 tarihli ifadesinde satış dolayısıyla davacıdan 400.000 TL’ye yakın para aldığını ifade etmiştir.

23. Davacı sözleşmeyle kararlaştırılan satış bedeli olan 400.000 TL’nin tümüyle ifa edildiğini, ipotek borcunu ise satış bedeli haricinde ve davalı yerine ödediğini ileri sürerken, satış bedelinin ödendiği iddiasına delil olarak yalnızca resmî senette yer alan “bedelin nakten ve tamamen alındığı” yönündeki ibare ile davalının şüpheli sıfatıyla verdiği yukarıda değinilen ifadesine dayanmıştır. Nitekim istinaf incelemesinde de davalının soruşturmadaki bu ifadesinin davacının iddiasını ispatladığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir.

24. Ne var ki; gerçek bedel 400.000 TL olmasına rağmen resmî senette satış bedeli yalnızca 97.600 TL olarak gösterilmiştir. Resmî senette bedelin nakden ve tamamen alındığı yazılı ise de davacının resmî devirden sonra da taşınmaz üzerindeki hacizleri kaldırmak için dava dışı kısım dışında ödemeler yaptığı anlaşılmaktadır. Bu hâlde resmî senette 97.600 TL satış bedelinin alındığının belirtilmesi 400.000 TL’nin satış anında davalıya ödendiğini tek başına ispata elverişli değildir. Davacı, edimini tümüyle ifa ettiği, dava konusu ödemenin satış bedeli haricinde kaldığı iddiasına ikinci bir delil olarak davalının ceza soruşturmasında verdiği ifadesine dayanmıştır. Davalının satış karşılığında toplamda 400.000 TL’ye yakın para aldığına ilişkin ifadesi, eldeki davaya konu alacak iddiasının icra takibine konulması ve takibe vaki itirazın iptalinin dava konusu edilmesinden, bir başka anlatımla 124.721,26 TL tutarındaki ödemenin taraflar arasında çekişmeli hâle gelmesinden sonra verilmiş bir beyandır. Bu beyanın taraflar arasındaki çekişmeli durumu da kapsar şekilde verildiği gözetildiğinde; davalının soruşturma ifadesinin, ipotek borcu için yapıldığı ileri sürülen dava konusu ödemeden hariç olarak 400.000 TL’nin tahsil edildiğine ilişkin bir ikrar yahut delil olarak kabul edilemeyeceği açıktır.

25. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 373/1. maddesi uyarınca dosyanın direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 25.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.