TAŞINMAZLARIN İNTİFA HAKKI MURİS ÜZERİNDE BIRAKILMAK SURETİYLE ÇIPLAK MÜLKİYETLERİ DEVREDİLMİŞSE DE BU DURUM MUVAZAAYI PERDELEMEYE YÖNELİK BİR İŞLEMDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


18 Ara
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-867
Karar No       : 2023/836

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Anadolu 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 18.01.2022
SAYISI                          : 2021/267 E., 2022/24 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.03.2021 tarihli ve 2020/854 Esas ve
                                        2021/1925 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların babası olan miras bırakan Arif Y.'ın 12.03.2010 tarihinde vefat ettiğini, ölümünden kısa bir süre önce kendisine ait olan İstanbul İli, Maltepe İlçesi, Başıbüyük Mahallesi, 160 ada 4.4 parselde kayıtlı 7 numaralı bağımsız bölümü davalılardan Sadet Yılmaz’a, 8 numaralı bağımsız bölümü ise davalılardan Sefer Yılmaz’a devrettiğini, bu devir işleminin tapuda satış olarak gözükmesine rağmen gerçekte satış işlemi olmadığını, davalıların miras bırakanın oğulları olduğunu ve diğer mirasçılar aleyhine mirastan mal kaçırmak amacıyla muvaazalı olarak devir yapıldığını, devir sırasında gösterilen satış bedellerinin bağımsız bölümlerin gerçek değerlerinin çok altında olmasının muvaazalı işlemin açık ispatı olduğunu, satış bedeli ödenmediği gibi miras bırakanın devir yaptığı sırada maddi anlamda bir sıkıntısının da olmadığını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; miras bırakandan kalan aynı adresteki 2 nolu bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiğini, miras bırakanın sağlığında malvarlığının tamamını veya bir kısmını mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağının olmadığını, müvekkillerine kalan bağımsız bölümlerin müteahhit tarafından zamanında bitirilmemesi ve eksik bırakılması üzerine tüm dış cephe kaplaması ve diğer tadilatlarının yapılarak masraflarının ödendiğini, ayrıca miras bırakanın hastalığında her türlü bakım ve gözetimi ile müvekkillerinin ilgilendiğini, taşınmazda kat mülkiyeti tesis edilirken miras bırakan lehine intifa hakkı tesis edildiğini, taşınmazların kira gelirlerinin annelerine vakfedilmek suretiyle annelerinin ihtiyaçlarını görmesinin sağlandığını, devir amacının mal kaçırma olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2016/370 Esas, 2019/182 Karar sayılı kararı ile davalılara tapuda satış yolu ile verildiği sabit olan taşınmazların satış değerinin gerçek değerinden oldukça düşük olduğu, satış tarihindeki bedelin miras bırakana ödendiğine ilişkin makbuz, dekont sunulmadığı, tanık anlatımlarından davalılara yapılan satışın ivaz karşılığı olmadığının anlaşıldığı, ayrıca miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten ve kabul edilebilir ölçüde tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığının ispatlanamadığı, asıl amacın taşınmazdaki payın oğullara bırakılması olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.01.2020 tarihli ve 2019/1555 Esas, 2020/75 Karar sayılı kararı ile miras bırakanın geriye eşi, iki kız ve iki erkek çocuğunun kaldığı, 13.01.2010 tarihinde sahibi olduğu iki adet bağımsız bölümü intifa hakkını üzerinde bırakarak davalı oğullarına devrettiği, aynı binada 1/2 pay sahibi olduğu bir bağımsız bölümünün daha bulunduğu, tanık anlatımlarına göre Almanya'dan emekli olup eşiyle kalan miras bırakanın son zamanlarında kanser olduğu, bilirkişi raporuna göre taşınmazların devir tarihindeki gerçek değerleri ile tapu senedinde belirtilen değerleri arasında fark bulunduğu, kalan 1/2 paylı bağımsız bölümün taraf ve tanık anlatımları uyarınca murisin vefatından sonra satıldığı ve parasının iki kız kardeşe verildiği, mirasçılar arasında yapılmış miras paylaşımının bulunmadığı, vefatından kısa süre önce mal varlığının büyük bölümünü davalı iki oğluna intifa hakkını üzerinde bırakarak bedelsiz olarak veren miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla gizli bağış niteliğinde devir yaptığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

".... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan Arif Y.’ın 13.01.2010 tarihinde bizzat 7 numaralı bağımsız bölümünü davalı oğlu Sadet’e; 8 numaralı bağımsız bölümünü ise diğer davalı oğlu Sefer’e intifa haklarını üzerinde bırakarak satış suretiyle devrettiği, miras bırakanın 12.03.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı Merdiye, davalı oğulları Sadet ve Sefer ile dava dışı eşi Nazik ve kızı Bahriye’yi bıraktığı, miras bırakan adına temlik harici 1998 model araç ile çekişmeli taşınmazla aynı apartmandaki 2 numaralı bağımsız bölümün ½ payının kaldığı anlaşılmaktadır.

Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK'nın 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK'nın 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.

Somut olaya gelince, her ne kadar temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, miras bırakanın paylaştırma kastı ile hareket etmediği, mal varlığının büyük kısmını davalılara bedelsiz olarak devrettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda miras bırakanın asıl amaç ve iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmasının önem arz ettiği, böylesi bir iddianın ileri sürülmesi halinde ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, dinlenen davacı tanıklarının beyanlarından miras bırakanın mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı, diğer yandan miras bırakanın geride mal varlığının kaldığı, mal kaçırma kastıyla hareket etseydi tüm mal varlığını ya da önemli miktarda bir kısmını devredebileceği, salt bedeller arasındaki farkın da muvazaanın ispatında yeterli olmadığı, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispatlanamadığı sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; temlik harici otomobil ile çekişmeli taşınmazlarla aynı apartmandaki 2 numaralı bağımsız bölümün yarı payının miras olarak kaldığı, bu malların miras bırakan tarafından kız çocuklarına bırakılmadığı aksine tüm mirasçılara miras payları oranında kaldığı da göz önünde bulundurulduğunda miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözetir bir paylaştırma yaptığından bahsetme imkânı bulunmadığı, taşınmazların intifa hakkı üzerinde bırakılarak satış olarak devrinin yapılmasının ve değersiz mallarına yönelik tasarrufta bulunmamasının yapılan işlemi perdeleme amaçlı tipik bir muvazaa örneği teşkil ettiği, kız çocuklarının ilerde veya sağlığında uyuşmazlık çıkarmasını engellemek suretiyle asıl amacın oğlanların kız çocuklarına tercih edilmiş olduğu, tarafların yöresel gelenekleri, toplumsal eğilimleri ve hayatın olağan akışı dikkate alındığında ortada hiçbir haklı neden bulunmadığı gibi davalıların da bedel ödemediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalılar vekili; dava konusu taşınmazlarla aynı adreste bulunan ve miras bırakandan kalan bir bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiğini, davacının miras hakkını aldığını, tanık beyanlarıyla da bu durumun ispatlandığını, geride başkaca taşınmazlarının da kaldığını, miras bırakanın mal kaçırma kastının bulunmadığını, ayrıca miras bırakanın tüm bakımının davalılar tarafından üstlenildiğini, dava konusu taşınmazların inşaatının müteahhit tarafından tamamlanmaması üzerine inşaat masraflarının davalılar tarafından karşılanarak tamamlandığını, salt bedeller arasındaki farkın muzavazaa ispatı açısından yeterli olmadığını, taşınmazların değerinin fahiş hesaplanması sebebiyle bilirkişi raporuna itirazlarının da dikkate alınmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakan tarafından davalı oğullarına satış suretiyle yapılan temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği, varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

 1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 18 inci] maddesinin birinci fıkrası

2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmazsa tenkis istemine ilişkindir.

2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

3. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanunu'nun 19 uncu [818 sayılı Kanun'un 18 inci] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

8. Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa özelliği de taşınmaktadır.

12. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

13. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

14. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

15. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

17. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

18. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

19. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 1938 doğumlu miras bırakan Arif Y. 12.03.2010 tarihinde ölmüş, geriye mirasçı olarak eşi Nazik, dava dışı kızı Bahriye, davacı kızı Merdiye ve davalı oğulları Sadet ile Sefer kalmıştır.

21. Celbedilen kayıtlara göre miras bırakanın maliki olduğu çekişme konusu İstanbul İli, Maltepe İlçesi, Başıbüyük Mahallesi, 160 ada 4.4 parselde kayıtlı 7 numaralı bağımsız bölümü davalı oğlu Sadet'e, aynı parselde kayıtlı 8 numaralı bağımsız bölümü ise davalı oğlu Sefer'e 13.01.2010 tarih ve 686 yevmiye nolu satış işlemi ile her bir bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde tutmak suretiyle çıplak mülkiyetini 7.000,00 TL bedel üzerinden satış suretiyle devrettiği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda bağımsız bölümlerin temlik tarihindeki değerinin ayrı ayrı 300.000,00 TL, dava tarihindeki değerlerinin ise ayrı ayrı 450.000,00 TL olarak tespit edildiği, miras bırakanın temlik harici terekesinde aynı taşınmazda bulunan 1/2 pay sahibi olduğu bağımsız bölüm ile bir adet 1998 model otomobilinin olduğu anlaşılmaktadır.

22. Somut olayda davacı tarafça yapılan işlemlerin gerçek bir satış olmadığı, davaya konu bağımsız bölümlerin mirastan mal kaçırmak amacıyla miras bırakan tarafından bedelsiz olarak davalılara verildiği, temliklerin davacıdan mal kaçırma amacıyla gerçekte bağış maksatlı olarak yapıldığı iddia edilmiş, davalılar ise satış sırasında bir paranın verildiğini ileri sürmemekle birlikte söz konusu bağımsız bölümlere masraf yaptıklarını, miras bırakanın hastalığında tüm bakım ve gözetiminin taraflarınca yapıldığını, devir esnasında intifa hakkının miras bırakan üzerinde kalması suretiyle çıplak mülkiyet devrinin söz konusu olduğunu, davaya konu taşınmazların kira gelirlerinin annelerinin ihtiyaçları için harcandığını, murisin mal kaçırma amacının bulunmadığını savunmuşlardır.

23. Dosya kapsamında yer alan belgeler ile dinlenen tanık beyanlarına göre, yerleşim yeri Almanya olan miras bırakanın Almanya'dan emekli olup Türkiye'de eşi ile birlikte yaşadığı, ekonomik durumunun yerinde olduğu, dava konusu taşınmazın satış tarihinde tapuda gösterilen bedel ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunduğu, murisin dava konusu taşınmazları satmasını gerektirir makul ve haklı bir nedenin olduğu ortaya konulamadığı gibi davalı tarafça da tapudaki devir işlemi sırasında miras bırakana herhangi bir bedel ödendiğinin ileri sürülmediği, aksine bağımsız bölümlerin müteahhit tarafından eksik bırakılması ve tamamlanmaması sebebiyle masraf yapıldığı ileri sürülmüş ise de ancak bu masraflara ilişkin bir delilin dosyaya ibraz edilmediği, miras bırakanın sağlığında tüm mirasçılarını kapsar şekilde yapılan bir taksim işleminin olmadığı, bademcik kanseri olması sebebiyle vefat eden miras bırakanın özel bir bakım ihtiyacı içinde olduğu yönünde bir delilin de söz konusu olmadığı, tüm bu olgular karşısında murisin davalılara yaptığı temliklerin mal kaçırmak amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmıştır. Her ne kadar taşınmazların intifa hakkı miras bırakan üzerinde bırakılmak suretiyle çıplak mülkiyetleri devredilmiş ise de; bu durumun da muvazaa olgusunu perdelemeye yönelik bir işlem olduğu anlaşılmaktadır. Murisin iki erkek çocuğuna bağımsız bölüm bırakarak kız çocuklarından ayırmak suretiyle oğullarına bedelsiz ve muvazaalı olarak bağımsız bölümleri devrettiği anlaşılmaktadır. Aynı taşınmazda bulunan miras bırakana ait başka bir bağımsız bölümün satılarak bedelinin davacıya verildiği yönünde savunma yapılmışsa da bu satışın dosyadaki tapu kaydında gözükmediği aksine miras bırakanın ölümü üzerine intikal işlemi yapılmak suretiyle mirasçıların payları oranında taşınmaza malik olduğu görülmüştür. Diğer kız kardeşin tanık olarak alınan beyanında satışın yapıldığını ve bedelini davacı ile paylaştıkların belirtmiş olmakla birlikte bu işlem miras bırakanın ölümü sonrası gerçekleştiğinden paylaştırma olarak nitelendirilmesi de mümkün değildir.

24. Sonuç itibariyle miras bırakanın diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu bağımsız bölümleri erkek evlatları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiği, ancak resmi akitte satış olarak gösterilen işlemin gerçek bir satış olmayıp, bedelsiz olarak yapılan devrin bağış niteliğinde olduğu ve mirasçılardan mal kaçırma kastıyla yapıldığı sabittir.

25. O hâlde, İlk Derece Mahkemesince miras bırakan tarafından yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilerek verilen direnme kararı yukarıda açıklanan ilkeler ile yasal düzenlemelere uygundur.

26. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

27. Ne var ki direnme konusunun kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları incelenmediğinden dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun olduğundan, davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.