TBK YÜRÜRLÜĞÜNE KADAR KOOPERATİF GENEL KURULU FAİZ ORANI SONRA İSE SINIRLANDIRILMIŞ TEMERRÜT FAİZİ UYGULANMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Eki
2021

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/(23)15-1913
KARAR NO   : 2021/816

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                         : 09/07/2015
NUMARASI                  : 2015/232 - 2015/459
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVACI        :
S.S. Ç.N. Konut Yapı Koop. vekili Av. C.T.
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVALILAR :
1- İ.Y. 2- E.Y. vekilleri Av. M.Ö.Ç.

1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

4. Asıl davada davacı vekili; davalı İsmail Y.’ın müvekkili kooperatifin üyesi olduğunu, kooperatife 2007 yılı Aralık ayı dâhil 36.178 TL aidat ana para ve 17.892,24 TL gecikme zammı toplamı 54.070,24 TL borcu bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklı saklı kalmak kaydıyla 54.070,24 TL alacağın 01.01.2008 tarihinden itibaren işleyecek gecikme zammı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

5. Birleşen davada davacı vekili; davalı Emine Y.’ın müvekkili kooperatifin üyesi olduğunu, kooperatife 2007 yılı Aralık ayı dâhil 27.808TL aidat ana para ve 11.292,98 TL gecikme zammı toplamı 39.100,98 TL borcu bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklı saklı kalmak kaydıyla 39.100,98 TL alacağın 01.01.2008 tarihinden itibaren işleyecek gecikme zammı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalı Cevabı:

6. Asıl davada davalı vekili; müvekkilinin kooperatife borcunun bulunmadığını, yıllara göre kooperatife ödenmesi gereken üyelik aidatının toplam 70.225 TL olduğunu, buna karşılık eşi ile birlikte yaptığı toplam ödeme miktarının 134.632 TL iken kendisine ait ödeme miktarının 67.316 TL olduğunu, dava dilekçesinde belirtildiği kadar borcunun bulunmadığını, aradaki farka ilişkin ödeme belgelerinin geçen zaman nedeniyle kaybolmuş olabileceğini, ancak aradaki fark kadar borç çıkarılsa dahi iddia edildiği kadar borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

7. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; 2004 yılından 2008 yılının 9. ayına kadar kooperatife ödenmesi gereken aidat miktarının 70.225 TL olduğunu, kendisine ait ödeme miktarının 67.316 TL olduğunu, dava dilekçesinde belirtildiği kadar borcunun bulunmadığını, aradaki farka ilişkin ödeme belgelerinin geçen zaman nedeniyle kaybolmuş olabileceğini ancak aradaki fark kadar borç çıkarılsa dahi iddia edildiği kadar borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece Verilen Birinci Karar:

8. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.02.2011 tarihli ve 2008/296 E., 2011/30 K. sayılı kararı ile; davalıların davacı kooperatifin üyesi oldukları, aidat miktar ve ödemelerine ilişkin genel kurul kararlarına itirazlarının bulunmadığı, bu durumda davalıların üyelikten kaynaklanan aidat borçlarını ödemekle yükümlü oldukları ve geciken ödemelerle ilgili gecikme zammından da sorumlu olduklarının anlaşıldığı, tarafların tüm belgeleri toplanarak kooperatif kayıtlarının bilirkişi marifetiyle incelendiği, bilirkişilerin düzenledikleri raporlarında, davalıların dava tarihi itibariyle borçlu oldukları doğrultusunda görüş bildirdikleri, 22.06.2010 tarihli bilirkişi raporunda saptanan borç miktarlarının da dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüyle asıl davada 27.468 TL aidat, 3.645,49 TL gecikme zammı olmak üzere 31.113,49 TL’nin davalıdan tahsiline; 27.468 TL’ye dava tarihinden itibaren yıllık %60 oranında temerrüt faizi uygulanmasına, birleşen davada 27.170 TL aidat, 14.513,17 TL gecikme zammı olmak üzere 41.683,17 TL’nin davalıdan tahsiline; 27.170 TL’ye dava tarihinden itibaren yıllık %60 oranında temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmiştir.

Özel Daire Onama Kararı:

9. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 27.10.2011 tarihli ve 2011/21 E., 2011/1381 K. sayılı kararı ile;

“… Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir,..." gerekçesiyle onama kararı verilmiştir.

Özel Daire Birinci Bozma Kararı:

11. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalılar vekili karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

12. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 24.04.2012 tarihli ve 2012/711 E., 2012/3050 K. sayılı kararı ile;

“… Mahkemece, davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekillerinin temyiz istemi üzerine Dairemizin 27.10.2011 tarih ve 2011/21-2011/1381 E-K sayılı ilamıyla onanmıştır.

Bu kez, davalılar vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Davalılar vekili savunmalarında, müvekkili davalıların iddia edildiği kadar borçlarının bulunmadığını savunarak elindeki belgeleri ibraz etmiş ve davacı kooperatifin noterden tasdikli olan ticari defterlerinin incelenmesini talep etmiştir. İlk alınan bilirkişi raporunda ticari defterlerin Sanayi Ticaret Bakanlığı kontrolörü Ahmet Arıkan’da olması nedeniyle incelenemediği belirtilmiş, davacı vekilince kooperatifin ticari defterlerinin noter onaylı olmadığı ileri sürülmüş, bilirkişi tarafından ibraz edilen kayıtlara göre inceleme yapılmıştır. Davalılar tarafından bilirkişi raporuna itiraz edilmesine ve yapılan araştırmada ticari defterlerin noterden onaylı olduğunun anlaşılmasına rağmen, davacı tarafından ibraz edilmemiş ve onaysız defterler üzerinde yapılan inceleme sonucuna göre karar verilmiştir.

Davalılar vekilinin bu hususu temyiz nedeni yaparak ticari defterleri ibraz etmiş olmasına göre, noterden onaylı olan ticari defterlerin akibeti araştırılarak ve davalılar tarafından ibraz edilen kayıtlar incelenerek bilirkişiden davalılar vekilinin itirazlarını da karşılar nitelikte ek rapor alınarak oluşacak uygun sonuç çerçevesinde karar vermek üzere Dairemizin 27.10.2011 tarih, 2011/21 Esas, 2011/1381 Karar sayılı ilamının kaldırılarak hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle onama kararı kaldırılarak kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece Verilen İkinci Karar:

13. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.07.2013 tarihli ve 2012/364 E., 2013/310 K. sayılı kararı ile;

Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra kooperatife ait noter onaylı ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, alınan raporda asıl davada davalı İsmail Y.'ın 20.558,03 TL aidat, 2.177,61 TL faiz borcu olduğu, birleşen davada davalı Emine Y.'ın ise 20.670,12 TL aidat, 2.210,79 TL faiz borcu olduğunun belirtildiği, dava tarihinden sonra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) yürürlüğe girdiği, bu Kanun’un yürürlüğünü düzenleyen 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 7. maddesinde, TBK’nın kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76, faize ilişkin 88, temerrüt faizine ilişkin 120 ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesinin görülmekte olan davalarda da uygulanacağının belirtildiği, TBK'nın 120. maddesinde ise "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." hükmünün yer aldığı, kooperatif genel kurulunca ödeme günü belirlenerek aidatın süresinde ödenmemesi hâlinde temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi hâlinde bu kararın tüm ortakları bağlayacağı, genel kurulun belirlediği tarihin TBK’nın 117. maddesine göre kesin vade olup üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan borcun ifasının istenebileceği; kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının TBK’nın 120. maddesinde düzenlenen temerrüt faizi olup, kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanması gerektiği, bu yasal düzenlemelere göre kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizi yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabilir ise de uygulanacak faiz oranı belirlenirken TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülen sınırlamanın dikkate alınması gerektiği, 6101 sayılı Kanun’un 1. maddesindeki geçmişe etkili olmama kuralı da nazara alınarak davalı aleyhine uygulanacak olan temerrüt faizinin Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren TBK’nın 120. maddesine göre sınırlandırılması gerektiği belirtilerek, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile, asıl davada 20.558,03 TL aidat, 2.177,61 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 22.735,64 TL’nin davalıdan tahsiline, 20.558,03 TL'ye dava tarihinden 01.07.2012 tarihine kadar yıllık %60, bu tarihten itibaren yıllık %18 oranında yasal faiz uygulanmasına, birleşen davada 20.670,12 TL aidat, 2.210,79 TL işlemiş faiz olmak üzere 22.880,91 TL’nin davalıdan tahsiline, 20.670,12 TL'ye dava tarihinden 01.07.2012 tarihine kadar yıllık %60, bu tarihten itibaren yıllık %18 oranında yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir.

Özel Daire İkinci Bozma Kararı:

14. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

15. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 20.03.2014 tarihli ve 2013/9381 E., 2014/2105 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Asıl davada davalı ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Dava ve birleştirilen dava kooperatif aidat borcu ve faizinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece karar verilmeden önce 01.07.2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesinde aynen "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'nci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinin "Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine yer verilmiştir.

Kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi'nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.

Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidat bedelinin süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranları ile ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, 818 sayılı BK’nın 101/2. ( 6098 sayılı TBK’nın m. 117. ) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK' nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun' un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir.

Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak temerrüt faizi oranını belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate almak zorundadırlar.

Somut olayda, ihraç kararına dayanak ihtarnamelerde bildirilen işlemiş faiz borcuna esas faiz oranları kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan uygulanması gereken azami faiz oranı TBK’nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.

Öte yandan, mahkemece bozma ilamına uyulmasından sonra geçmişe etkili yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi halinde, bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hak, hukuki değer taşımayacaktır (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK ile YHGK'nın 07.03.2012 tarih ve 2011/19 - 799 E, 2012/128 K sayılı ilamı bu yöndedir).

Bu durumda, mahkemece, karar verilmeden önce yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme ve bu açıklamalar dikkate alınarak, ihraç kararına dayanak alınan ihtarnamelerde belirtilen, borç miktarının hesaplanmasında esas alınması gereken temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından bilirkişiden gerekçeli, ayrıntılı ve denetime elverişli bir rapor alınıp saptanmak suretiyle, ihtarnamelerde gerçek borçtan fazla bir borcun ödenmesinin istenilip istenilmediği, ihtarnamelerde ödenmesi istenen borç miktarı ile gerçek borç miktarı arasında fahiş bir fark olup olmadığı, diğer anlatımla ihraç kararının gerçek borcu yansıtan ihtarnamelere dayanıp dayanmadığı üzerinde durularak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Düzeltme Talebi Üzerine Özel Dairece Verilen Karar:

16. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

17. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 04.03.2015 tarihli ve 2014/7728 E., 2015/1330 K. sayılı kararı ile;

“… Mahkemece, uyulmasına karar verilen Dairemizin 24.04.2012 gün, 2012/711 E., 2012/3050 K. sayılı bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, davacı kooperatife ait noter onaylı ticari defterleri üzerinde bilirkişi kurulundan rapor alınmış ve tüm dosya içeriğine göre asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyiz istemi üzerine Dairemizin 20.03.2014 gün ve 2013/9381 Esas, 2014/2105 Karar sayılı ilamı ile davalılar yararına bozulmuştur.

Bu kez, taraf vekilleri ayrı ayrı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Asıl ve birleşen davada aidat alacağı ile ferilerinin tahsili istenmiştir. Mahkemece, Dairemizin bozma ilamına uyularak davacılar tarafından ibraz edilen ödeme belgeleri ile kooperatifin kayıt ve belgeleri üzerinde yapılan inceleme sonucu aidat ve işlemiş faiz borcu belirlenerek hüküm altına alınmıştır. Ancak, mahkemece, 6098 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten sonraki dönem yönünden, kanunun 120. maddesinde belirlenen faiz sınırlamasına uygun karar verilmesine rağmen, hüküm altına alınan işlemiş faiz yönünden anılan yasal düzenlemeye uygun inceleme yapılmadan karar verilmesi nedeniyle gerekçeli kararın davalılar yararına bozulmasına karar verilmiş ise de bozma ilamında sehven ihraç kararına esas ihtardaki borcun doğru hesaplanıp hesaplanmadığının araştırılması istenmiştir. Dosya kapsamında, dava öncesi veya sonrası, davalı ortaklara ihraca esas olacak ihtarname keşide edilmediği sabitti. Bu durumda, bozma ilamının 3. sayfasındaki somut olayda ve bu durumda kelimeleri ile başlayan kısımların ilamdan çıkarılarak asıl ve birleşen davadaki davalı ortakların işlemiş faiz borcunun, hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6098 Sayılı Kanun'un 120. maddesi uyarınca belirlenmesi için kararın davalılar yararına bozulması ibarelerinin eklenmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenler ve Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir,…” gerekçesiyle taraf vekillerinin karar düzeltme taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

18. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.07.2015 tarihli ve 2015/232 E., 2015/459 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında davada TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce oluşan aidat borçlarının tahsilinin istendiği, hem aidat borçlarının ait olduğu dönem hem de temerrüt durumunun TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce gerçekleştiği, asıl alacağın mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’na (BK) tâbi olarak doğduğu ve bu yasaya göre faiz işlediği, faize ilişkin sınırlamanın, TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce oluşan asıl borç ve buna işleyecek faiz bakımından da uygulanmasının 6101 sayılı Kanun’un 1. maddesine aykırı olduğu, ayrıca haklarında aynı gün takip yapılmış iki kooperatif ortağından birinin borcunu TBK’nın yürürlüğe henüz girmediği bir tarihte ödemiş ise sınırlandırılmamış (fazla) faiz ile ödeyeceği ancak borcunu ödememiş ve hakkında dava açılmış olan ortağın, sırf derdest dava kavramına yüklenen farklı yorum nedeniyle geriye doğru eksik faiz ödeyeceği, bu uygulamanın eşitsizliğe yol açacağı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine, davalılar tarafından davadan sonra yapılan ve davacı tarafın kabulünde olan ödeme miktarlarının infaz sırasında nazara alınmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

19. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

20. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; TBK’nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmesi karşısında, 26.05.2008 tarihinde açılan davada, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan dönemde uygulanacak faiz oranının belirlenmesinde aynı Kanun’un 120/2. maddesindeki sınırlamanın uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

21. Öncelikle konunun çözüme kavuşturulması bakımından faize ilişkin yasal düzenlenmelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

22. Türk Borçlar Kanunu’nun “Faiz” başlıklı 88. maddesi;

“Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.

Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü haizdir.

Aynı Kanun’un “Temerrüt faizi” başlıklı 120. maddesi ise;

“…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.

Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.

Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur”

Düzenlemesini içermektedir.

23. Değinilmesi gereken diğer iki düzenleme ise Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun’un (Yürürlük Yasası) 1 ve 7. maddeleridir.

24. Bu Kanunun “Geçmişe etkili olmama kuralı” başlıklı 1. maddesi;

“Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir” hükmünü içermektedir.

25. Aynı Kanun’un 7. maddesi;

“Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'inci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

26. Görüldüğü gibi bu düzenleme esasen kamu düzeni ve genel ahlâk temeline dayandırılmıştır; maddede münferiden sayılan hâller de bu kapsamdadır. Düzenleme 1. maddedeki ilke karşısında yeni bir ilke getirmemekte, sınırlı bir istisnayı öngörmektedir.

27. Her iki düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinde; TBK’nın hükümlerinin kural olarak geçmişe yürümeyeceği fakat istisnai olarak bazı hâllerde, değişikliklerin görülmekte olan davalara da uygulanacağı sonucuna varılmaktadır. 6101 sayılı Yürürlük Yasasının 7. maddesi ile kanun koyucu aşırı faizin önüne geçmek yönündeki iradesini, derdest davalara da yansıtmıştır.

28. Burada üzerinde durulması gereken hususlardan biri de “görülmekte olan dava” kavramıdır. Kanun koyucu aile, miras, eşya hukuku gibi alanlarda özel dava türleri benimsemiş olsa da usul kanunlarının temel dava anlayışı; ihlâl edilen sübjektif hakkın korunması amacını doğrudan doğruya yansıtan alacak benzeri hukukî korumaları kapsamaktadır. Bu bakımdan mesela inşaî bir dava ya da bir menfi tespit davası kural olarak usul kanunlarında temel düzenleme konusu edilmemekte ve mahiyetleri uygun düştüğü ölçüde, hâkimin adil yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri çerçevesindeki yorumlamaları ile yürütülmektedir.

29. Bu açıdan bakıldığında 6101 sayılı Yürürlük Yasasının “görülmekte olan dava” kıstasının, faizin dava içinde devam ettiği hâlleri gösterdiği kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2020 tarihli ve 2017/23-1619 E., 2020/432 K., 17.06.2020 tarihli ve 2017/23-1814 E., 2020/433 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

30. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davaya konu asıl alacak, BK’nun yürürlükte olduğu dönemde doğmuştur. 6101 sayılı Yürürlük Yasasının 1. maddesinde, TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi Kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

31. Bu durumda eldeki davada TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihine kadar BK hükümlerine göre faiz işletilmelidir. Böyle bir hâlde faize ilişkin sınırlamanın, TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 gününden önce doğan borçlar nedeniyle işleyecek faiz bakımından da uygulanması, 6101 sayılı Yürürlük Yasasının 1. maddesindeki temel ilkeye aykırıdır.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, TBK’nın 88 ve 120. maddesinin görülmekte olan davalara uygulanmasından anlaşılması gereken hususun, TBK’nın yürürlüğünden önce borç ilişkisinin kısmen veya tamamen sonlanmadığı durumları ifade ettiği ve bu gibi hâllerde faize ilişkin sınırlamanın uygulanması gerektiği, öncesinde yapılan ödemelerin geçerli olacağı, eldeki alacak davasında, davacının TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce yaptığı son ödeme ile ödenen miktar kadar borcun sona ermiş olacağı ve TBK ile getirilen tavan sınırların ödenen miktarlar için uygulanmayacağı gözetilerek, yapılan ödemenin ne kadarının faiz ve masraflar ne kadarının ana para için yapılmış sayılacağı belirlenerek kalan ana para miktarı bulunduktan sonra bu miktara son ödeme tarihinden itibarin faize ilişkin tavan sınırlamalar uygulanmak suretiyle borç miktarı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, yerel mahkemece verilen direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca, karar tarihinden sonra yapılan ödemeler de dikkate alınarak belirlenecek alacak miktarına, TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihe kadar kooperatif genel kurulunda belirlenen faiz oranı, bu tarihten sonra ise TBK’nın 120/2. maddesindeki sınırlandırılmış temerrüt faizinin uygulanması gerektiği yönündeki direnme kararı yerindedir.

34. Ne var ki, Özel Dairece miktar yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararı yerinde olup, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 6. (15) HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle Hukuk Genel Kurulu kararının mahkemesince taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan Yargıtay 6. (15) Hukuk Dairesine gönderilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile sözleşme faizi ve temerrüt faizine ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanununda yer almayan yeni, sınırlayıcı hükümler getirilmiştir. Bu hükümler akdi ve temerrüt faizine ilişkin olarak sözleşme serbestisine sınırlar çizmektedir.

Bu düzenlemeler akdi faiz yönünden 88. maddede, temerrüt faizi yönünden 120. maddede yer almakta olup şu hükümler bulunmaktadır:

Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir (TBK 88/1).

Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz (TBK 88/2).

Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir (TBK 120/1).

Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz (TBK 120/2).

Bu sınırlamaların TBK öncesi yapılan sözleşmelere etkili olup olmadığı, etkili olması hâlinde etkisini hangi tarihten itibaren doğuracağı konusunda 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun ile düzenlemeler yapılmıştır.

Bu düzenlemelerden ilki "Geçmişe etkili olmama kuralı" başlığını taşıyan 1. maddede yer almakta olup bu hükme göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.

Diğer bir düzenlemeye ise "Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama" başlığını taşıyan 7. maddede yer verilmiş olup bu hükme göre; Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'inci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır.

Kanunun 1. maddesinde yer alan hüküm ile TBK hükümlerinin kural olarak geçmişe etkili olmadığı düzenlenmiş ancak TBK öncesi gerçekleşmiş işlemlere ilişkin olarak TBK sonrası gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiyenin TBK'ya tabi olduğu belirtilmiştir. Burada temerrüt de sayıldığı için TBK'nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihi sonrasındaki temerrüde ilişkin ve buna bağlı olarak bu tarihten sonra işleyecek akdi faiz ve temerrüt faizi için TBK hükümlerinin uygulanacağı ve buna bağlı olarak 88 ve 120. maddedeki tavan sınırların da uygulanacağı anlaşılmaktadır.

Bu hükümden tavan sınırların 01.07.2012 tarihinden sonra uygulanacağı açıkça anlaşıldığı hâlde yasa koyucu ayrıca 7. maddeyi getirmiş ve bu tavan sınırların eldeki davalara da uygulanacağını belirtmiştir. 1. madde bu konuda yeterli ise yasa koyucunun 7. maddeyi getirmesine gerek yoktur. Yasa koyucunun abesle iştigal etmeyeceği temel bir yorum kuralıdır. Yasa koyucunun aynı kanunda, aynı anlam ve sonucu içeren iki ayrı düzenleme yapması düşünülemeyeceğine göre 1 ve 7. maddelerin farklı hususları düzenlemeyi amaçladığı sonucuna varılmalıdır.

TBK yürürlüğe girdiğinde elde olan dava zaten TBK öncesi işlemiş akdi veya temerrüt faizinin uyuşmazlığa konu olduğu bir dava olacaktır. Maddede TBK öncesi ve TBK sonrası diye bir ayrıma gidilmeksizin eldeki dava unsuruna yer verildiğinden maddenin açık anlamıyla anlaşılması gereken de zaten TBK öncesi dönem için de eldeki davalarda bu tavan sınırların geçmişe etkili uygulanması gerektiğidir.

7. madde ile, 88 ve 120. maddenin görülmekte olan davalarda uygulanma hükmü getirilmiş ise de bu TBK öncesi sözleşmeler yönünden mutlak bir geriye yürüme değildir. Bu durum, Kamu düzeni ve genel ahlâk nedeniyle geçmişe etkili olmanın düzenlendiği Kanunun 2. maddesindeki "Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanır." hükmüne rağmen 1 ve 7. maddede 88 ve 120. maddelerin ayrıca belirtilmesine gerek duyulmasından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle görülmekte olan davalara uygulanmasından anlaşılması gereken TBK'dan önce borç ilişkisinin kısmen veya tamamen sonlanmadığı kısmen veya tamamen borcun tasfiye olmadığı hâllerde bunun uygulanması gerektiği öncesinde yapılan ödemelerin geçerli sayılacağı kamu düzeni hükmüne dayanılarak ödenmiş ve tasfiye olmuş kısımları da kapsayan bir uygulamaya gidilemeyecek olmasıdır. Bu ödeme ister rızaya dayalı, ister cebri icraya dayalı olsun sonuç değişmeyecek ve TBK öncesi icrada yapılan ödemeler de faiz tavan sınırlarına dayalı olarak menfi tespit veya istirdat davası dava açma hakkı vermeyecektir.

Sonuç olarak tavan sınırların görülmekte olan davalara da uygulanmasının anlamı, borcun TBK öncesinde ödenmiş olan kısımları hariç tutularak son ödeme tarihinde kalan asıl alacak miktarı esas alınarak bu tavan sınırların uygulanacak olmasıdır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı Kooperatif tarafından aidat alacağı konusunda dava açılmış olup 01.07.2012 tarihinden önce muaccel olan ve bu tarihte henüz ödenmemiş alacaklar dahil alacağın tamamına faiz tavan sınırlarının uygulanması gerektiği için direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan bu tavan sınırların TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren uygulanacağı ve direnme kararının uygun olduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Belkıs KARAKAŞ           Zeki GÖZÜTOK
Üye                                 Üye