TEMYİZ DİLEKÇESİNDE ZAMANAŞIMI İLERİ SÜRÜLMESE BİLE SÜRESİNDE ZAMANAŞIMI DEFİNDE BULUNULMUŞSA BU HUSUSTA KARAR VERİLMELİDİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


23 Şub
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/2-3155 
KARAR NO   : 2021/1307

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ              :
 Adilcevaz Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                        : 22/12/2015
NUMARASI                : 2015/156 - 2015/150
DAVACI                      : D.İ. vekili Av. H.İ.B.
DAVALI                      : İ.K. vekili Av. K.K.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 23.09.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 16.07.2013 tarihli ve 2012/88 E., 2013/71 K. sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, kararın tarafların temyiz istemi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.07.2014 tarihli ve 2014/15008 E., 2014/15304 K. sayılı kararı ile erkeğin tüm temyiz itirazlarının reddine, kadının ise kusur belirlemesi ve yoksulluk nafakasına yönelik itirazlarının kabulü ile hükmün kısmen bozulduğunu, erkeğin bozma kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunduğunu, dolayısıyla ilgili kararda verilen boşanma hükmünün 23.09.2013 tarihinde kesinleştiğini ileri sürerek müvekkili yararına TMK’nın 174/1. maddesi uyarıca 4.000 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 24.10.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, açılan davanın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, kaldı ki boşanan eşler yönünden ödenmesine karar verilebilecek olan maddi tazminat koşullarının somut olayda bulunmadığını, kadının ağır kusurlu olduğunu, yerel mahkemenin de bu şekilde karar verdiğini, her ne kadar karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.07.2014 tarihli ve 2014/15008 E., 2014/15304 K. sayılı kararı ile bozulmuşsa da müvekkilinin bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğunu, kadın eşin evlilik birliği devam ederken, haksız olarak evini, eşini ve çocuklarını terk ettiğini, müvekkilinin noter kanalıyla eşine dön ihtarında bulunduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 09.02.2015 tarihli ve 2014/175 E., 2015/26 K. sayılı kararı ile; asıl davanın boşanma sonrası açılan maddi tazminat talebine, birleşen davanın ise boşanma ve fer'îerine ilişkin olduğu, TMK’nın 174/2. maddesine göre talep edilen maddi tazminatın boşanmaya sebep olaylar yüzünden istenebileceği, dolayısıyla maddi tazminat istemine ilişkin eldeki davanın birleşen 2012/88 E. sayılı dosyası ile tespit edilen kusur belirlemesi ile bağlı olduğu, birleşen davada Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.07.2014 tarihli ve 2014/15008 E, 2014/15304 K sayılı ilamına uyulduğu, bozma ilamına göre boşanmaya sebep olan olaylarda; erkeğin ve ailesinin kadını istemediği, erkeğin eşini “açın kızı” diyerek aşağıladığı, kadının ailesini eve kabul etmediği şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışları ile tam kusurlu, kadın eşin ise kusursuz olduğu gerekçesiyle kadın yararına 200 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 4,000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Kararı:

7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27.05.2015 tarihli ve 2015/7837 E., 2015/10722 K. sayılı kararı ile;

"... Hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve özellikle, mahkemece davacı kadın yararına boşanma kararının kesinleştiği 19.09.2013 tarihinden geçerli olmak üzere aylık 300 TL yoksulluk nafakası takdir edildiğinin anlaşılmasına göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (TMK.md.178). Davacının maddi tazminat talebi, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra Türk Medeni Kanununun 178. maddesi uyarınca talep edilmiştir. Tarafların boşanmalarına ilişkin ilam 19.09.2013 tarihinde kesinleşmiş, davacı ise bir yıl geçtikten sonra 23.09.2014 tarihinde maddi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalı süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Bu yön gözetilerek, davacının maddi tazminat isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3- Bozmadan önce kurulan hükümde, boşanma davasının kabulü nedeniyle davacı kadın yararına maktu vekâlet ücreti verilmiş, hüküm sadece manevi tazminat ve yoksulluk nafakası yönünden bozulmuş, vekâlet ücreti bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşmiştir. Davacı kadın yararına, boşanma davasının kabulü sebebiyle bozmadan önce vekâlet ücreti hükmedildiğine ve o bölüm kesinleştiğine göre, boşanma davasında bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda davacı kadın yararına yeniden vekâlet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

8. Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2015/156 E, 2015/150 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında, kesinleşen boşanma ilamı nedeniyle davacı yararına yeniden vekâlet ücretine takdir edilmiş olmasının hatalı olduğu gerekçesiyle vekâlet ücretine yönelik verilen bozma kararına uyulmasına, ancak tarafların boşanmasına ilişkin 16.07.2013 tarihli ve 2012/88 E., 2013/71 K. sayılı kararının boşanma yönünden bozma ilamında belirtildiği gibi 19.09.2013 tarihinde değil 23.09.2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 23.09.2014 günü yani TMK'nın 178. maddesi uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresinin son gününde açıldığı, dolayısıyla zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilerek davacı yararına 4.000 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 178. maddesine göre talep edilen maddi tazminat isteminin yasal süresi içerisinde ileri sürülüp sürülmediği, buradan varılacak sonuca göre davacının TMK’nın 174/1. maddesi uyarınca açılan davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ile kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere TMK’nın 174. maddesinin 1. fıkrasında “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

13. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

14. Türk Medeni Kanunu’nun “Zamanaşımı” başlıklı 178. maddesine göre evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Başka bir anlatımla boşanma kararı kesinleştikten sonra, boşanma sebebiyle açılacak olan maddi-manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına ilişkin davalar, evliliğin boşanma sebebiyle son bulmasına ilişkin hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tâbidir. Zamanaşımı hukuksal açıdan “def’î” niteliğindedir. Yani borçlu, borcunu ödemek istemiyorsa, borcun zamanaşımına uğradığını ve borcun dava edilebilme niteliği olmadığını açık bir biçimde ileri sürmelidir. Zira Türk Borçlar Kanunu’nun 161. maddesi zamanaşımı ileri sürülmediği takdirde hâkimin zamanaşımını kendiliğinden dikkate alamayacağı hükmünü taşımaktadır. Yargıtay ve Özel Daire uygulamaları gereğince; uygulanması gereken zamanaşımı süresi boşanma hükmünün kesinleştiği tarihten itibaren başlar. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 17.04.2013 tarihli ve 2013/8-375 E., 2013/520 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

15. Eldeki davaya gelince; tarafların 20.08.1998 tarihinde evlendikleri, kadın eşin 04.09.2012 tarihinde Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinde boşanma, velayet, manevi tazminat ve nafaka istemli dava açtığı, Mahkemece 16.07.2013 tarihli ve 2012/88 E., 2013/71 K. sayılı kararı ile tarafların boşanmasına ve boşanmanın fer'îlerine ilişkin karar verildiği, kararın davalı erkek eş vekiline 28.08.2013, davacı kadın eş vekiline ise 04.09.2013 tarihinde bizzat tebliğ edildiği, hükmün kadın vekili tarafından; kusur belirlemesi, velayet, manevi tazminat ve yoksulluk nafakası yönünden, erkek vekili tarafından ise tedbir nafakası, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edildiği, TMK’nın 178. maddesine göre açılan eldeki davanın ise 23.09.2014 tarihinde açıldığı ve davalı tarafın süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunduğu hususları ihtilafsızdır.

16. Boşanma kararı ile eşler arasında evlilik bağını çözen ve evlilik birliğini sona erdiren boşanma unsurunun yanı sıra fer'î unsurlarla da eşlerin boşanma nedeniyle uğrayacakları kişisel ve malî sonuçlar da hüküm altına alınmaktadır. Nitekim başka bir olayda HGK’nın 23.06.1993 tarihli ve 1993/2-133 E., 1993/481 K. sayılı kararı ile; boşanma hükmünün asıl hüküm olan boşanma kararı yanında boşanmaya bağlı fer'î hükümlerden oluşan adeta bir kombine hüküm mahiyetine haiz olduğu, bu fer'î hükümlerin ise bozucu inşai nitelikte ve evlilik birliğini sona erdiren boşanma kararına bağlı ancak ondan bağımsız bir karakterinin ve işleyişinin bulunmadığı, yine bu fer'î hükümlerin bir kısmının inşaya yönelik olabileceği gibi bir kısmının tespit veya edime ilişkin olabileceği açıklanmıştır.

17. Bilindiği gibi davanın tarafları; ilk derece mahkemesince aleyhlerine verilen kararlara karşı, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca temyiz kanun yoluna veya 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca sırasıyla istinaf veya temyiz kanun yollarına başvuru hakkına sahiptirler. Süresi içerisinde aleyhine kanun yoluna başvurulmayan kararlar kesinleşirler. Kuşkusuz ki davanın tarafları hükmün bir kısmını kanun yoluna taşırken diğer kısmını kanun yoluna taşımayabilirler. Özellikle objektif dava birleşmesi hâlinde verilen hüküm taleplerinden yalnızca biri veya bir kısmı kanun yoluna konu edilebilir. Bu hâl doktrinde kısmi istinaf/temyiz olarak adlandırılmaktadır. Hükmün tamamının değil de aleyhe olan bir veya daha fazla kısmının kanun yoluna konu edilmiş olması hâlinde hükmün kanun yoluna konu edilmeyen kısmı kesinleşir. Burada kesinleşmeden maksat kesin hüküm olup, usule ilişkin kazanılmış hak değildir. Çünkü burada kesinleşen yönler; bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeni ile değil, süresinde itiraz edilmediği için kesinleştiği hususu tartışmasızdır. Benzer hususlar HGK’nın 11.03.2021 tarihli ve 2020/2-303 E., 2021/242 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir.

18. Somut olayda da; tarafların boşanmasına ilişkin Adilcevaz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 16.07.2013 tarihli ve 2012/88 E., 2013/71 K. sayılı kararı taraflara usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş olup, son tebliğ tarihi 04.09.2013 tarihidir. 1086 sayılı HUMK’nın 432. maddesine göre temyiz süresi on beş gündür. Temyiz süreleri, ilamın usulen taraflardan her birine tebliği ile işlemeye başlar. Ne var ki yukarıda esas ve karar numarası belirtilen karar boşanma hükmü yönünden taraflarca temyiz edilmeyerek 19.09.2013 tarihinde kesinleşmiştir.

19. Yapılan tüm bu açıklamalar ışığı altında; her ne kadar Mahkemece boşanma hükmünün 23.09.2013 tarihinde kesinleştiği kabul edilerek Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiş ise de; tarafların boşanmasına ilişkin hükmün bozma kararında belirtildiği üzere 19.09.2013 tarihinde kesinleştiği ve davacının bir yıllık süre geçtikten sonra 23.09.2014 tarihinde maddi tazminat istemli dava açtığı anlaşılmıştır. Hâl böyle olunca, davanın süresinde açıldığı gerekçesi ile kadın eş yararına maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi dosya kapsamına uygun düşmediğinden bozmayı gerektirmiştir.

20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; zamanaşımı itirazının def’î niteliğinde olduğu ve re’sen nazara alınamayacağı, davalı vekilinin temyiz dilekçesinde direnme kararının zamanaşımı nedeniyle bozulması gerektiğine dair bir itirazının bulunmadığı, böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca zamanaşımı nedeniyle bozma yapılmasının mümkün olmayacağı görüşünden hareketle maddi tazminatın esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile kararın kesinleşme tarihi her ne kadar 19.09.2013 olsa da Mahkemece 23.09.2013 tarihinin kesinleşme tarihi olarak belirlenerek bu tarihin nüfusa işlendiği, dolayısıyla davanın geç açılmasındaki hatanın mahkeme işleminden kaynaklandığı, tarafın dava açma süresi konusunda mahkeme tarafından yanıltıldığı, bu yanılgıdan doğan sorumluluğun tarafa yükletilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal edeceği, dolayısıyla direnme kararının bu değişik gerekçeye göre isabetli olduğundan maddi tazminatın esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

21. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince oy çokluğu ile BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Mahkemece boşanma, velayet ve şahsi münasebet tesisine dair verilen karar Özel Dairenin 03.07.2014 tarih 2014/15008 E, 2014/15304 K. sayılı kararı ile erkeğin tüm temyiz itirazları reddedilerek kadının ise kusur belirlemesi ve yoksulluk nafakasına yönelik temyiz itirazları kabul edilerek kısmen bozulmuş, bozmaya uyularak dosya işbu dosya ile birleştirilmiş, işbu davada davacı kadın TMK 174/1. maddesi uyarınca 4000 TL maddi tazminat talep etmiş, mahkemece kadın yararına 200 TL yoksulluk nafakası ile 4000 TL maddi ve 10000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairece, maddi tazminat isteğine karşı süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunulduğu ve evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğradığı (TMK md. 178), boşanma ilamı 19.09.2013 tarihinde kesinleştikten bir yıl geçtikten sonra 23.09.2014 tarihinde maddi tazminat talep edildiğinden, davacının maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle maddi tazminatın kabulüne dair karar bozulmuş, mahkemece direnme kararı verilmiş boşanma karının bozma ilamında belirtildiği gibi 19.09.2003 tarihinde değil, 23.09.2013 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın TMK’nın 178. maddesi uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresinin son gününde açıldığı, zamanaşımı süresinin dolmadığı belirtilerek 4000 TL maddi tazminata hükmedilmiştir.

Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık maddi tazminat bakımından zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Ancak direnme kararında hükmedilen maddi tazminat için TMK’nın 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı ve talebin bozma ilamında belirtildiği gibi zamanaşımı nedeniyle reddi gerekip gerekmediğinin, direnme kararının bu bakımından usul ve yasaya uygun olup olmadığının belirlenmesi için öncelikle davalının direnme kararını bu yönden temyiz etmesi gerekmektedir. Zamanaşımı, def’î niteliğinde olup hak düşürücü süre gibi re’sen nazara alınacak bir husus olmadığından, direnme kararının zamanaşımı bakımından temyizi şart ve temyiz edildiği taktirde Hukuk Genel Kurulumuzca incelenmesi mümkündür. Davalı vekilinin direnme kararını temyiz dilekçesinde maddi tazminat talebinin TMK 178. maddesi uyarınca bir yıllık zamanaşımı süresinden sonra olduğu, zamanaşımından reddi gerektiği ve direnme kararının zamanaşımı gerçekleştiğinden bozulması gerektiği yönünde bir temyiz talebi yoktur, esasa ilişkin tarafların kusur durumuna geçimsizliğin ispatına yönelik temyiz nedenleri ileri sürülmüştür. Bu durumda maddi tazminat talebi bakımından zamanaşımı süresi geçtikten sonra davanın açılıp açılmadığı bakımından direnme kararının incelenmesi ve zamanaşımı dolmadan açıldığına dair mahkeme kararının bozulması usulen mümkün değildir.

Bu nedenlerle, sayın çoğunluğun maddi tazminat direnme hükmünün zamanaşımı nedeniyle bozulmasına ilişkin kararına katılamıyorum, hükmedilen maddi tazminatın esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye

KARŞI OY

Mahkemece 16.07.2013 tarihinde 2012/88 esas, 2013/71 karar sayılı olarak verilen hüküm, boşanma hüküm sonucu yönünden temyiz edilmemiş ise de hükmün diğer yönlerinden temyiz talebinde bulunulmuş, davalı erkeğin tüm temyiz itirazları reddedilmiş, davacı kadının temyiz itirazları ise kısmen kabul edilerek bozma kararı verilmiştir.

Bozma kararında boşanmaya sebep olan olaylarda davalının tümüyle kusurlu olduğu hâlde müşterek veya daha ağır kusurlu olmadığından bahisle manevi tazminat talebinin reddinin doğru olmadığı, ayrıca boşanmaya neden olan olaylarda davacının bir kusuru olmadığı hâlde yoksulluk nafakası isteğinin reddedilmiş olmasının doğru olmadığı belirtilmiştir.

Boşanma hükmü ile boşanma hükmüne esas gerekçe niteliğini taşıyan kusur belirlemesinin birbirinden ayrı kesinleşip kesinleşmeyeceği tartışılabilir ise de özel daire bozması, boşanma hükmü kesinleşmiş olsa da kusur belirlemesinin kesinleşmeyeceği esasını içerir bir bozma olup mahkemece bu bozmaya uyulmuş olduğundan bu dosyadaki uyuşmazlığın bunların birbirinden ayrı tarihlerde kesinleşebileceği esasına dayalı olarak çözümlenmesi gerekir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 478/1. maddede evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava haklarının boşanma hükmünün kesinleşmesi üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir.

Maddede belirtilen boşanma hükmünün kesinleşmesi kavramı boşanma hüküm sonucunun kesinleşmesi olarak mı anlaşılmalı yoksa temyiz incelemesine konu edilen ve boşanmanın gerekçesini oluşturan kusur belirlemesinin de kesinleşmesi olarak anlaşılmalıdır.

Hükümde bulunması gereken hususlar HMK 297. maddede sayılmış olup; hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir (HMK 297/2).

Hükümde, hüküm sonucunun yer alması yeterli olmayıp ayrıca bu hüküm sonucunun gerekçesi de bulunmalı ve bu gerekçe; tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri de içermelidir (HMK 297/1-ç). Bu hususları içermeyen bir gerekçe görünürde gerekçe olup gerçek bir gerekçe kabul edilemeyeceği gibi usulüne uygun Kanunun aradığı anlamda gerekçe taşıyan bir hüküm kurulduğundan da söz edilemez.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasının zorunlu olması 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 141/3. maddesinde anayasal bir ilke olarak yer almaktadır.

Hükümde gerekçe bulunması zorunluluğu yukarıdaki hükümler yanında HMK 298/3. maddede ayrıca belirtilmiştir.

Bu zorunluluk, hükmün gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılmamasını da gerektirir. Gerekçeyle çelişen bir hüküm sonucunun da Kanun ve Anayasa hükmü olarak aranan anlamda bir gerekçe içerdiği kabul edilemez.

Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz (HMK 298/3). Bu aynı zamanda Anayasanın 141/1. ve HMK 28. maddesindeki aleniyet ilkesinin de bir sonucudur. Zira tefhim edilen karara aykırı gerekçe yazılması aleniyet ilkesinin açık ihlali niteliğini taşıyacaktır.

Yukarıdaki hükümlerin de bir sonucu olarak gerekçeli karar; hüküm sonucu kadar gerekçesiyle de bir bütün olup hüküm sonucu ve gerekçe birbirini tamamlamaktadır. Bu bağlılık ve tamamlayıcılık, hüküm sonucu ve gerekçenin birbirinden bağımsız olmadığını ve sabit görülen vakıaları da belirten gerekçeden bağımsız olarak düşünülemeyeceğini ortaya koymaktadır.

Belirtilen esaslara rağmen boşanma hükmünün kesinleştirilip gerekçeye dahil olan kusur belirlemesinin kesinleşmemesi boşanma kararının gerekçesi ve hüküm sonucunun farklı tarihlerde kesinleşebileceği sonucunu içermektedir.

Bu sonucu içerir bir uygulama daire uygulamalarında kabul edilip bu dosyada da gerçekleştiğine göre artık boşanma hüküm sonucu kesinleştirilmiş olsa bile, gerekçesinin o tarihte henüz kesinleşmediğini ortaya koymaktadır. Gerekçesinin kesinleşmediği kabul edilen bir hükmün tüm unsurlarıyla kesin hüküm hâline geldiği kabul edilemeyeceğinden TMK 178. maddedeki sürenin başlangıcı olarak da boşanmanın kesinleştiği tarih değil bu hükmün gerekçesinin kesinleştiği tarih esas alınmalıdır. Zira maddede boşanma hüküm sonucunun kesinleştiği tarih değil boşanma hükmünün kesinleştiği tarih başlangıç olarak belirtilmiştir. Hükmün, hüküm sonucu ve gerekçesiyle bir bütün olduğunu kabul ettiğimizde farklı bir sonuca varılması da mümkün olmayacaktır.

Mahkemenin kesinleştirdiği boşanma kararının gerekçesinde yer alan kusur belirlemesi bozulmamış olsa idi davacının uyuşmazlığa konu maddi tazminatı istemesi dahi mümkün değildi. Zira maddi tazminat istenebilmesi için kusursuz veya daha az kusurlu olunması gerekir. Mahkemenin kesinleştirdiği boşanma hükmü ise davacının tümüyle kusurlu olduğu esasına dayanmaktadır. Davacı taraf boşanmak hükmü kesinleşmiş olsa da bu hüküm nedeniyle maddi tazminat isteyemeyecek durumda iken maddi tazminat isteme süresinin başladığının kabul edilmesi aleniyet ilkesiyle de bağdaşmaz. Davacı kusur belirlemesi bozulduktan sonra maddi tazminat isteyebileceğini öğrenmiş iken bunun bilinmediği daha geri bir tarihten zamanaşımı süresinin başlatılması hukukun genel ilkeleri karşısında da kabul edilemez.

Belirtilen nedenlerle bu davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.

Davanın zamanaşımı süresi içinde hatta bu süre başlamadan açıldığını kabul etmek için yukarıda açıklanan gerekçe yeterli olup özel daire ve mahkemenin bu gerekçeleri tartışmamış olması da sonuca etkili değildir.

Her ne kadar bu gerekçe yeterli olsa da özel daire ve mahkemenin tartıştığı neden ve gerekçeler kapsamında değerlendirme yapıldığında da bu davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığını kabul etmek gerekir.

Şöyle ki;

Özel Dairenin bozma kararında belirttiği kesinleşme tarihi dosya kapsamına uygun olup boşanma hükmü 19.09.2013 tarihinde kesinleşmiştir. Mahkeme boşanma hükmünün 23.09.2013 tarihinde kesinleştiğini kabul etmiş ise de son tebliğ tarihi olan 04.09.2013 tarihine göre bu tarihin doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Tebliğ tarihi adli tatil nedeniyle uzamış süre içinde ise de bu aradaki bir haftalık uzamış süre adli tatilde yapılan tebliğler ile ilgili olup uzamış sürenin burada uygulanma olanağı da yoktur.

Kararın kesinleşme tarihi özel daire kararında de belirtildiği gibi 19.09.2013 ise de kararın kesinleşme tarihi olarak 23.09.2013 olarak gösterilmek suretiyle kesinleşme şerhi verilmiştir. Tarafın elinde kesinleşme şerhini içeren bir karar var iken taraflardan dosyadaki tebligat belgelerini incelemeleri ve kesinleşme şerhinin doğruluğunu araştırmaları beklenilemez. Taraf elindeki kesinleşme şerhini içeren karara da baksa, buna göre olaşan nüfus kayıtlarına da baksa, boşanma kararının 23.09.2013 tarihinde kesinleştiği sonucuna varacağına göre 23.09.2014 tarihinde açılan davayı süresinde saymak gerekir. Zira davanın geç açılmasındaki hatanın mahkeme işleminden kaynaklandığı da somut uyuşmazlıkta çok açıktır. Zira davacı bu kesinleşme tarihine göre başladığı kabul edildiğinde bir yıllık sürenin son günü bu davayı açmıştır. Tarafın dava açma süresi konusunda mahkeme işlemiyle yanıltılmış olması hâlinde bundan doğan yanılgının sonuçlarının tarafa yükletilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkına da aykırı olacaktır.

Temyiz süresinin başlangıcı veya süresi konusunda mahkeme kararında yanlışlık yapılması halinde kanuni süre olan kanundaki sürenin değil hatalı gösterilen süre ve başlangıcının dikkate alınması gerektiği pek çok yargısal uygulamada kabul edilmektedir. Bunun kabul edilmediği ve kanundaki süreye öncelik verilerek çözüme gidilen yargısal uygulamalarla ilgili olarak Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularla ilgili kararlar da da hatalı gösterilen süre veya başlangıca rağmen kanundaki süre ve başlangıcın esas alınmasının Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği kabul edilmiş ve mahkemeye erişim hakkının ihlali sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir (Örnekler: Anayasa Mahkemesinin 2012/855 Esas, 2013/7114 Esas ve 2014/819 Esas sayılı bireysel başvuru kararları).

Bu yerleşik hâle gelmiş uygulamayla birlikte değerlendirilerek konuya bu açıdan bakıldığında da davanın zamanaşımı süresi dolmadan açıldığının kabulü gerekir.

Mahkemenin davanın süresinde açıldığına dair direnme gerekçesi yerinde değil ise de yukarıda açıklanan nedenlerle davanın süresinde sayılarak önceki kararda direnilmesi, sonucu itibarıyla doğrudur. Yukarıda açıklanan şekilde direnme gerekçesi düzeltilerek direnme uygun bulunup işin esası incelenmek üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan davanın süresinde açılmadığı yönündeki özel daire kararı gibi hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Zeki GÖZÜTOK
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 15’i BOZMA, 2’si ONAMA, 1’i ise DEĞİŞİK GEREKÇELİ ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.