ÜÇÜNCÜ KİŞİ TARAFINDAN İMZALANAN PROTOKOL BORCA KATILMA SÖZLEŞMESİ OLDUĞUNDAN DİĞER BORÇLULARLA BİRLİKTE MÜTESELSİL BORÇLU HÂLİNE GELMİŞTİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


04 Kas
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2021/11-288
Karar No       : 2023/8

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 16.09.2020
SAYISI                          : 2020/44 E., 2020/819 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.11.2019 tarihli ve 2018/1521 Esas,
                                        2019/7401 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin dava dışı F.rh.t Toprak San. Tic. AŞ'deki hisselerini şirket ortaklarına devrettiğini, satış bedeline karşılık müvekkilinin lehtar olduğu otuz altı adet ve her biri 60.000 USD bedelli bonoların F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti. tarafından müşterek olarak düzenlenerek müvekkiline verildiğini, bonoların ödenmemesi üzerine F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ ve H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ aleyhine ayrı ayrı kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapıldığını, ancak anılan borçlulardan tahsilat yapılamadığını, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı aleyhine otuz bir adet bono için Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2013/5093 Esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi ve beş adet bono için Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyası üzerinden kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapıldığını, davalının Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan takip nedeniyle takibe konu bonoların teminat senedi olduğundan bahisle şikayet yoluna başvurduğunu, neticede Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 15.01.2014 tarihli ve 2013/374 Esas, 2014/20 Karar sayılı kararı ile takibe konu bonoların 09.03.2007 tarihli protokolün teminatı niteliğinde olduğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiğini, oysa dava konusu bonoların hisse devir bedeline karşılık verildiğini ve 09.03.2007 tarihli protokol ile bir ilgilerinin bulunmadığını, zira bonoların tanzim tarihlerinin 09.03.2007 tarihinden önce olduğunu, dolayısıyla müvekkilinin Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyasına konu beş adet kambiyo vasfına sahip bono nedeniyle davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek 30.09.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile müvekkilinin takip nedeniyle davalıdan 300.000 USD alacaklı olduğunun tespiti ile bu miktarın senet vadelerinden hesaplanacak faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; senet bedellerinin ödenmesi konusunda davacı ile senet borçluları ve üçüncü kişiler arasında 09.03.2007 tarihli protokol düzenlendiğini, bu protokole göre senet bedellerinin H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ adına Mehmet S. tarafından davacıya ödenmesi ve H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ tarafından ödenen bedele tekabül eden 36.000.000 adet tuğlanın Mehmet S.'na verilmesinin kararlaştırıldığını, bu nedenle senetteki imzaların boşa çıktığını, dolayısıyla davacının müvekkilinden bir talep hakkı olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 10.03.2017 tarihli ve 2014/60 Esas, 2017/234 Karar sayılı kararı ile; 09.03.2007 tarihli protokol kapsamında senet bedellerinin ödenmemesi nedeni ile alacaklı, borçlular ve üçüncü kişi arasında şartlı olarak borcun devri anlaşması yapıldığı, protokol gereğince borçlu H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ tarafından senet bedeli kadar tuğlanın üçüncü kişi Mehmet S.’na verileceği ve karşılığında da üçüncü kişinin alacaklıya senet bedellerini ödeyeceği, buna göre üçüncü kişi Mehmet S.'nun alacağı davacıya ödemekle yükümlü olduğu ve borçlunun alacaklıya doğrudan ödeme yükümlüğünden kurtulduğu, zira bu durumda borcun temlikinin söz konusu olduğu, borcun temlikinin gerçekleşmiş olması nedeniyle öncesine dayalı borç ilişkisinden kaynaklanan senetlerin kambiyo senedi vasıflarının sona erdiği, protokol gereğince borcun üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeniyle alacaklının üçüncü kişiden alacağını talep etmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.01.2018 tarihli ve 2017/449 Esas, 2018/3 Karar sayılı kararı ile; tarafların düzenlediği protokol başlıklı sözleşmede Mehmet S.'nun davaya konu bonoların düzenleyicilerinin borcuna adi yazılı bir sözleşme ile katıldığı, kambiyo senetlerinden doğan borcun aynen devam ettiği ve sözleşmenin kambiyo senetlerinden doğan borçların bütün olarak Mehmet S.'na nakledilmesi (üstlenilmesi) anlamını taşımadığı, başka bir deyişle kambiyo senetlerinden doğan borcun devam ettiği, bu borcun yerine protokolden doğan borcun geçmediği ve geçemeyeceği, bu durumda dava konusu senetlerden dolayı davalının keşideci sıfatıyla borcunun devam ettiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Davacının dava dışı anonim şirketteki hisselerini dava dışı gerçek kişilere devrettiği, hisse devir bedeli olarak davacıya verilen senetlerde davalının ve dava dışı şirketlerin müşterek borçlu sıfatıyla imzalarının bulunduğu, borcun ödenmemesi üzerine davacı, davalının da aralarında bulunduğu borçlu şirketler ve dava dışı Mehmet S. arasında 09.03.2007 tarihli bir protokol düzenlendiği ve bu protokolün gereğinin yerine getirilmediği hususu uyuşmazlık dışıdır. Uyuşmazlık, protokolün borcun nakli mi yoksa borca katılma mahiyetinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

Borcun nakli Mülga 818 sayılı BK 173-181 maddelerinde düzenlenmiştir. Borcun nakli ile borçlu tarafın değişmesi sonucu doğar. Kural olarak borcun nakline alacaklının muvafakat etmesi gerekir. BK 173. maddesine göre borç ilişkileri dışında olan üçüncü kişi borçluya karşı borcu üzerine alma ve borçluya borçtan kurtarma yükümlülüğü altına girer. Üçüncü kişi ile borçlu arasındaki bu ilişki alacaklıyı etkilemez. Borcun iç yüklenilmesi adını alan bu ilişki borçlu ile üçüncü kişi arasında sonuç doğurur. Üçüncü kişi borcu eda etmezse borçlu borcu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Buna karşılık BK. 174. maddesinde düzenlenen borcun naklinde (borcun dış yüklenilmesi) alacaklı ile üçüncü kişi arasında yapılır. Böyle bir sözleşme ile eski borçlu borçtan kurtulur ve borcu üstlenen 3. kişi borç altına girer. Diğer bir tanımla borç ilişkisi varlığını sürdürmekle birlikte borcu borçlu tarafı değişir. Borcun nakli (borcun dış yüklenilmesi) için borçlunun bir icapta alacaklının da kabul beyanında bulunması gerekir. Karşılıklı olarak icap ve kabul beyanından sonra borcun nakli gerçekleşir ve yukarda açıklandığı üzere borçlu borçtan kurtulur.

Borca katılma ise, 6098 sayılı TBK ile kabul edilen bir hukuki kurumdur. Borca katılmada alacaklı ile borçlu ilişkisi haricinde üçüncü bir kişinin borçlunun yanında yer alarak yükümlü olunan edimi üstlenerek borcun ifası bakımından alacaklıya karşı ilk borçluyla birlikte asli müteselsil borçlu sıfatına sahip olmaktadır.

Somut olayda, 09.03.2007 tarihli protokolün 1. maddesinde ''...senedi Harun K.'ya Mehmet S.'nun ödemesi hususunda taraflar anlaşmışlardır.'' 2. maddesinde ''Harun K., senetlerin Mehmet S. tarafından ödenmesini, Mehmet S. da..... senetleri ödemeyi kabul etmektedir.'' 3. maddesinde '' Bu şekilde Harun K.'ya hisse devrinden doğan alacağı nedeniyle verilmiş senetler ödenmiş olacak. ...Mehmet S. da ...o aya ait 60.000 USD bedelli senedi Harun K.'ya ödeyip...'' şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında borca katılma değil, borcun nakli iradesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, protokolün ve taraf delillerinin borcun nakli kurumu çerçevesinde değerlendirilmesi ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, protokolün borca katılma olduğu şeklindeki yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten hisse devrinden dolayı düzenlenen bonoların 09.03.2007 tarihli protokol ile iptal edilmediği, bu durumda kambiyo senedi olan bonolardan dolayı keşidecilerin sorumluluğu ve borçluluğunun aynen devam ettiği, protokol gereğince senetleri ödeyeceği kararlaştırılan Mehmet S.'nun durumunun ancak sözleşmeye katılma olarak kabul edilebileceği, zira kambiyo senetlerinden doğan borcun aynen durduğu ve bu borcu Mehmet S.'nun alacağı tuğlalara karşılık ödeyeceğinin kararlaştırıldığı, oysa borcun nakli sözleşmesinin varlık kazanabilmesi için eski borcun tamamen sona erdirilmesi ve onun yerine yeni borcun geçmesi gerektiği, somut olayda kıymetli evraktan doğan borçların iptal edilmediği ve bunların yerine protokolden doğan borçların geçmediği, başka bir deyişle protokol ile kıymetli evraktan doğan borçların üçüncü şahıs olan Mehmet S. tarafından nasıl ödeneceğinin belirlendiği, aksi hâlde hiç kimse kıymetli evraktan doğan ve üç borçlunun yüklendiği borcun karşılığını adi yazılı bir sözleşmeye bağlanan borca nakletmeyeceği, borç ilişkisinde alacaklı alacağını garanti altına almak için borçlu sayısını artırmak (kefil v.b) ya da ayni güvence (rehin v.b) almak isteyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, müvekkilinin davacının devrettiği hisse bedeli karşılığı düzenlenen bonolara teminat amaçlı müteselsil borçlu sıfatıyla imza koyduğunu, 09.03.2007 tarihli protokol ile Mehmet S.'nun H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ'den tuğla almayı ve tuğla bedellerini de davacıya ödemeyi kabul ettiğini, böylelikle davacıdan hisse almadığı için bu alışverişte taraf olmayan müvekkilinin borcunun sona erdiğini, 09.03.2007 tarihli protokolün borca katılma değil borcun nakli niteliğinde olduğunu ve müvekkilinin sorumluluğunun sona erdiğini, dolayısıyla direnme kararının hukuka uygun olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar ve dava dışı üçüncü kişi arasında düzenlenen 09.03.2007 tarihli protokolün hukuki niteliğinin üçüncü kişinin borca katılma sözleşmesi mi olduğu yoksa dava konusu bonolardan kaynaklanan borcun üçüncü kişi tarafından üstlenilmesi sözleşmesi mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre davalının dava konusu alacaktan sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 18 inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır."

2. 818 sayılı Kanun'un borcun nakline ilişkin 174 üncü maddesi şöyledir:

"Evvelki borçlunun yerine yenisinin kaim olması ve borçtan beraeti borcun naklı müteahhidi ile alacaklı arasında yapılacak akit ile vukubulur.

Bu akdin icap edildiği, borcun nakli müteahhidi veya onun müsaadesiyle evvelki borçlu tarafından borcun nakli mukavelesinin alacaklıya bildirilmesinden istidlal olunabilir.

Alacaklının rızası ya sarih olur veya halin icabından anlaşılır. Alacaklı ihtirazi kayıt dermeyan etmeksizin borcun nakli müteahhidinin tediyesini kabul eder veya bunun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer her hangi bir muameleye razı olursa borcun naklini kabul etmiş addolunur."

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) "Borca katılma" başlıklı 201 inci maddesi şöyledir:

"Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir.

Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar"

2. Değerlendirme

1. Borca katılma, sözleşme tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Kanun'da düzenlenmemiş olup ilk defa 6098 sayılı Kanun'un 201 inci maddesi ile düzenleme altına alınan bir müessesedir. Ancak 818 sayılı Kanun'da borca katılmaya ilişkin bir düzenleme yer almasa da anılan Kanun döneminde de irade özerkliği ve sözleşme serbestisi gereğince üçüncü bir kişinin alacaklı ile anlaşarak borca katılması öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Dokuzuncu Baskı, 2006, s. 1206).

2. Borca katılma, ağırlıklı olarak teminat amacıyla başvurulan bir hukuki müessesedir. Ancak teminat sağlama dışında, iç ilişkide bir yükümlülüğün üstlenilmesi amacıyla da yapılabilir. Borca katılma ister teminat amacıyla, ister bir yükümlülüğün üstlenilmesi amacıyla yapılmış olsun, her iki durumda da borca katılan ve ilk borçlu alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olur. Başka bir deyişle borca katılma, mevcut bir borca, borçlunun yanında yer almak üzere, borca katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın borçlu ile birlikte sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşmenin akdedilmesiyle birlikte borca katılan ve borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.

3. Borca katılma esas itibariyle, Borçlar Hukuku alanında hâkim olan nispilik prensibinin bir istisnasını teşkil etmektedir. Nisbilik prensibine göre, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile kurulan sözleşme vasıtasıyla taraflar hak sahibi olup, yükümlülük altına girerler. Şu hâlde, bir sözleşme ancak tarafları bakımından hak sağlayıp, yükümlülük doğurduğundan, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler, kural olarak sözleşmeye dayanarak herhangi bir talepte bulunamayacakları gibi, sözleşme dolayısıyla yükümlülük altına girmeleri de söz konusu olamaz. Buna karşılık borca katılmada, borca katılanın alacaklıya karşı borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağını düzenlemek suretiyle nispilik prensibinin, sözleşmeden doğan borcun ifasının yalnızca borçludan talep edilebileceğine ilişkin sonucuna bir ististisna getirmiş bulunmaktadır.

4. Öte yandan borca katılma yoluyla ortaya çıkan borç, borca katılan için yeni bir borç teşkil etmektedir. Bu itibarla borca katılmanın, bir sözleşme değişikliğine neden olmayacağını, alacaklı ve borçlu arasındaki mevcut borç ilişkisini genişletmeyeceğini söylemek mümkündür. Zira borca katılma sözleşmesi, alacaklının ilk borçluya karşı alacağında herhangi bir değişiklik meydana getirmemekte, bilakis ilk borçlu ile müteselsilen sorumlu olacak ek bir borçlunun katılımıyla, alacağını elde etme imkânını güçlendirmektedir.

5. Mevcut bir borca katılma her ne kadar alacaklıya teminat verme amacına hizmet ediyorsa da, katılmadan doğan borcun hukuki sebebi teminat değildir. Katılmaya konu olan borcun hukuki sebebi ile borca katılanın borcunun hukuki sebebi aynı olacaktır. Örneğin, bir satış sözleşmesinde alıcının satış bedelinin ödenmesine ilişkin borcunun hukuki sebebi olan “satım konusu malın mülkiyetinin devrine ilişkin bir alacak hakkı kazanmak”, satış bedelinin ödenmesi borcuna katılan kişi açısından da borcun hukuki sebebini oluşturacaktır.

6. Borca katılmanın geçerliliği özel hiçbir şekil şartına tâbi değildir. Bu kapsamda borca katılmanın geçerli olabilmesinin temel şartı, borca katılmanın gerçekleştiği anda hukuken geçerli bir borcun varlığıdır. İlk borcun mevcut ve geçerli olmaması hâlinde borca katılan için de herhangi borç doğmaz.

7. Hemen belirtilmelidir ki, borca katılma sözleşmesi, ilk anda borcun üstlenilmesi sözleşmesine benzese de bu iki sözleşmenin çok temel farklıları bulunmaktadır. Borcun dış üstlenilmesi de borca katılmada olduğu gibi, alacaklı ile borcu üstlenen arasında yapılacak bir sözleşmeyle gerçekleşir. Ancak borca katılmadan farklı olarak, borcun dış üstlenilmesinde eski borçlu yerine yeni bir borçlu geçer ve eski borçlu borçtan kurtulur; alacaklıya karşı yeni borçlu sorumlu olur. Buna karşılık borca katılmada, borca katılan ilk borçluyla birlikte alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olmaktadır. Yani borcun dış üstlenilmesinde borçlunun yerine yeni bir borçlu geçerken, borca katılmada borçlunun şahsında bir değişiklik olmayıp, ilk borçlu yükümlü kalmaya devam etmekte ve onun yanında borca katılan da alacaklıya karşı ikinci bir borçlu olarak yer almaktadır. Diğer taraftan borcun üstlenilmesinde borcun iç üstlenilmesi ve dış üstlenilmesi şeklinde bir ayrım söz konusu olup borçlu ile borcu üstlenen arasında bir iç üstlenme sözleşmesi yapılması öngörüldüğü hâlde, borca katılmada katılan ile borçlu arasında böyle bir irade uyuşması gerekli kılınmamıştır.

8. Bu aşamada önem arz eden bir diğer husus ise borçtan sorumlu olma iradesine sahip üçüncü kişi ile alacaklı arasında kurulan sözleşmenin borcun üstlenilmesi sözleşmesi mi yoksa borca katılma sözleşmesi mi olduğunun müphem olduğu durumdur. Böyle bir durumda 818 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince bir sözleşmenin gerek şekil gerek içerik yönünden değerlendirilmesinde kullanılan söz ve deyimler değil, tarafların birbirine uygun gerçek iradeleri esas alınmalıdır. Sözleşmede yer alan kayıtların gerçek anlamını tarafların gerçek iradeleri bağlamında belirlemeye ve bu kayıtların hangi hukuki sonuçlara yöneldiğini tayin etmeye sözleşmenin yorumlanması denilmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin yorumlanması, geçerli olarak kurulan, fakat uyuşmazlık konusu olan bir sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğinin hâkim tarafından tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerine göre tespit etmesi ve belirlemesidir.

9. Sözleşmenin yorumlanmasının gündeme gelebilmesi için öncelikle tarafların geçerli olarak kurulmuş bulunan sözleşmenin içeriğini birbirinden farklı anlamaları ve bu konuda aralarında uyuşmazlığın bulunması gerekir. Hâkim yapacağı incelemeler sonunda tarafların sözleşmenin objektif ve subjektif esaslı noktalarını farklı anladıkları kanısına varırsa irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle sözleşmenin kurulmadığına karar verebilir. Buna karşılık tarafların irade beyanları birbirine uygunsa (gerçek ve farazi uygunluk) sözleşme kurulmuş olacağından hâkim, sözleşmenin veya bir kaydının içeriğini tarafların gerçek veya farazi sözleşme iradelerine göre belirler. Zira yorumun amacı, tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespiti ve bu tespite göre sözleşmenin içeriğinin belirlenmesidir.

10. Sözleşme bir bütün olduğundan sözleşmenin bireysel maddeleri bütünden ayrı olarak tek başlarına yorumlanamaz. Başka bir deyişle sözleşmenin bireysel kısımları, sözleşmenin bütünü içinde ele alınarak yorumlanmalıdır. Ayrıca hâkim yorum yaparken kullanılan söz ve deyimlerin lafzi anlamları ile bağlı kalmamalı, tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılmalıdır. Özellikle kullanılan söz ve deyimler sözleşmenin bütününe göre açık ve kesin değilse, muğlak ve birden çok anlama geliyorsa hâkim lafzı arka plana atmalıdır.

11. Sözleşmenin yorumlanmasında özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde, sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması sırasında, özellikle sözleşmenin müzakeresi esnasında veya sözleşmenin kurulmasından sonra mevcut olan durumlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sözleşmenin kurulduğu yer ve zaman, sözleşme görüşmeleri, tarafların bu esnada ya da sözleşme kurulduktan sonra birbirine karşı takındıkları tutum ve davranışlar, ifa hazırlıkları, sözleşmenin kurulduğu andaki menfaat durumları ve özellikle ilgili iş çevresindeki örf, adet ve teamüller sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır.

12. Sözleşmenin yorumlanması sonrasında hâkim, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşarak taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında karar verir. Olumlu sonuçta hâkim, sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğiyle ilgili uyuşmazlıkta tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradesine sahip olduklarını tespit eder ve uyuşmazlığı bu doğrultuda çözer. Buna karşılık olumsuz sonuçta hâkim, incelemeleri sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığını tespit ederse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.

13. Dolayısıyla borçtan sorumlu olma iradesine sahip üçüncü kişi ile alacaklı arasında kurulan sözleşmenin borcun üstlenilmesi sözleşmesi mi yoksa borca katılma sözleşmesi mi olduğu hususunda yukarıda belirtildiği şekilde yorum yapılırken, taraf iradelerinin anlamının tespitinin yanı sıra, hukuki işlemin yapılmasıyla güdülen ekonomik amaç da göz önünde bulundurulmalı, özellikle borçlunun borcundan sorumlu olma iradesine sahip olan kişiye, ayrıca borçluya rücu etme hakkının tanındığı durumlarda, bu sözleşmenin borcun üstlenilmesi sözleşmesi olarak değil, borca katılma sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

14. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacının dava dışı F.rh.t Toprak San. Tic. AŞ'deki hisselerini şirket ortaklarına devrettiği, satış bedeline karşılık davacının lehtar olduğu 15.04.2005 düzenleme tarihli, otuz altı adet ve her biri 60.000 USD bedelli bonoların F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti. tarafından müşterek olarak düzenlenerek davacıya verildiği, bonoların vadelerinin birer aylık aralıklarla belirlendiği, bonoların ödenmemesi üzerine davacı tarafından davalı aleyhine otuz bir adet bono için Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2013/5093 Esas sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi ve vade tarihi itibariyle son beş adet bono için Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyası üzerinden kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapıldığı anlaşılmaktadır.

15. Öte yandan davalı tarafından Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyası üzerinden yapılan takip nedeniyle takibe konu bonoların teminat senedi olduğundan bahisle şikayet yoluna başvurulduğu, neticede Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 15.01.2014 tarihli ve 2013/374 Esas, 2014/20 Karar sayılı kararı ile takibe konu bonoların 09.03.2007 tarihli protokolün teminatı niteliğinde olduğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği, kararın Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 02.06.2014 tarihli ve 2014/13922 Esas, 2014/15704 Karar sayılı kararı ile onandığı ve kararın kesinleştiği görülmektedir.

16. Davacı tarafından eldeki davada; Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6149 Esas sayılı dosyası ile takibe konu olan ve Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 15.01.2014 tarihli ve 2013/374 Esas, 2014/20 Karar sayılı kararı ile 09.03.2007 tarihli protokol gereğince teminat senedi olduğu tespit edilen bonoların 09.03.2007 tarihli protokol ile bir ilgilerinin bulunmadığı, zira bonoların tanzim tarihlerinin 09.03.2007 tarihinden önce olduğu ileri sürülerek bono bedellerinin davalıdan tahsili talep edilmiş; davalı tarafından ise senet bedellerinin ödenmesi konusunda davacı ile senet borçluları ve üçüncü kişiler arasında 09.03.2007 tarihli protokol düzenlendiği, bu protokol ile borcun üçüncü kişi Mehmet S. tarafından üstlenildiği savunulmuştur.

17. Hemen belirtilmelidir ki dava konusu bonoların düzenleme tarihlerinin 09.03.2007 tarihli protokolden çok önce 15.04.2005 tarihi olduğu, ayrıca 09.03.2007 tarihli protokol incelendiğinde dava konusu bonoların anılan protokolün teminatı olmasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca dava konusu bonoların 09.03.2007 tarihli protokolün teminatı olmadığı Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Dairenin de kabulündedir. Her ne kadar Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 15.01.2014 tarihli ve 2013/374 Esas, 2014/20 Karar sayılı kararı ile dava konusu bonoların 09.03.2007 tarihli protokolün teminatı niteliğinde olduğu gerekçesiyle takibin iptaline karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesince onanmış ise de icra mahkemeleri dar yetkili yargı yerleri olup, genel olarak icra ve iflas takibi sırasında doğan uyuşmazlıkları biçimsel olarak incelemeye ve karar vermeye yetkilidir. Dolayısıyla genel mahkemeler gibi geniş yetkili bir mahkeme olmadığı için bu sınırlandırılmış yetkisinden ötürü icra mahkemelerinin kararları sınırlandırılmış yetki nedeniyle kural olarak maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Mahkemenin takip hukukuna ilişkin kararları sadece yürütülen takip konusu bakımından tarafları bağlar ve sadece takip hukuku anlamında kesin hüküm teşkil eder. Bu itibarla dava konusu bonoların 09.03.2007 tarihli protokolün teminatı niteliğinde olduğuna dair icra mahkemesi tarafından verilen kararın, eldeki uyuşmazlık yönünden kesin hüküm niteliğinde olduğundan bahsedilmesi mümkün değildir.

18. Taraflar ve diğer borçlular F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ ve H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ile dava dışı üçüncü kişi Mehmet S. tarafından imzalanan 09.03.2007 tarihli protokolün ikinci maddesine göre; alacaklı Harun K. senetlerin Mehmet S. tarafından ödenmesini, Mehmet S. da H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ'den alacağı 36.000.000 adet tuğla karşılığı senetleri ödemeyi kabul etmiştir. Öte yandan anılan protokolün birinci maddesinde ise alacaklı Harun K.'nın F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ'de bulunan hisseleri daha önce devretmesi nedeniyle alacaklı olduğu, her biri 60.000 USD bedelli olan ve F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti.nin müşterek müteselsil borçlu olarak bulunduğu otuz altı adet senedi Harun K.'ya Mehmet S. tarafından ödenmesi hususunda tarafların anlaştığı belirtilmiştir. Görüldüğü üzere taraflar 09.03.2007 tarihli protokol ile her biri 60.000 USD bedelli olan ve F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti.nin müşterek müteselsil borçlu olarak bulunduğu otuz altı adet senedin Mehmet S. tarafından ödenmesi kararlaştırılmış, asıl borçluların sorumluluğu ortadan kaldırılmamış ve ayrıca asıl borçluların yanında Mehmet S.'nun da bu senetleri ödeyeceği belirtilerek alacaklı davacının durumu güçlendirilmiştir.

19. Dolayısıyla yukarıda da belirtildiği üzere 09.03.2007 tarihli protokolde yer alan kayıtların gerçek anlamı, tarafların gerçek iradeleri bağlamında değerlendirildiğinde anılan protokol ile dava dışı Mehmet S.'nun her biri 60.000 USD bedelli olan ve F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti.nin müşterek müteselsil borçlu olarak bulunduğu otuz altı adet senetten kaynaklanan borcu üstlenmemiş olduğu, aksine belirtilen borca katılarak F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ, H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ve F.r.t Toprak San. Tic. Ltd. Şti. ile birlikte müteselsil borçlu hâline geldiği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle 09.03.2007 tarihli protokol ile Mehmet S. borca katılmış olduğundan asıl borçlu davalının borcu sona ermemiştir. Zira 09.03.2007 tarihli protokolün üçüncü maddesinde Mehmet S.'nun her ay aldığı tuğlaya karşılık o aya ait 60.000 USD bedelli senedi Harun K.'ya ödeyip alarak H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ'ye teslim edeceği belirtilerek asıl borçluların otuz altı adet senetten kaynaklanan borçlarının devam ettiği ifade edilmeye çalışılmıştır.

20. O hâlde taraflar ve diğer borçlular F.rh.t Toprak San. ve Tic. AŞ ve H.st.ğ Toprak San. ve Tic. AŞ ile dava dışı üçüncü kişi Mehmet S. tarafından imzalanan 09.03.2007 tarihli protokolün borca katılma sözleşmesi olduğu, bu sözleşme ile Mehmet S.'nun borca katıldığı ve diğer borçlularla birlikte müteselsil borçlu hâline geldiği, böylece asıl borçlu davalının dava konusu kambiyo senetlerinden kaynaklanan borcundan kurtulmasının söz konusu olmadığı ve sorumluluğunun devam ettiği kabul edilmelidir.

21. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

22. Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin uyuşmazlık kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

01.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.