VASIFLI İKRAR YANİ GEREKÇELİ İNKAR BÖLÜNEMEYECEĞİNDEN DAVACI İDDİASINI KANITLAMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


11 Haz
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2021/(13)3-174 
KARAR NO   : 2022/1542

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                   :
 Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                             : 10/10/2019
NUMARASI                     : 2019/99 - 2019/267
DAVACI-KARŞI DAVALI : G. Özel Sağlık Hizmetleri ve Tıbbi Malz. Tur. Yatç. Otot Kiralama San. Tic.
                                           İth. İhr. Ltd. Şti. vekili Av. N.Ş.
DAVALI-KARŞI DAVACI : C.B. vekili Av. F.E.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali, manevi tazminat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine ilişkin karar, davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı-karşı davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Karşı Davalı İstemi:

4. Davacı-karşı davalı vekili, davalının 01.07.2005 tarihinde 1.500 TL, 02.03.2005 tarihinde 4.500 TL ve 03.07.2006 tarihinde 10.000 TL olmak üzere toplam 16.000 TL’yi müvekkilinin banka hesabından kendi imzasıyla çektiğini ancak şirkete iadesini yapmadığını, başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek vâki itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Karşı Davacı İstemi:

5. Davalı-karşı davacı vekili, talebin zamanaşımına uğradığını, davacı karz akdine dayandığından yazılı delille ispatlanması gerektiğini, müvekkilinin eşinin uzun yıllar davacı şirketin sahiplerinin yanında ev hizmetlerinde çalıştığını, gelişen dostluk ve güvene binaen verilen talimat üzerine müteveffa şirket sahibine yardım amacıyla davaya konu edilen paraların bankadan çekilip teslim edildiğini belirterek davanın reddini savunmuş; karşı dava ile de aleyhine haksız yere dava açıldığını ileri sürerek 10.000 TL manevi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsilini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

6. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.06.2012 tarihli ve 2011/96 E., 2012/682 K. sayılı kararı ile; davalının 16.000 TL’yi bankadan çektiğini kabul ettiği ancak bu bedeli davacıya teslim ettiği iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/37582 E., 2015/29242 K. sayılı kararı ile; “… 1- Uyuşmazlık asıl dava ile dile getirilen itirazın iptali istemi ile karşı dava ile ileri sürülen manevi tazminata ilişkindir. Mahkemece yalnızca asıl dava yönünden hüküm kurulması, karşı dava yönünden herhangi bir karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davalı- karşı dava davacısının birinci bent kapsamı dışında kalan sair itirazlarının incelenmesine bu aşamada geçilememiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.03.2016 tarihli ve 2015/506 E., 2016/77 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak asıl davanın önceki gerekçeyle kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 26.12.2018 tarihli ve 2016/16383 E., 2018/12607 K. sayılı kararı ile; “… Davacı şirket tarafından verilen talimat gereğince davalı tarafından farklı tarihlerde toplamda 16.000,TL’nın alındığı ihtilafsızdır. Davacı bu paranın davalı tarafından borç olarak alındığını ileri sürmesine rağmen, davalı, davacı şirket sahiplerine teslim edilmek üzere verilen talimat gereğince paranın çekildiğini ve şirket yetkilisine teslim edildiğini, kendisine borç olarak olarak verilmediğini savunmuştur. Davalı savunmasında borcu kabul etmemiş gerekçeli inkarda bulunmuştur. Öte yandan yapılan işlemlere ait banka dekontlarında paranın borç olarak verildiğine dair bir şerhin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Somut olayda, davalı karz ilişkisini inkar ettiğine göre, davalı tarafından çekilen paranın borç olarak verildiğini davacının ispat etmesi gerekir. Banka dekontları, paranın borç olarak gönderildiğini ispata yeterli değildir. O halde mahkemece, davacının bu yöndeki belirttiği tüm delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre davalı-karşı davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/99 E., 2019/267 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, davalı-karşı davacının kendisi tarafından çekildiğini ikrar ettiği 16.000 TL’nin davacı-karşı davalı şirkete elden teslim edildiği vakıasını ileri sürerek savunmada bulunduğu, bu savunmanın bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğu ve ispat yükünün davalı-karşı davacıda bulunduğu, miktar itibariyle yazılı delille ispatlanması gereken vakıanın ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, asıl davadaki ispat külfetinin davacı-karşı davalıda mı yoksa davalı-karşı davacıda mı olduğu, buradan varılacak sonuca göre davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ispat yükü konusuna değinilmelidir.

16. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir ve Türk Hukuk Lûgatında “kanıtlama, tanıtlama” olarak ifade edilmektedir (Türk Hukuk Lügatı, Ankara 2021, Cilt I, s. 595).

17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;

“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

18. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukukî sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

19. Diğer taraftan hâkim kural olarak, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;

“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

20. Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir

21. Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.

22. Çekişmeli vakıaların ispatı için ise delillere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada kesin deliller arasında sayılan “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.

23. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinde taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır.

24. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukukî sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için bakınız. Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı Cilt: 2, Ankara 2001, s. 2037 ve devamı; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: 1-2, 3. Bası, İstanbul 1984, s. 549 ve devamı; Bilge, Necip: Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 510 ve devamı; Tanrıver, Süha: Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, s. 212 ve devamı.).

25. İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi karşı tarafın ileri sürdüğü hukukî sebepler de ikrara konu olamazlar.

26. Öğretide ve uygulamada ikrar, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır.

27. Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.

28. İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkar da denilmektedir.

29. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.

30. Vasıflı ikrarda, (ki buna gerekçeli inkar da denilmektedir) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukukî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Örneğin; davalı, davacıdan 1.000 TL aldığını ikrar eder, fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirmesi hâlinde olduğu gibi, vasıflı ikrar bölünemeyeceğinden, davacı iddiasını, yani parayı ödünç verdiğini kanıtlamalıdır.

31. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.

32. Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.

33. Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 21.09.2021 tarihli ve 2017/(13)3-3146 E., 2021/1051 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

34. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı-karşı davalı vekili, davalının 01.07.2005 tarihinde 1.500 TL, 02.03.2005 tarihinde 4.500 TL ve 03.07.2006 tarihinde 10.000 TL olmak üzere toplam 16.000 TL’yi müvekkilinin banka hesabından kendi imzasıyla çektiğini ancak şirkete iadesini yapmadığını iddia etmiş, davalı-karşı davacı da anılan bedellerin taraflar arasında uzun yıllar sonucu gelişen dostluk ve güvene dayanarak yardım amacıyla bankadan çekilerek davacı tarafa teslim edildiğini, borç olarak alınmadığını belirtmiştir.

35. Dosya kapsamı incelendiğinde, davanın dayanağı olan icra takibinde, alacaklı olan davacı tarafın takibe koyduğu bedeli “ödünç para” olarak nitelendirdiği görülmektedir. Davalı-karşı davacı ise parayı aldığını ikrar etmekle birlikte hukukî sebebini (ödünç) inkar etmektedir. Bu durumda davalı-karşı davacının savunması “vasıflı ikrar, gerekçeli inkar” mahiyetindedir. Öyle olunca, işlemin hukukî sebebini ispat yükü davacıdadır. Özel Dairece de işaret edildiği gibi banka dekontları, paranın borç (ödünç) olarak gönderildiğini ispata yeterli değildir.

36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, tarafların iradelerinin örtüştüğü, davacının beyanından ve dosya kapsamından bankanın poliklinik hesabından poliklinik giderleri için ayrılan paranın davacıya teslim edilmek üzere davalı tarafından bankadan çekilmesinin istenildiği, verilen bu talimatla davalı tarafından paranın çekildiği hususlarında tarafların hemfikir olduğu yani davacı tarafından ileri sürülen vakıanın hukukî niteliğinin farklı olduğu savunmasında bulunulmadığı, bununla birlikte davalının anılan bedeli teslim ettiğini (ödediğini) iddia ettiği anlaşılmakla bu tür savunmanın bağlantısız bileşik ikrar niteliğinde olduğu ve ödemeye yönelik ispat külfetinin davalıya geçtiği, direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

37. Sonuç itibariyle, Mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 16 üyenin 14’ü BOZMA, 2’si ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.