VERİLEN BİLGİLER ÇERÇEVESİNDE TESPİTİ MÜMKÜN MALVARLIKLARI İÇİN İLGİLİ YERLERE YAZI YAZILARAK GELEN YAZI CEVAPLARINA GÖRE TALEP AÇIKLATTIRILMALIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


16 Eyl
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2022/4697
Karar No      : 2023/3420

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
 Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 23.03.2022
SAYISI                                 : 2019/3014 E., 2022/467 K.

Taraflar arasındaki mal rejiminin tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; taraflar arasındaki boşanma davasının devam ettiğini, boşanma kararı verilmesi halinde mal rejimi dava tarihi itibariyle sona ereceğinden ilgili kanun hükümlerine göre malların tasfiye edilmesi gerektiğini, bu malların şirket hariç neler olduğunun bilinmediği için Mahkemece menkul ve gayrimenkul malların araştırılarak edinilmiş mallara katılma rejimine göre paylaştırılmasını talep etmiş, davacı kadın vekili 15.01.2019 tarihli dilekçesinde, davalının bireysel emeklilik sistemi (BES) hesabı olup olmadığının bankalara sorulmasını, davalının ortağı olan şirketin alacağına karşılık taşınmaz verilip verilmediğinin belediyeden ve tapu müdürlüğünden sorulmasını talep etmiştir.

2. Davacı kadın vekili cevaba cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından malların tam olarak bilinmediğini, davalının ortağı olduğu şirketin belediye ile iş yapıp yapmadığı hususunun araştırılması gerektiğini, davalının tüm gelir ve edinilmiş mallarının bilirkişi eli ile tespiti davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; davacının talebini açıklaması gerektiğini, müvekkilinin şirket hissesinin karşılıksız kazandırma yoluyla edinildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesince 28.12.2018 tarihli tensip tutanağının (4) nolu ara kararında; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.03.2015 tarihli ve 2013/15-1620 Esas, 2015/1096 Karar sayılı ilamında da işaret olunduğu üzere, bir dava dilekçesinde nelerin yer alacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 119 uncu maddesinde gösterildiği, 6100 sayılı Kanun'un 119 uncu maddesinin birinci fıkrası (ğ) bendine göre, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini istiyorsa onu açık bir şekilde yazması gerektiği, talep sonucunun çok açık bir şekilde yazılması gerektiği gözetilerek davacı vekiline 6100 sayılı Kanun'un 119 uncu maddesinin birinci fıkrası (ğ) bendi uyarınca talep sonucunu hangi malvarlıklarına ilişkin (hangi taşınmaz, hangi araç, hangi taşınır malvarlıkları vs.) ve talep ettikleri her bir malvarlığı için ayrı ayrı ne kadar mal rejiminden kaynaklı alacak talep edildiğini, başka bir ifadeyle dava konusunu hangi malvarlıklarının oluşturduğunu hangi malvarlıklarının edinilmesi nedeniyle mal rejiminden kaynaklı alacak talep edildiğini somut tereddüde yer vermeyecek şekilde ayırıcı özellikleriyle (tapu bilgileri, plaka bilgileri vs.) açıklaması ve somutlaştırması için tensip tutanağının tebliğinden itibaren bir hafta kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde talep sonucunun açıklanmaması halinde 6100 sayılı Kanun'u 119 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına, ihtarın tensip tutanağının tebliği ile yapılmış sayılmasına karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıdaki başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacı vekilinin mal rejiminin tasfiyesi talebine yönelik dava dilekçesinde talep sonucunun açık olmaması üzerine talep sonucunu açıklayarak belirsiz ve çelişkili hususlarda beyanda bulunmak üzere 02.01.2019 tarihli tensip (4) nolu ara kararı ile kesin süre verilerek davacı vekiline ihtaratlı tensip tutanağının tebliğ edildiği, davacı vekilinin yasal süresi içerisinde sunduğu 15.01.2019 tarihli dilekçesi ile mal rejiminin tasfiyesi talebi yönünden davacı tarafın hangi malvarlıklarına ilişkin olarak ne miktar ve ne tür bir alacak talebinde bulunduğunu açıklamadığı, davanın tam olarak hangi malvarlıklarına ve mal rejiminden kaynaklanan ne tür ve ne miktar alacak isteğine ilişkin bulunduğu kalem kalem belirlenip miktarları somutlaştırılmadan ve dava konusunun ne olduğu tam olarak tespit edilmeden işin esasının incelenemeyeceği, bu halde açık bir talep sonucu bulunduğundan bahsedilemeyeceği, bu yönüyle mal rejiminin tasfiyesi talepli davada dava konusu ve talep sonucunun dava dilekçesinde ve Mahkemece verilen kesin süre içerisinde sunulan 15.01.2019 tarihli dilekçende "açık bir şekilde" açıklamayarak dava dilekçesindeki eksikliği tamamlamadığı, bu bağlamda 6100 sayılı Kanun'un 119 uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mal rejiminin tasfiyesi talepli davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği, karşı davanın yargılamanın sürüncemede kalmaması ve daha iyi yürütülebilmesi için asıl davadan tefrikine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın açılmamış sayılmasına; karşı davanın tefrikine karar verilmiştir.            

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece BES hesabı yönünden inceleme yapılmasına rağmen, taşınmaz yönünden inceleme yapılmadığını, müvekkilinin davalı adına olan mal varlığını bilmediğini, davalının ortağı olduğu şirketin belediyeyle iş yapıp yapmadığını araştırılması gerektiğini, müvekkilinin elindeki birikimleri ve altınlarının bir bölümünü nakde çevirerek şirket hissesinin alınmasına katkıda bulunduğunu, açılmamış sayılmasına karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, ileri sürülen istinaf nedenleri, kamu düzenine ilişkin hususlara, dosyadaki belgelere, taraflarca ileri sürülen ve kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle İlk Derece Mahkemesince delillerin takdirinde usul ve yasaya aykırılık olmadığı gerekçesiyle başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde; Mahkemece BES hesabı yönünden inceleme yapılmasına rağmen, taşınmaz yönünden inceleme yapılmadığını, müvekkilinin davalı adına olan mal varlığını bilmediğini, davalının ortağı olduğu şirketin belediyeyle iş yapıp yapmadığını araştırılması gerektiğini, müvekkilinin elindeki birikimleri ve altınlarının bir bölümünü nakde çevirerek şirket hissesinin alınmasına katkıda bulunduğunu, talep sonucunun açık olduğunu, açılmamış sayılmasına karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, açılmamış sayılması kararının usulüne uygun olup olmadığı, talep sonucunun açık olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Dava, mal rejiminin tasfiyesi istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 36 ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6 ıncı maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 26 ve 27 nci maddeleri, 31 inci maddesi, 33 üncü maddesi, 106 ve 107 nci maddeleri, 109 uncu maddesi, 119 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ğ) bendi, 119 uncu maddesinin ikinci fıkrası, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 50 nci maddesi, 51 inci maddesi, 56 ncı maddesi.

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. 6100 sayılı Kanun'un 106 ncı maddesinde tespit davası ''(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilebilir./ (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır./ (3) maddî vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.'' şeklinde düzenlenmiştir.

3. 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesinde de belirsiz alacak davası ''(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir./ (2) (Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır./(3) (Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)'' şeklinde düzenlenmiştir.

4. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

5. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir

6. Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesinin ikinci fıkrasında, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.

7. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.

8. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.

9. Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Kanun'un md. 50, 51, 56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir.

10. 6100 sayılı Kanun ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun'un 109 uncu maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.

11. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında, somut uyuşmazlık incelendiğinde, Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, davacı kadın vekilinin dava dilekçesinde davalı adına şirket dışındaki mal varlıklarını bilmediklerini, Mahkemece menkul ve gayrimenkullerin araştırılarak mal rejiminin tasfiye edilmesini talep ettiği, davacı vekilinin tensip tutanağının (4) nolu ara kararında verilen süreye istinaden sunduğu 15.01.2019 tarihli dilekçesinde davalının BES hesabının olup olmadığının araştırılması için bankalara sorulmasını ve davalının ortağı olduğu şirketin alacağına karşılık taşınmaz verilip verilmediğinin belediyeden ve tapudan sorulmasını talep ettiği, son olarak da davacı vekilinin cevaba cevap dilekçesinde müvekkili tarafından davalı adına olan malların tam olarak bilinmediği, davalının tüm gelir ve edinilmiş mallarının bilirkişi eli ile tespit edilmesini talep ettiği; Mahkemece BES hesapları yönünden bankalara yazı yazıldığı, ancak şirket ve tapu kayıtları yönünden bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının malvarlığının tespiti ile birlikte alacağın tahsilini talep ettiği bu tür davalarda talep edilen tüm malvarlığının kesin süre içinde davacı tarafça belirtilmesinin istemesinin, gerek hak arama özgürlüğünü kısıtlayacağı gerekse yukarıda açıklanan tespit davası ve belirsiz alacak davasının özüne aykırı olacağının gözetilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Ayrıca, Mahkemece, dava konusu yapılan ve davacı tarafın verdiği bilgiler ile tespiti mümkün olan malvarlıkları için ilgili kurum ve kuruluşlara yazı yazılmaksızın yargılamanın başında yazılı şekilde süre verilmesi, hakkaniyete de uygun değildir. Mahkemeler, taraflar arasındaki ihitilafı çözme ile görevli olup bundan kaçınılmaması gerekmektedir.

12. Diğer yandan, dava konusu tüm malvarlıkları tespit edildikten sonra hangi mal için ne kadar miktar talepte bulunulduğunun bildirilmesi için davacı tarafa süre verilmesi yerine henüz dava konusu tüm malvarlıkları belirlenmeden yazılı şekilde bu yönden süre verilmesi de yerinde olmamıştır.

13. O halde, Mahkemece, davacının açıkça bildirdiği malvarlıkları ile dava, açıklama ve cevaba cevap dilekçelerinde verdiği bilgilere göre tespiti mümkün olan malvarlıkları için ilgili tapu, ticaret sicil, banka ve belediye gibi kurumlara yazı yazılarak, gelen yazı cevaplarına göre davacıdan talebini açıklattırarak, mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihi itibariyle davalıya ait tasfiyeye tabi tutulacak mal bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, gerekirse konusunda uzman bilirkişi/bilirkişilerden de rapor aldırılması, iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak taraf delilleri çerçevesinde sonucuna göre uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan V.                   Üye                    Üye                   Üye                 Üye
A.Albayrak Doğan      Rıza Sarıtaş      Seydi Kahveci    Çetin Durak    Hatıran Alper

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.06.2023, 2022/4697 E. - 2023/3420 K. sayılı Kararı’na ilişkin bir değerlendirme yapmadan önce olayın gelişimini basit bir şekilde özetlemek konunun anlaşılabilmesi için faydalı olacaktır.

Mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 2009 yılının Mart ayına kadar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılıyordu. 2009 yılının Mart ayından 01.07.2021 tarihine kadar ise bu görev Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından yürütülmekteydi.

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı Kararı ile mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 01.07.2021 tarihinden itibaren tekrar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne verilmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin uygulamasını yansıtan kitapta uygulama şu şekilde ifade edilmişti.

“Yargıtay uygulamalarına göre, somut olarak bilinmese bile malvarlığının türünün, niteliğinin, bulunduğu yerin v.s. gibi mahkemece belirlemeye yarayan bilgilerin dava dilekçesinde belirtilmiş olması, o malvarlığının dava konusu yapıldığının kabulü için yeterlidir. Bu gibi durumlarda, mahkeme hâkimi tarafından ilgili kurum ve kuruluşlardan davalı eşin kimlik bilgilerini de kullanarak adına kayıtlı malvarlıklarının bildirilmesi istenerek, gerektiğinde de UYAP’tan da faydalanılarak dava konusu yapılan malvarlıkları somut bir şekilde tespit edilmelidir. Davacının, dava dilekçesinde tasfiyeye konu yapılmasını istediği malvarlıklarına ilişkin açık ve yeterli bilgileri vermemesi durumunda, dava hemen reddedilmemeli, HMK m. 31 hükmünde yazılı hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde, HMK m. 119/1-ğ) hükmü gereğince davacı tarafa açıklama ve bilgi vermesi için bir hafta kesin süre verilmeli, bu süre sonunda eksikliğin tamamlanmaması durumunda HMK m. 119/2 hükmüne göre dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilmelidir.” (AKÇİN, Fahri; MERAL, Nadir; AĞYEL, Ebru, Yargıtay Uygulamasında Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Ankara, 2021, s. s. 309, 310)

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından verilen içtihatlar da şu şekildeydi.

MAHKEMECE ÖNCELİKLE DAVALI MURİSİN MAL REJİMİNİN SONA ERDİĞİ (BOŞANMA DAVA TARİHİ) SIRADA MEVCUT OLAN EDİNİLMİŞ MALLARI ARAŞTIRILMASI VE DAVA KONUSU MALLAR TESPİT EDİLDİKTEN SONRA DA DAVACIYA TESPİT EDİLEN HERBİR MALVARLIĞI İÇİN NE KADAR TALEP ETTİĞİ AÇIKLATTILARAK SONUCUNA GÖRE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.

“… Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.

1. Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; davacı dava dilekçesinde açıkça dilekçesinde belirtilen 230 ada 18 parsel 2 no.lu bağımsız bölüm dışında, tapu, trafik, banka, ticaret odası ve vergi dairesine yazı yazılarak diğer malvarlıklarının araştırılarak tespit edilmesini talep ettiği, ancak mahkemece ilgili yerlere yazı yazılmadan ve gerekli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile sadece belirtilen taşınmaza yapılan tadilat nedeni ile alacağa hükmedildiği anlaşılmaktadır. O halde, mahkemece öncelikle davalı (muris) Şahin M.'in mal rejiminin sona erdiği (boşanma dava tarihi) sırada mevcut olan edinilmiş malları araştırılması gerekir. Dava konusu mallar tespit edildikten sonra da davacıya tespit edilen her bir malvarlığı için ne kadar talep ettiği açıklattılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.(Y. 8. HD. 22.05.2018, 2016/2954 E. - 2018/12955 K. Naklen: KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 8. Baskı, Ankara, 2023, s. 1267, 1268)

***

“… Mahkemece, yazılı şekilde araç hakkında talep bulunmadığı gerekçe gösterilerek ret kararı verilmiş ise de bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde, davacı taraf tapu bilgisine sahip oldukları bir adet taşınmazdan bahsetmiş fakat bunun yanı sıra ilgili tapu müdürlükleri ve trafik müdürlüklerini de delil listelerinde göstermek suretiyle evlilik birliği içinde edinilen araç ve başkaca taşınmaz olup olmadığının araştırılıp kayıtlarının celbiyle oluşacak sonuç dairesinde ölüme bağlı mal rejiminin tasfiyesi talebinde bulunmuştur. Mahkemece getirtilen kayıtlar sonucu eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 12.09.2008 tarihinde davalı adına edinilmiş bir adet araç bulunduğu tespit edilmiş, bu doğrultuda davacı taraf bozmadan sonra harcını yatırmak suretiyle sundukları 25.01.2018 tarihli dilekçeyle araç yönünden talep miktarını 4.000,00 TL olarak açıklamıştır. Bu durumda aracın, dava konusu olduğunun kabulü gerekir.

Mahkemece, dosya kapsamı, iddia, savunma ve toplanan deliller birlikte değerlendirilerek Yasaya ve Daire'nin yerleşik uygulamasına uygun şekilde araç yönünden davacılar vekilinin katılma alacağı talebinin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozma nedeni yapılmıştır.” (Y. 8. HD. 09.04.2019, 2018/8713 E. - 2019/3853 K. Naklen: KARAMERCAN, s. 1268)

Bu iki içtihatı, kitabımızın 5. baskısından (2019 Mayıs) itibaren şu şekilde eleştiri konusu yapmıştık.

Kararlara konu davalarda, ölüme bağlı mal rejiminin tasfiyesi davası söz konusudur. Bu davalar, kamu düzenini ilgilendiren ve re'sen araştırma ilkesine tabi bir dava değildir. Başka bir ifadeyle, örnek vermek gerekirse, terekenin tespiti davası değildir. İlk derece veya Bölge Adliye Mahkemesi’nin taraflarca bildirilmeyen malvarlıklarını tespit etmesi görevi de değildir. Bu dava, taraflarca getirilme ilkesine tabi bir dava olduğu için taraflarca bildirilmeyen malvarlıklarının araştırılmasına konu edilen bozma görüşüne katılmamaktayım. Zira, İsviçre Federal Mahkemesi’nin 10.02.2010 tarihli (BGE 136 III 209) Kararı’na konu olayda, Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun sayısız delil talebini ele almıştır ve başvurucunun iddiasını destekleyecek hiçbir kanıt (veya emare) bulunmadığı takdirde ilk derece mahkemesinin bir dedektif soruşturması yürütmesi gerekmediğini düşünmüş ve İsviçre Federal Mahkemesi de, 10.02.2010 tarihli (BGE 136 III 209) Kararı’nda (İlk derece mahkemesi, delil ikame talebini reddettiğinde delil ikame hakkı ihlal edilmiş olmaz; çünkü getirilen iddia ne hukuken önemli ne de çekişmeli olarak görülebilir veyahut iddia edilen vakıayı ispat edemeyeceğinden veya diğer deliller ile oluşan kanaat değişmeyeceğinden delilin toplanması uygun olmayabilir (vgl. Art. 8 ZGB; BGE 122 III 219 E. 3c S. 223). (BGE 136 III 209 E. 2.2) bu düşünceyi doğru bulmuştur. (KARAMERCAN, s. 1268)

Halbuki, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Başkanı sayın Fahri AKÇİN’in de aşağıda yer verilecek görüşü, görüşümüz doğrultusunda olmasına rağmen somut olaylarda “re’sen araştırma” ilkesini benimser şekilde içtihatların oluşturulması da çelişkili olmuştur.

Re’sen araştırma ilkesinin uygulanmadığı mal rejiminin tasfiyesi davasının taraflarının dava konusu yapmadıkları malvarlıkları hakkında herhangi bir uyuşmazlıklarının bulunmadığı kabul edilmelidir.” (AKÇİN, Fahri, Mal Rejiminin Tasfiyesi Davalarında Yargıtay Uygulaması, (Türk Medenî Hukukunda Evlilik Birliğinde Mal Rejimleri - 18-19 Nisan 2018), ERÜHFSD, C: I, S: 1, Y: 2019, s. 156)

Bu arada şu hususu da izah etmekte fayda vardır. Kitabımızın 7. baskısından sonra verilmiş İsviçre Federal Mahkemesi’nin 28.11.2022 tarihli (TF 5A_91/2022 E. 6.2.2.1.) Kararı’na göre de, mal rejiminin tasfiyesi hakkındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere taraflarca hazırlama ilkesinin uygulandığı hâllerde vakıaları toplamak; hâkime değil, taraflara düşer. Tarafların; iddialarına dayanak teşkil eden vakıaları ileri sürmeleri, söz konusu vakıaları ispata elverişli delilleri ibraz etmeleri ve karşı tarafça ileri sürülen vakıa iddialarına itiraz etmeleri gerekir. Hâkim tarafından bu deliller ancak uyuşmazlığın esası ile ilgili ve çekişmeli vakıalara ilişkin olmaları kaydıyla dikkate alınmalıdır. (KARAMERCAN, s. 524)

Eser hâlini alan yüksek lisans tezimizde de (KARAMERCAN, Fatih, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde Eşin Üçüncü Kişilere Karşı Dava Hakkı (TMK m. 229, 241), Güncellenmiş 4. Baskı, Ankara, 2023, s. 63, 64) ifade edildiği üzere, “uygulamada sıklıkla karşılaşıldığı üzere gelişigüzel talepler ile veyahut delil elde etme yasağı göz ardı edilerek yeni bir dava konusu yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzden, ispat ölçüsünün düşürülmesi durumunda bile, esas olan hakkın hüküm altına alınabilmesi için maddî hukuk kurallarında öngörülen koşul vakıaların bir kısmının incelenmeyeceği ya da üstün körü inceleneceği anlamına gelmemektedir. (ÖZEKES, Muhammet, Pekcanıtez Usûl Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul, 2017, s. 2476; ARSLAN, Ramazan; YILMAZ, Ejder; TAŞPINAR AYVAZ, Sema, Medenî Usul Hukuku, 3. Baskı, Ankara, 2017, s. 571)

Vakıa iddiasında bulunurken belirli dayanak noktalarından bahsedilmesinin aranmasındaki temel düşünce, karşı tarafın uhdesindeki dava malzemesini araştırma amacı ile dava açılmasına olanak tanımamaktır. Somutlaştırma ölçüsü bakımından dayanak noktalarının getirilmesi yeterli görülebilir. Ayrıca, dayanak noktaları, vakıa iddiasını muhtemel gösterecek yeterlilikte olmalıdır. (YARDIMCI, Taner Emre, Hukuk Yargılamasında Somutlaştırma Yükü, İstanbul, 2017, s. 162). Olası ve mümkün görülen vakıaların belirli bir dayanak noktası yoksa veya bu vakıalara ilişkin hiçbir emare bulunmuyorsa ya da vakıalar gelişigüzel ve tesadüfî bir nitelik taşıyorsa veyahut uydurma nitelikte “büyük konuşmak” anlamına geliyorsa, söz konusu vakıaların ileri sürülmesi doğruyu söyleme yükümlülüğüne uygun bir davranış olmadığı gibi böylesine temelsiz, farazî iddiaları ispatlamak üzere, gerekli ikna gücü bulunan delillerin sunulması mümkün olmadığı için, mahkeme, bu iddiaların ileri sürülmesine izin veremez. (KURT KONCA, Nesibe, Medenî Usûl Hukukunda Tarafların Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü, Ankara, 2016, s. 61)

Medenî usûl hukuku doktrininde “delil elde etme yasağı” olarak ifade edilen bu durum, salt tahmini durumlara dayanarak iddiaların gelişigüzel, somutlaştırma yapılmaksızın ileri sürülmesini önler. Aksi takdirde, iddiaların gelişigüzel ileri sürülmesi bu bakımdan ayrıca hakkın kötüye kullanılması teşkil eder.” (BÖRÜ, Levent, Medenî Usûl Hukukunda Somutlaştırma Yükü, Ankara, 2016, s. 199)

Delil elde etme yasağı ile ilgili internet erişimine açık hakemli makale için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Boşanma ve Mal Rejiminin Tasfiyesi Davalarında Delil Elde Etme Yasağı, KLÜHFD, C:1 , S:1, Y: 2023, s. 217-232.

İlgili makale için bkz.

https://bit.ly/45DBQAY

Belirttiğimiz şekilde, somut olayın özelliğine göre ispat ölçüsünün düşürülmesi durumunda bile somutlaştırma yükünden muaf olunmamaktadır. Ayrıca, bu konuyla ilgili olarak Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin “silahların eşitliği” ilkesine zarar vermeden “somutlaştırma yükünü” de işleterek “hâkimin davayı aydınlatma ödevi” ilkesi çerçevesinde verdiği içtihatlar bulunmaktadır.

DAVACININ KATILMA ALACAĞINA İLİŞKİN, DAVACI VEKİLİNİN, ŞİRKET ADI, GEMİ ADI VE TAŞINMAZLARA AİT ADA VE PARSEL NUMARASINI BİLDİRMESİ, DİLEKÇEDE SAYILAN TAŞINIR, TAŞINMAZ VE ŞİRKET HİSSELERİNE YAPILAN KATKIDAN KAYNAKLANAN DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞINA İLİŞKİN OLARAK KATKI YAPILAN HİSSE SENEDİ SATIŞ BEDELLERİNİ BİLDİRMESİ, HMK’NİN ZORUNLU KILDIĞI VAKIA VE DELİLLERİN SOMUTLAŞTIRILMASI İÇİN YETERLİDİR.

“… TMK’nin 6. maddesi kural olarak ispat yükünü davacıya yüklemiş olup, 6100 sayılı HMK’nin 119. maddesinde de davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıalar ile her bir vakıanın hangi delille ispat edileceğinin dava dilekçesinde bulunması, aynı yasanın 194. maddesi ise tarafların dayandığı vakıaların ve delillerin somutlaştırılması gerektiğini düzenlemekte ise de, TMK’nin 222/son maddesi “Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.” hükmü ile genel kuraldan ayrılarak katılma alacağı yönünden ispat yükünü aksini iddia eden tarafa yüklemiştir. Her iki talebe ilişkin bu açıklamalar ışığında davacı vekilinin dava dilekçesi ve 21.06.2012 tarihli dilekçesinin incelenmesinde, davacının katılma alacağı ve değer artış payı isteğinde bulunduğu davalıya ait malvarlığını ad, ticari ünvan, ada ve parsel numarası vererek somutlaştırdığı, değer artış payı alacağına dayanak olarak satılan şirkete ait hisse senetleri ve satış bedelini bildirdiği saptanmıştır. Öyle ise, davacının katılma alacağına ilişkin davacı vekilinin, şirket adı, gemi adı ve taşınmazlara ait ada ve parsel numarasını bildirmesi, dilekçede sayılan taşınır, taşınmaz ve şirket hisselerine yapılan katkıdan kaynaklanan değer artış payı alacağına ilişkin olarak katkı yapılan hisse senedi satış bedellerini bildirmesi, HMK’nin zorunlu kıldığı vakıa ve delillerin somutlaştırılması için yeterlidir. Mahkemece, dava dilekçesinde açıkça bildirilen, şirket, gemi ve taşınmazlardan kaynaklanan katılma alacağı ve değer artış payına ilişkin taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” (Y. 8. HD. 18.04.2013, 2012/11951 E. - 2013/5880 K. Naklen: KARAMERCAN, s. 1263, 1264)

***

ADA VE PARSEL NUMARASI BELİRTİLMEYEN ANCAK BULUNDUKLARI MEVKİ VE CİNSİ BELİRTİLEN ARSA, DÜKKAN VE DEPO OLMAK ÜZERE TAŞINMAZLARLA İLGİLİ OLARAK HÂKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİ GEREĞİ, DAVALININ DA KİMLİK BİLGİSİ EKLENEREK TAPU MÜDÜRLÜĞÜNE YAZI YAZILMASI GEREKİR.

“… somut uyuşmazlık incelendiğinde, dava dilekçesinde açıkça ada ve parsel numarası belirtilen 6 adet taşınmaz ile ada ve parsel numarası belirtilmeyen ve fakat bulunduğu mevki ve cinsi belirtilen arsa, dükkan ve depo olmak üzere taşınmazların 1/2 payının davalı adına olan tapudaki kayıtların iptali ve davacı adına tescili, mümkün değilse taşınmazların yarı değerinin davalıdan faizi ile birlikte tahsili talep edilmiş, dava değeri 20.000,00 TL olarak belirtilmiş ve bu değer üzerinden hesaplanan peşin harç davacı tarafça mahkeme veznesine depo edilerek dava açıldığı anlaşılmakla harç yönünden bir eksiklik bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde ada ve parsel numarası belirtilmeyen ve fakat bulunduğu mevki ve cinsi belirtilen arsa, dükkan ve depo olmak üzere taşınmazlarla ilgili olarak ise Mahkemece yapılacak iş; hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü gözetilmek suretiyle davalının kimlik bilgisi de eklenerek ve ilgili yer Tapu Müdürlükler'ine yazı yazılarak tapu kayıtlarının getirtilmesidir.” (Y. 8. HD. 25.05.2015, 2014/5355 E. - 2015/11642 K. Naklen: KARAMERCAN, s. 1264)

***

“… Mahkemenin hüküm vermesi için, kendisine yöneltilen talebin formüle edilmesi ve ileri sürülmesi tarafların görevi ise de, bunları anlamlandırmak veya gerektiğinde açıklattırmak hâkimin görevidir. Ancak bu durum, hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine imkan vermesi veya hatırlatması anlamını taşımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleştirilmesi, aydınlatılması ve belirlenmesi sözkonusudur.

Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, somut uyuşmazlık incelendiğinde; Dava konusu edilen 2014 parsel 13 no.lu bağımsız bölüm 02.06.2009 tarihinde satış yolu ile davalı adına tapuya tescil olmuştur. Davacı vekili; dava dilekçesinde davacının babasından kalan tarlasını ağabeyine satımından elde ettiği para ve aracını üçüncü kişiye satarak elde ettiği para ile taşınmazın alımında katkıda bulunması nedeniyle TMK 227. maddesi gereğince tasfiye isteğinde bulunmuştur. Dava konusu itibariyle edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile değer artış payı alacağına ilişkindir.

Mahkemece, söz konusu kişisel mallardan taşınmazın ada ve parsel nosu ile davalı tarafından 08.03.2012 tarihli beyan dilekçesinde kabul ettiği araca ilişkin plaka nosu davacıdan sorulup belirlenip taşınmaz ve aracın alış ve satış tarihlerini gösterir evrakların ilgili kurumlardan getirtilmesinden sonra davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile hüküm tesisi doğru değildir.(Y. 8. HD. 22.06.2015, 2014/7615 E. - 2015/13731 K. Naklen: KARAMERCAN, s. 1265)

***

“… davacıdan alacak talep ettiği taşınmazların cins, nitelik, mülkiyet ve tapu kayıt bilgileri hakkında açıklama yapılmasının istenilmesi, bildirilmesi halinde ilgili kayıt ve belgeler getirtilmelidir. Buna göre, mahkemece iddia ve savunma çerçevesinde toplanacak olan taraf delillerine göre uyuşmazlık hakkında, yukarıda açıklanan esas ve ilkeler göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hükmün belirtilen sebeple bozulması gerekirken hata sonucu onandığı, bu defa karar düzeltme isteği üzerine anlaşılmıştır.” (Y. 8. HD. 03.12.2015, 11083/21769 sayılı Kararı. Naklen: KARAMERCAN, s. 1265)

İsviçre Medenî Usûl ve İcra Hukuku Dergisi’nin 2020/50 sayısında yayımlanan “Mal Rejiminde Somutlaştırma Yükü” başlığı ile çevirebileceğimiz makalede aynen şu örnek verilmektedir.

1. Malvarlığı Değerleri ve Borçların Varlığının İddia Edilmesi

Prensip olarak her bir eş kendi malvarlığı değerlerini ve borçlarını somut olarak ileri sürmek ve kendi taleplerini rakamlandırmak zorundadır.

Örnek 7

Yetersiz İddia: «Malvarlığının tasfiyesi gerçekleştirilmelidir.»

Kanıtlama Bilgisi: Tarafların mal rejimi tartışmasıyla ilişkilendirilecek olan tüm malvarlığı değerleri ve borçları tek tek gösterilmeli ve somut bir tutarla rakamlandırılmalıdır. (Yani değeri belirtilmelidir).

Hukuken Yeterli İddia: «Kocanın H bankasındaki 1 nolu hesabında 1.1.2019 tarihinde 20.000.- Fr bulunmaktadır. Bundan başka malvarlığı bulunmamaktadır. Taşınırları ve ev eşyalarını hali hazırda paylaşmışlardır. Kocanın borçları bulunmamaktadır.

Sunulan belgelere yapılan toptan atıf, tek tek belgelerin dilekçenin bütünleyici parçası olduğu beyanı caiz değildir. Hukuken önemli iddialar dilekçede bizzat sayılmalıdır; Dilekçe ekleri prensip olarak ispat aracı önerileri olup taraf iddiaları değildir. Sadece hangi belgenin ya da belgenin hangi kısmının iddia olarak sayılacağının dilekçede açıkça belirtilmesi durumunda böylesi bir atıf dikkate alınabilir.” (MAİER, Philipp; HAMPEL, Sara, Substanziierungsobliegenheiten im Ehegüterrecht, Schweizerische Zeitschrift für Zivilprozess- und Zwangsvollstreckungsrecht, Heft 2020/50, s. 110, 111)

Zürih Kanton (Bölge) Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’nin 08.08.2019 tarihli (PF190021-O/U) Kararı’na göre, ZPO Art. 221 Abs. 1 lit. d (HMK m. 119/1-e-f) hükmü çerçevesinde kural olarak, yasal belgede iddialarda bulunulmalıdır ve eklere atıfta bulunulmasına izin verilmez. Birkaç açıklayıcı ek sunulursa, bunların yasal belgeye kopyalanmasını talep etmek abartılı olabilir. Bununla birlikte, ne mahkemenin (karar verme süreci için) ne de karşı tarafın (talebe cevap vermek için) kronolojik veya tematik olarak düzenlenmemiş 51 ekten yasal talebi neyin destekleyebileceğini araması beklenemez.

Nitekim, İsviçre Hukuku’ndan esinlenen Türk Hukuku doktrinindeki bir görüşe göre, dilekçeye eklenen ve delil olarak dayanılan bir dosyanın (davadaki tarafın mali raporları gibi) ilgili kısmına işaret edilerek iddia edilmiş vakıanın neden doğru olduğu gösterilmeye çalışılmalıdır. Hâkim, dilekçenin ekinde yer alan belgelerden davaya dayanak teşkil edebilecek vakıaları hiçbir şekilde araştırmak zorunda değildir. (YARDIMCI, s. 253)

Bu açıklayıcı bilgilerden sonra Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 21.06.2023 tarihli içtihatının değerlendirmesine yer verebiliriz.

İlk olarak, içtihatın 11. kısmında “Mahkemece, davacının malvarlığının tespiti ile birlikte alacağın tahsilini talep ettiği bu tür davalarda talep edilen tüm malvarlığının kesin süre içinde davacı tarafça belirtilmesinin istemesinin, gerek hak arama özgürlüğünü kısıtlayacağı gerekse yukarıda açıklanan tespit davası ve belirsiz alacak davasının özüne aykırı olacağının gözetilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde bir ifade mevcuttur. Mal rejiminin tasfiyesi davası, HMK m. 106 hükmü anlamında tespit davasına konu olamaz. Zira, yerleşik Yargıtay uygulamasına ve doktrindeki hâkim görüşe göre, “eda davasının açılabildiği hâllerde tespit davası açılmasında hukukî yarar bulunmamaktadır.” (Y. HGK. 22.10.2019, 2017/8-1854 E. - 2019/1096 K. - İçtihat Bülteni)

İkinci olarak, somut olayda yaşanan duruma, belirsiz alacak davasının gerekçe gösterilmesi de hukukî açıdan hatalı olmuştur. Şöyle ki, belirsiz alacak davasında, belirsiz olan davacının talebi veya taraflar arasındaki hukukî ilişki olmayıp, davacının dava açtığı anda talebinin miktarı veya değeridir. O nedenle kanun koyucu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinin ilk fıkrasında belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda davacının hukukî ilişkiyi açıkça ortaya koymasını zorunlu tutmuştur. (SİMİL, Cemil, Belirsiz Alacak Davası, İstanbul, 2013, s. 144). Kanun koyucu diğer dava türlerinden ayrı olarak belirsiz alacak davasında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinden ayrı olarak davacının dava dilekçesinde hukukî ilişkiyi göstermesi gerektiğini özel olarak belirtmiştir. Hukukî ilişkinden kastın, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde yer alan “dayanılan hukukî sebepler" olmadığı açıktır. Söz konusu fıkrada yer alan dayanılan hukukî sebeplerin anlamı, davacının talebini dayandırdığı hukukî sebeplerdir. (SİMİL, s. 240)

Yukarıda yaptığımız tüm açıklamalar çerçevesinde, ilk derece mahkemesinin uygulaması hukukî anlamda yerinde olup Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin somut olayda belirsiz alacak davasını hatta tespit davasını gerekçe göstererek “taraflarca getirilme” ilkesini hiçe sayarak “re’sen araştırma” ilkesini uygulamak suretiyle “silahların eşitliği” ilkesini göz ardı etmesi hukukî anlamda hatalı olmuştur.