HEM TEMYİZ HEM DE KANUN YARARINA BOZMA KANUN YOLUNDA YARGITAY TARAFINDAN MADDİ VAKIALARIN DENETİMİ YAPILAMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


03 Tem
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2023/6813
Karar No      : 2023/4900

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
 Gebze 1. İş Mahkemesi
TARİHİ                                 : 12.12.2022
SAYISI                                 : 2020/86 E., 2022/289 K.

Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasında davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; 03.12.2018-21.12.2019 tarihleri arasında sigorta danışmanı olarak çalışan davacı asılın iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, aylık ücret alacağı, yıllık izin ücreti ve prim ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davacı asılın aynı adreste faaliyet gösteren, aynı kişilere ait olan, aynı işi yapan ve dolayısıyla aralarında organik bağ bulunan E.Y. Parça Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi (E.Y. Şirketi) ve E. Sigorta Aracılık Hizmetleri Limited Şirketi (E. Şirketi) tarafından birlikte istihdam edildiğini, bu nedenle Şirketlerin işçilik alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek kıdem tazminatı, aylık ücret alacağı, yıllık izin ücreti ve prim ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı E.Y. Şirketi vekili cevap dilekçesinde; davacının Şirkette çalışması bulunmadığından Şirkete yönelik davanın husumet yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, iş sözleşmesinin devamsızlık nedeniyle haklı olarak feshedildiğini, davacının kıdem tazminatına hak kazanmadığını, çalıştığı süre boyunca yıllık izinlerini kullandığını, ödemesi gereken ihbar süresi hesaplanarak 21 günlük ücret alacağının ihbar alacağına mahsup edildiğini, bu nedenle ödenmeyen aylık ücretinin olmadığını, işyeri uygulamasında prim ücreti gibi bir alacağın hiçbir zaman mevcut olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

2. Davalı E. Şirketi; cevap dilekçesi sunmamıştır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; birleşen dosyada davaya cevap verilmediği, davalıların adreslerinin aynı olduğu, davalı tanığının davalıların grup şirketi olduğunu ve her iki Şirketin aynı yerde bulunduğunu beyan ettiği, bu nedenle davalıların işçilik alacaklarından müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gerekçesiyle prim alacağı reddedilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesi kararı kesin olarak verilmiştir.

IV. KANUN YARARINA TEMYİZ

A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.

B. Temyiz Sebepleri

Adalet Bakanlığı; adreslerinin aynı olması nedeniyle aralarında organik bağ bulunan davalı Şirketlerin müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmiş ise de faaliyet alanı farklı olan davalı Şirketlerin sırf davacı işçiden mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötüniyetli işlemler yaptığı somut verilerle ispatlanamadığından asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olmasının ve asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olma özelliğini devam ettirmesi nedeniyle birleşen dava dosyasının taraflarının karar başlığında; dava, cevap ve delillerinin kararda belirtilmemesinin; ayrıca asıl ve birleştirilen her bir dava için ayrı ayrı hüküm kurulmamasının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu belirterek Mahkeme kararının kanun yararına bozulması istemi ile kanun yararına temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davalı Şirketler arasında müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarını gerektiren bir hukuki ilişki bulunup bulunmadığı ile birleşen dava hakkında usulüne uygun şekilde hüküm oluşturulup oluşturulmadığına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) "Kanun yararına temyiz" kenar başlıklı 363 üncü maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur."

2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.

3. 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinin ikinci fıkrası ile 371 inci maddesi.

3. Değerlendirme

1. 6100 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur. 6100 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesinin gerekçesinde de karar verilirken yürürlükteki hukukun yanlış uygulanmasının her an için söz konusu olabileceği, kanun yararına temyizin, yanlışlık tespit edilip daha sonra benzer işlemlerden kaçınmak için kabul edilen bir sistem olduğu, Yargıtayın yaptığı incelemede uygulamanın yanlış olduğu sonucuna ulaşırsa kararı kanun yararına bozacağı ifade edilmiştir.

2. Temyiz yolu ise olağan kanun yollarından birisidir. Bozma sebepleri, 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunmasıdır. Temyiz yolunda, hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılır. Madde gerekçesinde bu husus "Temyiz incelemesini, istinaf incelemesinden ayıran temel özellik, temyiz incelemesinin usûl hukuku veya maddî hukuk yönünden incelemeyi gerektirmesi, maddî vakıaların denetimi ile delil değerlendirmesine girmemesidir. Maddede bu hukukî denetimin hangi sebeplerle yapılacağı açıklığa kavuşturulmuştur. Bugüne kadar istinaf yolunun olmamasından dolayı zaman zaman Yargıtay maddî vakıalara ve delil değerlendirmesine de girmek zorunda kalabilmekteydi, istinafla birlikte artık bu ihtiyaç ortadan kalkmış ve Yargıtay tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olmuştur." şeklinde vurgulanmıştır.

3. Belirtilen bu yasal düzenlemeler ve 6100 sayılı Kanun döneminde temyiz yolu ile ilgili özellikler dikkate alındığında, kanun yararına temyiz ile temyiz yolu arasında bir ayrım yapılması gerekmektedir. Kanun yararına temyiz başvurusunda, başvuru konusu kararın sadece yürürlükteki hukuka aykırı olup olmadığı denetlenir. Bu denetim ise, temyiz incelemesinin aksine, kanun yararına temyizde görece sınırlı bir inceleme yapılmasını gerektirir. Kanun yararına temyize ilişkin madde gerekçesinde de belirtildiği gibi yürürlükteki hukukun yanlış uygulanması söz konusu olduğunda, kararın kanun yararına bozulması gerekir.

4. Somut olayda asıl ve birleşen davalarda; aralarında organik bağ bulunan davalı Şirketler nezdinde 03.12.2018-21.12.2019 tarihleri arasında sigorta danışmanı olarak çalışan davacının iş sözleşmesini haklı olarak feshettiği ileri sürülerek kıdem tazminatı, aylık ücret alacağı, yıllık izin ücreti ve prim ücreti alacağının davalılardan tahsiline karar verilmesi talebinde bulunulmuş; Mahkemece, adreslerinin aynı olması ve grup şirketi olmalarından hareketle davalı Şirketlerin hüküm altına alınan alacak kalemlerinden müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmiştir.

5. Adalet Bakanlığının davalı Şirketlerin müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarını gerektirecek bir durumun varlığının somut verilerle ispatlanamadığı gerekçesiyle E.Y. Şirketi aleyhine açılan asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki kanun yararına temyizi, Mahkemenin maddi vakıalar ile davanın ispatına yönelik değerlendirmelerine ilişkindir. Kanun koyucunun temyiz yolunda dahi Yargıtayca maddi vakıaların denetimi ile delil değerlendirmesine girilmemesi gerektiği yönündeki madde gerekçesi dikkate alındığında; kanun yararına temyizde bu tür bir değerlendirmenin yapılmaması gerekir. Yapılan açıklama doğrultusunda belirtilen kanun yararına bozma istemi; Mahkemece verilen kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu, bir diğer ifade ile yürürlükteki hukukun yanlış uygulandığı noktasında bir sonuca varılması mümkün olmadığından yerinde görülmemiştir.

6. Adalet Bakanlığının bir diğer kanun yararına temyiz sebebi, birleşen dava hakkında usulüne uygun şekilde hüküm oluşturulmamış olması bakımındandır.

7. 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup davaların birleştirilmesi durumunda da, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olması nedeniyle, hüküm kısmında her bir dava hakkında o davaya ilişkin yargılama giderlerinin de ayrı ayrı gösterilmesi zorunludur.

8. Somut olayda Mahkemece birleşen davanın tarih ve sayısına karar başlığında yer verilmemiş olması, yargılama giderleri bakımından tek bir dava ve tek bir davalı varmış gibi hüküm kurulması hatalıdır. Adalet Bakanlığının kanun yararına temyiz isteminin bu yönden kabulü gerekir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,

Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,

03.04.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan                          Üye                      Üye                            Üye                      Üye
Dr. Seracettin Göktaş     Nesrin Şengün     Betül Azizağaoğlu      Havva Aydınlı      Hüseyin Sarıkamış

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun aksi yönde olan “hukukî sonuca ilişkin takdir hakkının ve yetkisinin denetlenmesi hukukîlik denetimi olup Yargıtayın yetki alanında bulunmaktadır” şeklindeki 22 Şubat 2022 tarihli ve bu doğrultudaki kararları için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukuki-sonuca-iliskin-takdir-hakkinin-ve-yetkisinin-denetlenmesi-hukukilik-denetimi-olup-yargitayin-yetki-alaninda-bulunmaktadir

İÇTİHAT YORUMU : “Temyiz aşamasında, alt derece yargılamasında tespit ve değerlendirilmesi tamamlanan, 'taraflar arasındaki hayat olayına ilişkin vakıalara atfedilen hukukî nitelendirme belirli çerçevede denetlenebilmektedir. Ancak bu, hiçbir zaman, temyiz aşamasında vakıaların yerindeliğinin incelenmesinin mümkün olduğu gibi bir sonuca sebebiyet vermemelidir. Mahkemece dikkate alınıp nitelendirilen vakıaların, gerçekten kanuna uygun bir şekilde dava malzemesi hâline getirilip ispatlandığı ve devamında kabul edilebilir, makul ve mantıklı bir şekilde gerekçeleriyle değerlendirilip değerlendirilmediği İncelenmektedir. Yoksa bu aşamada, vakıaların yeniden baştan denetlenmesi, araştırılması ve hatta ispat ya da niteleme konusunda hâkimin takdirine doğrudan müdahale edilmesi mümkün değildir.

Temyizde vakıa ve delillerin, yukarıda değinilen sınırları aşan bir incelemeye tâbi tutulması, temyizin aslî amacı olan hukukun yeknesak uygulanması bakımından da değerli olmayacak; temyizin aslî amaçlarına ulaşması için yönlendirmesi gereken çabanın başka hususlara yoğunlaşmasına sebep olabilecektir. Vakıaların nitelendirilmesi ve delil değerlendirilmesi noktasında bir takdir ortaya koyan Yargıtay; ilk derece mahkemesi hâkimi gibi, doğrudan delillerle fizikî temas içerisinde olmadığı için, farklı olaylarda farklı yönlerde sonuç çıkarabilmektedir. Bu ise, her somut olayın kendine özgü olduğu görünümü altında, hukuk birliğini zedelemektedir. Zira, o olayın somut özellikleri ilgili alt derece mahkemesi hâkimi tarafından dikkate alınmalı; temyizde ise, sadece bu dikkate almanın kapsamı ile gerekçeleri denetlenmelidir. Yoksa temyiz aşamasında alt derece mahkemesi hâkiminin takdiri -sınırlar içerisinde hatalı olsa dahi- yok sayılıp, onun yerine yeni bir takdir oraya konulmamalıdır.

Hangi vakıa veya kavram bakımından olursa olsun, hâkimin takdir yetkisine sahip olduğu durumlarda bu yetkinin hukuka uygun kullanımının denetimi temyizin amaçları kapsamındadır. Ancak, burada, önem arz eden husus takdir yetkisinin denetiminin temyizin sınırları içerisinde yapılmasıdır. Bu sınır ise, hâkimin takdir yetkisinin sınırlarıyla özdeştir. Daha açık bir ifadeyle, temyizde sadece takdir yetkisinin yukarıda değinilen sınırlamalarına uygun kullanılıp kullanılmadığı inceleme konusu yapılabilir. Bu kapsamda, tekrar vurgulamak isteriz ki, temyiz denetimi hâkimin takdir yetkisini kullanması engellememeli; sadece, bu yetkinin kanunî sınırları içerisinde ve kanuna uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını incelemekle yetinmelidir. Temyiz incelemesi altında, hâkimin takdir yetkisi tamamen göz ardı edilerek onun yerine bir takdir kullanılması mümkün değildir.” (BULUT, Uğur, Medenî Usûl Hukukunda Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Ankara, 2022, s. 446-448)