TALEPLER İÇİN DÜZELTEREK ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULUP ESASTAN RED KARARI VERİLİRSE DOSYA İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLEMEZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


13 Kas
2022

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2019/2-262
KARAR NO   : 2022/272

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                         :
 Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                   : 27/03/2018
NUMARASI                            : 2018/28 - 2018/178
DAVACI-BİRLEŞEN DAVALI : E.Y. (O.) vekili Av. A.Ö.
DAVALI-BİRLEŞEN DAVACI : M. B.O. vekili Av. M.K.

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince verilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı-Birleşen Davalı İstemi:

4. Davacı-birleşen davalı vekili 16.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 22.06.2014 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, düğün gecesi ve daha sonraki ilk üç gün davalıdaki sertleşme sorunu nedeniyle cinsel ilişkinin gerçekleşmediğini, daha sonra cinsel birleşme olduğunu, bu birleşmeden sonra dava tarihine kadar tarafların ancak ilaç veya aktardan alınan bitkisel maddeler sayesinde gerçekleştiğini, bu birleşmelerde de davalının boşalamaması nedeniyle sorunlar yaşandığını, yaşanan bu sorun nedeniyle eşlerin doktora gittiklerini, yapılan tetkikler sonucunda davalıya klinifelte sendromu teşhisi konulduğunu, davalıda hareketli ve hareketsiz sperm bulgusunun %0 olarak tespit edildiğini, davalının bu problemleri nedeniyle eşine karşı olumsuz söz ve davranışlar sergilediğini, hakaret ettiğini, davalının kendinde olan bu sorunu bildiği hâlde müvekkili ile evlenerek mağdur olmasına sebep olduğunu, ailesinin zenginliği ile övündüğünü, ziynet eşyalarını elinden alındığını, aileler arasında gerçekleşen toplantıda hakaret edildiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, kadın yararına 2.500 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 250.000 TL maddi, 300.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı-Birleşen Davacı İstemi:

5. Davalı-birleşen davacı vekili 20.10.2014 tarihli dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, eşler arasındaki evliliğin bu hâle gelmesinde davacı tarafın kusurlu olduğunu, davacının planlı ve maddiyatçı tutum sergilediğini, eşlerin nişanlılık döneminde birlikte olduklarını, erkeğin cinsel ilişkiyi gerçekleştirme konusunda herhangi bir sorununun olmadığını, evlendikten sonra ortaya çıkan Klinifelte hastalığı nedeniyle davacının eşine karşı kötü davranmaya başladığını, cinsel hayatlarını herkese anlattığını, eşini aşağıladığını, çözüm odaklı yaklaşmadığını, eşinde olan hastalığı boşanma aşamasında tehdit unsuru olarak kullandığını, sürekli maddi istemlerde bulunduğunu, müvekkilinin erkeklik gururu ile oynadığını, özgüvenini sarstığını, geç boşalmanın bir ilaç ile çözülebileceği ve eşlerin tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olabilecekleri hâlde kadının tedavi sürecini istemediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, “kısırlığın” tek başına boşanma sebebi olmadığını, davacının müvekkilini rencide edici sözler söylediğini, hakaret ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, erkek yararına 150.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Erzurum 2. Aile Mahkemesinin 15.11.2016 tarihli ve 2014/4 E., 2016/494 K. sayılı kararı ile; tarafların 22.06.2014 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, dinlenen tanık beyanlarına göre erkeğin kadına “yüzünde çiller var, lekeler var, çok zayıfsın, geri zekâlı, psikolojik hasta” şeklindeki söylemlerle hakaret ettiği, emir verici hitaplarda bulunduğu, buna karşılık kadının da kocasını “erkek olmadığı” yönündeki ifadeleri ile rencide ettiği, bunun dışında eşler arasında ayrıca cinsel yönden problemlerin yaşandığı, erkeğin ereksiyon kalitesini tıbbi ilaç ve karışımlar kullanarak sağlamaya çalıştığı, sonrasında ise cinsel tatmin için gerekli süreyi sağlayamayarak uzun süre veya hiç boşalamadığı, erkeğin uzun süre cinsel tatminini gerçekleştirmeye çalışmasının kadın için cinsel şiddet sayılacağı, herhangi bir destek almadan ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve sonrasında devam edip etmeyeceği şüpheli olan cinsel yakınlaşmayı beklemekle kadının yükümlü tutulamayacağı, bu durumun tedavi ile giderilecek bir sorun olması ve kocanın tedaviden kaçınmaması hâlinde dahi davalı kadına, kendisine evlilik birliği içerisinde hakaret eden ve küçümseyen kocanın tedavisine katlanmasını beklenmenin kadın için haksızlık olacağı, böyle bir durumda kadın eşe kusur yüklenemeyeceği, dolayısıyla eşine hakaret eden, küçümseyici ve emredici davranışlarda bulunan, ayrıca tarafları tatmin edecek sağlıklı cinsel ilişkiyi gerçekleştiremeyen erkeğin ağır, eşine “erkek misin” şeklinde rencide edici beyanda bulunan kadının ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 250 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 8.000 TL maddi, 13.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

8. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 16.03.2017 tarihli ve 2017/74 E., 2017/112 K. sayılı kararı ile; erkeğin sair istinaf itirazlarının reddi ile boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine ağır hakaretlerde bulunduğu, eşini beğenmeyerek aşağıladığı, “geri zekâlı, psikolojik hasta” sözleriyle hakaret ettiği, buna karşılık kadının da eşine erkek olmadığına ilişkin hakaretlerde bulunduğu, ayrıca anlaşmalı boşanmanın olmaması hâlinde özel hayatlarını herkese anlatmakla tehdit ettiği, her ne kadar erkeğin cinsel hastalığı var ise de bu hastalığın tedavisi için tarafların birlikte hastaneye gittikleri, hastalığın tedavi ile giderilebileceği ihtimali karşısında tarafların evlilik süresi ile erkeğin tedaviye yönelik isteği gözetilerek erkeğe bu hastalığından dolayı kusur yüklenemeyeceği gerekçesiyle, ilk derece mahkemesinin hatalı kusur belirlemesinin düzeltilmesine, evliliğin bu hâle gelmesinde eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulüne, eşit kusurlu eş yararına tazminata hükmedilemeyeceğinden kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 19.12.2017 tarihli ve 2017/4385 E. ve 2017/14816 K. sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalının tüm, davalı-davacının ise aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı-davalı kadının yapılan ekonomik sosyal durum araştırmasında yüksek lisans yaptığı ancak çalışmadığı, gelirinin olmadığı tutanağa bağlanmış ise de, dosyaya sunulan SGK kayıt örneklerinde çalışma kayıtlarının bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle davacı-davalı kadının çalışma durumu araştırılarak, kadın lehine Türk Medeni Kanununu 175. maddesi uyarınca yoksulluk nafakası verilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek, gerçekleşecek sonuca göre karar verilmesi gerektiğinden, kararın yoksulluk nafakası yönünden bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

11. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 27.03.2018 tarihli ve 2018/28 E., 2018/178 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin kısmi bozma ilamının yoksulluk nafakasına ilişkin olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Bozmaya uyma ve direnme” başlıklı 373. maddesi uyarınca, Yargıtayın bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesinin “esastan reddi kararına” ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince kadın yararına takdir edilen “250 TL yoksulluk nafakası” yönünden erkeğin istinaf itirazlarının esastan reddine karar verildiği, Özel Dairenin bozma kararının esastan ret kısmına ilişkin olduğu bu durumda bölge adliye mahkemesinin esastan ret kararının kaldırılarak dosyanın, bu yönde kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği, diğer yandan ilk derece yargılaması sonrasında gerçekleşen “kadının işe girmesi” olgusunun ise nafaka yükümlüsü tarafından açılacak nafakanın kaldırılması ya da indirilmesi davasına konu olabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı yasal süresi davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda; davacı-birleşen davalı eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde mahkemece davanın kabulüne ilişkin kurulan hükmün yeterli nitelikte inceleme ve araştırmayı kapsayıp kapsamadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, ilk derece mahkemesince boşanma ve fer’îlerine ilişkin olarak verilen kararın istinaf edilmesi üzerine, bölge adliye mahkemesince; eşlerin boşanmaya sebep olan olaylardaki kusur belirlemesine ve buna bağlı maddi-manevi tazminatlara yönelik hükmün kaldırılarak bu yönlere ilişkin yeniden esas hakkında, yoksulluk nafakasına ilişkin ise ilk derece mahkemesi kararının isabetli bulunarak esastan reddine karar verildiği, verilen bu kararın temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece hükmün yoksulluk nafakası yönünden bozulduğu, sair yönlerden ise onanmasına karar verildiği ve dosyanın hüküm veren mahkemelerden hangisine gönderileceğine dair bir açıklama yapılmadığı gözetildiğinde, bölge adliye mahkemesince bozma sebebinin sair ret kapsamında kalan yöne ilişkin olması nedeniyle dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği benimsenmesine karşın direnme kararı verilmesinin usul ve yasa hükümlerine uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.

15. Bilindiği üzere ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve 6100 sayılı HMK ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.

16. İstinaf kanun yolu, HMK’nın sekizinci kısmının birinci bölümünün 341 ilâ 360. maddeleri arasında, temyiz kanun yolu da ikinci bölümünün 361 ilâ 373. maddeleri arasında düzenleme altına alınmıştır.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bozmaya uyma veya direnme” başlıklı 373. maddesi; “(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.

(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.

(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir. 

(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.

(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

18. Görüldüğü gibi Yargıtayın bölge adliye mahkemesi kararını bozması; ya istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ya da ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararına ilişkin olabilir.

19. Yargıtayın bozma kararı; bölge adliye mahkemesinin “istinaf başvurusunun esastan reddi” kararına ilişkin ise Yargıtay dosyayı kararı veren ilk derece mahkemesine gönderir (HMK m. 373/1).

20. Yargıtayın bozma kararı ; bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin olarak “düzelterek veya yeniden esas hakkında” verdiği karara ilişkin ise Yargıtay dosyayı kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderir (HMK m. 373/2).

21. Gelinen noktada ilk derece mahkemesi kararının istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince verilen kararda bir kısım itirazlar yönünden ilk derece mahkemesi kararının isabetli bulunarak “esastan reddine karar verilmesi” bir kısım itirazlar yönünden ise itirazların haklı bulunarak “düzelterek veya yeniden esas hakkında” verilmesi durumunda dosyanın hangi mahkemeye gönderilmesi gerektiği hususunun da açıklanması gerekmektedir.

22. Öncelikle belirtilmelidir ki; Yargıtayın bozma kararı sonrasında dava dosyasını hangi mahkemeye göndereceği noktasındaki belirleyici husus, Özel Daire bozma kararında belirtilen hususun “hangi mahkeme tarafından verildiğine ilişkin” değil; bölge adliye mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararı üzerinde yapmış olduğu incelemenin “kapsam ve niteliğine” ilişkindir.

23. Gerekçesi açısından hâlen geçerliliğini koruyan 07.02.1945 gün ve 4/19 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda açıklandığı üzere; dava dilekçesinde talep sonucu bölümünde davacı neye karar verilmesini başka bir ifadeyle davalının neye mahkûm edilmesini istediğini açıkça yazar. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde bu durum “objektif dava birleşmesi” olarak tanımlanır. Davanın esasına ilişkin bu taleplerin yanı sıra davacı talep sonucu bölümünde eğer mevcutsa fer'î nitelikte taleplerde de bulunabilir. Dava dilekçesinin, talep sonucu açısından özetlenen bu niteliklerine paralel olarak yapılan yargılama sonucu verilen kararın hüküm fıkralarında; davacının tüm talepler hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gereklidir (HMK m. 297).

24. Bunun üzerine davanın tarafları; ilk derece mahkemesince aleyhlerine verilen kararlara karşı, HMK’nın 341 ila 373. maddeleri arasında düzenleme altına alınan hükümler uyarınca sırasıyla istinaf veya temyiz kanun yollarına başvuru hakkına sahiptirler. Süresi içerisinde aleyhine kanun yoluna başvurulmayan kararlar kesinleşir. Kuşkusuz ki davanın tarafları hükmün bir kısmını kanun yoluna taşırken diğer kısmını kanun yoluna taşımayabilirler. Özellikle objektif dava birleşmesi hâlinde verilen hüküm taleplerinden yalnızca biri veya bir kısmı kanun yoluna konu edilebilir. Bu hâl doktrinde kısmî istinaf/temyiz olarak adlandırılmaktadır. Bu bağlamda boşanma ve boşanmanın fer’îlerine ilişkin bir davada verilen bir karar tüm yönleriyle kanun yollarına konu edilebileceği gibi, boşanma ve fer’îleri bakımından ayrı ayrı kanun yoluna konu edilebilir.

25. İşte bu nedenledir ki; Yargıtayın bozma kararı sonrasında dava dosyasını hangi mahkemeye göndereceği noktasındaki belirleyici etken bozma kararı değil, bölge adliye mahkemesinin kararının kapsam ve niteliğidir. Bozma sonrası karar verilmek üzere, dava dosyasının HMK’nın 373. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesine gönderilebilmesi, bölge adliye mahkemesince yapılan inceleme sonucunda ilk derece mahkemesi kararının tüm yönleriyle usul ve kanuna isabetli bulunarak istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiş olması hâlinde mümkündür. Diğer bir ifadeyle; bölge adliye mahkemesince yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesi kararının bir kısım yönlerden hatalı olduğu değerlendirilerek hükmün o yönleri itibari ile “düzelterek veya yeniden esas hakkında” diğer yönlere ilişkin itirazlar hakkında hükmün isabetli bulunduğu gerekçesiyle “istinaf başvurusunun esastan reddine” karar vermiş olması hâlinde dosyanın karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesi mümkün değildir. Aksi düşünce üç dereceli yargı sisteminin mantığıyla bağdaşmayacağı gibi ciddi hukukî sorunlara sebep olabilecektir. Zira böyle bir durumda bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararında usul ve kanuna aykırı bir yön tespit etmesi nedeniyle dava konusu ile ilgili yeniden hüküm kurmakta başka bir ifadeyle dava dosyasını benimsemiş olmaktadır. Kararın bir kısım yönleri isabetli bulunarak bu yönlere ilişkin itirazlar hakkında “esastan ret” kararı verilmiş olması bu durumu değiştirmez.

26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; ilk derece mahkemesince verilen her iki boşanma davası ve boşanmanın fer’îlerine ilişkin kararın bölge adliye mahkemesince incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesi kararının; kusur belirlemesi ve buna bağlı tazminatlar yönünden hatalı bulunarak bu yönlere ilişkin ”yeniden esas hakkında”, kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakasının ise isabetli bulunarak buna ilişkin itirazın “esastan reddine” karar verildiği anlaşılmıştır. Özel Daire hükmü, kadının yararına hükmedilen yoksulluk nafakasına ilişkin araştırmanın yeterli olmadığı gerekçesiyle bozmuştur. Her ne kadar Özel Dairece verilen bozma kararında, dosyanın karar verilmek üzere hangi mahkemeye gönderileceği hususu belirtilmemişse de, Özel Dairece dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş, bu mahkeme isabetli bir şekilde dosyayı bölge adliye mahkemesine göndermiş, sonuç itibariyle bölge adliye mahkemesince dosya benimsenerek direnme kararı verilmesi gelinen aşamada mümkün görülmüştür.

27. Diğer yandan Özel Dairenin bozma kararı ile mahkeme hükmünün ortadan kalktığı diğer bir ifadeyle geçerliliğini yitirmesi nedeniyle direnme kararında bozulan hükmün yeniden kurulması gerektiği gözetildiğinde bölge adliye mahkemesinin bozulan ilk kararı ile direnme kararı arasında farklılık bulunmadığından, 31.05.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile direnme kararının usule uygun şekilde oluşturulduğu sonucuna varılarak işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

28. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

29. Bilindiği üzere TMK’nın “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesi ile “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K.; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi malî kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

30. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, Turgut/Ateş, Derya; Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).

31. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

32. Eldeki davaya gelince; Mahkemece, kadın eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği gerçekleştiğinden yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verildiği, Özel Daire tarafından ise dosyada mevcut davacıya ait hizmet dökümünden kadın eşin dosyaya sunulan kayıtlara göre çalıştığının anlaşılması karşısında, bu çalışma durumunun araştırılması ve bunun sonucunda yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı yönünde karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince; karar tarihinden sonraya ilişkin iddiaların bozma nedeni yapılamayacağı gerekçesiyle direnilmiştir.

33. Yoksulluk nafakasının şartları TMK’nın 175. maddesinde belirtilen hususların öğreti ve yargısal uygulamalar ile yorumlanması sonucunda şekillenmiştir. Maddeye göre boşanma sonucu yoksulluğa düşecek olan eşin diğer taraftan nafaka isteyebileceği düzenlenmiştir. Buna göre, yoksulluk nafakası, boşanmanın gerçekleşmesine bağlıdır. Boşanma davası sırasında talep edilen yoksulluk nafakası, boşanmanın fer’î niteliğinde olduğu için boşanmanın gerçekleşmesi şarttır.

34. Dolayısıyla yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için boşanma olgusunun gerçekleşmesi arandığından, yoksulluğun doğup doğmayacağı da boşanma olgusunun gerçekleşeceği dönem itibariyle incelenmelidir. Zira yoksulluk nafakası, boşanmanın kesinleştiği tarihten sonraki dönem için geçerlidir. Diğer bir ifadeyle yoksulluk nafakası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte hüküm ifade edeceğinden, talepte bulunan eşin, boşanma hâlinde yoksulluğa düşmüş veya düşecek olması gerekir. Aksi takdirde, yeterli ve sürekli geliri olan eş yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilemez. Zira yoksulluk nafakasının amacı, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha fazla kusuru bulunmayan eşin, asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Öyleyse hâkim, somut olayın özelliğine göre, boşanma kararının verildiği zamanda boşanma olgusuna dayalı olarak, eşin yoksulluğa düşeceğini öngörüyorsa yoksulluk nafakasına hükmetmelidir.

35. Her ne kadar kadın eş hakkında yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağında; yüksek lisans yaptığı, aylık gelirinin ve mal varlığının bulunmadığı belirtilmişse de; dosyada mevcut SGK kayıt örneklerine göre çalışma kaydı bulunduğu gibi bir kısım tanıklar da davacı kadının çalıştığı beyan etmişlerdir.

36. Somut olayda; yoksulluğa düşme hâlinin boşanma davası sırasındaki duruma göre belirlenmesi gerektiğinden, mahkemece kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığı, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususlarında hüküm kurmaya yeterli şekilde araştırma yapılarak, boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre yoksulluk nafakası konusunda bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda hatalı gerekçe ve eksik inceleme ile yoksulluk nafakası talebinin kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bölge adliye mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesince kadın eş yararına hükmolunan yoksulluk nafakasına ilişkin itiraz hakkında “esastan ret” kararı verilemeyeceği, yoksulluk nafakası hakkında “yeniden esas hakkında hüküm kurulması” gerektiği, hâl böyle olunca mahkemece verilen direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

38. O hâlde, Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının bozulması gerekmiştir.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı-birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 31.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 15’i ÖN SORUN YOK, 4’ü ise ÖN SORUN VAR yönünde oy kullanmışlardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 19 üyenin 17’si BOZMA, 2’si ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “İstinaf aşamasında yeniden esas hakkında hüküm kurulduktan sonra temyizde karar bozulursa ilk derece mahkemesi direnme kararı veremez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15 Haziran 2022 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/istinaf-asamasinda-yeniden-esas-hakkinda-hukum-kurulduktan-sonra-temyizde-karar-bozulursa-ilk-derece-mahkemesi-direnme-karari-veremez

“İstinaf aşamasında yeniden esas hakkında hüküm kurulduktan sonra temyizde karar bozulursa ilk derece mahkemesi kararı tartışılamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18 Kasım 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/istinaf-asamasinda-yeniden-esas-hakkinda-hukum-kurulduktan-sonra-temyizde-karar-bozulursa-ilk-derece-mahkemesi-karari-tartisilamaz