TEMYİZ KANUN YOLU KAPALI OLAN BİR KARARIN TEMYİZİ ÜZERİNE ÖZEL DAİRECE DENETLEMESİ VE BOZULMASI, HUKUKÎ GÜVENLİK İLKESİNE AYKIRIDIR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


12 Nis
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/8-636
KARAR NO   : 2022/1540

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
TARİHİ                            : 04/02/2019
NUMARASI                    : 2018/3848 - 2019/99
DAVACI-ÜÇÜNCÜ KİŞİ : E. Genel Müdürlüğü vekili Av. M.B.
DAVALI-ALACAKLI       : M.Ö. vekili Av. E.B.
DAVALI-BORÇLU          : E. İnşaat Turizm Petrol Taşımacılık San. ve Tic. A.Ş.

1. Taraflar arasındaki “üçüncü kişinin istihkak iddiası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı üçüncü kişi vekili dava dilekçesinde; Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2013/16.83 E. sayılı dosyasından müvekkili kuruluşa gönderilen 06.10.2015 tarihli haciz müzekkeresi ile borçluya ait kırk yedi adet araca tesis edilmiş hat bulunması hâlinde bu hatlar üzerine borç miktarı kadar haciz konulduğunu, haciz konulduğu belirtilen hatların müvekkili kuruluşa ait olduğunu, borçlu şirketin de aralarında bulunduğu adi ortaklık ile 05.08.2008 tarihinde on yıl çalışma süreli kiralama sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile toplu taşıma faaliyeti hakkı verildiğini, dosya borcu ile ilgisi bulunmayan kuruluşa ait hatlar üzerine haciz konulamayacağını ileri sürerek 06.10.2015 tarihli haciz müzekkeresinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı- alacaklı cevap dilekçesinde; davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı-borçlu; usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen cevap vermediği gibi, duruşmaya da katılmamıştır.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

7. Ankara 10. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 26.10.2016 tarihli ve 2015/999 E., 2016/867 K. sayılı kararı ile; Sincan - Ankara arası şehiriçi toplu taşımada kiralanacak hatlarla ilgili olmak üzere 05.08.2008 tarihinde imzalanan sözleşme uyarınca hatların kullanım faaliyet hakkının borçlu şirkete verildiği, hatları kullanan borçlu şirketin hatlardan gelir elde ettiği, haczin konusunun hatların faaliyet hakkı olduğu, faaliyet hakkı hak sahibine maddi imkân sağladığına göre faaliyet hakkının haczinin de mümkün olduğun, haczedilmezlik şikâyetinin reddinin gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı:

8. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince 06.06.2017 tarihli ve 2017/796 E., 2017/1268 K. sayılı kararı ile; davacı üçüncü kişinin icra mahkemesine başvurusunda, haczedilen toplu taşıma hattının kendisine ait olduğu iddiasına dayandığı, bu hâliyle talebin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 96 ve devamı maddelerine göre açılmış istihkak davası olduğu, bu durumda mahkemece, başvurunun istihkak davası olarak vasıflandırılıp varsa harç eksikliği giderildikten sonra tarafların iddia ve delilleri toplanarak, çekişmenin istihkak prosedürüne göre çözümlenmesi gerekirken istemin şikâyet olarak nitelendirilmesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

10. Ankara 10. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 25.10.2017 tarihli ve 2017/674 E., 2017/784 K. sayılı kararı ile; davanın şikâyet olarak açıldığı, 02.12.2015 tarihli duruşmada davanın istihkak davası olarak nitelendirildiğinden harcın ikmali için davacı vekiline süre verildiği, harç ikmal edildiğinden yargılamaya devam edildiği ve istihkak davasının sürdürülmesi noktasında borçluya tebligat yapılmasına karar verildiği, delillerin toplandığı ve değerlendirildiği, bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu dava dosyasını iade ederek değil, esastan değerlendirmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

11. Davacı-üçüncü kişi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine;

12. Ankara 10. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 26.02.2018 tarihli ve 2017/674 E., 2017/784 K. sayılı ek kararı ile; 25.10.2017 tarihinde davacı vekili ile davalılardan Mustafa Öcalan'ın yüzlerine karşı karar verildiği, davacı vekili tarafından 23.02.2018 tarihinde istinaf talebinde bulunulduğu, yasal süresi içinde istinaf talebinde bulunulmadığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin İkinci Kararı:

13. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

14. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince 05.06.2018 tarihli ve 2018/1912 E., 2018/1250 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesince 25.10.2017 tarihinde davacı vekilinin yüzüne karşı karar verildiği hâlde davacı vekilinin 22.02.2018 tarihinde istinaf talebinde bulunduğu, yasal süresinde istinaf başvurusunda bulunmadığı, bu nedenle istinaf isteminin reddine ilişkin 26.02.2018 tarihli ek kararın İİK'nın 365 ve HMK'nın 346/2. maddeleri gereğince yasaya uygun olduğu gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun İİK'nın 366 ve HMK'nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, temyiz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

15. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

16. Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 27.09.2018 tarihli ve 2018/13112 E., 2018/16384 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkin olup, anılan Kanun'un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulüne tabidir.

Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK'nun “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen; “1- Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez. 2- Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.” hükmü düzenlenmiştir.

321. maddedeki “Hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen HMK'nun 297. maddesindeki unsurlardır. Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır. HMK'nun 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan, HMK'nun 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; mahkemece, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu Kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle, HMK'nun 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 21.01.2015 tarih 2014/9-1438 Esas- 2015/580 Karar sayılı kararı).

09/06/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 02/03/2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunla değişmeden önceki 363. maddesine göre icra mahkemesinin nihai kararları tefhim veya tebliğinden itibaren 10 gün içinde temyiz edilebilir. Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır.

Temyize konu olayda, 25.10.2017 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemez. Bu durumda, davacı vekilinin istinaf başvurusunu süresinde yaptığının kabulü gerekir. Bu doğrultuda; Bölge Adliye Mahkemesince tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek davanın esası hakkında karar vermek gerekirken yazılı şekilde istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir ..." gerekçesi ile bölge adliye mahkemesi kararı bozulmuştur.

Direnme Kararı:

17. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 04.02.2019 tarihli ve 2018/3848 E., 2019/99 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

18. Direnme kararı süresi içinde davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

19. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 25.10.2017 tarihli ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurusunun süresinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

20. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; ilk derece mahkemesinin 25.10.2017 tarihli kısa kararının davacı vekilinin yüzüne karşı verilmesi, gerekçeli kararın ise 21.02.2018 tarihinde tebliğ edilmesi ve davacı vekilinin 23.02.2018 tarihinde (istinaf dilekçesi 22.02.2018 tarihli olup, istinaf harcı 23.02.2018 tarihinde yatırılmış, istinaf dilekçesi 23.02.2018 tarihinde havale edilmiş ve 26.02.2018 tarihinde UYAP sisteminde kaydedilmiştir) istinaf kanun yoluna başvurması karşısında İcra ve İflas Kanunu’nun 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun ile değişik 365. maddesine göre bölge adliye mahkemesinin 05.06.2018 tarihli kararının temyizi kabil olup olmadığı hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

21. 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'a paralel olarak, İİK'nın temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun ile İİK'ya eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.

22. İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yolları 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 363, 364, 365 ve 366. maddelerinde özel hükümlerle düzenlenmiştir. Söz konusu yasal düzenlemeler uyarınca 20.07.2016 tarihinden itibaren verilen icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf ve temyiz kanun yolları öngörülmüş olup, karar düzeltme yolu ortadan kaldırılmıştır.

23. İcra ve İflas Kanunu’nun 5311 sayılı Kanun ile değişik 363. maddesi, maddenin değişiklik öncesi hâlinin aksine icra mahkemesinin hangi kararlarına karşı istinaf yolunun kapalı olduğunu düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 363. maddesinde gösterilmeyen icra mahkemesi kararlarına karşı istinaf yolu açıktır. İİK'nın 363. maddesinin 1. fıkrasına göre istinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğden itibaren on gündür.

24. İcra mahkemesi kararları aleyhine işlemleri uzatmak gibi kötü niyetle istinaf yoluna başvurulduğu anlaşılır ise İİK'nın 363. maddesinin 2. fıkrası göndermesi ile HMK’nın 351. maddesi uygulanır. Bu hüküm, anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca istinaf yolu kapalı olan karara, başka bir anlatım ile kesin karara karşı istinaf yoluna başvuranlar içinde uygulanmaktadır. Benzer şekilde İİK'nın 366. maddesinin 1. fıkrasının göndermesi ile HMK'nın 368. maddesi gereğince temyiz yolu kapalı olan Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına karşı kötü niyetle temyiz yoluna başvurulması hâlinde Yargıtayca HMK'nın 329. maddesi hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

25. İstinaf dilekçesinin reddi başlıklı İİK'nın 365. maddesinin 1. fıkrasında "İstinaf yoluna başvurma, yasal süre geçtikten sonra yapılır veya istinaf yoluna başvurulmasına olanak bulunmayan bir karara veya vazgeçme nedeniyle itiraz veya şikâyetin reddine yahut süresi geçmiş bir şikâyete ilişkin olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri gereğince istem icra mahkemesince reddedilir” düzenlemesine, son fıkrasında ise “Bölge adliye mahkemesi, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar” hükmüne yer verilmiştir.

26. İcra ve İflas Kanunu’nun 366. maddesinin 1. fıkrasına göre istinaf ve temyiz incelemeleri HMK'ya göre yapılır. Bu yasal düzenleme uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi HMK'nın 352. maddesine göre yapacağı ön inceleme sonucunda İİK'nın 365. maddesinin 1. fıkrasında yazılı hususlardan olan istinaf yoluna başvurunun yasal süre geçtikten sonra yapıldığını tespit eder ise başvurunun süreden reddine kesin olarak karar verir. Başvurunun usulden reddi kararı usule ilişkin nihai karar niteliğindedir. HMK'da başvurunun reddi kararına karşı kanun yoluna başvurulamayacağı konusunda açık bir hüküm yoktur. Ancak İİK'nın 365. maddesinin son fıkrası "Bölge adliye mahkemesi, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş başvuruyu geri çevirmeyip doğrudan kesin karara bağlar” hükmü ile bu yönde verilen kararlara karşı temyiz kanun yolunu kapatmıştır. Şu hâle göre istinaf kanun yolu başvurusunun süresinde olup olmadığı Bölge Adliye Mahkemesince kesin olarak karara bağlanacağı açık ve yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde düzenlenmiştir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin bu yönde verdiği kararları İİK'nın 364. maddesinin 1. fıkrası uyarınca Yargıtayın ilgili dairesince herhangi bir gerekçeye dayanarak temyiz incelemesine konu yapılamaz.

27. Mahkeme kararının şekli anlamda kesin hüküm olabilmesi için o karara karşı olağan kanun yolunun bulunmaması veya açık olan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.04.2003 tarihli ve 2003/20-266 E., 2003/285 K. sayılı kararında "...Bir son karar, şekli anlamda kesinleşince, yanların o davada izledikleri amaç gerçekleşmiş olur..." görüşüne yer verilmiştir. Şekli anlamda kesin hükmün amacı bir davanın sona ermesine hizmet etmektir. Hükmün şekli anlamda kesinliği olağan kanun yolu süresinin geçirilmesi üzerine eski hâle getirme talebinde bulunması ve bu talebin yerinde görülmesi ile sona erer. Maddi anlamda kesinlik ise yargısal kararlara kanun tarafından tanınan gerçeklik niteliğidir. Bu niteliğinden dolayı aynı taraflar arasında aynı dava sebebine dayanarak aynı dava konusu hakkında yeni bir dava açılamaz; açılırsa bu dava dinlenmez (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/Ayvaz, Sema Taşpınar/ Hanağası, Emel: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s. 688). Böylece kesin hükme bağlanması bir davanın açılması suretiyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın sona erdirilerek hukukî istikrar ile yargı kararlarına güven sağlanır. Maddi anlamda kesin hükmün, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 445 ve devamında düzenlenen yargılamanın iadesi davası ya da değişiklik davası yoluyla kaldırılmadıkça mahkemeler, yasama ile yürütme organları ve idare yönünden bağlayıcı nitelikte olduğu tartışmasızdır. Bir kanun yolu denetiminden geçmeden kesinleşen karara karşı HMK'nın 363. maddesi uyarınca kanun yararına temyize başvurulabilir. Kanun yararına temyiz sonucunda yürürlükteki açık hukuk kurallarına aykırı olarak verilip kesinleşmek suretiyle hukuka ve yargıya güveni sarsan kararların bozulması sağlanmakta ancak verilen kararın hukukî sonuçları ortadan kaldırılmamaktadır.

28. Diğer taraftan HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 4. bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir. Usul ekonomisi ilkesi yasalarda belirlenen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler. Bu bağlamda, basitlik, hızlılık ve ucuzluk usul ekonomisini oluşturan unsurlar olarak ortaya çıkar. Usul ekonomisinin bir unsuru olan hızlılık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde, “makul sürede yargılanma hakkı” olarak karşımıza çıkmaktadır. İcra takiplerinin en kısa sürede basit ve ucuz şekilde sonuçlandırılması da usul ekonomisinin bir gereğidir.

29. Somut olayda icra mahkemesinin istinaf dilekçesinin süre aşımından reddine ilişkin ek kararı usule ilişkin nihai karardır. İİK'nın 365. maddesinin son fıkrası uyarınca davanın reddine ilişkin icra mahkemesi kararı ile birlikte Bölge Adliye Mahkemesinin ek karara karşı istinaf isteminin reddine ilişkin kararı şekli anlamda kesin hüküm niteliğindedir. Kesin olarak verilen karara karşı kötü niyetle temyiz yoluna başvuran aleyhinde disiplin para cezası hükmedileceği hükmü adli teşkilatın kötü niyetle meşgul edilmesini önlemek amacı ile usul ekonomisi göz önünde tutularak düzenlenmiştir.

30. Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir. Somut olayda istinaf kanun yolu açık olup, davacı üçüncü kişinin mahkemeye erişim hakkı da ihlâl edilmemiştir.

31. Sonuç olarak temyiz kanun yolu kapalı olan bir kararın temyizi üzerine Özel Dairece denetlemesi ve bozulması, hukuk devletinin bir ilkesi olan hukukî güvenlik ilkesi ve usul ekonomisi ilkesine aykırıdır. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 14.01.2020 tarihli ve 2019/8-732 E., 2020/8 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

32. Şu hâle göre ortada usulüne uygun bir Özel Daire bozma kararı ile direnme kararı bulunduğundan söz edilemez. Dolayısıyla her iki kararın ortadan kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

33. Hâl böyle olunca, İİK'nın 365. maddesinin son fıkrasına göre Bölge Adliye Mahkemesinin kesin nitelikte olan kararı gereğince davacı üçüncü kişi vekili tarafından süresinde istinaf yoluna başvurulmaması gerekçesi ile icra mahkemesince verilen ilk karar kesinleştiğinden Özel Daire bozma kararı ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının ortadan kaldırılmasına, İİK'nın 364. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nın 366. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK'nın 352. maddesi gereğince davacı üçüncü kişi vekilinin 15.03.2019 harç tarihli temyiz başvuru talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.09.2018 tarihli ve 2018/13112 E., 2018/16384 K. sayılı bozma kararı ile bu karara karşı verilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 04.02.2019 tarihli ve 2018/3848 E., 2019/99 K. sayılı direnme kararı usulüne uygun olmadığından ORTADAN KALDIRILMASINA,

2- İİK’nın 365. maddesinin son fıkrasına göre kesin nitelikte olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 05.06.2018 tarihli ve 2018/1912 E., 2018/1250 K. sayılı kararına yönelik davacı üçüncü kişi vekilinin 11.07.2018 harç tarihli temyiz başvuru talebinin İİK'nın 364. maddesi ve 6100 sayılı HMK'nın 366. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken HMK'nın 352. maddesi gereğince REDDİNE, 17.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : “Karar düzeltme yolu kapalı olmasına rağmen ilamda açık olarak belirtilmesi itiraz hakkı vermez” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17 Eylül 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/karar-duzeltme-yolu-kapali-olmasina-ragmen-ilamda-acik-olarak-belirtilmesi-itiraz-hakki-vermez