YARGILAMADA SUNULMAYAN ANCAK TEMYİZ DİLEKÇESİNE EK OLARAK VERİLEN BELGELER DİKKATE ALINMAZ.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


19 Kas
2018

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2018/22-422
KARAR NO   : 2018/1024

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ           :
Ankara 13. İş Mahkemesi
TARİHİ                     : 14/12/2017
NUMARASI             : 2017/201 - 2017/565
DAVACI                   : M.B. vekili Av. A.E.
DAVALI                    : C.T. Sanayi Ltd. Şti. vekili Av. Ü.A.

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.09.2012 gün ve 2010/332 E., 2012/745 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 15.11.2013 gün ve 2012/27995 E., 2013/24715 K. sayılı kararı ile

"… Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, kamyon şoförü olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile, izin, hafta ve genel tatil alacaklarını istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının iş talimatlarına uymadığını, devamsızlık yapmayı alışkanlık haline getirmesi sebebi ile haklı nedenle iş sözleşmesinin feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle kıdem, ihbar tazminatının kabulüne hak kazandığı halde ödenmeyen izin ve genel tatil alacağının kabulüne, çalıştığını ispatlayamadığı için hafta tatilinin reddine karar verilmiştir. 

Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir. 

Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasında, izin alacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 

Davacı 12.04.1996 - 25.02.2010 tarihleri arasında kamyon şoförü olarak çalıştığını, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını ileri sürmüştür. Davalı taraf davacının herhangi bir hak ve alacağı bulunmadığını savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda tüm hizmet süresi üzerinden 236 gün karşılığı 10439,07 TL izin alacağının bulunduğu, davalı tarafından kullandırıldığı veya ödendiği ispatlanamadığı gerekçesi ile kabulüne karar verilmiştir. 

Yıllık izin kullanımına dair 1999 - 2006 yılları arası imzalı izin defterinin davalı vekilince temyiz dilekçesiyle birlikte sunulduğu görülmektedir.

Bir hakkın mevcut olmadığına, sona erdiğine dair belgelerin yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Bu nedenle sözkonusu izin defteri davacı taraf isticvap edilerek gösterildikten sonra mahkemece değerlendirilmesi zorunlu olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

 HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin 12.04.1996 tarihinde davalı nezdinde çalışmaya başladığını, 2006 yılında emekli olduğunu ancak çalışmaya devam ettiğini, işine son verilmesine rağmen haklarının ödenmediğini ileri sürerek işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili davacının ailevi sorunlarının işe yansıması, devamsızlık yapması ve talimatlara uymaması sebebiyle iş sözleşmesinin feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiğini, davacının hafta tatili ve genel tatillerdeki çalışması ile yıllık izin ücreti alacağına yönelik taleplerinin yerinde olmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, davacının kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücretinin ödendiği davalı tarafça ispatlanamadığından bu alacağa hak kazandığı, genel tatil alacağının da kabulünün gerektiği ancak hafta tatili alacağı ispatlanamadığından reddinin gerektiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece yıllık izin ücreti açısından ispat külfetinin işverende olduğu, izinlerin kullandırıldığının ancak yazılı delille ispat edilebileceği, bunun dışında işverenin davada ispat yolu olarak kullanabileceği tek delilin yemin delili olduğu ancak eldeki davada bu delille dayanılmadığı, taraflarca hazırlanma ilkesinin geçerli olduğu davalarda mahkemenin tarafların göstermediği delillere ve ibraz etmedikleri belgelere dayalı olarak karar veremeyeceği, mahkemece yapılan tebligat üzerine davalı tarafın verdiği savunma dilekçesinde yıllık izin ücreti isteği ile ilgili izinlerin kullandırıldığı savunmasını yaptığı ve delil olarak iş yeri kayıtlarını gösterdiği, düzenli olarak tutmak zorunda olduğu iş yeri dosyasını ve savunmasını dayandırdığı belgeleri de dosyaya sunduğu, bunların arasında sonradan sunulan izin belgelerinin bulunmadığı, işverenlere ellerindeki belgeleri sunmaları için süre tanıdıktan sonra karar verilmeden önce yeniden ödeme belgesi bile olsa delil sunma imkânının tanınması iş hukukuna hakim olan işçi yararına yorum ilkesine, usul kurallarına ve adil yargılanma hakkına aykırı olduğu, süresi içerisinde belgeleri sunmayan tarafın artık mevcut duruma göre verilecek karara uymak zorunda olduğu, aksi takdirde yargılama yapılıp tanıklar dinlendikten, bilirkişi raporu alındıktan sonra yeniden belge sunmanın davayı en baştaki aşamasına getirerek hakkın gecikmesine olanak sağlayacak bir davranış olarak değerlendirilmesi ve bu işlemlere izin verilmemesi gerektiği, karar verildikten sonra bu tip belgelerin sunulmasının ise daha vahim sonuçlar doğuracağı, bu belgelere itibar edilerek daha önce verilen kararın bozulması hâlinde aynı şekilde hakkın gecikmesine sebebiyet verileceği ve yargıya olan güvenin de sarsılacağı, karşı oyda yazılı olan sebeplere katılmak gerektiği belirtilerek ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: mahkemece yapılan yargılama sırasında sunulmayan ancak mahkemenin kısmen kabul kararı üzerine davalı vekili tarafından temyiz dilekçesine ek olarak verilen dilekçe ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yıllık izin alacağının hesabında dikkate alınıp alınmayacağı ile bu hususta davacının isticvabının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 24-33’üncü maddelerinde “Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler” başlığı altında medeni yargı alanında geçerli ilkeler düzenlenmiştir.

Bu ilkelerden, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25’inci maddesinde yer alan “Taraflarca getirilme ilkesi” şu şekilde ifade edilmiştir: 

“(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.”

Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme, sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir.

Buna kural olarak deliller de dahildir (m. 25/2).

Dava malzemesinin taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemelerinin mahkemeye kimin tarafından getirileceğiyle ilgili bir ilkedir. Buna göre, hâkim kendiliğinden, taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme sadece tarafların getirdiği vakıalara göre talep sonucunu inceleyip karar verir.

Dava malzemesinin başlangıçta yığılması olarak da ifade edilen teksif ilkesine göre ise taraflar, iddia ve savunmalarını, yargılamanın belirli bir aşamasına kadar ileri sürmek durumdadırlar; bundan sonra kural olarak, yeni bir vakıa getirilemez. Bu tür bir ilkenin sebebi, davada tahkikata konu olacak vakıaların belirli bir zaman kesitine kadar ortaya konulması ve tahkikatın bu konulara yoğunlaştırılmasıdır. Yargılamanın her aşamasında yeni vakıaların serbestçe ileri sürülebilmesi, yargılamanın sağlıklı şekilde ve makul sürede yapılabilmesine engel olur. Çünkü her yeni vakıa, inceleme gerektireceği için bunların sınırsızca ve her zaman ileri sürülmesi tahkikatın genişlemesine yol açar (Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz S.: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 157).

Teksif ilkesi 6100 sayılı HMK’da “Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler” arasında düzenlenmemekle birlikte, Kanun’un 141’inci maddesinde “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” adı altında karşılık bulmaktadır. Anılan maddeye göre, yazılı yargılama usulünde taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilmez.

Bilindiği üzere 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) döneminde iş mahkemelerinde 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7’nci maddesine göre sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken (4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3’üncü maddesi uyarınca işe iade davalarında seri yargılama usulü uygulanmakta iken) , 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Kanun’un 316 ve 447/1’inci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, iş mahkemelerinin görevine giren tüm dava ve işlerde basit yargılama usulü uygulanmaya başlamıştır.

1086 sayılı HUMK döneminde sözlü yargılama usulünün uygulandığı davalarda, tarafların iddia ve savunmalarını bildirdikten sonra hâkimin tarafların delillerini bildirmelerini ve göstermelerini isteyeceği, bu çerçevede bir süre verebileceği, (HUMK m. 486, 479) ancak tarafların tahkikat bitinceye kadar delil ibraz edebileceği (m. 482, c. 3), iddia ve savunmayı genişletme ve yasağının tarafların ilk duruşmada iddia ve savunmalarını ileri sürmeleri ile başlayacağına (m. 482, c. 1, c. 2) dair hükümlere yer verilmiş; 6100 sayılı HMK’da ise basit yargılama usulüne göre görülen davalarda tarafların, dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları düzenlenmiştir (m. 318). 

6100 sayılı HMK’nın 319’uncu maddesinde, basit yargılama usulüne tabi davalarda iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı, davacının davanın açılması (m. 322 uyarınca m. 118) anından itibaren iddiasını, davalının ise cevap dilekçesini mahkemeye verdiği (m. 322 uyarınca 126) andan itibaren savunmasını genişletemeyeceği şeklinde düzenlenmiştir.

Yine 6100 sayılı HMK’nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145’inci maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndan önce, sözlü yargılama usulünün geçerli olduğu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde açılmış olup, yargılama devam ederken 6100 sayılı HMK yürürlüğe girmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen kısmen kabul kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, temyiz dilekçesine ek olarak verilen dilekçe ekinde iki sayfadan ibaret yıllık izin defteri sureti eklenmiş ve eklenen bu belgeler dikkate alınarak davacıya sorulmak suretiyle değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle Özel Dairece bozulmasına karar verilmiştir.

Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen yıllık izin belgelerinin, yargılamanın devamı sırasında gerek davacı işçinin beyanlarında gerekse davalı işverenin savunmalarında yer almadığı, mahkemece usulüne uygun olarak verilen süreye rağmen davalı tarafça ibraz edilmediği, kaldı ki davalı işveren tarafından belgelerin yargılama aşamasında sunulmamasına yönelik bir mazeret de ileri sürülmediği gibi 12.11.2012 havale tarihli temyiz dilekçesine ek olarak verilen 04.12.2012 havale tarihli temyiz dilekçesinde açıkça bahsi geçen belgelerin “sehven” sunulmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.

Diğer taraftan yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belgelerin işçinin imzasını taşıması durumunda bu nitelikteki belgeler ile yıllık izinlerin kullanıldığı ortaya konulacağından, fesih ile birlikte muaccel bir borç hâline gelen yıllık izin ücreti hakkı doğmayacaktır. Bu itibarla, yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belgeler borcu söndüren nitelikte bir belge olmayıp, hakkın doğmadığını kanıtlayan nitelikte belgelerdir.

Buna göre yasal düzenlemeler ve yıllık izin belgelerinin niteliği dikkate alındığında, davalı işverenin, kanuni süresinde sunulmayan hakkın doğmadığını gösteren yıllık izin belgelerine dayanması mümkün değildir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 25.01.2017 gün, 2015/7-1556 E., 2017/129 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında ödeme savunması niteliğindeki belgelerin her zaman dosya içerisine sunulabileceği, borcu sonlandıran bir belgenin bulunması durumunda bu hususun mahkemece değerlendirileceği, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu eldeki davada, yukarıda açıklanan hususlara göre ve ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 145’inci maddesinde belirtilen hâllerden birinin mevcut olmadığı da dikkate alındığında, temyiz aşamasında sunulan belgelerin dikkate alınmaması gerektiği, öte yandan bozma nedenlerinin sayıldığı gerek 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3’üncü maddesi uyarınca eldeki davada uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 428’inci maddesinde gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371’inci maddesinde temyiz aşamasında sunulan delilin bozma sebebi yapılacağına dair düzenlemenin de bulunmadığının anlaşılmasına göre, temyiz aşamasında sunulan belgelerin nazara alınamayacağı yönündeki direnme kararı yerindedir. 

Ne var ki, Özel Dairece davalı vekilinin hüküm altına alınan yıllık izin alacağının miktarına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin hüküm altına alınan yıllık izin alacağının miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 09.05.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.


Mehmet KÜRTÜL                   Muammer ÖZTÜRK                Camal BAŞ
Birinci Başkanvekili                15.H.D. Bşk.                            16.H.D. Bşk.

Ömer Uğur GENÇCAN           A.Şahabettin SERTKAYA        Mesut BALCI
2.H.D. Bşk.                             17.H.D. Bşk.                            21.H.D. Bşk.
                                                Bozma                                    Bozma
 
Rıza SARITAŞ                         Ali Seçkin TOGAY                  Mehmet ÇAMUR
20.H.D. Bşk.                            1.H.D. Bşk.                             9.H.D. Bşk.
                                                                                                Bozma

Faruk GÖK                              Seracettin GÖKTAŞ                Mehmet Bülent SELÇUK
23.H.D. Bşk.                            22.H.D. Bşk.                            19.H.D. Bşk.
                                                                                                 Bozma

Sinan Zeki PİYALE                  Mehmet ERDOĞAN               Mustafa AYSAL
                                                 Bozma

Refik Cemal HANEDAN          Ali ÇOLAK                               Dr. Şanver KELEŞ
Bozma

Hava AYDINLI                         Ahmet Tevfik ERGİNBAY        Mustafa ÖZER
Bozma                                     Bozma

Hatice KAMIŞLIK                    Mehmet EROL

 

AKSİ YÖNDE KARAR:

T.C.
YARGITAY
22. Hukuk Dairesi

ESAS NO       : 2017/13896
KARAR NO    : 2018/15598

TÜRK MİLLETİ ADINA

Y A R G I T A Y   İ L A M I

DAVA TÜRÜ          : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi B. Çavdar Çakır tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y     K A R A R I

Davacı vekili, müvekkilinin 15 yıl çalışma ve 3600 gün çalışma koşullarını tamamlayarak iş yerinden ayrıldığını iddia ederek kıdem tazminatı ile fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil ücret alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık temyiz aşamasında ileri sürülen ödeme belgesinin dikkate alınıp alınmayacağı konusundadır.

Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu söndüren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/h maddesinde, “davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında sayılmıştır. Ödenmiş alacak hakkında davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur. Bu halde, 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesi gereğince, dava şartının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan mahkemeye verilmiş ödevlerden olması karşısında, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetilmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır.

Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, temyiz aşamasında sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.02.2016 Tarih, 2014/22-735 Esas, 2016/166 Karar)

Somut olayda, davalı vekili, temyiz aşamasında, davacının 01.05.1996 - 20.06.2003 tarihleri arasındaki 7 yıl 1 ay 20 günlük kıdem tazminatının ödendiğini belirterek 2.171.393.00 TL kıdem tazminatının davacı tarafa ödendiğini ve davacının ilgili ödemeyi aldığını belirttiği ve taraflarca imzalanmış olan belgeyi dosyaya sunmuştur. Ödeme belgesinin hakkı ortadan kaldıran özelliği nedeni ile yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereklidir. Bu sebeple davacı işçiden, davalının ödemeye ilişkin savunmasına ve sunulan belgeye karşı diyecekleri sorulmalıdır. Sonucuna göre talep konusu kıdem tazminat miktarı yeniden değerlendirilmelidir.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.06.2018 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

Başkan                Üye                      Üye                      Üye                    Üye
S. GÖKTAŞ         T. ERTURAN       Ö. F. HERDEM     A. S. ULAŞ        Ş. KIRMAZ
(M)                                                                                                           (M)

KARŞI OY 

Davacı işçinin kıdem tazminatı ile fazla çalışma, genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesi talebiyle açtığı davada, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı işverence temyiz aşamasında kıdem tazminatı yönünden miktar içeren imzalı, tarihsiz bir belge sunulmuştur. 

Medeni usul hukukuna hakim ilkelerden birisi de taraflarca hazırlama ilkesidir. Buna göre dava malzemeleri taraflarca mahkemeye getirilmelidir. Taraflarca ileri sürülmemiş vakıalar hakim tarafından kendiliğinden araştırılamayacağı gibi, taraflarca dava dosyasına intikal ettirilmeyen delillerin mahkemece re'sen dikkate alınması ve hükme dayanak yapılması da mümkün değildir. Hakim, dava dosyasına usulüne uygun girmiş olan dava malzemesiyle sınırlı inceleme yapmakla yükümlüdür. Dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğu taraflara aittir. Taraflar talep sonucunu dayandırdıkları vakıaları ispata yarayan delilleri göstermemişler ve süresinde sunmamışlarsa dava veya savunmalarını ispatlayamadıkları için davanın aleyhlerine sonuçlanması söz konusu olacaktır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 119 ve 129. maddelerine göre delillerin tarafların dilekçeleri ile mahkemeye sunulması zorunludur. 6100 sayılı Kanunun 140/5. maddesine göre dilekçede belirtilmiş olup da, ellerinde bulunan ya da getirtilmesi gereken belgeleri mahkemeye sunmamışlarsa hâkim, ön inceleme duruşmasında her iki tarafa da bu eksikliğin tamamlanması için iki haftalık kesin süre verir. Verilen kesin süre içinde belgenin ibraz edilmemesi halinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir. 

İnceleme konusu olayda ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında da ibraz edilmeyen tarihsiz kıdem tazminatı yönünden miktar içeren belge ilk defa temyiz aşamasında dosyaya sunulmuştur. 

6100 sayılı Kanunun 145. maddesine göre taraflar kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir. 

Davalı taraf ilk derece yargılaması sırasında süresi içinde ödeme belgelerini sunmamış, HMK. m.145 hükmünün sağladığı imkandan da yararlanmamıştır.

İlk derece yargılaması sırasında elindeki belgeleri dosyaya sunmayan tarafa temyiz aşamasında belge sunmasına imkan vermek, yargılama faaliyetini ciddiye almayanı veya yargılamayı uzatma amacını taşıyan kötüniyetli kişileri ödüllendirmek olur.

Temyiz aşamasında sunulan belgelerin dikkate alınmaması halinde alacağa hak kazanmadığı halde dava açan kişinin himaye edilmiş olacağı şeklindeki görüşe de katılmak mümkün değildir. Çünkü, alacaklı olmadığı halde dava açan kişi, gizli, hileli veya gayrı meşru bir yöntemle değil, hukuki dinlenilme hakkının geçerli olduğu bir yargılama sistemi içerisinde talepte bulunmaktadır. Ayrıca, hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan tarafla ilgili yapılacak işlem 6100 sayılı Kanunun 329. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre haksız dava açan taraf, yargılama giderinden başka, diğer tarafın vekiliyle aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir. Bundan başka beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkum edilebilir. Bu hallere vekil sebebiyet vermişse disiplin para cezası vekil hakkında uygulanır. Somut olayda davalı taraf belgelerini süresi içinde sunarak davanın reddine karar verilmesini ve sözü edilen hükmün uygulanmasını sağlayabilirdi.

Alacaklı olmadığı halde dava açan kişinin dava hakkının olmadığı, bunun dava şartı olduğu şeklindeki görüşe de katılmak mümkün değildir. Bir kimsenin alacaklı veya borçlu olması taraf sıfatı ile ilgilidir. Taraf sıfatı ise dava şartı değildir(PEKCANITEZ, Hakan / ÖZEKES, Muhammet / AKKAN,Mine / TAŞ KORKMAZ, Hülya; Medeni Usûl Hukuku, Cilt I, 15.Bası, İstanbul, s.612). Taraf sıfatının bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla bir kimsenin alacaklı veya borçlu olup olmadığı mahkeme tarafından re'sen araştırılacak bir husus değildir. 

Bu konuda ayrıca belirtmek gerekir ki, usul kanunlarımızda itiraz niteliğindeki belgelerin yargılamanın her aşamasında sunulabileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. İtiraz niteliğindeki belgelerin usulüne uygun şekilde dosyaya ibraz edilmesi halinde mahkemece re'sen göz önünde bulundurulması gerekir. Başka bir anlatımla, usulüne uygun şekilde dosyaya sunulmuş bu tür bir belge sonradan tarafların gözünden kaçsa bile mahkemenin bu belgeyi re'sen dikkate alması gerekir.

Somut olayda, ilk derece yargılaması bir yılı aşkın sürmüş olup, davalı taraf süresi içinde sözü edilen belgeleri sunmadığı gibi, tahkikatın devamı sırasında da ibraz etmemiştir. Davalının 24.06.2015 tarihli temyiz dilekçesinde de kıdem tazminatının ödendiğine ilişkin bir temyiz sebebi olmamış 01.03.2017 tarihli beyan dilekçesi ekinde 01.05.1996 - 20.06.2003 dönemi çalışmalara ilişkin 2.171.393,000 TL meblağlı tarihsiz kıdem tazminatı yönünden miktar içeren bir belge sunmuştur. Bu noktada mahkemenin usul ve yasaya aykırı herhangi bir işlemi bulunmamaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 2. maddesi uyarınca inceleme konusu dosya bakımından uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 437. maddesinde bozma nedenleri sayılmış olup, temyiz aşamasında sunulan delilin bozma nedeni yapılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Anılan hükme göre temyiz olunan kararın tamamen veya kısmen bozulması için; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin iddiasını ispat için dayandığı delillerin kanun bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası ve eksiklilerinin bulunması gerekir. Temyiz incelemesinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen vakıa ve delillerin, hatta mahkemenin karar vermesinden sonra yaşanan vakıaların ileri sürülmesi mümkün değildir. Yeni vakıaların ileri sürülmesi ve bunların incelenmesi, karşı tarafın rızasına da tabi değildir. Çünkü temyiz incelemesinde tahkikat yapılamaz.

Yukarıda açıkladığımız sebeplerle mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, sayın Çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılamıyoruz. 25.06.2018

Seracettin GÖKTAŞ         Şehnaz KIRMAZ
Başkan                              Üye

BİLGİ :
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09 Mayıs 2018 tarihli kararında sözü edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25 Ocak 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/borcun-dogmadigini-gosteren-belge-temyizde-dikkate-alinamaz

"Temyiz aşamasında borcu sona erdiren belge sunulabilir" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03 Mayıs 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/temyiz-asamasinda-borcu-sonduren-belge-sunulabilir-hgk-03-mayis-2017