ZARAR MİKTARI BİLİRKİŞİ RAPORUYLA BELİRLENEN MİKTAR OLUP TAZMİNATTAN İNDİRİM ORANININ BU MİKTAR ÜZERİNDEN YAPILMASI GEREKİR.

KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.


15 Mar
2023

Yazdır

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2020/4-65
KARAR NO   : 2022/1387

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ               :
 Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                         : 19/07/2018
NUMARASI                 : 2018/363 - 2018/474
DAVACILAR                : 1- M.L.D. 2- S. D. vekilleri Av. T.Y.
DAVALI                       : Maliye Hazinesi vekili Av. İ.M.E.

1. Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerine ait 65 HA 2.3 plaka sayılı araca Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile haksız olarak el konulduğunu, 05.02.2010 tarihinde aracın müvekkiline iade edildiğini, mahkemenin aynı dosyasında aracın müsaderesine yer olmadığına dair verilen kararın kesinleştiğini, ceza yargılaması sonucunda müvekkilleri hakkında beraat kararı verildiğini, haksız el koyma nedeniyle müvekkilinin araç gelirinden mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL maddi tazminatın el koyma tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 23.01.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 41.500 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, el koyma kararı ile beraat kararı arasında iki yıl olduğunu, davacının aracının zapt edildiği tarihten sonra teminat karşılığında iade talebinde bulunmadığını, olayın haksız fiilden kaynaklanmasından dolayı istenen ticari faizin de uygun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:

 6. Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2014 tarihli ve 2013/296 E., 2014/196 K. sayılı kararı ile; haksız fiilden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresinin bir yıl olduğu, aracın iadesine dair verilen kararın 05.02.2010 tarihinde kesinleştiği, davacıların eldeki davayı ise 04.06.2013 tarihinde açtıkları gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.   

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29/03/2016 tarihli ve 2016/456 E., 2016/4111 K. sayılı kararı ile; “… 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 39/1 ve olay tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 135/2. maddeleri uyarınca ilam zamanaşımı süresi 10 yıldır. 05.02.2010 tarihinde kesinleşen ceza mahkemesi kararında, 65 HA 2.3 plaka sayılı aracın iadesine ilişkin hüküm bulunduğuna göre; dava konusu uyuşmazlığa ilam zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Davanın açıldığı 04.06.2013 tarihi itibariyle bu süre dolmamıştır.

Mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek işin esası incelenip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımından reddine hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:

9. Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.01.2017 tarihli ve 2016/413 E., 2017/39 K. sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davacılar aleyhine 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/3.3 E. sayılı dosyası ile iştirak hâlinde uyuşturucu madde imal etmek suçundan dolayı dava açıldığı, bu kapsamda zilyetliği davacılarda bulunan ve davacıların yolcu taşımacılığında kullandıkları 65 HA 2.3 plakalı yolcu minibüsüne el konulduğu, söz konusu araca el konulduğu tarih ile teslim edildiği 05.02.2010 tarihine kadar aracın kullanmaması nedeniyle kâr mahrumiyeti oluştuğu, bu yönde alınan 23.12.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre 83.020 TL tazminat hesabı yapıldığı, davacıların delil yetersizliğinden dolayı beraatlerine karar verildiği, tanımadıklarını beyan etmelerine rağmen ceza dosyasındaki diğer şüpheliler ile akrabalık bağları olup telefon görüşmeleri yapmalarından dolayı müterafik kusurlu sayılacakları gerekçesiyle davanın kabulü ile 41.510 TL tazminatın araca el koyma tarihi olan 22.05.2005 tarihinden teslim tarihi olan 05.02.2010 tarihine karar işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara eşit miktarlı olarak verilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/3846 E,, 2017/8345 K. sayılı kararı ile; “Dosya içerisinde bulunan Van 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/84 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; dava dışı şahıs olan Halis Saçık tarafından haksız el koyma nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemiyle dava açıldığı; mahkemece, ceza dosyasında araç malikinin Mehmet Letif D. ve Senar D. olduğunun belirlendiği, bu şahısların, aracı, davacıdan aldıklarını net olarak bildirdikleri, davacının resmi devri yapmadığı, bu sebeple aracın maliki gözüktüğü, söz konusu el konulan aracın davacı tarafından ceza dosyasında yargılanan D. soyisimli şahısa satıldığı, ceza davası devam ederken davacının araçla ilgili mülkiyet iddiasının bulunmadığı da dikkate alındığında; hayatın olağan akışına göre davacının araç ile mülkiyet ilişkisinin devam ettiğinin kabul edilemeyeceği ve ceza dosyasında sanık olup delil yetersizliğinden beraat eden Mehmet Letif D. ve Senar D.'in araca el konulmasında ağır kusuru bulunduğu, ağır kusur ve araç mülkiyetinin tartışmalı olmasından dolayı tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 2011/10727-2012/15821 sayılı ilamıyla onandığı anlaşılmıştır.

Bu durumda; bilirkişi raporuna göre 83.020,00 TL tazminat hesabının yapıldığı, davacı vekilinin 23/01/2014 havale tarihli ıslah dilekçesiyle talep miktarını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 41.510,00 TL'ye yükselttiği göz önüne alındığında ve dosya Van 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/84 esas sayılı dosyası ile birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, davacıların bölüşük kusurlu olmasından dolayı 818 sayılı Borçlar Kanunu 44. maddesi uyarınca ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarından uygun bir miktar indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemiş olması doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.07.2018 tarihli ve 2018/363 E., 2018/474 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada davacıların bölüşük (müterafik) kusurlu oldukları dikkate alındığında, tazminat indirim oranının ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam tazminat tutarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemelerin ve ilkelerin açıklanmasında fayda bulunmaktadır.

16. Haksız fiilden doğan borçlar; olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 41 ilâ 60. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

17. Olay tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.

18. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için BK'nın 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

19. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin mal varlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, bazı hâllerde somut olayda gerçekleşen özel durumlar nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki, BK’da zararın kapsamının belirlenmesine ilişkin iki hüküm mevcuttur. Bunlar, BK’nın 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir. Bu iki hüküm birbirini tamamlamaktadır. Zira BK’nın 43. maddesi hâkimin tazminatın miktarını hâl ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken, 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hâl ve durumlara işaret etmiştir. Her iki madde hâkime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı hâlinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.

20. Borçlar Kanunu’nun “Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrası ile; “Hâkimin, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin edeceği” hükme bağlanmıştır. Hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Buna göre kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukukî ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır. “Tazminatın tenkisi” başlıklı 44/1. maddesi ise, “Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir” şeklinde düzenlenmiş olup benzer hükümler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 51 ve 52. maddelerinde de bulunmaktadır.

21. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların müterafik kusurlu oldukları hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamakta olup, uyuşmazlık tazminat indirim oranının ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam tazminat tutarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasındadır.

22. Yukarıda da belirtildiği üzere mahkemece, öncelikle zararın belirlenmesi ve daha sonra belirlenen tazminat miktarı üzerinde indirim yapılması gerekmektedir. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporuyla davacıların uğradıkları zararın 83.020 TL olduğu belirlenmiş, fakat davacılar dava değerini 41.510 TL olarak ıslah etmiştir. Davacıların uğradıkları zarar miktarı bilirkişi raporuyla belirlenen miktar olup; tazminattan indirim oranının bu miktar üzerinden yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacıların taleplerini ıslah dilekçesiyle 41.510 TL’ye yükseltirken hâkim tarafından müterafik kusur indiriminin bu miktar üzerinden yapılması gerektiği, aksinin kabulünün hem taleple bağlılık ilkesi, hem de tazminat kapsamının hâkim tarafından belirleneceği hükmü ile bağdaşmayacağı, ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmuş olan davacı tarafın kalan kısım için ek bir dava açması hâlinde karışıklığa neden olacağı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

24. Hâl böyle olunca; mahkemece verilen ve bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden davacılar lehine indirim yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı uygun olup yerindedir.

25. Ne var ki, uygulanması gereken bölüşük kusur indirim oranına ilişkin itirazların incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, uygulanması gereken bölüşük kusur indirim oranına ilişkin itirazların incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.10.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava haksız el koyma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece verilen davanın ıslah edilen miktar üzerinden kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece “….bilirkişi raporuna göre 83.020,00 TL tazminat hesabının yapıldığı, davacı vekilinin 23/01/2014 havale tarihli ıslah dilekçesiyle talep miktarını fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 41.510,00 TL'ye yükselttiği göz önüne alındığında ve dosya Van 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/84 esas sayılı dosyası ile birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, davacıların bölüşük kusurlu olmasından dolayı 818 sayılı Borçlar Kanunu 44. maddesi uyarınca ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarından uygun bir miktar indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemiş olması doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.…” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece verilen direnme kararının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda direnme kararı uygun bulunmuş olup sayın çoğunluğun bu konudaki görüş ve kararına katılamıyoruz.

Şöyle ki;

Davacıların talebi araçlarına haksız olarak el konulması sebebiyle mahrum kalınan araç gelirine ilişkin olup dava 10.000 TL değer üzerinden açılmıştır.

Yargılama aşamasında mahrum kalınan araç geliri konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve 83.020 TL olarak belirlenmiştir.

Davada davacıların müterafik kusurlu oldukları uyuşmazlık dışı olup davacılar vekili 23.01.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile dava değerini 41.510 TL olarak ıslah etmiş, mahkemece “….. bu yönde alınan 23.12.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre 83.020.00 TL tazminat hesabı yapılmış davacıların delil yetersizliğinden beraat ettikleri, tanımadıklarını beyan etmelerine rağmen ceza dosyasındaki diğer şüpheliler ile akraba olup telefon görüşmeleri yaptıkları, süresinde bu davayı açmadıkları için müterafik kusurlu kabul edilmeleri ve davacının da bu yöndeki hesaba uygun ıslah talebi doğrultusunda aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile davanın ıslah edilen miktar üzerinden tam kabulüne karar verilmiştir.

Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun;

“Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43/1 maddesi;

“Hakim, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini şumulünün derecesini tayin eyler.”

“Tazminatın tenkisi” başlıklı 44/1 maddesi,

“Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir”

Şeklinde düzenlenmiş olup benzer hükümler dava tarihinde ve hâlen yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 51 ve 52. maddelerinde de bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “Yargılamaya Hakim Olan İlkeler” düzenlenmiş olup, “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26/1 maddesi;

“Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”

Hükmünü içermektedir.

Mevcut yasal düzenlemelere göre hâkim HMK 26/1 maddesi gereğince tarafın talebi üzerinden ve BK 43-44 (TBK 51,52) maddeleri gereğince de kendisine verilen yetki kapsamında tazminatı belirleyecektir. Zira tespit edilen zarara göre hüküm altına alınacak tazminatı belirleme görevi hâkime ait olduğu gibi müterafik kusur durumunda buna dayalı olarak tazminatta indirim yapmak veya tamamen kaldırmak yetkisi de kanun koyucu tarafından hâkime verilmiştir.

Somut olayda davacıların müterafik kusurlu olduğu uyuşmazlık dışı olup, belirlenen gelir kaybı ise 83.020 TL'dir. Davacılar vekili davayı 10.000 TL üzerinden açmış, ıslah dilekçesi ile 31.510 TL’lik bir artırım yaparak 41.510 TL’ye yükseltmiştir. Bu rakam bilirkişi tarafından hesaplanan 83.020 TL’lik zararın yarısına tekabül etmekte olup, mahkemece de bu nedenle davacının müterafik kusur durumuna uygun ıslah talebi doğrultusunda karar verildiği belirtilmiştir. Başka bir deyişle davacılar vekili olayda müvekkillerinin %50 müterafik kusurlu kabul edileceği düşüncesi ile dava değerini buna uygun şekilde ıslah etmiş mahkemece de bu talep uygun görülerek tam kabul kararı verilmiştir.

Ancak mevcut yasal düzenlemelere göre yapılması gereken davacıların bu davadaki talebi olan 41.510 TL üzerinden hâkim tarafından uygun görülen müterafik kusur indiriminin yapılarak hüküm kurulmasıdır. Aksinin kabulü hem taleple bağlılık ilkesi, hem de tazminatın kapsamının hâkim tarafından belirleneceği hükmü ile bağdaşmadığı gibi ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmuş olan davacı tarafın kalan kısım için ek bir dava açması hâlinde de karışıklığa neden olacaktır.

Açıklanan nedenlerle bozma kararının doğru olduğu ve direnme kararının bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun direnme hükmünün uygun bulunmasına ilişkin görüşüne ve kararına katılamıyoruz.

Öznur KAKİLLİOĞLU       Fatma Feyza ŞAHİN
Üye                                  Üye

BİLGİ : “Başlangıçta tam kusur oranı üzerinden istenen miktardan davalının kusur oranına göre indirim yapılması gerekir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03 Mayıs 2017 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tam-kusur-orani-uzerinden-istenen-miktardan-davalinin-kusur-oranina-gore-indirim-yapilmalidir

“Tam kusura göre yapılan istemden davalının kusur oranına göre indirim yapılması gerekir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Aralık 2021 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tam-kusura-gore-yapilan-istemden-davalinin-kusur-oranina-gore-indirim-yapilmasi-gerekir