KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ÇEKİŞME ANCAK TAKSİM VEYA ORTAKLIĞIN SATIŞ YOLUYLA GİDERİLMESİ DAVASI İLE ÇÖZÜMLENMESİ GEREKTİĞİNDEN, EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE KÂL DAVASI REDDEDİLMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/7-476
Karar No       : 2024/217

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Torbalı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 28.06.2022
SAYISI                          : 2022/151 E., 2022/168 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 24.02.2022 tarihli ve 2021/4565 Esas,
                                        2022/1419 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki el atmanın önlenmesi, kâl, maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Torbalı 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına, el atmanın önlenmesi ve kâl taleplerinin reddine ilişkin 28.06.2022 tarihli ve 2022/151 Esas, 2022/168 Karar sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

2. Davacılar vekili; kardeş olan tarafların Torbalı Yeniköy, Köy içi mevkii, 8. parsel sayılı ve 1.095,00 m² yüzölçümlü taşınmaza müşterek malik olduklarını, müvekkillerinin ¼’er, davalının ise ½ paylarının bulunduğunu, davalının müvekkillerinin rızasını almadan taşınmazda miras bırakanlarından kalma taştan yapılı eski evi yıkarak yerine yeniden ev inşa ettiğini, yeni yapının taşınmazın ortasına yapılmış olması nedeniyle müvekkillerinin hisselerinin kullanımını engellediğini, zeytin ağaçlarının kesildiğini, ev içindeki eşyanın da dışarı atılarak zayi olmasına yol açıldığını, bu sebeple müvekkillerinin madden ve manen kayba uğradıklarını ileri sürerek kaçak ve izinsiz yapılan inşaatın tedbiren durdurularak yıkılmasına, müdahalenin önlenmesine, zeytin ağaçları için 1.000,00 TL, yıkılan eski ev için 10.000,00 TL, evin içindeki eşyanın maddi değeri için 4.000,00 TL, manevi değeri için 4.000,00 TL olmak üzere toplam 19.000,00 TL tazminat talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

3. Davalı vekili; tarafların, arsa vasfında ve içinde eski ev bulunan davaya konu taşınmazı 2012 yılında kendi aralarında haricen taksim ederek ikiye böldüklerini ve her iki tarafın kendi yerini fiili olarak kullanmaya başladıklarını, müvekkilinin bu taşınmaz üzerindeki eski evde tadilata başladığını, davacıların daha önce itiraz etmemelerine rağmen sonradan tespit yaptırarak itiraz ettiklerini, İzmir'de ikamet ettiklerini ve kendilerine ait olan fiili taksim sonucu oluşan kısmı kullanmadıklarını, zeytin ağaçlarına zarar verilmediği gibi eşyanın manevi değeri bakımından tazminat talep edilmesinin yerinde olmadığını, yıkılan eski kerpiç eve çok az tadilat ile ilave yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

4. Torbalı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.03.2015 tarihli ve 2013/229 Esas, 2015/68 Karar sayılı kararı ile; davaya konu taşınmazda davacıların çekişmesiz olarak kullanabilecekleri yer bulunduğu gerekçesiyle el atmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin reddine, kesilen zeytin ağaçları ile yıkılan eski ev bedeli nedeniyle maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, davacıların kişilik haklarına yönelik bir saldırının ispat edilemediği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

6. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 18.09.2018 tarihli ve 2018/1817 Esas, 2018/15884 Karar sayılı kararı ile;

“… Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi, yıkım, maddi ve manevi tazminat isteklerine ilişkindir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 8. parsel sayılı bahçeli kerpiç ev niteliğindeki taşınmazda davacıların 1/4'er paylarla davalının ise 1/2 pay ile paydaş oldukları kayden sabittir.

Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.

Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., Borçlar Kanunu'nun (BK) 213. Tapu Kanunu'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

Somut olaya gelince; davalının dava konusu taşınmazı fiilen taksim ettiklerini savunduğu, davalı tanığı Akif'in ise davalının eşi olduğunu, tarafların taşınmazı böldüğünü ancak yapı inşa edilirken orada bulunmadıklarından davacılar sınırına taşma olduğunu belirtmiş, davacılar vekili temyizi ile davalının inşa ettiği evin ortak sınırı aştığını ileri sürmüş, 01.04.2014 tarihli fen bilirkişi raporuna göre de inşa edilen yapının taşınmaz iki eşit parçaya bölündüğünde 14,81m²'lik kısmının davacılara ait bölümde kaldığı tespit edilmiştir.

Hal böyle olunca; davacılar ile davalının çekişmeli taşınmazı fiilen taksim ettikleri gözetilerek paylaşım sonucu taşan kısım saptanmak suretiyle davalının elatmasının önlenmesine ve taşan kısımda bulunan yapının yıkılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile isteklerin reddine karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

7. Mahkemece bozma kararına uyulmuş ve 03.12.2020 tarihli ve 2020/29 Esas, 2020/227 Karar sayılı kararı ile; davacıların eski eşya, zeytin ve eski ev bedeli ile manevi tazminat talepleri yönünden verilen kararın kesinleşmesi nedeniyle bu yönden karar verilmesine yer olmadığına, davacılar ile davalının çekişmeli taşınmazı fiilen taksim ettikleri gerekçesiyle davacının el atmanın önlenmesi ve kâl talebinin kabulü ile 14,81 m²'lik alandaki yapının kâl'i ile davalının el atmasının önlenmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 24.02.2022 tarihli ve 2021/4565 Esas, 2022/1419 Karar sayılı kararı ile; “… Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK'nin 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

Somut olaya gelince; dava konusu 8. parsel sayılı taşınmazda davacılar 1/4'er paylarla davalı ise 1/2 pay ile paydaştır.

Tarafların paydaş olduğu taşınmaz üzerine davalı tarafça bina yapıldığı, davacıların paylarına karşılık çekişmesiz olarak kullanabileceği bir kısım yer bulunduğu ve taşınmazın davacılar tarafından kullanılmasının davalı tarafça engellenmediği, taşınmazın kullanım şeklinin tüm paydaşlar arasında yapılan bir anlaşma ile belirlenmediği gibi fiili bir kullanım biçiminin de oluşmadığı, anlaşılmaktadır.

Bu durumda mahkemece, elatmanın önlenmesi ve kal davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı

10. Mahkemece yukarıdaki bozma kararına da uyulduktan sonra 28.06.2022 tarihli ve 2022/151 Esas, 2022/168 Karar sayılı karar ile; davacının eski eşya, zeytin ve eski ev bedeli ile manevi tazminat talebi yönünden verilen kararın kesinleştiği gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına, el atmanın önlenmesi ve kâl talebi yönünden; davacıların paylarına karşılık çekişmesiz olarak kullanabileceği bir kısım yer bulunduğu ve taşınmazın davacılar tarafından kullanılmasının davalı tarafça engellenmediği, taşınmazın kullanım şeklinin tüm paydaşlar arasında yapılan bir anlaşma ile belirlenmediği gibi fiili bir kullanım biçiminin de oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Kararı

11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

12. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 28.12.2022 tarihli ve 2022/5707 Esas, 2022/8131 Karar sayılı kararı ile; “… Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı Yargıtay 8. Hukuk Dairesi elatmanın önlenmesine ve taşan kısmın kâl'ine karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuş bu kez ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı ise Dairemizin ilâmı ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğundan ve mahkemece her iki ilâma da uyularak ilâm gereği davanın reddine ve kabulüne karar verilmiş olduğundan son kararın ilgilisince temyizi üzerine temyiz inceleme görevi HMK 373/6 maddesi gereği Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu…” gerekçesiyle dava dosyasının Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

II. ÖZÜ

13. Davanın özü; tarafların paydaş oldukları somut olayda, talep edilen el atmanın önlenmesi ve kâl istemi yönünden davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce İlk Derece Mahkemesinin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

15. Belirtmek gerekir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 439 uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada: “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır" şeklinde düzenleme yapılmıştır.

16. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.

17. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması öngörülmüştür.

18. Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun görevi, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır. Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

19. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 294 üncü maddesinin birinci fıkrasında mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları da, usule ilişkin nihai kararlardır.

20. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (6100 sayılı Kanun md. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (6100 sayılı Kanun md. 303) (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C: 3, s. 3005).

21. Somut olayda, el atmanın önlenmesi ve kâl talebi yönünden davanın reddine ilişkin olarak verilen ilk karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş; bu bozma kararına uyularak davanın kabulüne karar verilmiş ise de karar bu kez Yargıtay 7. Hukuk Dairesince davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle yeniden bozulmuştur.

22. Görüleceği üzere sonradan verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin bozma kararı önceki bozmayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Böyle olunca Mahkemece sonraki bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılabilmesi için her şeyden önce Özel Dairelerce verilen birinci ve ikinci bozmanın kesin bozma olması gerektiği, somut olayda Yargıtay 8. Hukuk Dairesince verilen birinci bozmanın kesin bozma niteliğinde olmadığı, bu nedenle ön sorunun bulunduğu ve temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

24. O hâlde yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, Mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oy çokluğuyla karar verilip ön sorun aşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

25. Uyuşmazlığın çözümünde müdahalenin meni davaları bağlamında mülkiyet hakkıyla ilgili kavram ve düzenlemelere kısaca değinilmelidir.

26. Malik, mülkiyet hakkının sağladığı yetkileri, hukuk düzeninin çizdiği sınırlar içinde dilediği gibi kullanabilir. Eşya üzerindeki egemenliğin üçüncü kişilere karşı korunması için malike verilen bu yetkilerin yaptırımı olan davalar ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 683 üncü maddesinde düzenlenmiştir.

27. Anılan Kanun’un “Mülkiyet Hakkının İçeriği” başlıklı 683 üncü maddesi;

“Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmünü içermektedir.

28. Görüleceği üzere, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin malik tarafından gereği gibi kullanılmasını önleyen ve üçüncü kişilerden gelen etkilere karşı korunma aracı olarak haksız el atmanın önlenmesi (müdahalenin men’i) davası hakkı tanınmıştır.

29. Haksız el atma, doğrudan mülkiyet hakkına el atma şeklinde olabileceği gibi bir vasıta veya başka bir kişi kullanmak suretiyle de gerçekleşebilir. Burada önemle vurgulanmalıdır ki, kanun hükmünde haksız el atmadan söz edilmiş olması karşısında, bütün bu müdahalelerin haksız olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla müdahale yasadan veya sözleşmeden kaynaklanan ayni ya da şahsi bir hakka dayanmamalıdır.

30. Türk Medeni Kanunu’nun yukarıda değinilen 683 üncü maddesi kapsamı dışında kalan ve özel maddeler ile düzenlenen el atmanın önlenmesi davaları da mevcuttur. Kanun’un genel nitelikli bu maddesi ve özel nitelikteki diğer hükümler ile mülkiyet hakkının her türlü zarar verici davranışlara karşı korunması amaçlanmıştır.

31. Somut olayda paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi isteminde bulunulmuştur.

32. Paylı mülkiyet; birden çok kimsenin, maddi olarak bütün olan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları hâlidir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. I, s. 908).

33. Bu şekildeki bir mülkiyet ilişkisinde birden çok kimse, maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir (4721 sayılı Kanun, md. 688/1). Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahiptir. Bu nedenle pay devredilebilir, rehnedilebilir ve alacaklılar tarafından haczettirilebilir (4721 sayılı Kanun, md. 688/3).

34. Kanun’un “Yararlanma, Kullanma ve Koruma” başlıklı 693 üncü maddesi aynen “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir.

Uyuşmazlık hâlinde yararlanma ve kullanma şeklini hâkim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir.

Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşları temsilen sağlayabilir” hükmünü taşımakta olup 4721 sayılı Kanun’un 689/1 inci maddesi uyarınca paydaşlar, kendi aralarında oy birliğiyle anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda kanun hükümlerinden farklı bir düzenleme de yapabilirler.

35. Yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda paydaşların yaptıkları düzenleme ve aldıkları kararlar ile mahkemece verilen kararlar, sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazanan kimseleri de bağlar (4721 sayılı Kanun, md. 695/1).

36. Taşınmazlarda yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin kararların sonradan paydaş olan veya pay üzerinde aynî hak kazananları bağlaması için, bunların tapu kütüğüne şerh edilmesi gerekir (4721 sayılı Kanun, md. 695/2).

37. Paylı mülkiyette de taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vâki el atmanın önlenmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa, açacağı el atmanın önlenmesi davasının dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

38. Ülkemizde sosyal ve ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve iş yeri ihtiyacı nedeniyle izinsiz, ruhsatsız, resmî kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmî ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.

39. Türk Medeni Kanunu’nun 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma (4721 sayılı Kanun, md. 689/1) ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş ve uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmî taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması "ahde vefa" kuralının yanında 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Aksi hâlde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

40. Bu durumda, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi 4721 sayılı Kanun’un müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.

41. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 26.09.2019 tarihli ve 2017/1-2113 Esas, 2019/965 Karar; 06.11.2015 tarihli ve 2014/1-676 Esas, 2015/2534 Karar; 16.10.2018 tarihli ve 2017/14-1762 Esas, 2018/1434 Karar; 13.12.2023 tarihli ve 2022/8-988 Esas, 2023/1233 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

42. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kardeş olan tarafların el atmanın önlenmesi ve kâl isteminde bulunulan davaya konu taşınmazda paydaş oldukları, aralarında taşınmazın kullanımına ilişkin taksim sözleşmesinin bulunmadığı, fiili bir kullanım biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Anılan hususlar taraflarca yargılama sırasında verilen karşılıklı dilekçelerle belirtilmekle çekişmesizdir. Taşınmazda davacıların paylarına karşılık kullanabileceği bir kısım yer olduğu gibi bunun davalı tarafça engellendiğine ilişkin bir iddia da bulunmamaktadır. Bu hâlde, taraflar arasındaki çekişme ancak taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası ile çözümlenmesi gerektiğinden Mahkemece, el atmanın önlenmesi ve kâl davasının reddine karar verilmelidir.

43. Hâl böyle olunca, Mahkemece el atmanın önlenmesi ve kâl talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan karar onanmalıdır.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 inci maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

08.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Her ne kadar içtihatta karar tarihi "08.05.2023" olarak yazılmış ise de Yargıtay Dosya Sorgu Ekranı'na göre içtihatın karar tarihi "08.05.2024" olarak belirtilmektedir.