
CEVAP DİLEKÇESİNDE SAVUNMANIN TEMELİ OLAN BÜTÜN VAKIALAR VE HER BİR VAKIANIN HANGİ DELİLLERLE İSPAT EDİLECEĞİ GÖSTERİLMEZSE DAVA DİLEKÇESİNDEKİ TÜM VAKIALAR İNKÂR EDİLMİŞ SAYILIR.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2346
Karar No : 2025/142
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 10.02.2023
SAYISI : 2021/274 E., 2023/254 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sefer İ. vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 21.01.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davalı Sefer İ. vekili Avukat S.Ç. ile temyiz edilen davacı Hanifi İ. vekili Avukat A.K. geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davalı Mehmet Emin G. gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; Patnos’ta bulunan taşınmazlarının idaresi için davalı eniştesi Mehmet Emin’i 11.11.2016 tarihinde vekil tayin ettiğini, vekilin vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanarak maliki olduğu 112 ada 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazlarını muvazaalı olarak davalı Sefer’e temlik ettiğini, Sefer’in kardeşi olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmazsa bedelin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Sefer; babalarının 1995 yılında öldüğünü, yörede gelenek olduğu üzere babalarından kalan tüm mal varlığını davacı ağabeyi Hanefi adına tescil ettirdiklerini, büyüdükten sonra kardeşler olarak paylaşım yaptıklarını, her kardeşin kendisine düşen payda müstakil hak sahibi olduğunu, davacıya paylaşım sonucu Ankara’da bir daire, 100.000,00 TL nakit ve 1 adet otomobil düştüğünü, kendisine ve diğer kardeşlere de Patnos’taki taşınmazların isabet ettiğini, davacının eşinden ayrılıp yeni bir evlilik yapması ve tüm mal varlığını tüketmesi nedeniyle eldeki davayı açtığını, vekaletnamenin de rızai paylaşımla kendilerine isabet eden yerlerin verilmesi için düzenlenildiğini, davacının kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı tarafın vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ispat edemediği, vekaletnamenin mal paylaşımı için verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalının bedelin ödenerek devir yapıldığı yönünde bir iddiası olmadığı, bedelin ödenmediği, mal paylaşımı yapıldığı savunulmuş ise de buna ilişkin yazılı bir delilin mevcut olmadığı, ayrıca mal taksimi gereği davacıya 100.000,00 TL nakit para, bir adet otomobil ve Ankara'da bir daire devredildiğinin de ispatlanamadığı, davacı ve davalı Sefer'in kardeş, davalı vekil olan Mehmet Emin'in tarafların eniştesi olduğu, taraflar arasındaki iç ilişkiyi bilebilecek durumda olduğu, vekaletname ve resmi akit sözleşmesinin aksini iddia eden davalıların iddialarını ispat etmesi gerektiği, davalıların yemin deliline dayanmadığı gerekçesiyle başvurunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı Sefer vekili temyiz dilekçesinde özetle:
a. Cevap dilekçelerinde davacı ile müvekkilinin ilişkilerini hukuki çerçevede anlattıklarını,
b. Taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin mevcudiyetini aramanın bölgenin anlayışına ve bölgede yapılan bu tarz işlemlerin şekline aykırılık teşkil ettiğini,
c. Mirasbırakandan kalan taşınmazların mirasçılar tarafından fiili taksime tabi tutulduğunu,
d. Davacının ailesel ve ekonomik nedenlerle Patnos’a gelmek istemediğini, bu nedenle iki tarafın da eniştesi olan Mehmet Emin’i vekil tayin ettiğini, davacının istemi dışında vekilin işlem yapmadığını, aksinin davacı tarafça ispat edilemediğini, vekil hakkında suç duyurusunda bulunulmadığını,
e. Davacının, 1 yıl sonrasında böyle bir dava ikame etmesinin iyi niyetle hareket etmediğini gösterdiğini,
f. Davacının iddialarını ispatlayamadığını, davacının haksız kazanım amacı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dosya içeriğinden; Altındağ 8. Noterliğinin 11.11.2016 tarihli ve 24916 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacının Patnos’taki taşınmazlarının satış yetkisini de içerir şekilde davalı Mehmet Emin’i vekil tayin ettiği, anılan vekaletname ile Mehmet Emin’in davacının kayden maliki olduğu 112 ada 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazlardaki ½ şer payını davalı Sefer’e satış suretiyle temlik ettiği, davacı ile davalı Sefer’in kardeş oldukları, davalı Sefer’e dava dilekçesinin ve tensip zaptının 01.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, cevap süresinin son gününün 15.11.2018 olduğu, Sefer’in cevap dilekçesini 16.11.2018 tarihinde sunduğu görülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onu vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK’da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan; vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki; üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmü yer almakta olup maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir
4721 sayılı TMK'nın 6. maddesinde de; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda; davacı dava dilekçesinde, Ağrı ili, Patnos ilçesinde bulunan taşınmazların idaresi için davalı Mehmet Emin’i vekil tayin ettiğini ancak vekilin vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanarak dava konusu taşınmazı el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği diğer davalıya devrettiğini ileri sürmüş, davalı Sefer ise süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde davacı ile yapmış oldukları paylaşım anlaşmasına göre işlem yapıldığını savunmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, HMK'nın 127 ve devam maddeleri gereğince davalı, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermelidir. Aksi halde, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkar etmiş sayılır.
HMK’nın 188. maddesinde ise taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş olup bir kısım davalıların süresinden sonra sundukları cevap dilekçesinde davacı ile yapılan paylaşım anlaşması gereğince vekaletname düzenlendiğini ve davacının bilgisi dahilinde devrin yapıldığını belirterek resmi akitte satış suretiyle gerçekleştirilen temlik karşılığında davacıya satış bedelinin ödenmediğini ikrar ettikleri, cevap dilekçesinin süresinde sunulmadığı açık ise de ikrar niteliğindeki bu beyana itibar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Eldeki davada uyuşmazlığın çözümü davalı Sefer’in yukarıda geçen beyanının ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; içeriği itibariyle ikrar ya basit (adi) ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli ikrar da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukukî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilmektedir. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Sefer’in savunmasının “vasıflı ikrar” (gerekçeli ikrar) mahiyetinde olduğu, bu durumda işlemin hukukî sebebini ispat yükünün yer değiştirmeyeceği ve davacının iddiasını kanıtlaması gerektiği, dinlenilen davacı tanıklarının da vekalet görevinin kötüye kullanılması ile ilgili bilgileri olmadığı ve vekaletname verilip verilmediğini bilmedikleri yönünde beyanda bulundukları dikkate alındığında, ispat külfeti üzerinde olan davacının vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Sefer İ. vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönler itibariyle kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davalı Sefer İ.'e iadesine,
03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davalı Sefer İ. vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Tümer Türkeş Genç İsmail Aysal Fikret Demir İsmail Uçar Hasan Yılmaz
İÇTİHAT YORUMU : Davalının iki haftalık yasal süre içerisinde cevap dilekçesinin dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermemesi durumunda, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkâr etmiş sayılacağına ilişkin HMK m. 127 ve devamı maddelerinde herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. HMK m. 128 hükmüne göre “süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı” düzenleme altına alınmıştır. Tekrar ifade etmek gerekirse, yasal süresinde cevap dilekçesi veren davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermemesi durumunda, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkâr etmiş sayılacağına ilişkin HMK’da açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yüzden Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 21 Ocak 2025 tarihli kararına katılmak hukuken mümkün değildir.
CEVAP DİLEKÇESİNDE SAVUNMANIN TEMELİ OLAN BÜTÜN VAKIALAR VE HER BİR VAKIANIN HANGİ DELİLLERLE İSPAT EDİLECEĞİ GÖSTERİLMEZSE DAVA DİLEKÇESİNDEKİ TÜM VAKIALAR İNKÂR EDİLMİŞ SAYILIR.
T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2346
Karar No : 2025/142
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 10.02.2023
SAYISI : 2021/274 E., 2023/254 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sefer İ. vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 21.01.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde, temyiz eden davalı Sefer İ. vekili Avukat S.Ç. ile temyiz edilen davacı Hanifi İ. vekili Avukat A.K. geldiler. Davetiye tebliğine rağmen davalı Mehmet Emin G. gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı; Patnos’ta bulunan taşınmazlarının idaresi için davalı eniştesi Mehmet Emin’i 11.11.2016 tarihinde vekil tayin ettiğini, vekilin vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanarak maliki olduğu 112 ada 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazlarını muvazaalı olarak davalı Sefer’e temlik ettiğini, Sefer’in kardeşi olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline, olmazsa bedelin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı Sefer; babalarının 1995 yılında öldüğünü, yörede gelenek olduğu üzere babalarından kalan tüm mal varlığını davacı ağabeyi Hanefi adına tescil ettirdiklerini, büyüdükten sonra kardeşler olarak paylaşım yaptıklarını, her kardeşin kendisine düşen payda müstakil hak sahibi olduğunu, davacıya paylaşım sonucu Ankara’da bir daire, 100.000,00 TL nakit ve 1 adet otomobil düştüğünü, kendisine ve diğer kardeşlere de Patnos’taki taşınmazların isabet ettiğini, davacının eşinden ayrılıp yeni bir evlilik yapması ve tüm mal varlığını tüketmesi nedeniyle eldeki davayı açtığını, vekaletnamenin de rızai paylaşımla kendilerine isabet eden yerlerin verilmesi için düzenlenildiğini, davacının kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı tarafın vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ispat edemediği, vekaletnamenin mal paylaşımı için verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalının bedelin ödenerek devir yapıldığı yönünde bir iddiası olmadığı, bedelin ödenmediği, mal paylaşımı yapıldığı savunulmuş ise de buna ilişkin yazılı bir delilin mevcut olmadığı, ayrıca mal taksimi gereği davacıya 100.000,00 TL nakit para, bir adet otomobil ve Ankara'da bir daire devredildiğinin de ispatlanamadığı, davacı ve davalı Sefer'in kardeş, davalı vekil olan Mehmet Emin'in tarafların eniştesi olduğu, taraflar arasındaki iç ilişkiyi bilebilecek durumda olduğu, vekaletname ve resmi akit sözleşmesinin aksini iddia eden davalıların iddialarını ispat etmesi gerektiği, davalıların yemin deliline dayanmadığı gerekçesiyle başvurunun kabulü ile hükmün kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı Sefer vekili temyiz dilekçesinde özetle:
a. Cevap dilekçelerinde davacı ile müvekkilinin ilişkilerini hukuki çerçevede anlattıklarını,
b. Taraflar arasında yazılı bir sözleşmenin mevcudiyetini aramanın bölgenin anlayışına ve bölgede yapılan bu tarz işlemlerin şekline aykırılık teşkil ettiğini,
c. Mirasbırakandan kalan taşınmazların mirasçılar tarafından fiili taksime tabi tutulduğunu,
d. Davacının ailesel ve ekonomik nedenlerle Patnos’a gelmek istemediğini, bu nedenle iki tarafın da eniştesi olan Mehmet Emin’i vekil tayin ettiğini, davacının istemi dışında vekilin işlem yapmadığını, aksinin davacı tarafça ispat edilemediğini, vekil hakkında suç duyurusunda bulunulmadığını,
e. Davacının, 1 yıl sonrasında böyle bir dava ikame etmesinin iyi niyetle hareket etmediğini gösterdiğini,
f. Davacının iddialarını ispatlayamadığını, davacının haksız kazanım amacı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dosya içeriğinden; Altındağ 8. Noterliğinin 11.11.2016 tarihli ve 24916 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacının Patnos’taki taşınmazlarının satış yetkisini de içerir şekilde davalı Mehmet Emin’i vekil tayin ettiği, anılan vekaletname ile Mehmet Emin’in davacının kayden maliki olduğu 112 ada 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazlardaki ½ şer payını davalı Sefer’e satış suretiyle temlik ettiği, davacı ile davalı Sefer’in kardeş oldukları, davalı Sefer’e dava dilekçesinin ve tensip zaptının 01.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, cevap süresinin son gününün 15.11.2018 olduğu, Sefer’in cevap dilekçesini 16.11.2018 tarihinde sunduğu görülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onu vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
TBK’da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan; vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki; üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde; "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmü yer almakta olup maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir
4721 sayılı TMK'nın 6. maddesinde de; "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda; davacı dava dilekçesinde, Ağrı ili, Patnos ilçesinde bulunan taşınmazların idaresi için davalı Mehmet Emin’i vekil tayin ettiğini ancak vekilin vekaletnamedeki yetkisini kötüye kullanarak dava konusu taşınmazı el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği diğer davalıya devrettiğini ileri sürmüş, davalı Sefer ise süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde davacı ile yapmış oldukları paylaşım anlaşmasına göre işlem yapıldığını savunmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki, HMK'nın 127 ve devam maddeleri gereğince davalı, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde cevap dilekçesi vererek savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermelidir. Aksi halde, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkar etmiş sayılır.
HMK’nın 188. maddesinde ise taraflar veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmediği belirtilmiş olup bir kısım davalıların süresinden sonra sundukları cevap dilekçesinde davacı ile yapılan paylaşım anlaşması gereğince vekaletname düzenlendiğini ve davacının bilgisi dahilinde devrin yapıldığını belirterek resmi akitte satış suretiyle gerçekleştirilen temlik karşılığında davacıya satış bedelinin ödenmediğini ikrar ettikleri, cevap dilekçesinin süresinde sunulmadığı açık ise de ikrar niteliğindeki bu beyana itibar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Eldeki davada uyuşmazlığın çözümü davalı Sefer’in yukarıda geçen beyanının ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; içeriği itibariyle ikrar ya basit (adi) ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli ikrar da denilmektedir. Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz. Vasıflı ikrarda karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukukî niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilmektedir. Bileşik (mürekkep) ikrarda ise bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır. Ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla böyle durumlarda ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Sefer’in savunmasının “vasıflı ikrar” (gerekçeli ikrar) mahiyetinde olduğu, bu durumda işlemin hukukî sebebini ispat yükünün yer değiştirmeyeceği ve davacının iddiasını kanıtlaması gerektiği, dinlenilen davacı tanıklarının da vekalet görevinin kötüye kullanılması ile ilgili bilgileri olmadığı ve vekaletname verilip verilmediğini bilmedikleri yönünde beyanda bulundukları dikkate alındığında, ispat külfeti üzerinde olan davacının vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Sefer İ. vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönler itibariyle kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Peşin alınan harcın istek hâlinde temyiz eden davalı Sefer İ.'e iadesine,
03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden davalı Sefer İ. vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davacıdan alınmasına,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Tümer Türkeş Genç İsmail Aysal Fikret Demir İsmail Uçar Hasan Yılmaz
İÇTİHAT YORUMU : Davalının iki haftalık yasal süre içerisinde cevap dilekçesinin dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermemesi durumunda, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkâr etmiş sayılacağına ilişkin HMK m. 127 ve devamı maddelerinde herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. HMK m. 128 hükmüne göre “süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı” düzenleme altına alınmıştır. Tekrar ifade etmek gerekirse, yasal süresinde cevap dilekçesi veren davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaları ve her bir vakıayı hangi delillerle ispat edeceğini göstermemesi durumunda, dava dilekçesinde ileri sürülen tüm vakıaları inkâr etmiş sayılacağına ilişkin HMK’da açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yüzden Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 21 Ocak 2025 tarihli kararına katılmak hukuken mümkün değildir.