KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAİRENİN ÖNCEKİ UYGULAMASINA GÜVENİLEREK AÇILAN DAVALARDA, MAHKEMECE GÖRÜŞ DEĞİŞİKLİĞİNE BAĞLI OLARAK DAVACI ALEYHİNE VEKÂLET ÜCRETİ İLE YARGILAMA GİDERİ HÜKMEDİLMEMESİ GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2025/426
Karar No      : 2025/2053

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : 
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 07.11.2024
SAYISI                                 : 2024/280 E., 2024/3219 K.

Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak verilen karar davacı ve katılma yolu ile davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalılara ait Umman’da bulunan işyerinde çalıştığını, çift vardiya şeklinde çalışarak iki haftada bir gün hafta tatili izni kullandığını, dinî bayramların ilk günü dışında tüm ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işverence feshedildiğini, alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı Ö. İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ (Ö. Şirketi) vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinin 5. maddesi uyarınca sözleşmeden doğan uyuşmazlıklara Umman Sultanlığı’nın ilgili kanunları ve özellikle iş kanununun uygulanacağını, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (5718 sayılı Kanun) 27. maddesi uyarınca davacının çalıştığı mutad işyerinin Umman olup işverenin Umman kanunlarına göre kurulmuş yabancı ortaklı bir iş ortaklığı olduğunu, buna göre yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, Türk mahkemelerinin yetkili olduğunun kabul edilmesi hâlinde Umman hukukunun uygulanması gerektiğini belirtmiş ve esasa ilişkin diğer itirazlarını açıklayarak davanın reddini istemiştir.

2. Davalı A.S. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili Şirketin merkezinin İtalya’da bulunduğunu, diğer davalı ile aralarında sözleşme ilişkisinin bulunmadığını, davacı işçinin yurt dışı hizmet sözleşmesini diğer davalı ile imzaladığını, müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, yetki itirazında bulunduklarını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ankara 35. İş Mahkemesinin 09.05.2019 tarihli kararı ile; tarafların iddia ve savunmaları, deliller, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının davalı işveren nezdinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile Umman şantiyesinde çalışmakta iken iş sözleşmesinin işverence haklı neden olmaksızın feshedildiği, tanık beyanları ve bilirkişi hesaplaması doğrultusunda fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile hafta tatili alacaklarının ödendiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin 09.05.2019 tarihli kararına karşı davalılar vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 30.06.2020 tarihli kararı ile; davalı Ö. Şirketi ile davacı arasında yapılan yurt dışı hizmet sözleşmesiyle, sözleşmenin uygulanmasından doğacak anlaşmazlıklar ve diğer ihtilafların giderilmesinde işverenin Türkiye'deki ikametgahının veya Şirket merkezinin bulunduğu şehrin mahkemelerinin yetkili olduğunun belirlendiği, davalılar arasında iş ortaklığı bulunsa da davacının iş ortaklarından Ö. Şirketi tarafından yurt dışına götürüldüğü, diğer iş ortağı davalı A.S.’nın da Türkiye'de şubesinin bulunduğu, buna göre uyuşmazlığa Türk hukukunun uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, davalılar arasında iş ortaklığı bulunduğundan davacının alacaklarından birlikte sorumlu oldukları, bu nedenle taraf sıfatına ilişkin istinaf sebeplerinin dayanaksız görüldüğü, belirsiz alacak davasında zamanaşımı davanın açılmasıyla kesildiğinden talep artırımı dilekçesine karşı ileri sürülen zamanaşımı def'inin dikkate alınmamasında bir aykırılık bulunmadığı, davalılardan oluşan iş ortaklığı ile davacı arasında İngilizce olarak hazırlanan iş sözleşmesinde fazla çalışma ücretinin belirlenen ücrete dâhil olduğunun kabul edildiği ve hükme esas alınan bilirkişi raporundaki ikinci seçeneğe itibar edilerek karar verilmesi gerektiği, uzunca bir süre devam eden iş sözleşmesine göre fazla çalışmanın ücrete dâhil olduğunun davacı tarafından bilinmediği iddiasının hayatın olağan akışına aykırı görüldüğü, ücretin brütleştirilmesinde de bir hukuka aykırılık görülmediği, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının puantaj kayıtlarına göre belirlendiği, yabancı para borcuna ilişkin işçilik alacakları hüküm altına alındığından Mahkemece alacaklara işletilen faizlere ilişkin hükmün eksik olduğu gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b(2) hükmü uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

Bölge Adliye Mahkemesinin 30.06.2020 tarihli kararının süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairenin 24.11.2020 tarihli kararı ile; davacı ile davalı işveren Ö. Şirketi arasında imzalanan yurt dışı iş sözleşmesinin fesih, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarına ilişkin maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının belirtildiği, yine sözleşmenin 16. maddesinde de sözleşme maddelerinde belirtilen hususlarda çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun ifade edildiği, davacının mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı yer olan Umman olduğu, taraflar arasında 5718 sayılı Kanun'un 27/1 hükmü uyarınca hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan uyuşmazlığa Umman hukukunun uygulanması gerektiği gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin 18.02.2021 tarihli kararı ile; Türk şirketi olan davalı Ö. Şirketi ile davacı arasında yurt dışı iş sözleşmesinin imzalandığı, yurt dışında hizmet alanında faaliyet yürütmek için bulunduğu ülke mevzuatına göre işyeri açan ve işveren olan Türk vatandaşlarının, bu işyerinde çalışmak üzere Türkiye’den Türk vatandaşı gerçek kişileri işçi sıfatı ile götürdükleri ve bunun genelde Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) vasıtası ile yapıldığının bilindiği, yurt dışı iş sözleşmelerinin matbu nitelikte olduğu, boşlukların çoğu zaman işveren tarafından doldurularak işçilere imzalatıldığı, belirtilen sözleşmenin 18. maddesinde "Sözleşmenin düzenlenmesi ve saklanması" başlığı altında taraflarca haricen imzalanarak Kuruma verildiği ve Kurum yetkilisi tarafından onaylanarak saklandığı, bütün sözleşmelerin matbu nitelikte olan maddelerinde "çalışılan ülkedeki mevzuat hükümlerinin uygulanacağı"nın yazılı olduğu, ancak sözleşmenin 3. maddesinde "işverenin bilgi verme yükümlülüğü" başlığı altında düzenlenen madde uyarınca taraflar arasında hukuk seçimi yapıldığından söz edilmesi için işverenin işçiyi çalışılan ülke mevzuatına göre tâbi olacağı çalışma şartları konusunda bilgilendirme yükümlülüğünü yazılı olarak yerine getirmesi ve tarafların imzalaması ile Kurum nezdinde bu bilgilendirmenin saklanması gerektiği, sözleşmenin güçsüz tarafı olan işçinin korunması amacıyla sözleşmeye getirilen emredici nitelikteki 3. maddenin uygulanmaması karşısında taraflar arasında hukuk seçimi yapıldığının kabulüne imkân bulunmadığı, işçilerin belirtilen yurt dışı iş sözleşmelerini imzalayarak ve işverenleri ile aralarında doğan uyuşmazlıklarda Türkiye'de açtıkları davalarda kamu düzeni yönünden Türk iş hukukunun uygulanması nedeniyle çalışılan ülke mevzuatının uygulanmayacağı yönünde hukuki güvenlik/koruma içinde olduğunu kabul ettiğinin de değerlendirilmesi gerektiği, belirtilen genel bilgilerin yer aldığı sözleşmelerin imzalanması ile iş hukuku gibi özel ve teknik bilgi gerektiren bir alanda çalışılan ülkenin iş hukuku mevzuatının unsurlarını bilerek imzaladığının kabulünün sözleşmenin güçsüz tarafı olan işçinin korumasız bırakılması anlamını taşıyacağı, davalı işverenin imzalanan sözleşme uyarınca uygulanacak çalışılan ülke mevzuatı ile ilgili davacı işçiye uygulanacak hükümler ve çalışma şartları yönüyle yapılması gerekli bilgilendirmeyi yapmaması nedeniyle taraflar arasında hukuk seçimi yapılmadığı sonucuna varıldığı, taraflar arasındaki hukuk seçiminin geçersiz olduğu kabul edildiğine göre davalıların Türk işveren/Türkiye'de şubesi bulunan işveren olduğu, davalı Türk işverenin sürekli Umman'da çalışmadığı, işçinin iş olan her ülkeye gitme durumunun bulunduğu, işçinin her fırsatta Türkiye'ye geldiği, yerleşim yerinin ve sosyal çevresinin Türkiye’de olduğu, ayrıca kazandığı ücretini harcadığı yerin Türkiye olması, Türkiye'de sosyal güvence sistemi içinde yer alması, ücretinin brütleştirmesinin dahi yurt dışı çalışmalarda 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun hükümleri dikkate alınarak yapılması, yurt dışı iş sözleşmesinin (yurt dışına götürülmesindeki dayanak sözleşme) Türk iş hukukuna özgü kurumlar gözetilerek düzenlenmesi (sözleşme ana maddelerine ilişkin başlıkların Türk iş hukukunda dikkate alınan unsurlar olması, Türk mahkemelerinin yetkili kılınması, sözleşmenin Kurum vasıtasıyla yapılması), sözleşmenin Türkiye'de yapılması ve Türkçe kaleme alınması dikkate alındığında; uyuşmazlığa iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili Türk iş hukukunun uygulanmasında bir aykırılık bulunmadığı, doktrinde ve mahkeme kararlarında sıkı ilişkili yer hukukunun uygulanması hususunda hemen hemen görüş birliği bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

 Direnme kararının taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, 6100 sayılı Kanun'un 373/5 hükmü uyarınca Dairemizce yapılan incelemede, Daire kararının yerinde olduğu belirtilerek temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2022 tarihli kararı ile; Bölge Adliye Mahkemesinin direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozmadan önceki kararda tartışılıp değerlendirilmemiş ve dolayısıyla Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu gerekçesiyle bu yeni hükmün temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.

Dairemizin 20.10.2022 tarihli kararı ile; davacı ile davalı işveren Ö. Şirketi arasında imzalanan yurt dışı iş sözleşmesinin fesih, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarına ilişkin maddelerinde çalışılan ülke mevzuatının uygulanacağının belirtildiği, yine sözleşmenin 16. maddesinde de sözleşme maddelerinde belirtilen hususlarda çalışılan ülke mevzuatının geçerli olduğunun ifade edildiği, davacının mutad işyerinin de işçinin işini fiilen yaptığı yer olan Umman olduğu, taraflar arasında 5718 sayılı Kanun'un 27. maddesinin birinci fıkrası kapsamında hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan uyuşmazlığa Umman hukukunun uygulanması gerektiği gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin 04.05.2023 tarihli kararı ile; dava tarihi itibarıyla talep edilen bir kısım alacağın zamanaşımına uğradığı, davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile ihbar tazminatına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin 04.05.2023 tarihli kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalı Ö. Şirketi vekilince temyiz isteminde bulunulması üzerine Dairemizin 02.11.2023 tarihli kararı ile; davalının tüm, davacının diğer temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş ve hafta tatili ücreti alacağına yönelik talebin hatalı değerlendirildiği gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde; zamanaşımı def'inin değerlendirilemeyeceğini, ayrıca bu değerlendirme yapılırken Umman hukukunun uygulanamayacağını, kamu düzenine aykırı hususlarda Türk hukukunun uygulanması gerektiğini, fazla çalışma ücretinin ücrete dâhil olduğu kabul edilerek yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, iş sözleşmesinin davacının gerçek iradesini yansıtmadığını, işçi lehine yorum ilkesinin dikkate alınmadığını, davalıların usulüne uygun zamanaşımı def'i ileri sürmediklerini belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.

2. Davalı Ö. Şirketi vekili temyiz dilekçesinde; davacının talep ettiği alacaklara hak kazanamayacağını, ibraya ilişkin Umman İş Kanunu'nun 53. maddesinin dikkate alınmadığını, davacının Umman mahkemesinde açtığı davadan feragat ettiğini, hüküm altına alınan alacakların hatalı hesaplandığını, vekâlet ücretine dair kurulan hükmün hatalı olduğunu belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.

3. Davalı A.S. Şirketi vekili temyiz dilekçesinde; husumet itirazlarının bulunduğunu, ödemelerin dikkate alınması gerektiğini ve zamanaşımı def'inin doğru değerlendirilmediğini, vekâlet ücretine dair kurulan hükmün hatalı olduğunu belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, hafta tatili ücreti alacağının hesabına ve vekâlet ücretine dair kurulan hükme ilişkindir.

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin tüm, davalılar vekillerinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklarda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukukun tespiti bakımından yeni esaslar belirlenerek yabancı hukukun uygulanması yönünde içtihat değişikliğine gidilmiştir. Diğer taraftan gerek Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin gerekse Dairemizin önceki uygulamasına güvenilerek açılan davaların bir kısmında, benimsenen yeni görüş doğrultusunda yabancı hukukun uygulanması, davacı taraf aleyhine bazı olumsuz sonuçların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir. Bu sebeple Dairenin önceki uygulamasına güvenilerek açılan davalarda, Mahkemece görüş değişikliğine bağlı olarak yabancı hukukun uygulanması sonucunda ret kararı verilmesi hâlinde, davacı aleyhine vekâlet ücreti ile yargılama giderine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varılmıştır.

Somut uyuşmazlıkta; davadaki bir kısım taleplerin Umman Sultanlığı İş Kanunu hükümlerinin uygulanması sonucunda reddedilmiş olması karşısında Dairenin önceki uygulamasına güvenerek dava açan davacı aleyhine bu reddedilen miktarlar nedeniyle vekâlet ücretine hükmedilmemesi isabetlidir. Ancak bir kısım alacak talebinin davalı tarafından yapılan ödeme nedeniyle reddedildiği bir kısım alacak talebinin de sübut bulmaması nedeniyle reddedildiği dikkate alındığında bu reddedilen miktar üzerinden davalılar lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.

Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un 370. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacı tarafın tüm, davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Davalıların Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının, hüküm fıkrasının, "Reddedilen miktar nedeniyle davalılar lehine içtihat değişikliği nedeniyle vekalet ücreti tayin ve takdirine yer olmadığına," şeklindeki (8) numaralı bendinin hükümden çıkartılarak yerine "8-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 117.134,20 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalılara verilmesine," ibaresinin yazılması;

Hüküm fıkrasının, "Davalılar lehine içtihat değişikliği nedeniyle vekalet ücreti tayin ve takdirine yer olmadığına" şeklindeki (16)numaralı bendinin de hükümden tamamen çıkartılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davalılara iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan                        Üye                          Üye                      Üye                            Üye
Doç. Dr. Seracettin      Nevzat Karababa     Nesrin Şengün     Betül Azizağaoğlu      Şehnaz Kırmaz

BİLGİ : “Davadan sonra meydana gelen içtihat değişikliği takdir edilecek vekalet ücretini etkilemez” şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 27 Aralık 2018 ve Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 14 Kasım 2018 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/davadan-sonra-ictihat-degisikligi-takdir-edilecek-vekalet-ucretini-etkilemez