DAVACI ÜSTLENDİĞİ EDİMİNİ İFA EDERKEN DAVALI TARAFÇA AZLEDİLDİĞİNDEN AZİL NEDENİYLE DOĞAN ÜCRET ALACAĞI İDDİASINI DAVALI AVUKATA İLERİ SÜRMESİ DOĞALDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/3-1074
Karar No : 2023/879
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 07.06.2022
SAYISI : 2022/425 E., 2022/568 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarihli ve 2021/1229 Esas,
2021/12993 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesince Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; davalının avukat olan müvekkilini 23.02.2004 tarihli vekâletname ile vekil tayin ettiğini, bu vekâlet çerçevesinde davalı adına Bingöl Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/814 Esas sayılı dosyasıyla kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı tapu iptal ve tescil davası açıldığını, yargılama sırasında davalının 05.02.2015 tarihinde müvekkilini azlettiğini, azlin geçerli ve hukuki hiçbir nedeninin bulunmadığını, müvekkilinin sekiz yıl süren yargılamada davayı belli bir aşamaya getirdiğini, buna rağmen haksız şekilde azledildiğini ve hak edilen vekâlet ücretinin ödenmediğini ileri sürerek 82.745,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı; bahsi geçen tapu iptal ve tescil davasında asıl vekâlet ilişkisinin dava dışı avukat F.A. ile kurulmak istendiğini, davacının bu avukat yanında sigortalı çalışan ortaklarından biri olduğunu, asıl avukatın isteği üzerine vekâletnamede davacıya da yetki verildiğini, söz konusu davanın yargılaması devam ederken F.A.’nun bir trafik kazası geçirdiğini ve bu kazanın kendisi adına takip ettiği bir işle ilgili olarak yolculuk yaptığı sırada gerçekleştiğini iddia edip kazayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen aleyhine tazminat davası açtığını, davanın Bingöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/7 Esas sayılı dosyasıyla görülmeye devam ettiğini, vekil tayin ettiği kişinin haksız ve kötüniyetli açtığı bu dava ile vekâlet sözleşmesinin temeli olan güven unsurunun tümüyle sarsıldığını, davacının da bu avukatın yanında çalışan bir ortak olduğunu ve meslek kuralları gereğince ortaklıktaki diğer avukatların menfaat çatışması bulunan kişilerin vekilliğini üstlenmesinin mümkün olmadığını, genel hayat tecrübesine göre hem ortağı ve hem de çok yakın arkadaşının husumetli olduğu birisinin vekilliğini sadakat borcuna uygun şekilde yerine getiremeyeceğinden davacıyı da azletmek zorunda kaldığını, azlin haklı nedene dayandığı ve takip edilen davanın henüz kesinleşmediği gözetildiğinde davacının herhangi bir vekâlet ücreti alacağı olmadığının anlaşılacağını, buna rağmen kötüniyetli olarak talepte bulunulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.02.2016 tarihli, 2015/90 Esas, 2016/140 Karar sayılı kararı ile; davalı vekil edenin asıl iradesinin vekâletnamede ismi geçen dava dışı diğer avukatı vekil olarak atamak olduğu anlaşıldığından vekâletten haksız azil iddiasıyla açılan davada aktif husumet ehliyetinin (davacı sıfatının) bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
7. Karara karşı her iki taraf vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerinde Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 12.03.2020 tarihli, 2016/29913 Esas, 2020/3243 Karar sayılı kararıyla; davanın 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a tâbi olması nedeniyle davaya tüketici mahkemelerince bakılması gerektiği gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm görev yönünden bozulmuştur.
8. Mahkemece bozma kararına uyularak Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda 24.11.2020 tarihli, 2020/327 Esas, 2020/549 Karar sayılı kararla; davacının iç ilişkide diğer avukata karşı ileri sürmesi gereken talebini davacıya karşı ileri sürmesinin içtihatlara ve hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarihli ve 2021/1229 Esas, 2021/12993 Karar sayılı kararı ile; “... Dava konusu uyuşmazlık, vekalet ilişkisinden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir. Vekalet ücretine dayanak Bingöl Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/814 E sayılı dava dosyasının incelenmesinde, davalı tarafından 22.03.2004 tarihli vekaletname ile davacı ve dava dışı avukatın birlikte vekil tayin edildiği, davanın davacı avukat tarafından açılarak takip edildiği, davacı avukatın duruşmaların çoğuna katıldığı anlaşılmış olup, eldeki davada davacı vekil talebini davalıya karşı ileri sürebilir.
O halde mahkemece, işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Mahkemenin 07.06.2022 tarihli ve 2022/425 Esas, 2022/568 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bir başka avukatla birlikte vekil tayin edilen davacı avukatın, müvekkili davalıya karşı haksız azil iddiasıyla vekâlet ücreti alacağı isteminde bulunduğu olayda, talebin vekâletnamede ismi geçen diğer avukata yönlendirilmesi gerektiği, vekil edenden talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Dava vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağı iddiasına ilişkindir.
15. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” şeklinde tanımlanmıştır.
16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 502 nci maddesinin birinci fıkrasına göre ise “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir”. Maddenin üçüncü fıkrasında, BK’daki düzenleme ile aynı şekilde, sözleşme veya teamül varsa vekilin ücrete hak kazanacağı açıklanmıştır.
17. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir.
18. Vekâleten gerçekleştirilen işlem bir avukatlık hizmeti de olabilir. Bu hâlde taraflar arasındaki ilişki, aslında vekâlet sözleşmesi niteliğinde olan ve fakat ücret yönünden farklılık arz eden avukatılık sözleşmesi niteliğinde olacak, konuyla ilgili ayrı bir yasal düzenleme bulunmadığı ve niteliğine uygun düştüğü ölçüde bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklara yine vekâlet sözleşmelerine ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
19. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda açık tanımı bulunmamakla birlikte avukatlık sözleşmesi, her iki tarafa borç yükleyen, vekâlet sözleşmelerinden farklı olarak temel unsurlarından biri ücret olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türü olarak tanımlanabilir (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.2023 tarihli, 2022/3-918 Esas, 2023/486 Karar sayılı kararı).
20. Bu sözleşme ile avukat hukuki yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukuki yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir. Avukatlık ücreti taraflar arasında önceden yazılı olarak belirlenebileceği gibi, böyle bir kararlaştırma bulunmadığı takdirde 1136 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesi çerçevesinde ücret belirlenecektir.
21. Avukatlık sözleşmesinin kurulması için karşılıklı birbirine uygun irade beyanı yeterli olmakla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 71 inci maddesi çerçevesinde kişinin, tayin ettiği vekil aracılığıyla temsil edilmek istemesi hâlinde aynı Kanun’un 76 ncı maddesi gereği avukatın noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına sunması gerekir.
22. Vekâletname, HMK’nın 72 nci maddesinde de belirtildiği üzere TBK’da düzenlenen temsil hükümlerine tâbidir ve tek taraflı, ulaşması gerekli irade beyanıyla kurulur.
23. Şayet aynı vekâletnamede yahut ayrı ayrı verilmiş vekâletnamelerle birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabileceği ve aksi yöndeki sınırlamaların, karşı taraf bakımından geçersiz olduğu da yine HMK’nın 75 inci maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
24. Somut olayda davalı, Bingöl 2. Noterliğinin 23.02.2004 tarihli, 304 yevmiye numaralı vekâletnamesiyle hem davacıyı hem de dava dışı bir başka avukatı vekil olarak tayin etmiştir.
25. Bu vekâletnameye istinaden davacı, davalı adına Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/814 Esas sayılı tapu iptal ve tescil davasını açmış, yargılamaya bizzat katılmış ve vekâleten tüm işlemleri takip edip yürütmüştür. Yargılama devam ederken davalının 05.02.2015 tarihli azilnameyle davacıyı ve diğer avukatı azletmesi üzerine davacı avukat haksız azil iddiasına dayalı olarak vekâlet ücreti alacağını talep etmiştir.
26. Davalı ise, vekâlet ilişkisinin aslında davacıyla değil vekâletnamede ismi geçen diğer avukat ile kurulduğunu, bu nedenle davacıya karşı ücret borcu doğmadığını savunmuştur. Ne var ki davalı, birden fazla avukatı vekil olarak tayin ederken vekâlet ücretiyle ilgili doğacak borçlar yönünden yalnızca dava dışı avukata karşı sorumlu olacağı konusunda davacı ile anlaştıklarına dair herhangi bir sözleşme vb. somut delil sunamamıştır. Davalı taraf, vekâletnamede davacının “diğer avukatın yanında sigortalı olarak çalışan kişi” olarak ifade edilmesini savunmasına delil olarak göstermiştir. Oysa vekâletnamede geçen bu ibarenin gerçeği yansıtmadığı yargılama sırasında anlaşıldığı gibi aksi sabit olsa dahi bu durumun tek başına avukata karşı ücret borcu doğmasına engel olmayacağı açıktır.
27. Dosya kapsamından davalının aynı vekâletnameyle vekil tayin ettiği diğer avukatın davalının ceza hukukuyla ilgili dava ve işlerini yürüttüğü, davacı avukatın ise davalının hukuk mahkemelerindeki davaları üstlendiği anlaşılmaktadır. Davacı bu çerçevede üstlendiği edimini ifa ederken davalı tarafça azledildiğinden azil nedeniyle doğan ücret alacağı iddiasını davalı avukata ileri sürmesi doğaldır. Davacı avukatın, vekâlet ücreti alacağını davalıya yöneltmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
28. Bu durumda Mahkemece yapılması gereken öncelikle taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinde azlin haklı olup olmadığını belirlemekten ibarettir. Zira ancak bundan sonra davacı avukatın ücret alacağının bulunup bulunmadığı değerlendirilebilir.
29. Hâl böyle olunca aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma kararına uyulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddi yönünde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3 üncü maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
04.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
DAVACI ÜSTLENDİĞİ EDİMİNİ İFA EDERKEN DAVALI TARAFÇA AZLEDİLDİĞİNDEN AZİL NEDENİYLE DOĞAN ÜCRET ALACAĞI İDDİASINI DAVALI AVUKATA İLERİ SÜRMESİ DOĞALDIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/3-1074
Karar No : 2023/879
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 07.06.2022
SAYISI : 2022/425 E., 2022/568 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarihli ve 2021/1229 Esas,
2021/12993 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesince Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; davalının avukat olan müvekkilini 23.02.2004 tarihli vekâletname ile vekil tayin ettiğini, bu vekâlet çerçevesinde davalı adına Bingöl Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/814 Esas sayılı dosyasıyla kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı tapu iptal ve tescil davası açıldığını, yargılama sırasında davalının 05.02.2015 tarihinde müvekkilini azlettiğini, azlin geçerli ve hukuki hiçbir nedeninin bulunmadığını, müvekkilinin sekiz yıl süren yargılamada davayı belli bir aşamaya getirdiğini, buna rağmen haksız şekilde azledildiğini ve hak edilen vekâlet ücretinin ödenmediğini ileri sürerek 82.745,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı; bahsi geçen tapu iptal ve tescil davasında asıl vekâlet ilişkisinin dava dışı avukat F.A. ile kurulmak istendiğini, davacının bu avukat yanında sigortalı çalışan ortaklarından biri olduğunu, asıl avukatın isteği üzerine vekâletnamede davacıya da yetki verildiğini, söz konusu davanın yargılaması devam ederken F.A.’nun bir trafik kazası geçirdiğini ve bu kazanın kendisi adına takip ettiği bir işle ilgili olarak yolculuk yaptığı sırada gerçekleştiğini iddia edip kazayla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen aleyhine tazminat davası açtığını, davanın Bingöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/7 Esas sayılı dosyasıyla görülmeye devam ettiğini, vekil tayin ettiği kişinin haksız ve kötüniyetli açtığı bu dava ile vekâlet sözleşmesinin temeli olan güven unsurunun tümüyle sarsıldığını, davacının da bu avukatın yanında çalışan bir ortak olduğunu ve meslek kuralları gereğince ortaklıktaki diğer avukatların menfaat çatışması bulunan kişilerin vekilliğini üstlenmesinin mümkün olmadığını, genel hayat tecrübesine göre hem ortağı ve hem de çok yakın arkadaşının husumetli olduğu birisinin vekilliğini sadakat borcuna uygun şekilde yerine getiremeyeceğinden davacıyı da azletmek zorunda kaldığını, azlin haklı nedene dayandığı ve takip edilen davanın henüz kesinleşmediği gözetildiğinde davacının herhangi bir vekâlet ücreti alacağı olmadığının anlaşılacağını, buna rağmen kötüniyetli olarak talepte bulunulduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.02.2016 tarihli, 2015/90 Esas, 2016/140 Karar sayılı kararı ile; davalı vekil edenin asıl iradesinin vekâletnamede ismi geçen dava dışı diğer avukatı vekil olarak atamak olduğu anlaşıldığından vekâletten haksız azil iddiasıyla açılan davada aktif husumet ehliyetinin (davacı sıfatının) bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
7. Karara karşı her iki taraf vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerinde Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 12.03.2020 tarihli, 2016/29913 Esas, 2020/3243 Karar sayılı kararıyla; davanın 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a tâbi olması nedeniyle davaya tüketici mahkemelerince bakılması gerektiği gerekçesiyle sair temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm görev yönünden bozulmuştur.
8. Mahkemece bozma kararına uyularak Tüketici Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda 24.11.2020 tarihli, 2020/327 Esas, 2020/549 Karar sayılı kararla; davacının iç ilişkide diğer avukata karşı ileri sürmesi gereken talebini davacıya karşı ileri sürmesinin içtihatlara ve hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.12.2021 tarihli ve 2021/1229 Esas, 2021/12993 Karar sayılı kararı ile; “... Dava konusu uyuşmazlık, vekalet ilişkisinden kaynaklı alacağın tahsili talebine ilişkindir. Vekalet ücretine dayanak Bingöl Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/814 E sayılı dava dosyasının incelenmesinde, davalı tarafından 22.03.2004 tarihli vekaletname ile davacı ve dava dışı avukatın birlikte vekil tayin edildiği, davanın davacı avukat tarafından açılarak takip edildiği, davacı avukatın duruşmaların çoğuna katıldığı anlaşılmış olup, eldeki davada davacı vekil talebini davalıya karşı ileri sürebilir.
O halde mahkemece, işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. Mahkemenin 07.06.2022 tarihli ve 2022/425 Esas, 2022/568 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bir başka avukatla birlikte vekil tayin edilen davacı avukatın, müvekkili davalıya karşı haksız azil iddiasıyla vekâlet ücreti alacağı isteminde bulunduğu olayda, talebin vekâletnamede ismi geçen diğer avukata yönlendirilmesi gerektiği, vekil edenden talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Dava vekâlet sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağı iddiasına ilişkindir.
15. Vekâlet sözleşmesi, somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386 ncı maddesinin birinci fıkrasında “Vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler” şeklinde tanımlanmıştır.
16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 502 nci maddesinin birinci fıkrasına göre ise “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir”. Maddenin üçüncü fıkrasında, BK’daki düzenleme ile aynı şekilde, sözleşme veya teamül varsa vekilin ücrete hak kazanacağı açıklanmıştır.
17. Vekâlet sözleşmesi ile vekil, müvekkiline karşı iş görme borcu altına girer. Bu bir hizmet edimi, geniş anlamda iş edimi, bir başkası lehine faaliyet de olabilir. Hukuki fiillere ilişkin vekâlette vekil, müvekkilinin menfaatine olarak hukuki işlemler gerçekleştirmek, özellikle subjektif haklar iktisap etmek, kullanmak ve devretmeyi yükümlenir.
18. Vekâleten gerçekleştirilen işlem bir avukatlık hizmeti de olabilir. Bu hâlde taraflar arasındaki ilişki, aslında vekâlet sözleşmesi niteliğinde olan ve fakat ücret yönünden farklılık arz eden avukatılık sözleşmesi niteliğinde olacak, konuyla ilgili ayrı bir yasal düzenleme bulunmadığı ve niteliğine uygun düştüğü ölçüde bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklara yine vekâlet sözleşmelerine ilişkin genel hükümler uygulanacaktır.
19. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda açık tanımı bulunmamakla birlikte avukatlık sözleşmesi, her iki tarafa borç yükleyen, vekâlet sözleşmelerinden farklı olarak temel unsurlarından biri ücret olan, belli bir hukuki yardımın yapılmasını öngören ve sözleşmenin bir tarafını mutlaka avukatın oluşturduğu sözleşme türü olarak tanımlanabilir (Hukuk Genel Kurulunun 17.05.2023 tarihli, 2022/3-918 Esas, 2023/486 Karar sayılı kararı).
20. Bu sözleşme ile avukat hukuki yardımda bulunmayı, müvekkil ise yapılan hukuki yardım karşılığında bir ücret ödemeyi üstlenmektedir. Avukatlık ücreti taraflar arasında önceden yazılı olarak belirlenebileceği gibi, böyle bir kararlaştırma bulunmadığı takdirde 1136 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesi çerçevesinde ücret belirlenecektir.
21. Avukatlık sözleşmesinin kurulması için karşılıklı birbirine uygun irade beyanı yeterli olmakla birlikte 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 71 inci maddesi çerçevesinde kişinin, tayin ettiği vekil aracılığıyla temsil edilmek istemesi hâlinde aynı Kanun’un 76 ncı maddesi gereği avukatın noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekâletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini, dava yahut takip dosyasına sunması gerekir.
22. Vekâletname, HMK’nın 72 nci maddesinde de belirtildiği üzere TBK’da düzenlenen temsil hükümlerine tâbidir ve tek taraflı, ulaşması gerekli irade beyanıyla kurulur.
23. Şayet aynı vekâletnamede yahut ayrı ayrı verilmiş vekâletnamelerle birden fazla vekil görevlendirilmiş ise vekillerden her biri, vekâletten kaynaklanan yetkileri, diğerinden bağımsız olarak kullanabileceği ve aksi yöndeki sınırlamaların, karşı taraf bakımından geçersiz olduğu da yine HMK’nın 75 inci maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
24. Somut olayda davalı, Bingöl 2. Noterliğinin 23.02.2004 tarihli, 304 yevmiye numaralı vekâletnamesiyle hem davacıyı hem de dava dışı bir başka avukatı vekil olarak tayin etmiştir.
25. Bu vekâletnameye istinaden davacı, davalı adına Bingöl 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/814 Esas sayılı tapu iptal ve tescil davasını açmış, yargılamaya bizzat katılmış ve vekâleten tüm işlemleri takip edip yürütmüştür. Yargılama devam ederken davalının 05.02.2015 tarihli azilnameyle davacıyı ve diğer avukatı azletmesi üzerine davacı avukat haksız azil iddiasına dayalı olarak vekâlet ücreti alacağını talep etmiştir.
26. Davalı ise, vekâlet ilişkisinin aslında davacıyla değil vekâletnamede ismi geçen diğer avukat ile kurulduğunu, bu nedenle davacıya karşı ücret borcu doğmadığını savunmuştur. Ne var ki davalı, birden fazla avukatı vekil olarak tayin ederken vekâlet ücretiyle ilgili doğacak borçlar yönünden yalnızca dava dışı avukata karşı sorumlu olacağı konusunda davacı ile anlaştıklarına dair herhangi bir sözleşme vb. somut delil sunamamıştır. Davalı taraf, vekâletnamede davacının “diğer avukatın yanında sigortalı olarak çalışan kişi” olarak ifade edilmesini savunmasına delil olarak göstermiştir. Oysa vekâletnamede geçen bu ibarenin gerçeği yansıtmadığı yargılama sırasında anlaşıldığı gibi aksi sabit olsa dahi bu durumun tek başına avukata karşı ücret borcu doğmasına engel olmayacağı açıktır.
27. Dosya kapsamından davalının aynı vekâletnameyle vekil tayin ettiği diğer avukatın davalının ceza hukukuyla ilgili dava ve işlerini yürüttüğü, davacı avukatın ise davalının hukuk mahkemelerindeki davaları üstlendiği anlaşılmaktadır. Davacı bu çerçevede üstlendiği edimini ifa ederken davalı tarafça azledildiğinden azil nedeniyle doğan ücret alacağı iddiasını davalı avukata ileri sürmesi doğaldır. Davacı avukatın, vekâlet ücreti alacağını davalıya yöneltmesinde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
28. Bu durumda Mahkemece yapılması gereken öncelikle taraflar arasındaki vekâlet ilişkisinde azlin haklı olup olmadığını belirlemekten ibarettir. Zira ancak bundan sonra davacı avukatın ücret alacağının bulunup bulunmadığı değerlendirilebilir.
29. Hâl böyle olunca aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma kararına uyulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddi yönünde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3 üncü maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
04.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.