KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVACININ KAZADAN SONRA AĞRI VE HİSSİZLİK GİBİ ŞİKAYETLERLE YENİDEN TEDAVİ GÖRMESİ BU DURUMUN GELİŞEN VE DEĞİŞEN BİR DURUM OLDUĞUNU GÖSTERMEZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/4-154
Karar No       : 2024/123

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 03.11.2020
SAYISI                          : 2020/265 E., 2020/281 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.02.2020 tarihli ve 2018/2489 Esas,
                                        2020/488 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; 20.07.2003 tarihinde sevk ve idaresindeki araç ile yol kenarında bulunan müvekkiline çarparak yaralanmasına neden olduğunu, müvekkilinin bu kaza nedeniyle günlerce iş ve gücünden kaldığını, bakıma muhtaç hâle geldiğini ve tedavi gördüğünü, maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 14.11.2016 tarihli dilekçe ile 6.062,22 TL geçici iş göremezlik, 75.022,58 TL sürekli iş göremezlik tazminatı toplamı olmak üzere maddi tazminat taleplerini 81.084,80 TL olarak ıslah ettiklerini bildirmiş, 05.01.2017 tarihinde ıslah harcını ikmal etmiştir.

II. CEVAP

Davalı usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, vekil aracılığıyla verilen 03.09.2012 tarihli dilekçeyle dava tarihi itibarıyla 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’ndaki zamanaşımının gerçekleştiğini, esas yönünden ise tarafların kusur durumunun ve davacıda kalıcı hasar bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğini, talebin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, ıslaha karşı beyan dilekçesinde zamanaşımı def’ini tekrar etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 14.03.2017 tarihli ve 2007/383 Esas, 2017/106 Karar sayılı kararı ile; davacının söz konusu kaza nedeniyle maruz kaldığı iş göremezlik durumunun Adli Tıp Kurumunun 18.01.2016 tarihli raporuyla belirli hâle geldiği, davacı vekilinin bu rapordan itibaren bir yıllık süre içinde ıslah isteminde bulunduğu, bu nedenle davalının zamanaşımı def’inin yerinde olmadığı, kazada davalının tam kusurlu olduğu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 uncu maddesine göre maddi ve manevi zarardan sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile 81.084,80 TL maddi tazminat ve 5.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 20.11.2017 tarihli ve 2017/866 Esas, 2017/1356 Karar sayılı kararı ile; davacının gelişen arızası belirtilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu raporunda iş göremezlik durumunun belirli hâle geldiği dikkate alındığında ıslah harcının yatırıldığı tarih itibarıyla zamanaşımı süresinin dolmadığı, davanın kabulünün hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; birinci bentte sair temyiz itirazlarının reddine karar verdikten sonra ikinci bentte “… 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 109. maddesinde, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı, dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu sürenin, maddi tazminat talepleri için de geçerli olduğu, zamanaşımının, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olacağı, sigortacı bakımından kesilen zamanaşımının, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılacağı, motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu haklarının, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrayacağı, diğer hususlarda ise genel hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir.

Maluliyet oranında bir artma olduğu taktirde, bu durum yeni bir olgu olarak değerlendirilerek zamanaşımının başlangıcına esas alınabilecek ise de; somut olayda, davacının yaralanmasının niteliği ve geçirmiş olduğu tedavi aşamaları, hastane kayıtları ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun 18/01/2016 tarihli raporu kapsamından, İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi kabulünün aksine, davacının gelişen bir maluliyetinden bahsedilmediği ve tüm dosya kapsamı birlikte gözetildiğinde, 20/07/2003 olay tarihinden itibaren ıslah dilekçesinin verildiği 14/11/2016 tarihi ve ıslah harcının tamamlandığı 05/01/2017 tarihi itibariyle ıslah edilen maddi tazminat miktarı yönünden Kara Yolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen iki ve on yıllık zamanaşımı süreleri ve ceza zamanaşımı süresi geçmiş olup talep zamanaşımına uğramıştır. Şu halde; mahkemece bu durum nazara alınarak karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile ıslah edilen maddi tazminat miktarı yönünden de esastan inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; kararın direnme gerekçesi ihtiva etmediğini, mahkemenin zamanaşımı def’i yönünden yaptığı değerlendirmenin hatalı olduğunu zira Mahkemece Adli Tıp Kurumu raporuyla geçici ve kalıcı iş göremezlik durumunun belirli hâle geldiği kabul edilmiş ise de Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 25.09.2003 tarihli raporundaki tespitin göz ardı edildiğini, davanın 2007 yılında açılıp gerektiği gibi takip edilmeyerek uzatıldığını oysa davacının 2003 yılı itibarıyla rahatsızlığının boyutundan bilgi sahibi olduğunu ve dava açıldığında bu durumun belirgin bulunduğunu, davacının arazında gelişen ve değişen bir durumun söz konusu olmadığını, davacının dava dilekçesinde ve ön inceleme duruşmasında iş göremezlik tazminatıyla ilgili talepte bulunmadığı yalnızca yol ve hastane gibi tedavi masraflarından bahsettiği, bu masrafların ise daha sonra sigorta tarafından ödendiğini beyan ettiği, sonradan bu beyanları aşar şekilde iş göremezlik tazminatı taleplerinin de bulunduğu belirtilmiş ise de bunun mümkün olmadığını, talebin aşılarak karar verildiğini, yargılamanın uzun sürmesinin müvekkilinin zararına neden olduğunu, yargılama usuli hatalar yapıldığını, manevi tazminatın koşullarının bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; trafik kazasından doğan bedensel zararın tazmini istenen davada, davacının maluliyeti yönünden gelişen durumun bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre ıslah dilekçesiyle talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41, 60 ıncı maddeleri

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49, 72 nci maddeleri

3. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109 uncu maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için ilk olarak taraflar arasındaki ihtilafın tâbi olduğu sorumluluğun türü ve bu sorumluluğa ilişkin zamanaşımı süresinin ne olduğu ortaya konulmalı, sonrasında tazminat istemine dayanak yaralanmada zamanaşımının başlangıcına etki edecek nitelikte gelişen ve değişen bir durumun bulunup bulunmadığı tartışılmalıdır.

2. Trafik kazaları mahiyeti itibariyle, haksız fiil teşkil eder ve haksız fiil konusu davaya konu kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 inci maddesinde “Borçlu, umumiyet itibariyle her kusurdan mesuldur” şeklinde tanımlanmış, Kanun’un 60 ıncı maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.

Şukadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” şeklinde düzenlenmiştir.

3. Haksız fiillerde zamanaşımı konusuna ilişkin olarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun’daki düzenleme ise 72 nci maddenin birinci fıkrasında yer alır ve “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır” şeklindedir.

4. Buna göre haksız fiillerde zamanaşımı yönünden üç zamanaşımı süresi söz konusudur; ilki zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak ve nispi/göreceli süre nitelindeki bir yıllık (6098 sayılı Kanun’a göre iki yıllık) zamanaşımı süresi, ikincisi fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve son olarak ise fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.

5. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 Esas, 2013/1457 Karar sayılı kararı).

6. Trafik kazaları yönünden özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ilk fıkrasında, 818 sayılı Kanun’daki düzenlemeden farklı bir zamanaşımı hükmü öngörülmüştür.

7. Anılan 2918 sayılı Kanun’un “Zamanaşımı” başlıklı 109 uncu maddesi; “...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.

Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.

Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.

Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.

Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.

Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmünü içermektedir.

8. Buna göre 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109/2 nci maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla öngörülen nispi zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.

9. Yine tazminat istemine konu eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması durumunda ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin Karayolları Trafik Kanunu’na tâbi trafik kazası nedeniyle tazminat talebiyle açılacak davaları için de uygulanacaktır.

10. Bazı hâllerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda, zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.

11. Buna karşılık ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır (Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2002 tarihli ve 2002/4-882 Esas, 2002/874 Karar sayılı kararı).

12. Somut olayda; davalı 20.07.2003 tarihinde kullandığı araçla aralarında davacının da bulunduğu yol kenarında oturan kişilere çarparak yaralanmalarına neden olmuştur. Dosyadaki tıbbi bilgi ve belgelerden davacının söz konusu kazada bacak, kol ve batın bölgesinden yaralandığı, genel cerrahi ve ortopedi kliniğinde ameliyata alındığı ve birtakım operasyonlar geçirdiği, yaralanmanın mahiyetine ilişkin olarak ceza soruşturmasında alınan 25.09.2003 tarihli raporda hastanın 15.09.2003 tarihinde taburcu olduğu, yaralanmanın hayati tehlike ve uzuv zaafı yarattığı, 25 gün mutad iş ve gücünden kalmasına neden olacağı belirlemesinde bulunulduğu, kol kırığı nedeniyle yapılan ameliyat sonrası sinir arazı yaşaması üzerine davacının 02.12.2003 tarihinde tekrar bir operasyon geçirdiği, yine karın ameliyatının komplikasyonu olarak oluşan fıtık nedeniyle 02.11.2004 tarihinde tekrar opere edildiği anlaşılmaktadır.

13. Dava iş göremezliğe ilişkin maddi tazminat istemi yönünden 1.000,00 TL üzerinden kısmi dava şeklinde ve 22.11.2007 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu incelemesinden önce mahkemece İbni Sina Araştırma ve Uygulama Hastanesinin ortopedi, genel cerrahi ve nöroloji bölümlerinden ayrı ayrı raporlar alınmış; söz konusu raporlarda son operasyonlarından sonra ilk hâlinden farklı yahut gelişen bir arazdan bahsedilmemiş, 01.07.2015 tarihli raporda kaza nedeniyle meydana gelen yaralanmanın yarattığı kısmi motor ve duyusal kaybın (sinir hasarının) % 30 özürlülük yarattığı belirtilmiştir. Bu raporlarla birlikte davacı Adli Tıp Kurumuna sevk edilmiş ve 18.01.2016 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda davacının geçirdiği tıbbi işlemler ve yukarıda değinilen raporlar sıralandıktan sonra gerek alınan raporlar gerekse kendi inceleme ve değerlendirmelerine göre yaralanmada gelişen veya değişen bir durum olduğuna dair hiçbir açıklamada bulunulmaksızın sonuç kısmında “geçirdiği trafik kazasına bağlı gelişen arızası nedeniyle …%24 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı” mütalaa edilmiştir.

14. Adli Tıp Kurumu raporu sonrasında alınan aktüerya raporunu müteakip davacı vekili maddi tazminat istemini 05.01.2017 tarihinde harçlandırılan dilekçe ile ıslah etmiş, davalı vekili ıslaha karşı süresinde zamanaşımı def’ini ileri sürmüştür.

15. Yukarıda konuyla ilgili yapılan açıklamalar ve somut olayın gerçekleşme şekline göre direnmeye konu uyuşmazlık incelendiğinde; dava konusu istem 2918 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinde öngörülen zarar ve tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihinden başlayarak iki ve her hâlükarda kaza tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı sürelerine tâbidir. Eylem aynı zamanda taksirle yaralama suçuna vücut verdiğinden ceza zamanaşımı süresi de dikkate alınacaktır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçu için zamanaşımı süresi beş yıldır (765 sayılı Kanun m. 89/4, 102). Kaza 20.07.2003 tarihinde gerçekleşmiş, dava ise 22.11.2007 tarihinde açılmıştır. Davaya cevap aşamasında süresinde zamanaşımı def’i ileri sürülmemiş, zamanaşımı meselesi maddi tazminat talebinin ıslahı sonrası tartışma konusu hâle gelmiştir. Mahkemece Adli Tıp Kurumu raporuna göre davacının maluliyetinde gelişen/değişen durumun var olduğu kabul edilerek zamanaşımı def’i yerinde görülmemişse de rapor içeriğinde davacıda son operasyonlardan sonra zaman içerisinde gelişen/değişen durumun varlığına ve ne şekilde tezahür ettiğine dair hiçbir tespit ve açıklama yer almaması karşısında yalnızca sonuç kısmında geçen ifadenin zamanaşımının başlangıcını değiştirir şekilde gelişen ve değişen bir arızanın varlığını kabul etmek için yeterli olmadığı açıktır. Davacının yaralanmasıyla ilgili gelişen ve değişen bir durum bulunmadığına, başka bir anlatımla zarar tamamlandığına göre kaza nedeniyle oluşan bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi olmadığı, bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla Özel Daire kararında işaret edildiği üzere ıslah ile talep edilen tazminat istemi yönünden zamanaşımının gerçekleştiği gözetilerek bu yönden davanın reddine karar verilmesi gerekir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının kazadan sonra ağrı ve hissizlik gibi şikayetlerle yeniden tedavi gördüğü, bu durumun gelişen ve değişen bir arazın varlığını gösterdiği, bu nedenle somut olayda ıslah anında zamanaşımının gerçekleşmediği ve direnme kararını onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

28.02.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I   O Y"

Davacı, 22.11.2007 tarihinde açtığı kısmi tazminat davasında 14.11.2016 tarihli dilekçe ile taleplerini artırarak, davasını ıslah etmiştir.

Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık bedensel zarar isteminde ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, davacının malûliyeti bakımından gelişen durumun olup olmadığı noktasında toplanmıştır.

Davalının kullandığı araç ile virajı alamayarak paniklediği ve evlerinin önünde oturan dört bayana çarptığı, davacınında bu şekilde yaralandığı kaza tespit tutanağı ve Ankara 2. Çocuk Mahkemesinin kesinleşen kararı ile sabittir.

Davacı hakkında 20.07.2003 tarihinde Ankara Hastanesince geçici rapor düzenlenmiş, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliğinin 25.09.2003 tarihli raporunda davacının trafik kazası üzerine getirildiği Ankara Hastanesinde batında hassasiyet, safra kesesinde, karaciğerde, dalakta tıbbi müdahaleler yapıldığı, göğüs cerrahi konsültasyonu yapıldığı ve yaygın göğüs ağrısı olduğu, ortopedi konsültasyonunda bir takım rahatsızlıklar tespit edildiği, 30.07.2003 tarihinde isteği ile taburcu olan hastanın, 08.09.2003 tarihinde genel cerrahiye yatırıldığı, medikal tedavi uygulandığı ve 15.09.2003 tarihinde taburcu edildiği, arızasının şahsın hayatını tehlikeye maruz kaldığı uzuv zaafı niteliğinde ve 25 gün mutad iştigaline engel teşkil ettiği belirtilmiştir.

20.07.2003 tarihli acil polikliniğince düzenlenen geçici raporda nefes alma güçlüğü, belde yaralanma, sağ uylukta kanama, iç kanama nedeniyle hayati tehlike belirtilmiştir.

Davacı, 01.12.2003 tarihinde tekrar hastaneye yatmış ve 03.12.2003 tarihinde taburcu olmuş, kırık sonrası ulnar sinir paralizisi olan hastaya bir takım işlemler uygulanmıştır.

02.11.2004 tarihli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi raporunda postoperatif fıtık tanısıyla fıtık onarımı ameliyatı yapılmıştır.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin 22.04.2015 tarihli sağlık kurulu raporunda trafik kazasından bahsedilerek kırık nedeniyle operasyon geçirdiği, sonrasında sinir arazı gelişmiş ve 02.12.2003 de ameliyat edildiği, hâlen minimal ulnar sinir hipoestezisinden şikâyetçi olduğu belirtilmiş, 30.04.2015 tarihli sağlık kurulu raporunda genel cerrahi açısından özürlülüğü olmadığı, 01.07.2015 tarihli raporda ise 2003 deki trafik kazasından bahsedilerek şu anda sağ dirsekte ağrı ve bazen elin dış kenarında hissizlik olduğu, ulnar sinir kısmi motor ve duyusal kayıp olduğu, özürlülük oranının % 30 olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.

Dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi üzerine 18.01.2016 tarihli raporda, geçirdiği trafik kazasına bağlı "gelişen arızası sebebiyle" E cetveline göre % 24 meslekte kazanma gücü kaybı olduğu tespit edilmiştir.

Gelişen durum HGK'nın 2002/4-882-874, 2017/21-1081 Esas-2020/28 Karar, 2017/3-2786 Esas- 2017/2016 Karar sayılı kararlarında ve istikrar kazanmış Özel Daire kararlarında belirtildiği gibi, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor kısaca zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik ve kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık "gelişen durum" ve dolayısıyla gelişen bir durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişim) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe, zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır (HGK 2000/21-1609 Esas-2000/1699 Karar, 4.HD'nin 980/3493-6206, 986/7532 Esas-987/485 Karar sayılı kararları).

Davacının, davalının kullandığı araçla çarpması neticesinde meydana gelen bedensel arızalarında gelişmeler olmuş, her yeni gelişmede hastaneye başvurmuş, durumu sağlık kurulu raporları ile belirlenmiş arızalar nedeniyle ameliyatlar geçirmiş, en son ağrı ve hissizlik durumu gelişmiş, tüm dökümanları değerlendirilerek % 30 özürlülük oranı ilk defa tespit edilerek rapor verilmiştir. Adli Tıp Kurumu raporunda da tüm tıbbi dökümanları, raporları değerlendirilerek "trafik kazasına bağlı gelişen arızası sebebiyle" denilerek % 24 meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı raporu verilmiştir. Tüm raporlar, her seferinde eklenen bir rahatsızlık ve arıza, yapılan tıbbi müdahale ve operasyonlar ve ilk olarak % 30 özürlülük tespit eden sağlık kurulu ve yeni gelişen hissizlik, ağrı şikâyetleri nazara alındığında davacıda, yukarıda tarif edilen şekilde "gelişen durum" olduğu sabitttir. Nitekim son durumu tespit eden Adli Tıp Kurumu raporunda da "trafik kazasına bağlı gelişen arızası" olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu durumda ıslah edilen kısım zamanaşımına uğramamış, gelişen durumun durduğu ve tespit edildiği tarihten itibaren zamanaşımı süresi içinde ıslah yapılmıştır. İlk dava da olay tarihinden itibaren zaten ceza zamanaşımı içinde talepte bulunulmuştur. Gelişmekte olan durum nedeniyle zamanaşımı işlemeye başlamamıştır.

Zarar gören, uğradığı zararın varlığını, kapsam ve miktarının neden ibaret olduğunu, zarar verenin kim olduğunu öğrendiği andan itibaren zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı, bu hakkına ilişkin zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır. Burada önemli olan husus, zarar gören davacının yasanın anladığı anlamda zarar veren olayın sonuçlarını, gidişatını, kesinleşen durumunu değerlendirecek bilgiye sahip olmasıdır. Zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belirli olduğu kabul edilemez. Eşyaya verilen zarar ile insana verilen zarar arasındaki temel fark da budur. Zararı öğrenme, zararın kesin şekilde belli olduğu tarihtir. Davacıya verilecek maddi tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle meslekte kazanma gücü kayıp oranının hiçbir duraksamaya yol açmayacak şekilde saptandığı tarihten itibaren zamanaşımını başlatmak gerekir (HGK 05.06.2002 tarihli ve 2002/4-470 Esas-2002/477 Karar, 2003/4-463 Esas-2003/471 Karar, 2017/21-1593 Esas-2020/535 Karar sayılı kararlar).

Tüm bu gerekçelerle sayın çoğunluğun, davacının kazaya bağlı gelişen durumu olmadığına ve ıslah tarihi itibariyle olay tarihinden itibaren zamanaşımı sürelerinin geçtiğine dair bozma görüşüne katılamıyorum. Islah edilen kısım yönünden de zamanaşımı dolmadığına dair direnme kararı açıkladığım nedenlerle yerinde olup, tazminat miktarının ve diğer temyizlerin incelenmesi Özel Daireye ait olduğundan dosyanın Daireye gönderilmesi gerektiğinden "direnme uygun daireye" görüşüyle, verilen bozma kararına muhalifim.

Üye
Hafize Gülgün Vuraloğlu

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 17’si BOZMA, 8’i ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.