
DAVACININ UĞRADIĞI ZARAR MİKTARI BİLİRKİŞİ RAPORUYLA BELİRLENEN MİKTAR OLDUĞUNDAN TAZMİNATTAN YAPILACAK İNDİRİMİN DE BU MİKTAR ÜZERİNDEN YAPILMASI GEREKTİĞİ AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/4-484
Karar No : 2025/81
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07.07.2023
SAYISI : 2023/131 E., 2023/294 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 Esas,
2017/8313 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı Muammer S.’nin öldürülmesi olayı ile ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sırasında İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2003/4.6 müteferrik karar sayılı el koyma kararı ile 88.000,00 TL’nin muhtelif borçlar hesabına alınarak bloke konulan paranın daha sonra tereke dosyasının kararına istinaden 44.000,00 TL’sinin müvekkiline faizsiz olarak ödendiğini, yasal düzenlemeler gereğince paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerekirken el koyma kararı ile bloke edilen paraya faiz yürütülmediğini, bu nedenle müvekkilinin faiz alacağından mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL faiz alacağının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönden ise müvekkiline yüklenecek kusur bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
7. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli ve 2011/675 Esas, 2014/367 Karar sayılı kararı ile; İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesince muhafaza altına alınan paranın faiz getirecek hesapta tutulmasına karar verilmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmediği, dolayısıyla davalı Adalet Bakanlığının sorumluluğunun bulunduğu, 14.04.2014 tarihli ek raporun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/16098 Esas, 2015/15213 Karar sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra davacının diğer temyiz itirazları yönünden; davaya konu paranın kime ait olduğuna ilişkin davanın davacı ile dava dışı Halil D. arasında imzalanan 06.12.2010 tarihli protokol hükümleri esas alınarak karara bağlandığı, söz konusu protokolde ve bu kapsamda karara bağlanan İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 Esas, 2010/462 Karar sayılı dosyasında 88.000,00 TL'nin 44.000,00 TL'sinin Halil D.'a, 44.000,00 TL'sinin davacı Ebru T.'a ait olduğu, 88.000,00 TL'nin bankada bloke edilmesinden dolayı doğan veya doğacak faiz alacağının, protokolün imzalanması ile Halil D. tarafından Ebru T.'a temlik edilmiş olacağının kararlaştırıldığı, bu kapsamda faiz hesabının 88.000,00 TL üzerinden yapılması gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporunda yalnızca 44.000,00 TL'nin işlemiş faizinin hesaplanmasının hatalı olduğu davalının diğer temyiz itirazları yönünden ise; faiz hesabının paranın bloke edildiği 08.09.2003 tarihi ile 24.10.2007 tarihi arasında geçen süre için yapılması gerektiği, ayrıca dava konusu paraya suça konu olması ve hesap sahibi olan kişiye ödenmemesi amacıyla bloke konulduğu gözetildiğinde olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi uyarınca faiz alacağı miktarından uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği hâlde bu yönler gözetilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı
10. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2016/343 Esas, 2017/227 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda bilirkişilerce tespit edilen bedel üzerinden ¼ oranında takdiri indirim yapılarak davacının alacağının 60.853,77 TL olduğu ancak talep ile bağlı kalınarak davalının davacıya 53.252,03 TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 Esas, 2017/8313 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince;
....Davacı dava dilekçesinde, 10.000,00 TL alacak isteminde bulunmuş, bozma ilamı öncesi davasını ıslah ederek talebini 53.252,03 TL'ye yükseltmiştir. Bozma ilamına uyularak alınan bilirkişi raporunda ise, davacının faiz alacağının 81.138,36 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan 1/4 oranındaki hakkaniyet indiriminin talep miktarı üzerinden yapılması gerekirken, bilirkişi tarafından hesaplanan miktardan yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle bozma nedenine göre davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/219 Esas, 2020/42 Karar sayılı kararı ile; Yargıtayın yerleşik uygulamalarında hakkaniyet indirimi yapılması ile ilgili olarak yöntem açıklanırken indirimin talep edilebilecek alacak miktarı bilimsel yöntemle hesaplandıktan sonra bulunan alacak kaleminin tamamı üzerinden yapılacağı hususunun benimsendiği, davacının talep miktarı üzerinden indirim yapılmasının hesaplama yöntemine ve aritmetik biliminin kurallarına uygun olmadığı, nesnel yöntemlerle talep edilebilecek alacak miktarı bulunup bunun üzerinden oranlama yapılarak indirimin uygulanması gerektiği, taraf talebi üzerinden indirim yapılmasının genel hesap yöntemlerine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
14. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2021/4-100 Esas, 2021/41 Karar sayılı kararı ile; usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm ve direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı sair temyiz itirazları incelenmeksizin usulî nedenden dolayı bozulmuştur.
15. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/177 Esas, 2021/408 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı gereği yerine getirilerek önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
16. Yukarıda belirtilen bu karara karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2022/4-337 Esas, 2022/1421 Karar sayılı kararı ile; davacının dava açarken ve alınan bilirkişi raporu sonrası talep miktarını ıslah ederken nispi peşin ve ıslah harcını yatırmayıp sadece maktu peşin ve ıslah harcı yatırdığından Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağı, bu durumda harç eksikliğinin tamamlattırılarak işin esasının incelenmesine geçilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın usulden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
17. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.07.2023 tarihli ve 2023/131 Esas, 2023/294 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı gereği yerine getirilerek eksik harç tamamlattırılmış ve önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
18. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada mahkemece faiz alacağına ilişkin yapılacak olan hakkaniyet indiriminin ıslah dilekçesi ile talep edilen alacak miktarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam alacak miktarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Uyuşmazlığın çözümü için sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemeler ve ilkelerin açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
21. Haksız fiilden doğan borçlar; olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 41 ilâ 60. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
22. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
23. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
24. Haksız fiilden söz edilebilmesi için 818 sayılı Kanun'un 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
25. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde zarar veren, zarar görenin mal varlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür. Ne var ki zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, bazı hâllerde somut olayda gerçekleşen özel durumlar nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki 818 sayılı Kanun'da zararın kapsamının belirlenmesine ilişkin iki hüküm mevcuttur. Bunlar, 818 sayılı Kanun'un 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir. Bu iki hüküm birbirini tamamlamaktadır. Zira 818 sayılı Kanun'un 43. maddesi hâkimin tazminatın miktarını hâl ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken, 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hâl ve durumlara yer vermiştir. Ayrıca her iki madde zararın miktarını tespit eden hâkime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı hâlinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.
26. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrası; “Hâkim, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin eyler” şeklinde hükme bağlanmıştır. Hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Buna göre kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 51. maddesinde de benzer hüküm bulunmaktadır.
27. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkeme ile Özel Daire arasında tazminat (faiz alacağı) miktarından bir miktar hakkaniyet indirimi yapılması konusunda uyuşmazlık bulunmamakta olup, uyuşmazlığın indirim oranının ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam tazminat tutarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında olduğu anlaşılmaktadır.
28. Yukarıda da belirtildiği üzere Mahkemece, öncelikle zararın belirlenmesi ve daha sonra belirlenen tazminat miktarı üzerinden indirim yapılması gerekmektedir. Zira hâkim zararın gerçek miktarını göz önünde bulundurmak suretiyle tazminatı belirlemektedir. Dosya kapsamında alınan 16.12.2016 tarihli bilirkişi ek raporuyla davacının yoksun kaldığı faiz alacağı 81.138,36 TL olarak belirlenmiş, fakat davacı dava değerini fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 27.05.2014 harç tarihli dilekçesi ile 53.252,03 TL olarak ıslah etmiştir. Bu durumda davacının uğradığı zarar miktarı bilirkişi raporuyla belirlenen miktar olduğundan; tazminattan yapılacak indirimin de bu miktar üzerinden yapılması gerektiği açıktır.
29. Hâl böyle olunca; bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden davacı lehine indirim yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
30. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin zarar miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
26.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
DAVACININ UĞRADIĞI ZARAR MİKTARI BİLİRKİŞİ RAPORUYLA BELİRLENEN MİKTAR OLDUĞUNDAN TAZMİNATTAN YAPILACAK İNDİRİMİN DE BU MİKTAR ÜZERİNDEN YAPILMASI GEREKTİĞİ AÇIKTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2024/4-484
Karar No : 2025/81
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07.07.2023
SAYISI : 2023/131 E., 2023/294 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 Esas,
2017/8313 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararından sonra mahkemece verilen direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
5. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı Muammer S.’nin öldürülmesi olayı ile ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sırasında İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2003/4.6 müteferrik karar sayılı el koyma kararı ile 88.000,00 TL’nin muhtelif borçlar hesabına alınarak bloke konulan paranın daha sonra tereke dosyasının kararına istinaden 44.000,00 TL’sinin müvekkiline faizsiz olarak ödendiğini, yasal düzenlemeler gereğince paranın faiz getirecek hesaba yatırılması gerekirken el koyma kararı ile bloke edilen paraya faiz yürütülmediğini, bu nedenle müvekkilinin faiz alacağından mahrum kaldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL faiz alacağının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönden ise müvekkiline yüklenecek kusur bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
7. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2014 tarihli ve 2011/675 Esas, 2014/367 Karar sayılı kararı ile; İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesince muhafaza altına alınan paranın faiz getirecek hesapta tutulmasına karar verilmesi gerekirken bu hususun yerine getirilmediği, dolayısıyla davalı Adalet Bakanlığının sorumluluğunun bulunduğu, 14.04.2014 tarihli ek raporun denetime elverişli ve dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/16098 Esas, 2015/15213 Karar sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra davacının diğer temyiz itirazları yönünden; davaya konu paranın kime ait olduğuna ilişkin davanın davacı ile dava dışı Halil D. arasında imzalanan 06.12.2010 tarihli protokol hükümleri esas alınarak karara bağlandığı, söz konusu protokolde ve bu kapsamda karara bağlanan İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/393 Esas, 2010/462 Karar sayılı dosyasında 88.000,00 TL'nin 44.000,00 TL'sinin Halil D.'a, 44.000,00 TL'sinin davacı Ebru T.'a ait olduğu, 88.000,00 TL'nin bankada bloke edilmesinden dolayı doğan veya doğacak faiz alacağının, protokolün imzalanması ile Halil D. tarafından Ebru T.'a temlik edilmiş olacağının kararlaştırıldığı, bu kapsamda faiz hesabının 88.000,00 TL üzerinden yapılması gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporunda yalnızca 44.000,00 TL'nin işlemiş faizinin hesaplanmasının hatalı olduğu davalının diğer temyiz itirazları yönünden ise; faiz hesabının paranın bloke edildiği 08.09.2003 tarihi ile 24.10.2007 tarihi arasında geçen süre için yapılması gerektiği, ayrıca dava konusu paraya suça konu olması ve hesap sahibi olan kişiye ödenmemesi amacıyla bloke konulduğu gözetildiğinde olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi uyarınca faiz alacağı miktarından uygun bir oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği hâlde bu yönler gözetilmeksizin hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı
10. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2016/343 Esas, 2017/227 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda bilirkişilerce tespit edilen bedel üzerinden ¼ oranında takdiri indirim yapılarak davacının alacağının 60.853,77 TL olduğu ancak talep ile bağlı kalınarak davalının davacıya 53.252,03 TL borçlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/4260 Esas, 2017/8313 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince;
....Davacı dava dilekçesinde, 10.000,00 TL alacak isteminde bulunmuş, bozma ilamı öncesi davasını ıslah ederek talebini 53.252,03 TL'ye yükseltmiştir. Bozma ilamına uyularak alınan bilirkişi raporunda ise, davacının faiz alacağının 81.138,36 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan 1/4 oranındaki hakkaniyet indiriminin talep miktarı üzerinden yapılması gerekirken, bilirkişi tarafından hesaplanan miktardan yapılmış olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle bozma nedenine göre davalının vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2019/219 Esas, 2020/42 Karar sayılı kararı ile; Yargıtayın yerleşik uygulamalarında hakkaniyet indirimi yapılması ile ilgili olarak yöntem açıklanırken indirimin talep edilebilecek alacak miktarı bilimsel yöntemle hesaplandıktan sonra bulunan alacak kaleminin tamamı üzerinden yapılacağı hususunun benimsendiği, davacının talep miktarı üzerinden indirim yapılmasının hesaplama yöntemine ve aritmetik biliminin kurallarına uygun olmadığı, nesnel yöntemlerle talep edilebilecek alacak miktarı bulunup bunun üzerinden oranlama yapılarak indirimin uygulanması gerektiği, taraf talebi üzerinden indirim yapılmasının genel hesap yöntemlerine uygun olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
14. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2021 tarihli ve 2021/4-100 Esas, 2021/41 Karar sayılı kararı ile; usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm ve direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı sair temyiz itirazları incelenmeksizin usulî nedenden dolayı bozulmuştur.
15. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2021/177 Esas, 2021/408 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı gereği yerine getirilerek önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
16. Yukarıda belirtilen bu karara karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2022/4-337 Esas, 2022/1421 Karar sayılı kararı ile; davacının dava açarken ve alınan bilirkişi raporu sonrası talep miktarını ıslah ederken nispi peşin ve ıslah harcını yatırmayıp sadece maktu peşin ve ıslah harcı yatırdığından Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince herhangi bir işlem yapılamayacağı, bu durumda harç eksikliğinin tamamlattırılarak işin esasının incelenmesine geçilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın usulden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
17. İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.07.2023 tarihli ve 2023/131 Esas, 2023/294 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı gereği yerine getirilerek eksik harç tamamlattırılmış ve önceki direnme gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle yeniden direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
18. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada mahkemece faiz alacağına ilişkin yapılacak olan hakkaniyet indiriminin ıslah dilekçesi ile talep edilen alacak miktarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam alacak miktarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. Uyuşmazlığın çözümü için sorumluluğun kaynağını oluşturan haksız fiil ile ilgili yasal düzenlemeler ve ilkelerin açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
21. Haksız fiilden doğan borçlar; olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 41 ilâ 60. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
22. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun “Mesuliyet şeraiti” başlıklı 41. maddesinde; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” hükmü yer almaktadır.
23. Haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Bir haksız fiil sonucu zarara uğrayan kimse, uğradığı zararın tazminini bu haksız fiilden sorumlu olan kimseden veya kimselerden talep edebilir.
24. Haksız fiilden söz edilebilmesi için 818 sayılı Kanun'un 41. maddesine göre şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.
25. Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde zarar veren, zarar görenin mal varlığında oluşan eksilmeyi gidermekle yükümlüdür. Ne var ki zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu düşünceden hareketle, bazı hâllerde somut olayda gerçekleşen özel durumlar nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir. Bu nedenledir ki 818 sayılı Kanun'da zararın kapsamının belirlenmesine ilişkin iki hüküm mevcuttur. Bunlar, 818 sayılı Kanun'un 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir. Bu iki hüküm birbirini tamamlamaktadır. Zira 818 sayılı Kanun'un 43. maddesi hâkimin tazminatın miktarını hâl ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken, 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hâl ve durumlara yer vermiştir. Ayrıca her iki madde zararın miktarını tespit eden hâkime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı hâlinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.
26. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Tazminat miktarının tayini” başlıklı 43. maddesinin birinci fıkrası; “Hâkim, hâl ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin eyler” şeklinde hükme bağlanmıştır. Hâl ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Buna göre kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her somut olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 51. maddesinde de benzer hüküm bulunmaktadır.
27. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Mahkeme ile Özel Daire arasında tazminat (faiz alacağı) miktarından bir miktar hakkaniyet indirimi yapılması konusunda uyuşmazlık bulunmamakta olup, uyuşmazlığın indirim oranının ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarı üzerinden mi yoksa bilirkişi raporunda belirlenen toplam tazminat tutarı üzerinden mi yapılması gerektiği noktasında olduğu anlaşılmaktadır.
28. Yukarıda da belirtildiği üzere Mahkemece, öncelikle zararın belirlenmesi ve daha sonra belirlenen tazminat miktarı üzerinden indirim yapılması gerekmektedir. Zira hâkim zararın gerçek miktarını göz önünde bulundurmak suretiyle tazminatı belirlemektedir. Dosya kapsamında alınan 16.12.2016 tarihli bilirkişi ek raporuyla davacının yoksun kaldığı faiz alacağı 81.138,36 TL olarak belirlenmiş, fakat davacı dava değerini fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 27.05.2014 harç tarihli dilekçesi ile 53.252,03 TL olarak ıslah etmiştir. Bu durumda davacının uğradığı zarar miktarı bilirkişi raporuyla belirlenen miktar olduğundan; tazminattan yapılacak indirimin de bu miktar üzerinden yapılması gerektiği açıktır.
29. Hâl böyle olunca; bilirkişi raporunda belirlenen miktar üzerinden davacı lehine indirim yapılması gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
30. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin zarar miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmü atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
26.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.